3
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
228
Okunma

Tarihi arka Plânı:
Evanjelizm, İncil hakkında bilgi vermektir. Hz. İsa’ya yoğunlaşarak Hristiyan olmayanları Hristiyanlığa davet etme amacı güden bir dinsel akımdır. Dayandığı temel, Matta, Luka Markos ve Yuhanna tarafından yazılmış dört kanonik incilin her birine Evanjel denilmektedir. Bu nedenle bu incilleri yazanlara “Dört Evanjelist” denilmiştir.
Evanjelist sözcüğü; “Hristiyanlık, bildirilerini vaaz eden ve yayan kişi” anlamına geliyor. Evanjelik sözcüğü ise daha çok Protestan Kilisesi’nin muhafazakâr kesimini nitelemek için kullanılıyor.
Evanjelikler, ABD’yi kuran ve tutuculuğu ile bilinen Protestan mezhebi Puritenlerin devamıdır. Bu mezhepsel akımın mensup tüm Protestanlara Evanjelik denilmişti. 20. Yüzyılın sonları ile 21. Yüzyılın başlarında bu akım başlamıştır. Temeli, Martin Luther’in dini reformları esnasında kurduğu kilise hareketine dayanmaktadır. Bu nedenle Kıta Avrupa’sında Evanjelik sözcüğü, Protestan veya Lutherci olarak kabul görmüştür.
Evanjelizmin temelleri, İngiliz George Whitefield (1715-1775), Methodizm’in kurucusu John Wesley (1703-1791) ve Amerikalı filozof ve teolog Jonathan Edwvard (1703-1785) tarafından atılmıştır.
1820’lerde Hristiyanlık inancı için kullanılan Evanjelizm, ABD’de 19. Yüzyıldan itibaren iki ayrı koldan ilerlemiştir. Charles G. Finney ile Amerikan halkının dönüştürülmesini sağlamak için devrimcilik anlamı kazanmış, bir diğer taraftan Playmouth Kardeşliği hareketinin kurucusu John Nelson Darby’nin öncülüğünde radikal bir dini yorumu temsil etmiştir. Bugün itibariyle Evanjelizm, Amerika’daki Hristiyanların tutucu kanadını temsil ediyor.
Darby’nin başlattığı Muafiyetçilik akımı Kitab-ı Mukaddes ve dünya tarihini yedi çağa ve tanrının insanlık hakkındaki takdirini gösteren yedi bölüme ayırmıştır. C.I. Scofield tarafından yazılan “Scofield Referans Kitab-ı Mukaddesi” ile 1880 ve 1890’lı yıllarda Darby’nin. “Tanrı, tanrının krallığını temsil eden insanlara imtiyaz vermiştir,” öğretisi çok insan tarafından kabul edilmiştir.
Martin Luther’in başlattığı Püritenizm öğretisiyle yetişen Jimmy Carter, Ronald Reagen ve babası Bush’un başkanlıklarında Evanjelizm gelişmiş ve 11 Eylül’den sonra da baba Bush ile küresel emperyalizmi yönlendiren esas güç olmuştur.
ABD Başkanlarından Donald Trump ise; İskoçya asıllı annesinin Presbiteryen inancında yetişmiş ve 2016 başkanlık kampanyası da dâhil yetişkinlik döneminin çoğunda kamuoyunda bu inancıyla bütünleşti. Ancak, Ekim 2020 yılında Trump, artık Presbiteryen olarak tanınmasını istemeyerek mezhepsiz bir Hristiyan olarak bilinmesini istemiştir.
Hristiyanlık ya da Evanjelikal Protestanlık, İncil özünün lütufla ve sadece İsa’nın kefaretine imanla kurtuluş öğretisinden oluştuğuna inanan dünya çapında gelişen mezhepsel bir harekettir. Bugün itibariyle 1970’te dünya çapında 112 milyon Evanjelik varken 2020’de bu sayı 386 milyona ulaşmıştır.
Amerikan Mormonları hareketi; 1820’lerde New York’un kuzeyinde Joseph Smith’in başlattığı “Son Zaman Azizleri” adıyla anılan dini ve kültürel bir grup harekettir.
Hristiyanlığın 3 Temel Öğretisi:
Kendilerini tek tanrıcı/monoteist kabul eden Hıristiyanların mevcut dinlerdekinden farklı en temel inanç esası ise teslistir. Teslis Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak ifade edilen Tanrı’nın üçlü birliğini tanımlayan karmaşık bir inanç sistemidir; ancak bugün itibariyle Hristiyan dünyasında teslis inancını kabul etmeyen ve Tanrı’nın tekliğini kabullenen çok sayıda Hristiyan bulunmaktadır!
Kaynak. Wikipedia.org
Sonuç:
Evanjelizm’i tarihi süreciyle kısaca tanımış olduk. Bu metin içinde bazı detaylar bana çok dikkat çekici geldi ve yorum yapma ihtiyacı hissettim.
1. Örnek: “Tanrı, tanrının krallığını temsil eden insanlara imtiyaz vermiştir”
Bu örnek bize ne söylüyor?
Bana göre iktidarı ele geçiren kişi veya kişiler doğrudan Tanrı tarafından seçilmiş temsilciler oluyor! Diğer bir deyişle; Türklerde olduğu gibi “sultanlar, Tanrı’nın yeryüzündeki gölgeleridir!” Ve geleneksel İslam yorumuna göre; “otoriteye karşı gelmek, itiraz etmek, Tanrı’nın düzenine karşı gelmektir ve zinhar affı mümkün değildir!”
Ya yönetim zalimse!
Bu durumda zulme baş mı eğilmeli? Şayet baş eğilmesi gerekiyorsa neden “zulüm karşısında susan dilsiz şeytandır” denilmiştir? İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin hayatını okuyanlar iyi bilirler. Yetmiş yaşında olmasına rağmen Emevi yönetiminin zulmüne ve hurafeci din anlayışına isyan etmiş; zindana atılmış, aç, susuz bırakılmış ve kırbaçlanmıştı. Emevilerin sonu ile Abbasilerin başlangıcı arasında yaşayan Ebu Hanife, bazı kaynaklara göre serbest bırakılmış ancak Abbasi yönetimi tarafından zehirlenerek öldürülmüştür. Yani zulüm karşısında “dilsiz şeytan” olmamıştır, öyle değil mi? Bu bana çok düşündürücü geldi!
2. Örnek: ABD Başkanları ağırlıklı olarak Evanjeliklerin desteğiyle seçilmektedir.
Pek çok kaynaktan öğrendiğimize göre ABD başkanları Evanjeliklerin desteğini alarak seçilmektedir. Evanjeliklerin desteğini alamayan adaylar kesinlikle başkan seçilemezler! Önceki dönem ABD Başkanı Biden ve selefi Trump’ın Evanjeliklerin desteğini alarakse-çildiğini medya aracılığıyla ve açık oturumlarda çokça dinlemiştik.
Bana göre, Donald Trump, mezhepsiz olduğunu ilan etse de Evanjeliklerin isteğini yerine getirmeyi taahhüt etmese asla başkan seçilemezdi. Günümüz itibariyle görüyoruz ki, ABD Senatosunda ve Temsilciler meclisinde ağırlıklı olarak Evanjeliklerin sözü geçmek-tedir. Küresel düzen işte o karanlık saraylarda planlanıyor ve uygulanıyor.
ABD, neden “Haydut Devlet” İsrail’in soykırımına ses çıkarmıyor? Neden bu soykırımın devamı yönünde kararlar alıyor? Neden Arz-u Mevud’un inşasına taşeronluk yapıyor?
Evanjelikler, hem inançlarını hem de sermayelerini seferber ederek küresel anlamda yol alıyorlar ve uyanmaya niyeti olmayan İslam dünyası üzerine saldırıyor, parçalıyor ve yok ediyor!
Bence ABD, kuruluş yıllarında Yahudilere verdiği sözü yerine getiriyor. Arz-u Mevud gerçekleşene kadar desteğini sürdürecek. Küresel çete haline gelen ABD’nin amacı; İslam ülkelerinin petrollerine, doğal gazlarına çökmek, iç işlerine karışarak devlet adamlarını tayin etmek ve Müslüman devletleri mezhepler ve kimlikler üzerinden parçalara ayırarak yıkmak ve yerine ABD’ye hizmet edecek kukla devletçikler ya da ileri karakollarını oluşturmak ve İsrail’in güvenliğini garanti altına almaktır.
Bence yapılması gerekenler:
a-) Benim ülkem dünya incisi bir ülkedir. Tüm akbabaların gözü-kulağı daima Türkiye üzerindedir.
b-) Ülkemi yönetecek liderlerin hem milli hisleri hem de refleksleri çok güçlü olmalıdır. Asla mandacılığa boyun eğmemelidir.
c-) Ülkemin kalkınması için pek çok alanda dışa bağımlılığa son vermeli, milli kaynaklarımızı planlı ve programlı bir şekilde harekete geçirip ekonomiye kazandırılmalıdır.
d-) Uluslararası görüşmelerde taviz verilmemelidir. Şu var ki; tam anlamıyla bağımsız olmak imkânsızdır. Örneğin; Türkiye’de petrol rezervleri yok denilecek kadar azdır. Bu durumda petrolde, doğal-gazda dışa bağımlıyız. Pek çok ülke benzer sebeplerden dolayı ithalat yapmak zorundadır.
e-) Türkiye’yi yönetenlerin acilen dış tehditlere karşı güçlü bir refleks oluşturarak ülkemizi uluslararası alanda edilgen değil, etken ülke haline getirmelidir.
f-) Küresel çetelerden kesinlikle “Yahudi üstün hizmet madalyası” almamalı, sırtının sıvazlanmasına ve pışpışlanmasına aldanmamalıdır.
g-) Gençliğe, eğitime, sağlığa, sanayileşmeye ve tarıma güçlü kaynaklar ayrılmalı.
h-) Gerçek anlamda güçlü liderler seçilip, işbaşına getirilmelidir. Halkımız bu konuda bilinçlendirilmelidir. Körü körüne biat etmenin ülkemizi ne hale getirdiği tüm acı gerçekleriyle ortaya konularak zihinlere kazınmalıdır.
I-) ABD-İsrail ve Batı’nın desteğiyle hayata geçirilen BOP/GOP’un hedefinde Türkiye’nin de adının geçtiği 23 ülke sınırının değiştirileceği açıklanmıştı. Küresel sistemin kuşatıcı planlarına karşı milli hisler ve refleksler mutlaka harekete geçmeli, BOP Eşbaşkanlığı tuzağından bir an evvel kurtulmalıyız. Aksi halde durum vahim!
j-) Küresel çeteler, ülkemizde maden arama ruhsatı almaktadır. Vahşi maden aramalar neticesinde hem doğamız katlediliyor hem de en kıymetli madenlerimiz talan ediliyor. Bir an evvel ruhsatlar iptal edilmeli, doğamız ve madenlerimiz güvence altına alınmalıdır. Bu durum, küresel Evanjelik kuşatmaya karşı milli bir mesele olarak önümüzde durmaktadır.
“Kahrolsun tüm emperyalist düzenler” diyerek konuyu tamamlıyorum.
5.0
100% (5)