0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
153
Okunma

Yaşam Dediğimiz Sonsuz Okyanusta Benim Seyir Defterim
Hayatın ne olduğunu sorgulamak, benim için nefes almak kadar doğal bir eylem. Yıllar geçtikçe anladım ki, yaşam ne bir varış noktası ne de bir formül; o, sadece benim yürüdüğüm yolun kendisi. Bu uzun, bazen karmaşık, bazen de mucizevi yolculukta, kendimi sürekli yeni bir denizin kıyısında buluyorum ve her seferinde, geçmişin ağırlığını geride bırakıp yeni bir bilinmezliğe yelken açmak zorunda kalıyorum. Benim yaşamım, zihnimdeki ilk farkındalık anıyla başladı. Bir çocuk olarak dünyayı keşfederken hissettiğim o saf şaşkınlığı asla unutamıyorum. Gökyüzünün neden mavi olduğu, yıldızların neden parladığı gibi sorular, sadece akademik merak değildi; onlar benim varoluşun gizemi karşısındaki hayranlığımın ve küçük düşmüşlüğümün sesiydi. Yaşam, bana ilk başta, kuralları belirsiz, ama renkleri canlı bir oyun gibi geldi. Düşüyordum, dizlerimi kanatıyordum, ama o acı bile, var olduğumu kanıtlayan somut bir deneyimdi. İlk hayal kırıklıklarımı tattığımda, yaşamın sadece güneşli bir oyun alanı olmadığını, aynı zamanda keskin köşeleri ve gölgeli kuytuları olduğunu öğrendim.
Büyüdükçe, yaşamın bana dayattığı en büyük ders değişimdi. Kendimi bir nehir gibi hissediyordum; sürekli akışta, asla iki kez aynı suda yıkanamayan. Dün inandığım şeyler bugün anlamsızlaşabiliyor, bir zamanlar canım kadar sevdiğim insanlar uzaklaşabiliyorlardı. Bu süreçte, en zorlu mücadelem kendi kimliğimi bulmaktı. Toplumun, ailemin ve çevremdeki beklentilerin üzerime giydirmeye çalıştığı kostümleri sürekli denemekle geçti gençliğim. Oysa ben, o kostümlerin hiçbirine tam olarak sığamıyordum. Benim gerçek benliğim, tüm bu rollerin altında, sessizce fısıldayan, huzursuz bir sesti. Uzun bir süre bu sesten korktum, onu bastırmaya çalıştım. Ama anladım ki, otantik olmak, yaşamın sunduğu en büyük meydan okumadır. Ben diliyle konuşmaya başladığımda, yani "ben bunu hissediyorum," "ben bunu istiyorum" demeye başladığımda, dünya benim için daha gerçek ve daha az korkutucu bir yer oldu.
Yaşamın bence en karmaşık yönü, acı ile anlam arasındaki kopmaz bağdır. Çok derinden yaralandığım anlar oldu; kalbimin paramparça olduğunu hissettiğim, nefes almakta zorlandığım dönemler. O anlarda kendime şunu sordum: "Bütün bunlar ne için?" Cevap, mucizevi bir şekilde acının kendisinden geldi. O karanlık dönemler, bana empatiyi, dayanıklılığı ve insan ruhunun sınır tanımayan gücünü öğretti. Hayatımdaki en önemli dersler, rahat ve huzurlu anlarımda değil, tam tersine dibe vurduğum anlarda kazındı zihnime. Bu acı, beni bağ kurmaya itti. Yaşamın boş bir odada tek başına yankılanan bir ses olmadığını idrak ettim. Başkalarının hikayelerini dinlediğimde, onlara elimi uzattığımda, benim acımın evrensel bir insan deneyiminin parçası olduğunu gördüm. Sevgiyi, sadece romantik bir duygu olarak değil, varoluşun birleştirici gücü olarak deneyimledim. Sevmek ve sevilmek, benim için yaşamın en yüksek amacı haline geldi; çünkü sadece bu bağlantılarda, varoluşun soğuk ve anlamsız evreninde sıcak ve anlamlı bir sığınak bulabiliyorum.
Bugün, yaşamla kurduğum ilişki çok daha huzurlu. Yaşamın bir sınav değil, sadece yaşanması gereken bir şey olduğunu kabul ettim. Artık geçmişin hayaletleriyle ya da geleceğin kaygılarıyla savaşarak değerli anlarımı israf etmiyorum. Benim felsefem, anda kalmak üzerine kurulu. Güneşin doğuşundaki o tek nefesi, sevdiğim birinin kahkahasıyla geçen o tek saniyeyi yakalamaya çalışıyorum. Çünkü biliyorum ki, yaşam, ne geçmişin pişmanlıklarında ne de geleceğin belirsizliğinde; o, tam da bu anın titrek, kırılgan ve benzersiz gerçeğinde. Ben, yaşamı bir sanat eseri olarak görüyorum. Henüz bitmemiş, her gün yeni bir fırça darbesinin eklendiği devasa bir tuval. Renkler bazen kasvetli, bazen parlak; doku bazen pürüzsüz, bazen engebeli. Ama bu benim eserim. Başkaları ne derse desin, hangi kuralları dayatırsa dayatsın, ben fırçayı kendi elime alıyor, kendi ritmimde çalışmaya devam ediyorum. Benim tek görevim, bu yolculuğun hakkını vermek. Cesur olmak, meraklı kalmak, derinlemesine sevmek ve her ne olursa olsun, insan kalmak. Benim yaşamım, sadece benim hikayem; hatalarım, zaferlerim, sessizliğim ve sesimle. Ve ben, bu hikayeyi tüm karmaşıklığıyla, tüm çıplaklığıyla, sonsuza dek yazmaya devam edeceğim...