KARDELEN ÇİÇEĞİ VE BİZİM KARDELENLERİMİZ...
Oturmuş, konuşuyorduk bir dostumla.
Uzun zaman olmuştu onu görmeyeli...
Baharın verdiği bir yorgunlukla, sandalyede durmaya çalışıyordum.
Çok koyu olmayan bir sohbete dalmıştık. Havadan su dan misali...
Oturduğum yerden, bir kameraman gibi, gözlerimi dolaştırıyordum odanın her köşesinde. Sol tarafta, kiremit renkli kitaplık duruyordu. Kitaplığın üst rafında, bir kaset kapağı ve ön yüzüne basılmış bir resim...
Uzaktan seçememiştim tam. Sandalyemden kalkıp baktım. iki veya üç kız çocuğu, okul önlüğüyle gülümsüyor fotoğrafta...ve yanı başlarında Sezen Aksu var...
Eğitime destek için yapılmış bir kaset olduğu, her halinden belliydi...
Bir ara klipini de seyrettim yanılmıyorsam.
Kasedin ön yüzüne yazılan şu isme takıldı aklım:
"Kardelen..."
Bu, bir çiçek ismiydi...
Bildiğim sadece bu...
Neden bu isim ...? "Kardelen..."
Beynimde dağınık kelimeler gibiydiler sanki...
Kız çocukları...
Kardelen...
Ertesi gün belli belirsiz bir zamanda, bir mucidin bir deneyi anlamaya çalışması gibi geliverdi aklıma birden o kelime, kelimeler...
"Kardelen..."
"Kız çocukları..."
Masamda duran bilgisayarıma geçip kurcalamaya başladım Kardelenin anlamını. Altında şöyle bir not yazılmıştı:
"Karların arasından fırlayan çiçek"
Sarı çiçekleri, karnabaharımsı gövdesi ile bütünleşmiş güzel bir görüntüsü vardı...
Lalenin sarısı, papatyanın beyazından çalmıştı sanki...
Bir anda geriye gittim...
Beynimin içinde kümelenen, dağılmış kelimeleri yan yana getirmeye çalıştım sonra...
Kapaktaki kız çocukları...
Kardelen çiçeğini...
Kardelen çiçeğinin anlamını... Aralarındaki ilişkiyi...?
Beynimde karışık duran bir üçlü gibiydiler...
Bir zincirin dağılmış halkaları gibi yan yana getirmeye çalıştım onları sonra...
Bulanık, karmakarışık imgeler hayat buldu sanki beynimde birden!
Şimdi anlamıştım... Demek zorluklarla okuyamayan, okutulmayan kız çocukları kardelene benzetiliyordu.
Karların , dağların, çayların, ırmakların ve hayat koşullarının gerisinde kalmış, ama buna rağmen okumaya çalışan, okutulmaya çalışan kız çocukları... Kardelen... Karların arasından fırlayan çiçek...
Kardelenler...Bizim kardelenlerimiz...
Doğru ya ! ne kadar da kardelenlerimiz vardı böyle; dağların, ırmakların, çayların, gerisinde... karların, zorlukların arasında sıkışıp kalmış...
Düşünürken... Yırtık ayakkabısı, dağınık kirli saçları, sökük giysilerle;
Hayata geriden bakan, biraz da şanssız kız çocukları geliveriyor aklına insanın...Çalı taşıyan, su taşıyan....
Sanki bir başka dünyanın insanı gibi tıpkı...
Yaşıtları, akranları kalem tutarken; onlar, değnek tutuyorlar...
Yaşıtları okuma yazma öğrenirken; onlar; çalı taşıyorlar, su taşıyorlar kuyulardan ...
Onlar hayata direnmeye çalışıyorlar... Kendimizin bile ürktüğü hayata ...
Onlar hayata direnmeye çalışıyorlar... Doğaya...
Tıpkı kardelenler gibi...
Ne çok kardelenler var oysa...
Bir tek sarı çiçeği, hayata tutunacak gövdesi olmayan... Ne çok kardelen...?