2
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
33
Okunma

Eskiden insanlar plan yapardı.
Birbirleriyle buluşma, vakit geçirme, sinemaya gitme, tiyatroya gitme gibi aktivitelere katılma gibi sosyal faaliyetleri günler öncesinden hazırlarlardı.
Yaz mevsiminde topluca pikniğe gitmek, denize gitmek sıradan şeylerdi, yazlık sinemalar dolup taşardı, karşılıklı komşuluk ilişkileri kapı önlerinde, sokaklarda, mahallede alabildiğine sürerdi.
Yakın aile üyeleri ve akrabalar dışında arkadaş ve dostlarımızı yemekli misafir olarak ağırlarlardık. Evlerimize yatılı misafirler gelirdi, biz onlara giderdik. Ne değişti, neler değişti?
Bizler aynı insanlar değil miyiz?
Beton binaları içinde metrekarelik dairelere adeta hapsolduk.
Biraz da kendimizi sokağa atma nedenimiz bu.
Strese girmek, depresyona düşmemek için evden çıkıp hava almaya çalışıyoruz.
İnsanlar dışarıda genellikle yalnız dolaşıyor. Çarşıda,sokakta toplu grup olarak görebildiğimiz insan sayısı çok az.
Çift olarak dolaşan yok denecek kadar az.
Pandemi esnasında virüs bulaşma korkusundan kendimizi sosyal izolasyona almıştık, bir nevi zorunluluktu.
Ama günümüzde aynı izolasyonu imkansızlıktan yapamıyoruz.
Bu gönülsüz kapanmanın nedeni, gıda harcamaları dışında faturalar, ulaşım ve sağlık giderlerine ayrılan bütçenin toplumun büyük bir bölümünün sosyal aktivitelere ayıracak bütçesi olmamasından kaynaklanıyor.
Kendimizi toplumdan izole etmek zorunda kalıyoruz. Kendimizi kandırmak için ayda bir kere ya da iki ayda bir kere böyle bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
İnsanlar birbirine son derece mesafeli, arada bir perde var, o perde bir türlü kalkmıyor.
Parası olanlar da dostluk yaklaşımlarını "beni kullanmak için yaklaştı" diye kendine bir kalkan etmiş, o tarafı onlar ilgilendiriyor.
Bizim yönümüzden baktığımızda; sabah uyanıp, ekonomik imkansızlıklar nedeniyle eve bağlı kalıp, günü öldürmeyi büyük çoğunluğumuz yaşamak olarak anlıyor.
Bu durumdan gençler bir nebze etkilense de, belli bir yaşa gelenler çok erken zamanda finali bekler hale gelmişiz. Günler, aylar zaten su gibi geçiyor, değişen hiçbir şey yok, değişmesi için çaba harcamaktan da yorulduk.
Neden kiraların bu denli yükseldiğini hayat pahallığı karşında zor durumda olduğumuzu sorgulamamız çok büyük tepki ile karşılanıyor.
İnsanların algılarını değiştirecek birçok oyun oynanıyor, aynı yollardan kendileri de gelip geçeceklerini unutuyorlar ya da bu yollardan hiçbir zaman geçmeyecek imkanlara sahipler.
Toplumun itirazsız, hayattan hoşnut kesimi hiç etkilenmiyor, onlar için hayat kendi diledikleri şekli ile sürüyor.
Toplumun büyük kısmı için hayat nefes alıp, su içip, yemek yiyip, televizyon seyretmekten, dışarıya kısa bir yürüyüş yapıp alışveriş yapıp eve dönmek ya da boş bir bank bulup sağı solu seyretmekten ibaret. Tek dileğimiz başımızı soktuğumuz evimizin bir depremle yıkılmaması, hasar görmemesi ve beyaz eşyalarımızın bozulmaması, ummak. Hayatımızın daha kötü hale gelmemesi için dua etmek. Çünkü bir ölçü daha geri gitme imkanımız yok! Orası sefalet!
Zaten tam sefaletin sınırında yaşıyoruz.
Orhan Gülaçar
12-12-2025
5.0
100% (1)