Cemal Süreya
Şiirimizin Evliya Çelebi’si:Cemal Süreya
Mehmet H. Dogan,Cemal Süreya icin yazdigi Sürgün Abdal adli yazisinda,Süreya’nin,falina bakmak isteyen yillarin falcisi Cingene kizin falina bakmasindan,kizi saskina ugratmasindan söz eder.Cemal Süreya,Cingene kiza yaptigi gibi,beklenmedik siirler yazdi yasami boyunca.Siirseverleri sasirtti hep!Yasami,siirini besleyen en önemli kaynaklardan biriydi.Siirlerinde ask,erotizm ve toplumsalligi ic ice gecirmeyi basarmis usta bir sairimizdi o.Denemeci,dergici,maliyeci,cevirmen ve günlük yazari olma vasiflarini da üstünde toplayan Süreya,yasama sairce bakti hep!Siirlerinde,hüzünle gülümsemenin yan yana düsmesini saglayan dizeler kurabilmisti.Lirizm ve humor siirinin temel dayanaklariydi.Günlüklerini,günlük-mektup-deneme-hayat öyküsü-ani-polemik karisimi bir sey olarak degerlendiriyordu.Sanat,edebiyat ve toplumsal alandaki sorunlari derinlemesine isledigi,bircok edebiyatcimizi degerlendirdigi denemeleriyle dogurgan acilimlar saglayabilmisti.Yanilgi payi birakarak siyasal konulari da ele almisti.Denemelerini sair duyarliginin pariltisiyla isitmisti.
1931 yilinda Erzincan’da dogan Cemal Süreya’nin,cocukluk ve genclik dönemi acilarla örülüydü.1938 Dersim Isyani sonrasi,ailesiyle birlikte Bilecik’e sürgün edilmisti.Bilecik’e geldikten alti ay sonra annesi düsük yapmis,kanama durdurulamadigindan ölmüstü.Babasi ilkönce Cemal’i Istanbul’daki halasinin yanina gönderir.Ilkögrenimine Istanbul’da baslar Süreya.Bir süre sonra ailesi de gizlice Istanbul’a göc eder.Fakat 1941-1942 ders yilinin tam ortasinda Sansaryan Han’da gözalti yasar ailesiyle birlikte Süreya.(Cok sonralari ’Türkiye’de en genc yasta Sansaryan Han’a düsen yazar benim.’ diyecektir.)Bilecik’e dönmek zorunda kalirlar.Ilkokulu Bilecik’te tamamlar.Babasi sürgünden alti yil sonra,Esma adinda bir kadinla evlenir.Kötü ruhlu bir kadindir Esma.Cemal ve babaannesi,bitisik komsuda kiralanan bir odada kalmaya baslarlar.Kizkardesleri ise baba ve üvey annenin yaninda kalir.Esma,Cemal’in kizkardeslerine karsi terör estirir.Cemal’le konusmalarini yasaklar.Yillar sonra Güz Bitigi adli kitabinin bir beyitinde anar zalim üvey annesini Cemal Süreya.’Kuyuya sarkitan kadin/Sacindan kavrayip kizkardesimi’ der.Kizkardeslerinden Perihan,bir gün kuyudan su cekerken,ipin elinden kaymasi sonucunda kovayi suya düsürür.Bunun üzerine Esma,Perihan’i sacindan tutup sarkitir kuyuya.Üvey annesinin yaptiklarina daha fazla dayanamayan Cemal Süreya,careyi parasiz yatili okumakta bulur.Ortaögrenimini parasiz yatili olarak Bilecik Ortaokulu’nda ve Haydarpasa Lisesi’nde tamamlar.Liseye gittigi dönemde ailesi Inegöl’e tasinir.Babasi,Esma’yi evden kovar sonunda.Babasinin daha sonra evlendigi Refika adindaki kadinin iyi kalpli cikmasi sonucunda kizkardesleri rahat etmeye baslar.Böylece Süreya,kardeslerinin yasadiklarindan dolayi aci cekmekten kurtulur.Ankara’da,Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Maliye Bölümü’nde,1954 yilinda tamamlar üniversite ögrenimini.Üniversitede gecirdigi dört yil dünya görüsünün olusumunda ve sanata yönelisinde önemli bir yer tutar.Ortaokuldan beri ask duydugu Seniha Nemli’yle 1952 yilinin sonuna dogru nisanlanir.Evlenme kararini babasina acikladiginda,oglunun evlenmesine karsi cikar babasi.Oglunun Avrupa’da ögrenimine devam etmesini hayal ettiginden,evlilik kararini uygun bulmaz.Babasinin,Seniha’nin evin gecimine katkida bulunabilecek bir isi olmadigini,ailesinin de yoksul oldugunu söylemesine tepkisi agir olur Cemal Süreya’nin.’Biz yoksul degil miyiz baba!’ diyerek hisimla evden cikar.1953’ün Kasim ayinda nikahlanir Cemal’le Seniha.Cemal Süreya,babasinin bu tavri üzerine,Sizin Hic Babaniz Öldü mü adli siirini yazar.Sanildigi gibi babasinin gercek ölümü sonucunda yazilmis bir siir degildir bu siir.(Kamyon soförü olan babasi,1957 yilinda bir trafik kazasinda hayatini kaybeder.)Siirin ilk dört dizesinde, ’Sizin hic babaniz öldü mü?/ Benim bir kere öldü kör oldum/Yikadilar aldilar götürdüler/Babamdan ummazdim bunu kör oldum’ der.1954 yilinin Kasim ayinda Eskisehir Vergi Dairesi’nde stajyer olarak göreve baslar Cemal Süreya.Liseden sonra bos kalmamak icin Eskisehir Vergi Dairesi’nde calisan,Üvercinka adini verdigi bir kiza asik olur.Müfettislik sinavina hazirlandigi dönemde,3 Agustos 1955 yilinda,Seniha’dan kizi Ayce dünyaya gelir.Üvercinka,o dönemde ayrilmak istedigini bildiren bir mektup verir Cemal Süreya’ya.Ertesi yil da Istanbul’da üniversiteye baslar.Yine de iliskileri tamamen bitmez.Zaman zaman Istanbul’da görüsürler.Cemal Süreya,matematik biliminde akademik kariyer yapan Üvercinka’nin evlenip,esiyle birlikte Anadolu’ya gitmesinden cok sonra bile,onun izini sürmekten kendini alamaz.Cemal Süreya’nin yasami boyunca,Üvercinka’nin kim oldugu gizini korur okurlar acisindan.Bir söylesisinde Üvercinka’nin anlami soruldugunda,güvercinin barisi ve sevgiyi simgeledigini,ilk harfinin kaldirilmasiyla olusan üvercin sözcügünün,kadin adlarinin bazi yörelerde aldigi ’ka’ takisiyla da Üvercinka halini aldigini belirtir.Üvercinka,güvercin kanadi ya da güvercin kadin sözcüklerinden türetilmis bir sözcük olarak da düsünülebilir.Üvercinka adli siirinde,’Ben böyle canli sac görmedim ömrümde/ Her telinin icinde ayri bir kalp carpiyor’ diyecek kadar sever Üvercinka’yi.1956 yilinda yayimlanan Elma siirinde,soyadindaki ’Y’ harflerinden birini attigini ilan eder.Bunun gerekcesini de bir söylesisinde Üvercinka’yla baglantili kilar.Hafizasina güvendiginden dolayi telefon numaralarini kaydetmeyen Süreya,Üvercinka’yla bir telefon numarasi üzerine girdigi iddiayi kaybetmesi sonucunda soyadindaki ’Y’ harflerinden birini atar.
Birlikte oldugu kadinlarla iliskisini yürütememeye yazgiliydi sanki Süreya.Bayan Nihayet’i aradi yasami boyunca:Tomris Uyar,Zuhal Tekkanat,Güngör Demiray,Birsen Sagnak...(Zuhal Tekkanat’a,Elif Sorgun adini yakistirir.Elif,Karacaoglan’in Elif’idir.Sorgun,Yozgat’in bir ilcesi.Sorgun’u haritadan rasgele secmistir.Zuhal’le Cemal’in evliliginden,23 Kasim 1969 günü Memo Emrah dünyaya gelir.)Sevis Yolcu adli siirinde, ’Asklar da bakim istiyor ögrenemedin gitti’ der.Ögrenemeyen kendisidir.Bir kadinla iliskisinde baslangicta var olan sinirsiz baglanma istegi,kacma girisimiyle son bulur.Kisiliginin kiskanc,öfkeli yani sürekli olarak törpüler asklarini.Bir söylesisinde, ’Türk erkegi(aydini,yazari bile) bir ayagini nice ileri bir noktaya atmis olursa olsun,öbürünü feodaliteden cekebilmis degil.’ der.Aski,en büyük sayriligimiz ve en büyük sagligimiz olarak görüyordu.Evliligin aski öldürdügünü savunuyordu.Evlendikten sonra,erkegin toplumdaki ortalama kocanin(bin yillik),kadinin da ortalama karinin(bin yillik) davranislarini ediniverdigi görüsündedir. ’Toplumun önüne biz beraberiz diye cikmak,ister evlilik olsun,ister beraber yasamak olsun hic farketmez,aski öldürür.Bir de askta rekabet vardir.Cogunca rekabetten dogar ask.Her an elinden kacirabilecek gibiysen ona tutkun büyür.O sadece seninse,onun icin de senin icin de ask yavanlasir.’ diyordu.1994 Eliyle,Samanyolu’na siirinde, ’Ama kadinlar,Tanrim /Öyle sevdim ki onlari/Gelecek sefer/Dünyaya/Kadin olarak gelirsem/Escinsel olurum’ diyecek kadar cok sevdi kadinlari Cemal Süreya.Kadinlarla dostlugu da erkeklere oranla daha agir basar hayatinda.Gün geldi sevdigi kadinlardan bikti.Ama bu Istanbul’dan bikmak gibiydi onun icin.Ara sira biksa da kendini sürekli yenileyen bir tutku besliyordu Istanbul’a karsi.O,aski bir umut,yalnizliga karsi bir misilleme olarak algiladi.Tutkulariyla yalnizligini adlandirmaya calisti.Sevdigi kadinlarin yüzünde sürgündü o.Yüregi,sevgilinin saclarinin akintisinda Karadeniz’e,oradan da daha büyük sulara karisirdi.Damaginda sevgilinin dilinin yosunlu tadi vardi her zaman.Sevdigi kadinlar,kalabalikta bulup bulup kaybettigi kimyaydi.Sevdigi kadinlarda anne sicakligi da aradi hep.Beni Öp Sonra Dogur Beni siirinde,’Annem cok kücükken öldü/Beni öp,sonra dogur beni’ diyordu.Ne zaman sevgilisini öpse,kocaman bir gül yer aliyordu arkalarinda zulme karsi.Bir gün bile düsürmedi kalbinden,yarasina bastigi ask kelimesini.Agzini,burnunu tikasalar da,gözlerinden soluk aliyordu ask.Gözleri göz degil,gözistandi.Gözlerinin gemileri kus istiyordu hep.’Simsicak,Cok Yakin,Kirli’ siirinde,’Unutma ki/Insanlarimiz gibi askimiz da/Kazilarla bulacak kendi günesini’ diyordu.O,yeni bir hayatin acemisiydi.Asklari sayesinde,en siradan ezgilerden bile sevincler devsirmeye calisiyordu.Yarim kalmis asklarini da,Acilmamis Kapilar siirindeki, ’Ne varsa yarim kalmis,gelecegindir’ dizesiyle gelecege emanet eder Süreya.Park adli siirinde, ’Öyle sevdim ki seni/Öylesine sensin ki! /Kuslar gibi civildar/Tattirdigin acilar’ diye seslenir sevdigi kadina.Altin Heykelleri siirinde,’Yeni sesler buldum bir nice seni görmeyeli/Daha genis bir gökyüzünde soluk aldiracak siire’ diyordu.Kizkulesi’nin asigiydi o.Bogazici Köprüsü’nün hisse senetlerinin satisa sunuldugu dönemde,Kizkulesi’nin düs senetlerini ortaya sermis,kisa günde kapis kapis gitmisti senetler.Dogu Perincek,Sürgün-Efsane-Düs-Materyalizm baslikli yazisinda, ’Karaköy’de oturuyordu.Denizden Kizkulesi’nin önünden gecerken heyecanlidir.Cünkü Kizkulesi hem siginilacak bir kara parcasidir,hem de kiz vardir orada.Belki bir sabah Kizkulesi’ndeki o kizi saclarini tararken görürüm diye hep vapurla gecer karsiya,köprüden gecmez.Vapurda hic oturmaz,dolasir sürekli.Vapurda da göcebedir.Kara,denize dogru sefer eder onun siirinde.Deniz-kara diyalektiginde,ayaklari karada ama gözleri denizde ve Kizkulesi’ndedir.’ diyordu. Süreya,yillarca sürgün oldugunu saklamis,göcebe olduguna inandirmaya calismisti cevresini.Kürt oldugu gercegini geri planda tutmaya calismisti.Kürtler ve Arnavutlar siirinde, ’Kürtler yalan söylemek zorunda/Arnavutlar,dogru’ diyordu.Arnavut oldugunu her zaman söyleyebilmis olan yazar dostu Muzaffer Buyrukcu’dan hareketle yazmistir bu siiri.Arnavutlarin ülkemizde göcebe oldugu,Kürtlerin ise sürgün olduguna dikkat cekiyor siirde.Süreya,uzun yillar sonra söylesilerinde ve günlügünde sürgün oldugunu,Kürt oldugunu dile getirir.12 Eylül gelmeden önce, ’insanin anadilini bilmemesi ne kötü’ diyerek Kürtce ögrenmeye karar verir.12 Eylül’ün gelmesiyle birlikte bu özlemini yerine getiremez ne yazik ki!Oteller Hanlar Hamamlar Icin Sürekli Siir adli siirinde, ’Yakindogu’nun dalli Ispanyolcasi:Kürtce’ der.Maliye müfettisi olmasi nedeniyle Anadolu’nun cogu yerini dolasabilmis bir göcebeydi o.Anadolu’nun kültür ormaninda daldan dala konan kirmizi bir kustu.Asil göcebeligi buydu.Günde bes vakit ask ve hüzünle dolduruyordu icini.Bütün hüzünleri,bütün kelimeleri denemisti kendisinde.Gülün tam ortasinda agliyordu.Iclenmek zanaatinda ustaydi.Caniyla besliyordu hüznün kuslarini.Hüzünlü sarkilar gibiydi o.744 numarali günlügünde, ’Sarkilar mutlaka hüzün getirir,en neselileri bile.Türküler mutlaka umut,en aciklilari bile.’ diyordu.Sesinde söylemedigi sözcükler vardi.Agzinin safaginda volkan gülleri vardi.Bir elinde mendil,öbüründe kus sesleri vardi.Öyle bir agacti ki o,dallarina kelimeler konuyordu.O,degme acilarin ’hazlarin lal oyuklariyla’ bas edemeyecegini bilendi.Umut’un icinde mut,umutsuzlugun da icinde umut oldugunu bilendi o.Bedeviler gibi ezberindeki siirlerle cölde yitirdigi yolu bulmaya calisan bir cocuktu.Yüzü giyotine aboneydi. Ask ve siir,etle tirnak gibiydi onun icin.Siir de ask gibi yasadisiydi ona göre.Siirin estetiginin kurulu düzene aykiri oldugunu savunuyordu.Siiri,bir mutluluk hastaligi olarak görüyordu.Carmihini yanindan eksik etmeyen Isa gibi,insanligin yükünü tasiyordu sair duyarliginin icinde.Siirini,Bati ve Dogu edebiyatinin celiskisi olarak degerlendiriyordu.Bir mezarin dogurdugu istahli bir cocuktu Anadolu siiri onun icin.Sülünün Yüzü siirinde, ’Tanrim siz su uzun Anadolu’yu/ Cocukluk günlerinizde mi yarattiniz?’ diye sorar.Günes her sabah verilmis bir söz gibi doguyordu Anadolu’suna.Yurdunu sevdigi gibi,kisacik hayatinda sevmis ve yasamisti kelimeleri de.Ortadogu siirinde, ’Her kelime yeniden söylenmektedir/Ve her kelimenin anlami/Baska olmaktadir bir öncekinden’ der.’Cagdas siir geldi kelimeye dayandi.’ demesinin özünü yansitir bu dizeler.Siirin kelimeleri sarsmasini,yerlerinden,anlamlarindan ugratmasini savunuyordu.Ama kelimelerle oynamayi asiriya vardirmanin tehlikeli oldugunu da görüyordu.Bir söylesisinde, ’Kelimeler canlidir,soluk alir,kagit oynar,sarap icer,hürlük olsun isterler.Onlarla cok oynayabiliriz,egip bükebiliriz ama kendi dogalarina aykiri düsecek gibi daha fazla kullanirsak,sikbogaz edersek onlari öldürebiliriz de.Elimizde kalan parcalar ölü parcalar olabilir.’ diyordu.Siirde ’azalan verimler kanunu’ oldugunu savunuyordu.Siir dilinin hep ayni bicimde islenmesinin verimliligi azaltacagini,bunalima yol acacagini söylüyordu.Bunalimi asmak icin de yeni siir alanlari,yeni acilar bulunmasi gerekliydi ona göre.Folklor Siire Düsman baslikli yazisinda,folklorun kötüye kullanilmasindan söz ediyordu.Folklorda,siirin bugünkü entelektüel niteligini tasiyacak yetinin olmadigini savunuyordu.Halk deyimlerinin havasinin,siirin kanat cirpmasina imkan vermeyecek kadar dar bir hava oldugunu söylüyordu.’Bir halk deyimi icindeki kelimeler o deyimdeki anlam dizisinde kaynasmislardir.O kelimelerden o deyimlerdekinden ayri islemler,ayri gücler aramayin artik.Cünkü donmuslardir.’ diyordu.Folklorun,siirde kisiligin önemiyle celistigini savunuyordu.Fazil Hüsnü Daglarca,1996 yilinda yaptigim söyleside,siir-folklor iliskisi hakkinda,’Folklorsuz siir düsünülemez.Siirin büyük memelerinden biri de o.Yalniz süt baska,süt kovasi baska.Burada süt,folklorun bilincaltimizdaki akligidir.Bakrac,siirimizdeki görüntüsü.Inaniyorum ki süt bicimindeki duyarlik,bütün ozanlarda,bütün yazarlarda,bir kültür cocuklugu gibi kimildar hep.Yazdiklarimizin bakrac olarak o duyarligi göz önüne sermesi ille de istenmemelidir.Cemal Süreya’nin demek istedigi budur saniyorum.’ demisti.Cemal Süreya,siir yazmanin kolay oldugu aldanisina düsenlere,187 numarali günlügünde yanit verir.Roman disinda,romani besleyen yüzlerce deney oldugunu ve bir insanin hic roman okumamis olsa bile,elli yasinda önemli bir roman ortaya cikarmasinin olasi oldugunu kabul ediyor Süreya.Ama elli yasinda da,on yasinda da sair olunamayacagini,siir icin en elverisli yaslarin 16-25 yas arasi oldugunu,kirk yasindan sonra ise trenin kacirilmis oldugunu söylüyor.Siir yazmak icin bir siir deneyinden gecmenin gerekliligini vurguluyor.
Cemal Süreya’nin dünya görüsüne gelince,bir alinti ihtiyaci duyuyorum simdi:"Sosyalizm,onun ilkin acik,sonra gizli sevgilisi oldu.Yani sosyalizmi sevmenin yasak oldugu günlerde gizlemedi sosyalist oldugunu.Sosyalizmin ’moda’ oldugu günlerde de cigliklanmadi ’ben sosyalistim’ diye" Böyle diyordu Muzaffer Erdost,Cemal Süreya icin.Halklarin havasindaki korkunc güzellik karsisinda,varmak istedigimizin ötesine gecebilecegimiz,hangimizin kadin hangimizin erkek oldugunun ayirt edilemeyecegi günlere özlem duydu hep.Tek Yasak adli siirinde,özgürlügün geldigi gün ölmeyi yasakliyordu. Dostluk iliskilerinde alabildigine paylasimcidir Süreya.Dostlarina cok fazla baglanirdi.Ask gibi görürdü dostlugu da.Dostluklar icin kendini bir ölcüde riske atabilmeyi savunuyordu.Anlatmak istedigini tam karsilayan bir sözcük olmasa da, ’mertlik’ istiyordu dostluk iliskilerinde.Her dostunun yüzü bir memleketti onun icin.Alabildigine alingandir.Bu yüzden kirici bile olur.Bircok dostuyla iliskisi küsmeler ve barismalarla sürüp gitmistir.
9 Ocak 1990 tarihinde yitirdik Cemal Süreya’yi.Sevis Yolcu siirinde,’Bir kentin ortasindasin boyuna saatini kuruyorsun/O durursa hayatin da duracak sanki’ diyordu.Iste Cemal Süreya’nin hayati da ’siir saatini’ kurmayi unuttugu icin durmustur.Yasiyorken,aklina ölüm geldiginde bir agacin gövdesine sarilabilmistir.Ece Ayhan’la bir söylesisinde, ’Nazilli’de,kahvelerde ne isterseniz yaninda bir bardak su getirirler.Bir bardak su isterseniz,yine yaninda bir bardak su...’ diyordu.Cemal Süreya, bogazinin kurumasi nedeniyle canini istediginde,canina bir can daha katarak ’üstü kalsin!’ diyebilmisti Tanri’ya.
2000-OMAYRA MAY