8
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
340
Okunma

Okulda eksik çok, kalem, defter, kitap, hatta tebeşir-silgi bile...
Ayhan hepsini göğüslemek zorunda. Tek başına her şeyin üstesinden gelmek zorunda. Hayat böyle!
Tek öğretmen.
1, 2 3. Sınıfları sabah, 4, 5. Sınıfları öğleden sonra okutacak.
Okul açıldı. Çeşitli sınıflardan toplam elli iki öğrencisi var.
Birinin adı Yusuf, on bir yaşında, sessiz, içine kapanık.
Gözlerinde umut ışığı var ama bakışlarında acı bir şey asılı.
Ayhan fark etti:
Yusuf kollarını hep uzun kollu önlüğüyle örtüyor, ellerine varıncaya kadar gizlemeye çalışıyor.
“Neyin var Yusuf?”
Sessizlik.
“Baban mı kızıyor sana evde?”
“………………!”
Başını eğdi.
“Annen nerede oğlum?”
“Yok öğretmenim.”
Ayhan çocuğun kolunda göreceğini gördü, içi yandı. Kolu mosmordu.
Çocuk sessizce yürüdü gitti.
Ayhan, o gece uyuyamadı.
-
Ertesi gün okuldan sonra Yusuf’un köydeki evine gitti.
Kapıyı Yusuf’un amcası açtı, soğuk bakışlı, kısa konuşan, ağır bir adam.
Yusuf’u sordu.
“Çocuk içeride. N’oldu, bir sorun mu var hocam?”
“Bir sorun yok. Ben yine de bir göreyim öğrencimi…”
Kapı kapanmak üzereydi.
Ama içeriden bir çığlık duyuldu.
Yusuf’un sesiydi.
Ayhan öfkeyle içeri daldı.
Amcasının hanımı Yusuf’u değnekle dövüyordu. O an olan oldu.
Evde bir arbede yaşandı.
Amcası Ayhan’ı itti, tehdit etti:
“Sen bir şey görmedin hoca. Seni burada barındırmam. Bizim işlerimize burnunu sokma!”
-
Çocuğun hikayesini muhtardan öğrendi.
Yusuf’un annesiyle babası üç yıl önce bir trafik kazasında vefat etmiş, o zaman sekiz yaşında olan Yusuf’a amcasından başka bakacak kimse kalmamış. Amcasının hanımı çocuğu istemiyor, yaramazlık yaptığını bahane ederek çocuğu sürekli dövüyormuş.
“Muhtarım bu böyle olmaz. Çocuğun kolları falan mosmor. Bu çocuğa bir çözüm bulmak lazım” dedi.
Muhtar çaresiz,
“Nasıl bir çözüm bulabiliriz ki, kadın huysuzun teki. Allah’ın günü komşularıyla da kavga ediyor. Kavga etmediği kimse yok. Amcası da kadından yıldığı için bir şey diyemiyor. Sen de gözlerinle görmüşsün.”
Muhtarım seninle gidip kaymakamla görüşsek, çocuğu yetiştirme yurduna versek, ne dersin?”
“Allah razı olsun derim hocam. Çocuğu o cadalozdan kurtarabilirsek valla çok büyük sevaba gireriz.”
Birkaç gün sonra kaymakamla görüştüler.
Kaymakam çocuğun ismini falan not aldı.
Aradan 10-15 gün geçti geçmedi bir arabayla birlikte doktor, hemşire gibi görevliler geldi. Çocuğun morarmış kollarını, simsiyah olmuş vücudunu muayene edip rapor düzenlediler. Muhtarla, köyden birkaç kişiyle ve amcasıyla konuştular. Amcası “Ben bir şey yapamıyorum. Götürürseniz iyi olur” deyince çocuğu yetiştirme yurduna alıp gittiler.
Yıllar sonra…
-
Yılar sonra Kasım sonu, soğuk, gri bir Ankara sabahında Gar’ın önü.
Ayhan yalnız yürüyor, elinde küçük bir valiz. İçinde çocuklara alınmış küçük hediyeler. Kırlaşmış şakakları, dökülmeye başlamış saçları, emekliliğe yaklaşmış yaşı…
“Öğretmenim” dedi bir ses.
Tanıdık ama okuttuğu yüzlerce öğrencisinin simasına karışmış biri.
“Öğretmenim...”
Ayhan durdu.
Kalabalık aktı, Arkasını döndü:
Uzun boylu, düzgün tıraşlı, gözlerinin içi hâlâ çocuk kalan biri.
“Hatırladın mı öğretmenim. Benim... Yusuf. Hani Akyamaç köyünden. Senin sayende yetiştirme yurduna gitmiştim.”
Ayhan’ın zihninde bir anda yıllar geriye sardı, Akyamaç köyü, Yusuf’un morarmış kolları, o çığlık, o akşam, o çocuğun çaresizliği…
“Sen... Sen Yusuf’sun! Nasılsın evladım?”
Sarıldı, öptü uzun uzun. 11 yaşındaki Yusuf’un çocukluğunda…
Yusuf gülümsedi dudakları titreyerek.
“Büyüdüm öğretmenim. Sayende okudum da. Ama kolay olmadı.”
Gözleri doldu.
“O gün kapıya gelip beni görmeseydiniz! Belki bambaşka biri olurdum. Belki de katil!”
“Aman evladım Allah korusun. O nasıl söz?”
“Öyle öğretmenim. O kadının yaptığı zulme ne kadar dayanabilirdim? Beni siz kurtardınız. Yani... Benim için bir başlangıçtınız siz.”
Ayhan başını eğip içini çekti.
“Haklısın evladım. Hayatımız sebepten sebeplerle dolu değil mi? O gün sizin evinize geldim işte…”
“Bizim evimize değil öğretmenim, amcamın evine, daha doğrusu amcamın zindanına..”
Ne diyeceğini bilemedi Ayhan.
Konuşmakla susmak arasında sıkıştı kaldı.
Yusuf devam etti:
“O günü hiç unutmadım öğretmenim. Bir gün karşılaşıp teşekkür etmeyi hep hayal etmiştim. Kısmet bu güneymiş.”
“Estağfurullah evladım. Biz vazifemizi yaptık. Ee okuyup ne oldun bakalım?” dedi gülerek.
“Ben de sizin mesleğinizi seçtim öğretmenim. Sizin yolunuzdan gidip ben de Yusuf’ları kurtaracağım!”
Ayhan öğretmen çok duygulandı.
“Nerede görevlisin şimdi?”
“Çankırı’nın Karadayı köyündeyim öğretmenim. Kızılırmak’ın kenarında güzel bir köy.”
Yusuf’un omuzundan bir yük kalktı hafifledi.
Ayhan yıllar önce yaptığı bir iyiliğin neticesini görme ferahlığında.
Sarılıp vedalaştılar.
O an bir dolmuş yanaştı.
Yusuf bindi.
Ayhan’a son bir kez bakıp el salladı.
Ankara’da gökyüzü hâlâ griydi ama Ayhan’ın içine bir güneş doğmuştu.
5.0
100% (5)