1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
42
Okunma

İnsan bedeni, acıya karşı ölçülebilir bir sınırla donatılmıştır. Sinirlerimiz, belirli bir basınca, sıcaklığa veya yırtılmaya tepki verir. Tıp, bu fiziksel eşiği tanımlar kaç newton kuvvet, kaç desibel ses, kaç derece yanık... Beden, bir noktada bilinç kaybıyla kendini korumaya alır. Bu, biyolojik bir kapanıştır. Acı sinyali kesilir, sistem kendini sıfırlar. Fiziksel acı eşiği, nihayetinde, bir savunma mekanizmasıdır. Bedenin yıkıma karşı son çaresidir.
Ancak insan denen varlık, salt bedenden ibaret değildir. Onu asıl tanımlayan, derinlerde, karanlık ve ışığın sürekli çarpıştığı o içsel evrendir. Ruh...Ve bu evrenin kendine has bir acı eşiği vardır. Bu eşik, bedeninkinden temelde farklıdır, ölçülemez. Bir skalaya, birimlere, sayılara indirgenemez. Çünkü ruhsal acı, soyutun somutlaştığı bir paradokstur. Kayıp, ihanet, yalnızlık, anlamsızlık, pişmanlık, umutsuzluk... Bunların her biri, kişinin varoluşsal haritasına, geçmiş deneyimlerine, inançlarına ve en önemlisi, anlamlandırma biçimine göre şekil alır. Aynı olay, iki insanda iki farklı kâbusa dönüşebilir. Ruhsal acının eşiği, kişinin anlam dünyasının direnç noktasıdır.
Peki, bu ruhsal eşik neden insan gücünün temel göstergesidir ? Çünkü bedensel acı, çoğunlukla pasif bir dayanmadır. Fiziksel limitlerimize çarparız, sistem kapanır veya iyileşme süreci başlar. Oysa ruhsal acıda, aktif bir varoluş mücadelesi söz konusudur. Bu acı, bizi doğrudan benimizin özüne, değerlerimize, inandıklarımıza saldırır. Burada kaçış yoktur. Bilinç kaybı, ruhun acısını dindirmez, sadece erteler. Ruhun acı eşiği, işte bu saldırı karşısında dimdik ayakta kalma, anlamı yeniden inşa etme veya enkazın içinde bile güçlü durabilme kapasitesidir.
Bu eşik, doğuştan gelen sabit bir miktar değildir. Çelik, ateşle dövülür. Ruhun eşiği de ancak acıyla temas ederek, onun alevlerine maruz kalarak güçlenir, genişler, derinleşir. Küçük hayal kırıklıkları, reddedilişler, başarısızlıklar... Bunlar, ruhun kas liflerini zorlayan ilk ağırlıklardır. Her taşınan yük, her gözyaşıyla sulanan iç toprak, bir sonraki fırtınaya karşı kökleri biraz daha sağlamlaştırır. Büyük yıkımlar ,sevilenin kaybı, derin ihanet, varoluşsal kriz bu eşiğin sınırlarını zorlar. İşte tam da bu zorlanma anında, insanın öz cevheri ortaya çıkar: Ya eşik aşılır, ruh dağılır, içsel dünya harabeye döner (ki bu, psikolojik çöküşün ta kendisidir). Ya da eşik, o muazzam basınca rağmen çökmeyi reddeder, çatlar ama ayakta kalır, hatta bu çatlaklardan yeni bir içsel güç filizlenir. Stoacıların "Amor Fati" (Kaderini Sev), Nietzsche’nin "Zarar görmemiş olan şey güçlenemez" sözü, tam da bu sürecin felsefi karşılığıdır.
Bu eşiğin yüksekliği, kişinin ne kadar güçlü olduğunun göstergesidir. Çünkü gerçek güç, konfor alanında değil, kaosun merkezinde sınanır. Dışarıdan görünen kaslar, statü, maddi başarılar değildir asıl gücü belirleyen. Asıl güç, içsel dünyanın fırtınasında dümeni elinde tutabilme, anlam kaybının uçurumuna bakıp geri adım atmama, yıkıntılar arasında yeni bir neden inşa edebilme kapasitesidir. Victor Frank’ın toplama kampı deneyimlerinden çıkardığı "İnsanın Anlam Arayışı", bu ruhsal eşiğin en uç noktadaki zaferinin kanıtıdır. En insanlık dışı koşullarda bile, anlamı seçme özgürlüğünü koruyabilen ruh, yenilmezdir. Bu, bedenin çökebileceği yerde ruhun direnç eşiğinin zaferidir.
Sonuç olarak, insanın büyüklüğü, kaç kilogram ağırlık kaldırdığında değil, ruhunun anlamsızlık, umutsuzluk ve ıstırabı nasıl taşıyıp dönüştürebildiğinde belli olur. Ruhsal acı eşiği, bir sınır değil, bir dönüşüm fırınıdır. Bu fırında yanıp kül olmayı reddeden, aksine, ateşte çeliğe dönüşen ruh, insan olmanın en yüce gücünü temsil eder. Yıkılışın eşiğinde bile, var olmayı sürdürme iradesidir. Bu irade, ölçülemez, tartılamaz, ancak yaşanan derin karanlıklardan süzülüp gelen bir ışıkla tanınabilir. İşte gerçek insan gücü, bu ışığın sönmez oluşundadır.
Evet kolay bir hayatım olmadı hiç. Bedensel ve ruhsal acılarım çok oldu. Ancak bitti dediğim noktada beni hayata tutunduran , yaşama sevinci ve maksadı veren bir aşk ile ruhumu besledim.
Beni hayata karşı dik tutan en anlamlı duygudur aşk. Aşkın da en acı eşiğini yaşadım , hala da yaşamaktayım. Ruhumu birleştirdiğim ikiz ruhunum sizi tamamlıyor ve hayata karşı güçlü kılıyor.
Bedeni yanımda olmasa da...
Çağdaş DURMAZ
5.0
100% (2)