- 921 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
AŞKIN GÖZÜ KÖR MÜ ?
Onatlısına varmıştı Ayşe..Eli iş tutar olmuştu.Köylerinde üç kuruşa razı olup harcanmasını istemedi ailesi.İstanbul’daki büyük kızlarının yanına göndermeyi düşündüler.Ayşe de çok istedi.İstanbul,rüyaların şehriydi ne de olsa.Kim istemezdi orada yaşamayı ?...
Varoşlarda bir gecekonduda kirada oturuyor olsalar da memnunlardı İstanbul’lu olmaktan Ayşe’nin ablası ve eniştesi.Kısa sürede ona bir tekstil atölyesinde iş buldular.İlk gün çok heyecanlandı Ayşe.Giyimiyle,köylü tavırlarıyla dışlanmaktan korktu.Çabucak anladı ki onun durumıunda olan çok kız vardı orada.Alışıverdi çalışma ortamına.O da diğer kızlar gibi çalışan erkekleri gözleriyle süzmeye başladı.Çay ve yemek saatlerinde erkeklerle konuşan hatta koklaşan kızlara özenmeye başladı.İnsanın bir seveninin olması ne kadar güzeldi…..
Bir gün bir çift erkek gözünün sürekli üzerinde olduğunu fark etti.Siyah gözlerinin parıldadığını,hafif tombul beyaz yanaklarının kızardığını da fark etti aynı anda.Ütüde çalışan genç yakışıklı orta boylu esmer bir erkeğin gözleri sürekli onun üzerindeydi.Hoşuna gitti Ayşe’nin.İlk günden belli etmemeye çalışsa da gün geçtikçe bu ilgiden hoşlandığını fark ettirmeye,karşılık vermeye başladı.Bakışlara gülümsemelerle yanıt verdi.
İlk günlerde kapılardaki karşılaşmalarda ;
- Merhaba,günaydın,nasılsınız şeklinde geçen konuşmaların yerini,daha sonra ;
- Adınız ne,memleketiniz neresi ? gibi daha samimi sorular almaya başladı.
- Adım Ayşe..Erzurum’luyum.Burada eniştemin yanında kalıyorum.
- Benim de Levent.Malatya’lıyım, derken
- Biliyor musun,sen buradaki kızların en güzelisin dediğinde delikanlı yanıverir kızcağızın yüreği.Bir ateş yanmaya başlamıştır artık yüreğinde.Aşk ateşidir bu.Söndürmek kimsenin elinde değildir artık.
- Sen de sen de erkeklerin içinde en yakışıklı olanısın,deyiverir.Birden sarılmak gelir içlerinden ama yapamazlar.Orası bir iş yeridir.İçlerine saklarlar heveslerini.Gözleri bir başka parlar o günden sonra her ikisinin de..
Eve geldiğinde iki çocuğunun ağlayarak ayaklarına sarılmasına sinirlenir Levent.
- Baba,babacığım ! Adamlar elektriklerimizi kestiler.Karanlıkta kaldık.Mumla kırılmaya çalışılmıştı evdeki karanlık.Karısı da elindeki mumla geldi Levent’i karşılamaya.
- Hani ödemiştin elektrik borcunu ? Gördün mü,sonunda karanlıkta kaldık.Rezil olduk herkese..Köpürdü Levent.
- Ne olmuş ulan ? Ananın evinde elektrik mi vardı,deyip çocukları da eliyle iterek odasına geçti.Kadıncağız başka hiçbir şey söylemeden,göz yaşlarını içine akıtıp sofrayı hazırlamaya koyuldu.Tam sofraya oturmuşlardı ki,kapı çalındı.Ev sahipleriydi gelen.
- Geldi mi kocan,diye sordu adam kapıyı açan kadına.
- Geldi,içerde dedi kadın.
- Kim gelmiş bu vakitte,diye öfkeyle seslendi içeriden Levent.
- Benim Levent oğlum.Bak hele bir.Levent sofradan kalkıp kapıya geldi.
- Ne var Hakkı Amca,ne oldu ?
- Daha ne olsun oğlum ? Üç aydır kira alamıyorum senden.Benim de ihtiyacım var.Madem kirayı ödeyemiyorsun,bir an önce çık ta başkasını bulayım ben de…
- Tamam Amca tamam.Çıkarız evinden.Zorla oturacak değiliz ya !.
Kendi kendine söylenerek çıkıp gitti adam.
Karı-koca kavgaya tutuştular.Bütün öfkesini kadından çıkarttı Levent.Sonunda kovdu kadını.Daha gecesiyle iki çocuğunu da yanına alıp,yakındaki akrabalarının evine sığındı kadın.Hiç bir pişmanlık duymadı kocası.Hiç bir şey olmamış gibi yatıp uyudu o gece.
Artık karısı evi terk ettiğine göre bekar sayılırdı.Ayşe’ye daha fazla önem vermeye başladı.Tabii Ayşe evli olduğunu bilmiyordu…..
Çay saatinde birlikte oturdular.
- Bu devirde evlenmek,düğün yapmak çok zor.Hem kimden isterim seni ben ?
- Ablamlardan istersin ama onlar da memlekete anneme-babama sorarlar tabii.
- Onlar da nişan isterler,altın isterler,düğün isterler değil mi ?
- Eeh öyle tabii.Olacak o kadar.
- Zor Ayşe’m zor.Aldığım maaştan biriktirip sana düğün yapmaya ömrüm yetmez benim.
- Peki ne yaparız o zaman ?
- Kaçsak belki kavuşuruz.Başka türlü mümkün değil..Durdu,düşündü kız bir süre.O da anlamıştı,para biriktirip düğün yapma olanaklarının olmadığını.Levent’i kaybetmek te istemiyordu.Onun ilk aşkıydı bu ve çok değer veriyordu Levent’e.
- Kaçalım be Levent’im deyiverdi..
Patrondan her ikisi de avans aldılar.O gün kaçtılar öylece.Levent’in bir arkadaşının yanına sığındılar.Daha ilk geceden birbirlerinin oluverdiler.Ayşe güvendi sevdiğine ve iffetini ona teslim etmekten hiç çekinmedi.
Ayşe’nin ablası ve eniştesi iş yerlerine gelip aradılar Ayşe’yi.Arkadaşlarından,evli biriyle kaçtığını öğrendiler.İş yeri sahibinden şikayetçi, oldular önce.’Ayşe’yi bulun’ dediler.Annesine,babasına haber vermekten çekindiler.Jandarmaya haber verdiler.
Ayşe ile Levent paraları bitince işyerlerinde kalan alacaklarını istemeye geldiklerinde patronları jandarmaya haber verir.Karakola götürüldüklerinde kızın yaşının ufak olduğu anlaşılır.Hele iffetini teslim ettiği adamın evli olduğunu öğrendiğinde dünyası yıkılır kızın.
Ablaya-enişteye haber verilir.Şikayetçi olup olmadıkları sorulur.Levent,karısından en kısa zamanda boşanıp Ayşe ile evlenmeye söz verince,şikayetçi olmakta bir yarar görülmez.Güvenilir Levent’e ve bir şans verilir.
Salıverilir Levent ve salıverilir Ayşe’si…..Levent kendi yoluna gidecektir artık.Ayşe ise bekleyecektir onu.Karısından boşanıp kendisine dönmesini,onunla evlenmek istemesini beklemekten başka çaresi yoktur Ayşe’nin.
Levent evine döndüğünde,eşyalarının ev sahibi tarafından dışarı atıldığını görür.Bir akrabasının yanına sığınan eşini bulur.Karı-koca birlikte sahiplenirler eşyalarını ve aynı akraba evine taşırlar.Bu zor durum onları yeniden birlikte olmaya iter.Yeniden elele verip ev tutarlar.Akrabaları destek olur onlara.İki küçük çocukları vardır ve onların hatırı insanları onlara yardıma teşvik etmiştir.Çocukların sokakta kalmasına gönüller razı değildir.
Levent’in yeniden iş bulması pek zor olmaz.Son ütücülüktür mesleği ve tekstil atölyelerinin çokça aradığı bir elemandır o.
Ayşe ,vasıfsız ortacı da olsa semtlerinde bulunan bir başka tekstil atölyesinde, o da iş bulur tekrar.Anne ve babasına Ayşe’nin başına gelenler anlatılmaz.Bir de yüzük takar Ayşe parmağına.Nişanlı olduğunu ve yakında evleneceğini anlatır çevresine ve yeni iş yerindeki arkadaşlarına.Böylece hem umudunu sürdürmekte hem de kendini başka Leventler’den böylece korumayı amaçlar.Yeni birini sevmekten de mahrum etmiş olur kendini.
Zaman gelir geçer böylece.Ablası ve eniştesi şikayetçi değildir zamanın geçmesinden.Ayşe aldığı maaşı onlara vermektedir.Arada üç-beş kuruş da memlekete anne ve babaya gönderildiğinden onların da sesi çıkmaz..
Günler derken aylar ve yıllar geçmeye başlar.Ayşe parmağında yüzükle iffetini teslim ettiği adamın karısını boşayıp kendisini istemeye gelmesini bekler durur.Levent ise yeni Ayşe’lerin-Fatma’ların peşindedir artık.Ayşe onun için öylesine bir anıdır sadece…
Ayşe bekler bekler.Başka yapabileceği bir şey kalmamıştır çünkü…
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Dünya yaratıldığından beri çeşitli sistemler denenmiştir.Sosyalizm,Kominizm,Kapitalizm vs.aklınıza ne gelrise gelsin merkezine insanı koymadığı için hep kaybetmiş ve kaybetmeye mahkumdur.
Yıllardır kapısında girmek için süründüğümüz Avrupa Birliği ülkelerinde sabahları domuz paçasından yapılan çorbalar kağıt tabaklarla birlikte sıraya giren fakirlere sırf soğuk kış günlerinde ölmesinler diye dağıtılıyor.Gözümüzde büyüttüğümüz ABD nin Newyork şehrinin metrolarında yaşayan evsizlerin sayısının 14.000 kişi olduğu bir gerçek.
Peki neden böyle oluyor acaba?Neden belki de tüm dünyayı uyguladıkları sömürü düzeni ile birlikte kanını adeta vampir gibi emen bu ülkelerde dahi açlık var,yoksulluk var?
Hemen söyleyelim.
Yaygın olarak uygulanan Kapitalist anlayışın iktisata getirmiş olduğu tanım aynen şu şekilde;''Sınırlı imkanlarla,sınırsız insan ihtiyaçlarının karşılanması'.Bu tanım acaba doğrumu?Yani imkanlar çok sınırlı ve insanın ,bireyin ihtiyaçları sınırsızmı?Elbette hayır çünki dünya denilen bu güzel gezegende kaynaklar o kdar sınırsız ki ve insanın ihtiyaçları da o kadar sınırlı ki....Bir bireyin temel ihtiyaçlarına bir bakalım önce;'Yemek,içmek,eğitim,sağlık,ulaşım,barınma,ısınma,eğlence....'' başka?çok sıksak belki 1-2 tane daha yani iki elin parmaklarını dahi zar zor dolduracak ihtiyaçlar sıralamsı çıkıyor karşımıza.
Doğuştan edinilen bu haklar karşımıza insan hakları olarak çıkmıyormu zaten? Barınmak,giyinmek,yemek,içmek,sağlık hizmeti almak,eğitim ...işte tüm bunları Devlet denilen kurum karşılamak zorundadır.Ancak eğer siz kaynakları sınırlı olarak görür,karnını doyurmaktan aciz bir insanı sanki 'Helikopter' ihtiyacı varmışcasına sınırsız talebin sahibi olarak değerlendirirseniz onun karnını doyurmanız asla mümkün olmayacaktır.
Yukarıdaki yazınızda ifade ettiğiniz şeylerin çözümü sadece 24 saat alır.Bu bir utopya değil tamamen ilmi bir gerçektir.
Bunun gerçekleştiğinide ümit ediyorum ki çok kısa bir zaman zarfı içerisinde bu Aziz Millet görecektir.
Verdiğim seminerlerde en çok sorulan soru şu...İyi ama hocam bunları yapacak kaynağı nereden bulacaksınız?
Kaynak mı? Şimdi hazır olunuz;üşlkemizdeki yer altı kaynaklarının toplam haldeki işlenmemiş değeri 3 Katrilyon dolardır.3 Katrilyon dolarınız olsa ne büyüklükte bir kasa yapmanız gerektiğini söyleyerek yorumu bitiriyorum.
Türkiyenin yüz ölçümü 777.777 km2 dir.burası kasanın tabanı olsun,yukarıya doğru 2 km çıkın ve kasanın içerisini 100 dolarlıklarla doldurmaya başlayın,bu kasa bu parayı almıyor!!!!!
Selam saygı ve muhabbetlerimle efendim.
Bölümler çok görüş bildirebileceğim ama...
sadece şuna değinmek istiyorum.
Evlatlar evet okusun diye dersanelere bir yığın paralar ödenir dee... olamaz işte bir türlü, kazanamazlar yine de.
Olsun seneye yine gönderilir, hani bir yığın para dedik ya,
oysa dağlarda davar güderken kaval çalarak kuzuları beslerken kalın kitapları güder adeta evlatlar vardır.
Kazanırlar kazanmasına da... hem de ilk girişlerinde sınava ama... nasıl okuyacaklar.
Para nerde?
Neyse dostkalem.
Sustum ben .
Dert görmesin yazan eller.