3
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
185
Okunma

Doğum, yaşam, ölüm... Bu biyolojik üçleme, bedenin kaçınılmaz kronolojisidir. Nefes alan her canlı bu kaderi paylaşır. Ama insan denen varlık, bu döngüyü sorgulayan tek yaratıktır: "Yaşamak, sadece bu fiziksel süreçten ibaret midir?" Bu soru, insanı hayvanlığın ötesine taşıyan kıvılcımdır. Çünkü insan, biyolojik varlığını aşan bir anlamın peşindedir. Bu anlamın adıdır ’’Sevgi.’’
Dünya, atomların ve yıldız tozlarının devasa bir buluşma noktasıdır. Dağlar, okyanuslar, şehirler... Hepsi fizik yasalarının görkemli birer tezahürü. Ama bu muazzam kütle, içinde sevgisizlik hüküm sürerse, bir çölden farksızdır. Çöl ne kadar geniş olursa olsun, susuzlukta kıvranan bir insan için sonsuz bir işkencedir. İşte sevgisiz bir dünya da böyledir: Görkemli bir mezarlık. Taşlar, betonlar, altınlar... Hepsi, ruhu beslemeyen kuru kum yığınlarıdır. Bu çölde yaşayan insan, bedeniyle nefes alır belki ama ruhu sürekli bir susuzlukla kavrulur. Bu, bir "varoluş" değil, sadece "bekleyiştir’’ ölümü bekleyen idam mahkumu gibi.
Dünya üzerinde dolaşan, günlük ritüelleri yerine getiren, sosyal statülerin piramidinde tırmanan ama kalbi sevgiden yoksun bir insan mı? Yoksa , belki fiziksel dünyası kısıtlı, bir hücreye hapsedilmiş ama iç dünyası sevgiyle dolu bir insan mı? Burada yatan gerçek şudur: Sevgisiz bir kalp, en lüks sarayda bile bir tutsaktır. Sevgi dolu bir kalp ise en dar zindanda bile özgürdür. Çünkü sevgi, insanın iç evrenini genişleten, sınırları eriten, zamanı ve mekanı aşan tek güçtür. Bir anneyi bebeğine bağlayan o görünmez bağ, bir dostun omzundaki elin verdiği sıcaklık, bir âşığın bakışındaki sonsuzluk hissi... Bunlar, bedenin sınırlarını aşarak ruhu besleyen gerçek gıdadır. Fiziksel dünya, ancak bu içsel sevgi ışığıyla aydınlandığında anlam kazanır. Işık yoksa, en değerli mücevher bile karanlıkta kaybolur.
"Hal böyle olunca..." diye başlayan o çarpıcı itiraf, insanlık tarihinin en büyük paradoksunu ortaya koyar: Mülkiyetin anlamsızlığı. Krallıklar, imparatorluklar, servetler... Tarih, bunların hepsinin geçiciliğini sayısız kez kanıtlamıştır. Firavunlar piramitlerini inşa etti, hazinelerini gömdü. Bugün o hazineler müzelerde, piramitler ise turistlerin fotoğraf karelerinde. Ama kim, hangi Firavun’un sevdiğini hatırlıyor? Sevgi olmadıktan sonra, tüm dünya sizin olsa ne değişir? Koskoca bir kum çölünün tek sahibi olmak gibidir bu. Sahip olduğunuz şey, sadece susuzluğunuzun büyüklüğünü hatırlatır. Sahip olunan her şey, bir yük haline gelir. Çünkü mülkiyet, sevginin yerini tutamaz; sadece onun yokluğunu daha acı bir şekilde hissettirir.
Bu noktada varoluşun zirvesine ulaşıyoruz: "Sevgi dolu bir kalpte yaşamak, dünya üzerinde yaşamaktan iyidir." Bu, romantik bir söz değil, insanın özüne dair metafizik bir gerçekliktir. Dünya üzerinde yaşamak, bedenin mekânsal ve zamansal sınırlarına tabidir. Doğumla başlar, ölümle biter. Ama sevgi dolu bir kalpte yaşamak, zamanın ötesindedir. Bir annenin çocuğuna duyduğu sevgi, ölüm anında bile bitmez. Bir dostluk, yıllar sonra yeniden buluşulduğunda tazeliğini korur. Gerçek aşk, bedenler yok olsa bile efsanelere, şiirlere, şarkılara sığınarak varlığını sürdürür. Sevgi, maddeyi aşan bir enerjidir; fizik yasalarına değil, ruhun yasalarına tabidir. Bu yüzden, bir insanın içinde sevgi yeşerdiğinde, o kişi sadece "dünyada" değil, "dünyanın ötesinde" de yaşamaya başlar. Bu, ölümsüzlüğe en yakın insani tecrübedir.
İnsanlığın bu kum çölünde, tek gerçek vaha sevgidir. Tüm felsefi arayışların, dinlerin, sanatın özünde bu yatar. Piramitler yıkılır, imparatorluklar çöker, servetler buharlaşır. Ama bir anneye sarılan çocuğun sıcaklığı, umutsuz bir günde uzatılan dost eli, hiç beklenmedik bir anda kalbe düşen aşk kıvılcımı... İşte bunlar, insanlık tarihinin gerçek anıtlarıdır. Yaşamın taçlandırdığı en derin olgu budur: Sevgiyle dolu bir kalpte yeşermek ve bu sevgiyi başka kalplere ekmek. Çünkü sevgi, tükenen değil, çoğalan tek hazinedir. Onu taşıyan her kalp, dünya çölünde bir vaha yaratır. Ve o vaha, içinde yaşayanı ölümsüz kılar.
Sevgisiz bir dünya senin olsa ne yazar ?
Asıl mesele, senin kimlerin kalbinde sevgiyle anılarak yaşadığındır...
Bu, dünyaya bedel bir duygudur...
Çağdaş DURMAZ
5.0
100% (3)