’hayattan,rüyalardan,kilimlerden ve kilimlerin üzerine dokunmuş motiflerin hikâyelerinden konuşurlar’’
metin kaçan-fındık sekiz
KİLİM
Kilimde incir çekirdekleri –parlak, pahalı Elmaslar yerine çekirdek– süs, avunma. Hatta soluk, ucuz boncuklar olabilirdi, –Cam boncuk, incir çekirdekleri – süs, avunma. Gezdir parmaklarını: Pürtük ! Çünkü üzüm çöpleri… Aptallığımızdan kalma üzüm çöpleri, armut sapları. Ama biz dokuduk bu kilimi, eh bir dereceye kadar ! Değil ele güne çıkacak, değil asılacak duvarlarda. Çiğnenir –çok çiğ çağ– ayaklar altında yabansı. Sağlam olabilirdi, saplar aldattı bizi: Üzüm çöpleri, armut sapları, çekirdek, çok çiğ Önceden düşünemedik, çok çiğ çağ ! Renkler, oldu bir kere, geçti, renkler… Düşünmek gerekli başlarken, sen buna Renk mi diyorsun? Ben serin–mavi Ismarlamıştım sana sıcak çaylar yanında. Çok çiğ çağ. Çaldılar. Çıplak. Mavi, ama bu Kan oturmuş tırnaklardaki mavi. Geçti. Geçti, sökülmez, dokundu, sırıtır boşluk, ben sana… Sakladığım baharlar nerde bu kilim için, Nerde yıllarca önce, ben sana… Ne yaptın baharları, baharsız çok çiğ, topraklarda… Çok çiğ çiçek –hiç yok– hani bu kilimde? Hani beyaz, beyaz, beyaz… Beyazları ne yaptın? Çok çiğ bu kızgın yaz, çiğ bu karakış ! Bari biraz kışlarda… Çıplak, çok çiğ ! Çok çiğ bu çığlık, bu en bol renk: Kara! Ben sana Hiç kara koyma demiştim, nerden düştü, çok çiğ Paslı borulardan katran, soba zifiri… Sonra eski patiska perdeler gibi solgun ve sıska Parmaklarda kirli tütün sarısı. Çok çiğ kesik öksürük, çiğ çatlak çağıltı… En güzel renk mi, çok az ! Eğreti, kaçamak, belki ! Belki kimi gecelerde ekleme Sevinçlerden gelme çağla yeşili –Yanlış Eğrelti otlarının yitik yeşili yani, İki başlı kartalların ölü gözlerinde– –ki belki– çok az ! Sonra çok az pembe, işe giderken ayrılışlarda Kimi günler bir süre hani ayaküstü Çekingen bir gülüş, çekingen çok çiğ çevre Pörsük pembe, solgun güllerde, belki biraz ! Heyy ! Bu kilimdeki bu bir sürü merteğin İşi ne? Çok çiğ ! Kendi gözümüzde Çöpler vardı, karartmış önümüzü. Çöpler, yeterdi kilimde, bol –çok, çiğ, çağ– Ama onlar mertek, doğru, çok çiğ ! Gözlerinin dalışı bile çok çiğ, çünkü… Çünkü hançer nakışlarda bu çılgın çağrı, Bu çürük iplik, bu ensiz atkı, Bizim !
Behçet NECATİGİL
behçet necatigil’in ‘’kilim’’ başlıklı şiiri ontolojik bir kavganın şiirdir.heidegger’in düşüncesinin iki temel kavramlarından birisi olan ‘’dasein’’ almanca varoluş anlamına gelir ve heidegger’in insana bakışı dert etrafında döner.necatigil’in şiirinin başlığı kilim türk folkloründe dert ve isteğin motifler ve renklerle sunulduğu bir mektup olup,okuması ve anlamlandırması birikim gerektiren kültürel bir uğraşı alanıdır.dert etmek,insanın kendisinin,başkalarının ve dünyadaki şeylerin sorumluluğunu alması demektir.
kilim şiirinin üzerinde ittifak edilen istiaresi aile göndergesidir.tahkiye sanatını şiirlerinin ilk dönemlerinde ağırlıklı olmakla birlikte bu şiirinde de kullanan necatigil,narrasyonun anlatıcısı sanki kendisi ve konu edililende kendi ailesi gibi okur üzerinde, bir etki yaratmaktadır.şairin-gizli sevda- şiirinde bu yüzden şaire etiketlenmiş sanki şairin eski sevgilisiyle karşılaşmasıymış gibi yorumlana gelmiştir oysa bu şairin bir tahkiye oyunudur.kilim şiirinde ele alınan aile- şairin ‘’maaile’’ diye sözünü ettiği ailesi şeklinde değerlendirmek aynı hataya düşmek demektir.
şairin üvey anne elinde yaşamı seçme şansı olmadığından,bir yaşam sorunu olan öz anne özlemi,şiirlerinin içerlek olmasının temel taşını oluşturduğunu ve odasına çekilerek hayatını sürdürmesi heidegger’den intikam alması şeklinde açıklanabilir.şairin odası,onu dünyaya fırlatılmadan önce konakladığı hareket noktasına dönüş özlemidir.öz anne özlemi.bu imkansızlığı da şiirini oda hapsinde yaşayarak yazmasıyla açıklamak mümkündür.küçük odasında kitap-kül-şiir üçlüsünde hayatını kazanmaya çalışmaktadır.kül şairin yol arkadaşı sigarasının savurusu olarak külah külah birikmeye devam ederken,doğu-batı sarmalında edebiyatın öğreticiliğini yaparken aynı zamanda alman edebiyatından çeviri çalışmalarıyla geçim sağlamaya çalışmaktadır.rilke ve k.hamsun bu çevirilerin ana kaynağını oluşturmaktadır.şairin mitologyaya ilgisi ona kitap yazdıracak kadar derindir.pastoral öğeleri içeren şiirlerinde pan’dan bahsederken,kilim şiirinde çift başlı kartal motifini kullanması bu bilginin şiirine yedirilmesi olarak açıklanabilir.necatigil şiirlerinde geleneksel yazımın imkanlarıyla,mitoloji-modern batı şiiri incelemelerine nüfuz ederek şiirlerinde bu imkanları sonuna kadar kullanmayı sürdürmüştür.bu anlamıyla devşirme bir şiir yazımı tekniğini şiirlerinde uygulamayı sürdürmüştür.bir yandan divan şiirinin söz sanatlarını kullanarak,diğer yanda mitologya kullanarak şiirlerinde yerel ölçekli söylemlere sarılmıştır.küçürek adamların şiirlerini yazmıştır.sloganist bir toplumcu söylevin şiirine her zaman karşı çıkmıştır.kilim şiirini onun toplumcu şiiri olarak değerlendirmek şairin değerleriyle ters düşecektir.temel sorun aile olmakla birlikte topluma dayatılan bir aile modeli veya izleği şiirin gövdesinde yoktur.şairin sert sessizleri kullanarak yapmış olduğu aliterasyonlar onun öfkeli olduğunu göstermekle beraber onun öfkesi topluma ve ailesine değildir.kilim bir toplumsal anomie(çözülme) sürecinin narrasyonudur.batılılaşma,serüvenin yozlaştırdığı sosyolojik kurumların başında yer alan,aydın ve toplumsal açmazların aile modelin de meydana getirdiği deformasyonun ‘’sert-sessiz’’ kavgasıdır.1839’lara sırtını dayayan osmanlı-türkiye modernleşme macerasının 1950’lili yıllarının panoramasını ‘’kilim’’ istiaresi üzerinden kültürel çözülmenin motif ve renklerin diliyle içe dönük bir başkaldırısını yapmaktadır.necatigilin dıştan bağımsız poetikası gereği.mitojik simgelerden ‘’çift başlı kartal’’ erkin yani sultanların arması olagelmiştir.siyah geri kalmışlığın rengidir.necatigil ‘’arada’’ adlı kitabıyla poetik çizelgesinde kırılma yaşamaya başlamıştır.en basiti –tahkiye- uslübundan vazgeçmeye başlayacaktır.kilim yine bu yazım şeklinde kısmen nasibi almış olsa da .’’arada’lık’’ necatigilin öz yaşamında içinde bulunduğu ruhsal serüvenin atardamarını oluşturur.üveylik-özlük sarmalına sıkışmış ontolojinin dışavurumu şiirinin beslendiği kaynaktır öz-benliği.1839-1923-1950’li türkiyesinin siyasi ve kurumsal dönüşümü,’’tanpınar’a saatlerini ayarlatırken’’behçet necatigil’in saati yoktur.o sokak lambası altında,küçürek ve filesini doldurmaya çalışan insanların dertleriyle hemdert olmaktır.ve şair ‘’bile/yazdı adlı poetik kitabında,şiirinin yazım serüvenini [ben mum alevinde pervane gibi hep aynı odaktan yazdım şiirlerimi,ev ve günkü yaşamalar,rilke’nin panteri gibi aynı parmaklıklar içinde,toplumun ve imkanlarının bana bağışladığı orta-fakir sınıf ev,aile ve çevrelerini buldum.bu dertleşme-kilimin motif ve renklerine sirayet etmiştir.şairin geçimi batılının kaynaklarını türkçeleştirme uğraşısı(rilke-k.hamsun çevirileri) içinde geçmektedir.siyasi-ekonomik yapısında meydana gelen değişimleri toplum bünyesine yerleştirmeye çalışanlar edebiyatın araçsallığını kullanarak dönemin ithal ikame edebiyat anlatılarına ‘’yaban’’ ve ‘’bulantı’’ sokmuşlardır.edebiyatın hiçleşme damarı kabarmış ve morel değerler üzerinde çözülme tıpkı kilimin ilmeklerinin,yavaş yavaş çözülmeye başladığı dönemdir.necatigil,toplumu oluşturan kurumlarda ‘’mertek’leşme baş gösterdiği dönemlerini öz-eleştiri olarak ele almakta fakat batılılaşmanın alafrangalaşma dönemine rest çekmektedir.yine de renkler üzerinden bazı kurumların az da olsa umutvar olduğunu mavi renkle temsil etmiştir.siyahın bir geri kalmışlık rengi olduğu-yozlaşan kurumların temsili rengi olduğu düşünmek şiirin izleğinden çıkarılabilir.yeşil –manevi değerlerin- rengi olagelmiştir.ama bu renk türbe tapıcılığı olarak değerlendirilmemelidir.serin-mavi şair için bir remiz olup,(eşime yazmış olduğu bu adlı bir şiiri ve ağutos 1957 yıllarda yazdığı mektubundan anlaşılmaktır.)eşine hitap şekillerinden birisidir.necatigil,’’serin-mavi’’ hitabıyla okuru kendi ailesi üzerinden,en iyi bildiği yaşamından kesit sunarak,ben-özne rolüyle kendisini yerleştirmiş fakat muhatabı toplumun genetiğiyle oynayanlardır.o hiçbir zaman –toplum mühendisliği- raddesinde şiirler kaleme almamış politik söylevden uzak kalmıştır bu yönüyle toplumcu şiirler yazmamakla eleştirilmiştir.necatigil şiirleri dayatmaz,tesbit eder ve ortaya bıkar.işte bu açıdan bakıldığından okur, kilimi ya duvara asar ya da üstüne basıp geçecektir.
behçet necatigil,yakup kadri (yaban) ve orhan kemal’in türkiye modernizasyonu ve toplumsal çözülme dönemlerini ele aldığı romanlarına( eskici ve oğulları) benzer eleştiri geleneğini ‘’kilim’’şiiriyle sürdürmüştür fakat necatigil tesbit yapmış,çözüm dayatmamıştır.zaten şiir bir çözüm üretme sanatı da değildir.şiirsel akrabalığını,ziya osman saba’ya bağlayan necatigil,temasal olarak ve anlatı tekniğini narrasyondan aldığı dönemlerin alt yapısını orhan kemal’in romanlarına göndermeler yaptığı tesbitine ulaşmak ve edebi soyağacına bağlamak yanlış olmayacaktır çünkü ikisinin hayat realitesi küçürek insanların yaşamları ve ev hâlleri merkezinde dönmektedir.
kilim bir sosyal tabakalaşmanın eleştirisi olarak okunmalıdır.tabakalaşmanın,mobilizasyonu açısından arada kalanların çığlığı olarak necatigil tarafından kaleme alınmıştır. çok çiğ çağ’sallaşan bir geçirgensizliğin ağıdı olagelmiştir.kırsal kalkınmanın modellendiği ve marshall yardımlarıyla ithal ikame ekonomi politikasının hakim olduğu dp dönemlerinin köyden-kente göçün küçürek insanlarının yaratığı varoşsal/varoluşsal yapının çözgüleri kilim sembolizminde dile getirilmiştir bunun için dasein ve dertleşme olarak okunmalıdır.necatigil,şiirlerinde bir sembol ve motiften bütün şiirinin çözülebileceğini,bile/yazdı’da bilerek yazmıştır.necatigili,şiirini kurarken bireysel ya da toplumsal bir meselenin,bir halin kendini kabul ettirişi,onu günlerce tedirgin edişini yaşandığını,bundan kurtulma isteğinin sonucu kaleme aldığı şiirsel yaşamında dile getirmiş hatta eş-çocuklarının şiirden sonra yerlerini aldığı söylemekten çekinmemiştir.rilke’nin şairin dış kaynaktan beslendiği bir damar olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.özellikle ‘’brigge’nin notları’’ necatigil’in üzerinde panter etkisi yapmıştır.
[Çok çiğ çağ. Çaldılar. Çıplak] çığlığını evden sokağa haykırmıştır gerçi ailesini paravan olarak kullanmış olsa da mesaj toplumsaldır.fakat sesini duyuramanın yaptığı eleştirinin muhalif yalnızlığı içe kapanışısın kısık sesi olarak [Sonra eski patiska perdeler gibi solgun ve sıska Parmaklarda kirli tütün sarısı. Çok çiğ kesik öksürük, çiğ çatlak çağıltı…] tasvirini yapar.
kilim şiiri dura dura kesik kesik bölük börçük okunmalıdır.çünkü şair diyor ki, [‘’yüksek sesle okumalara gelmeyen içe dönük bir şiir,benim şiirim,anlamını zamanla,gerçekte veya düşte yaşantı birliği olursa verir.yine de değindiğim şeyleri belirli tema ekseni çevresinde toplamaya,çağrışım örgü ve atkılarına göre ayarlamaya çalışır.aktüalite içinde değişmeyen,geçici olmayan,insan kaderine yapışmış şeylerin peşindedir.]bile/yazdı.yky,sf.50]
şiir,bir sorun,bir durum üzerinde ölçülü konuşan ve susunca da bizim düşünmemizi bekleyen bir olgunluktur tanımlaması yapan necatigil, şiiri düşündürücü yapan şey,kimi sözcükler arasında belki hemen görülmeyen hesaplı bir örgüdür,dikkatli bir trafiktir diyerek çok anlamlılığın ip uçlarını vermiştir.
necatigil divan geleneğine sırt çevirmeden geleneksel anlatının –montaj ve kaynak dediği- unsurlarını kullanarak,şiirde boşluk-söz sanatlarına sığınma gibi unsurları kullanmayı adeta deneysel olana kapı açmayı hiçbir zaman elden bırakmamıştır.şiir atı pegasus’un gemlerine tutunup,atı mahmuzlamıştır.yaz dönemi (1963) kareler (1970-1972) entelektüel şiiri (necatigil tanımlaması) savunduğunu dile getirmekten çekinmemiştir.boşlukları prof dr.hasan akay’ın şiire yeniden bakmak (bir yapıçözümleme girişimi) kitabından tanımladığı okur görür’ün doldurmasını beklediği fraktal şiirin ilk adımlarını ‘’merdiven’’ şiiriyle vermiştir necatigil.
kilim bir eleştirel sözce el dokuma tezgahının son dokuması olarak kol gücünün-köysel dokusundan,modernizasyona entegre olma sürecinin deformasyonu olarak okunmalıdır.hançerin toplumun sırtına saplandığı,çift başlı kartalın,yani aile saltanatını sona yaklaşıldığı,konakların kiralandığı,eskici-köşkerlerin yok olduğu,mahremin yerini çıplaklığa bıraktığı,çevre’nin bu yozlaşmadan etkilendiğini vefakat bütün bunlar olurken,toplumsal olarak bu dönüşüme ayak uyduramadığımızı,
[Bu kilimdeki bu bir sürü merteğin İşi ne? Çok çiğ! Kendi gözümüzde Çöpler vardı, karartmış önümüzü.] elif görüp de mertek zannedenlerin olduğu,ve dönüşüme uğrarken aslında bizimde bahaneler ürettiğimizi, çöplü ve saplı diyerek bunda geri kaldığımızı dile getirmektedir.
hançerin kınından çekilişi kim bilir tanzimata kadar uzanmaktadır.alafrangalaşma tarihi kökünü o günlere dayanmaktadır.kilim dokusuna hatalı ilmekler taa o zamanlardan atılmış olabilir.
[Çünkü hançer nakışlarda bu çılgın çağrı, Bu çürük iplik, bu ensiz atkı, Bizim!] buna rağmen ülke bizim ve onu oluşturan değerler bizim değerlerimizdir. diyerek eleştiri çuvaldızını kendisine batırmaktan vazgeçmemiştir behçet necatigil.
son söz , kilim kalbin aynasıdır/dertir-istektir/kimi renkler şikâyettir/kimi özlemdir.
Yahya İncik Mühür İki Aylık Şiir Ve Edebiyat Dergisi Behçet Necatigil anısına
Paylaş:
4 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Behçet Necatigil’in Kilim şiiri, bana göre sadece ontolojik bir kavga ve toplumsal dönüşümün canlı bir görüntüsüdür. Heidegger’in “dasein” kavramıyla paralel bir şekilde, insanın kendi varoluşuyla, ailesiyle ve içinde bulunduğu çağa karşı hesaplaşmasını ustalıkla ifade eder.
Kilim, kültürel belleğimizin, aile değerlerimizin ve köy hayatımızın modernleşme fırtınasında nasıl yıprandığını, yozlaştığını ve yeniden şekillenmek zorunda kaldığını renkler ve motifler aracılığıyla anlatır.
Şiirin kırılgan, kesik kesik yapısı, içinde bulunduğumuz çağın ve iç dünyamızın kırılmalarını, tedirginliklerini açılımıdır. “Çok çiğ çağ”ın yarattığı kopuş ve değer kaybının acısı her dizede duyulur. Necatigil, evini, ailesini ve toplumunu bir bütün olarak düşünür; çünkü bu dertler ayrılmaz bir bütündür.
Sonuç olarak Kilim, kalbimizin, tarihimizin ve toplumumuzun aynasıdır. Orada dertler, özlemler, kırgınlıklar ve umutlar renklenir. Necatigil bize, geçmişle ve kendi benliğimizle yüzleşmenin şiirsel haritasını sunar.
Bu yüzden Kilim kendi özbenliğimiz ve toplumumuzla derin bir hesaplaşma metnidir.
Bu güzel paylaşımınız için teşekkürler şairim. Selam ile..
Adana'da çalıştığım dönemde bir araya geldiğimiz şair ve yazarlar dan, Ersun Çıplak bir sohbet sırasında, Karayazı dergisi için, 'Kilim' şiiri üzerine yaz diyerek adeta ödev verircesine beni yönlendirdi. Bende, bu zor işi cahil cesaretiyle üstlendim.
Hâlbuki, herhangi bir şairin tek şiiri üzerinden, şairin poetik duruşunu yansıtmak kolay değil, bu incelemeyi yaptığım dönemde Behçet Necatigil, adına ne yazılıp, söylediyse ulaşıp okuyup, izleyip, dinleyip, kendi alımlama yöntemimle ancak böylesi bir değerlendirme yapabildim. Bu anlamda, herkes kendi veçhesiyle değerlendirme yapabiliyor diyebilirim.Zaman geçti, bizde Mühür dergisinde yayınlama imkanı bulduk. ... Bugünde Behçet Necatigil'in ölüm yıldönümünde anısına tekrar paylaşım yaptım.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.