0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
152
Okunma

Bölüm 16: Yeni Chironis
Chironis’in kristal kuleleri, Lyssia’nın virüsünün yayıldığı bir sessizliğe bürünmüştü. Biyolüminesans sıvı, kulelerin havalandırma sisteminden dişilere ulaşmış, embriyolarına sızmıştı. Lyssia, kuledeki odasında duruyordu; güvenlik robotu sayesinde içeri girmiş, virüsü salmıştı. Sinir ağı mora çalıyordu; umut ve korku iç içeydi. Kael ve çetesi, mağarada bekliyordu; kırların biyolüminesans ışıkları, bir değişimin habercisi gibi titreşiyordu.
Bir yıl geçti. Kulelerde doğumlar başladı. Lyra, kristal yatağında bir bebek doğurdu; Torin yanında, ışıkları titreyerek izliyordu. Bebek doğdu; ama bu kez farklıydı. Ellerinin yanı sıra dört minik bacağı vardı—exoskeleton’a ihtiyaç duymuyordu. Lyra bebeğe baktı, sinir ağı maviye çarptı; şaşkınlık ve sevinç bir aradaydı. “Kız,” dedi, telepatik sesi titredi. “Ve… Bacakları var! Doğuştan dört bacaklı!”
Torin bebeğin bacaklarına dokundu, ışıkları kırmızıdan mora kaydı; gözleri faltaşı gibi açıldı. “Dört bacak mı? Lyssia… Bunu nasıl yaptın?”
Aynı anda, kulelerdeki diğer dişiler de doğuruyordu. Bazıları kız, bazıları erkek; oran %50’ye oturmuştu. Ve hepsi dört bacaklıydı—exoskeleton’suz, özgürce hareket ediyorlardı. Lyssia, annesinin odasına koştu; kristal tarayıcıyı eline aldı, bebeği taradı. Sinir ağı vızıldadı, ışıkları maviye sabitlendi. “%50 tuttu… Ve bu bacaklar… Orijinal hallerine döndüler!”
Lyra ayağa kalktı, bebeği kucağında tuttu; ışıkları kırmızı bir şaşkınlıkla parladı. “Orijinal halleri mi? Ne diyorsun, Lyssia?”
Lyssia bir yıldız tabletini masaya koydu; eski kayıtları günlerdir taramıştı. “Sen yasakladıktan sonra da geçmişi araştırmaya devam ettim, anne. Chironis’in Kentaura’ları, atalarımızdan önce %50 erkek, %50 dişiydi. Ve hepsi dört bacaklı doğuyordu—exoskeleton’a ihtiyaçları yoktu. Ama atalarımız genler üzerinde deneyler yaptı. Daha üstün bir tür oluşturmak istediler. Fakat her şey yanlış gitmiş.”
Torin kristal zeminde bir tur attı, ışıkları mora çalıyordu; zihni karışmıştı. “Yanlış mı gitti? Bacaksızlık da mı onlardan?”
Lyssia başını salladı, tableti işaret etti. “Evet, baba. Genetik müdahale, iki büyük mutasyona sebep olmuş. Birincisi, %99 erkek oranı; ikincisi, bacaksız doğuş. Dört bacak genini bastırmışlar, exoskeleton’la telafi etmişler. Virüsüm, bu hataları düzeltti. CRISPR, genleri orijinal haline geri çevirdi.”
Lyra bebeğin bacaklarını okşadı, sesi titredi. “Yani… Biz hep böyleydik? Dört bacaklı, eşit bir tür mü?”
Lyssia tarayıcıyı Lyra’ya uzattı; bebeğin sinir ağı kusursuzdu. “Evet, anne. Atalarımızın korkusu, bu mutasyonları sakladı. ‘Düşünmek yasak’ dediler, çünkü gerçeği biliyorlardı: yaptıkları hatanın daha fazlasına sebep olmaktan korktular. Ama ben denedim. %50 geri geldi, bacaklar geri geldi.”
Kael, çetesiyle kuleye ulaştı; dronlar artık saldırmıyordu, tapınak sistemi çökmüştü. Lyssia’yı görünce ışıkları maviye döndü. “Başardık mı, Lyssia? %50 düzeni tuttu mu?”
Lyssia ona döndü, gülümsedi; bebeği gösterdi. “Evet, Kael. Ama daha fazlası oldu. Bak… Dört bacaklılar. Orijinal Kentaura’lar geri döndü.” Kael’in çetesinden biri, ışıkları kırmızı bir zaferle parladı. “Exoskeleton’suz mu? Özgürüz artık!”
Lyra bebeği Torin’e verdi, Lyssia’ya yaklaştı; gözleri dolu dolu, ışıkları mora kaydı. “Sana düşünmeyi yasakladım… Ama sen… Bizi kurtardın. Atalarımızın hatasını düzelttin.”
Lyssia annesine sarıldı, sinir ağı maviye sabitlendi. “Korktum, anne. Virüs mutasyona yol açar diye korktum. Ama bu, kötü bir mutasyon değildi—geri dönüşümüzdü. Chironis şimdi özgür.”
Torin yeni doğan bebeği kucağına aldı, ışıkları maviye çalıyordu; 44 vedadan sonra ilk kez huzurluydu. “Artık bebeklerimizi salmayacağız, değil mi? Hepsi bizimle kalacak?”
Lyssia başını salladı, sesi yumuşadı. “Evet, baba. %50’yle, dört bacakla… Hepsi bizimle kalacak.” Kael yanlarına geldi, çetesi kırlara bakıyordu. “Tapınak bitti, Lyssia. Seni korudum, ama sen hepimizi kurtardın.”
Kırlara haber yayıldı; erkekler kulelere dönüyor, dişiler kırlara iniyordu. Yeni doğanlar, dört bacaklarıyla koşuyordu—exoskeleton’suz, özgür. %50 düzeni, Chironis’in özüne dönmüştü. Lyssia, Kael, Torin ve Lyra, kulelerin penceresinden yeni dünyalarına baktı. Chironis, ataların hatalarından arınmış, orijinal haline kavuşmuştu. %1’lik korkular, %50’lik bir başlangıca dönüşmüştü.
Sonsöz
Chironis’in kırları, dört bacaklı bebeklerin adımlarıyla canlandı; kuleler, tapınağın zincirlerinden kurtuldu. Erkekler, %99’luk gölgeden çıktı; %50’lik bir dünyada dişilerle buluştu. Lyssia, Kael, Torin ve Lyra, kristal pencereden bu yeni düzeni gördü. Ataların genetik günahı, bir virüsle silindi; exoskeleton’lar kırların tozuna karıştı, özgürlük kulelere yükseldi. Kael’in çetesi, Torin’in acısı, Lyssia’nın cesareti—erkeklerin isyanı, Chironis’i yeniden doğurdu. Ama yıldızlar hâlâ parlıyordu; belki başka gezegenlerde başka isyanlar bekliyordu. Şimdilik, Chironis’in erkekleri sustu—ama bu kez huzurla, dört bacaklarının üzerinde, eşit ve özgür.
Not:
Bu hikaye aşağıda özeti verilen Risale-i Nur’un 13. sözündeki alegorik hikayecikten ilham alınarak modern bir yorumla yeniden yazılmıştır...
ÖZET:
Meselâ, burada, gözünüz önünde bir darağacı dikilmiş. Onun yanında bir piyango—fakat pek büyük bir ikramiye biletleri veren—dairesi var. Biz, buradaki on kişi, alâküllihal, ister istemez, hiç başka çare yok, oraya davet edileceğiz, bizi çağıracaklar. Ve çağırma zamanı gizli olmasından, her dakika ya "Gel, idam biletini al, darağacına çık" veyahut "Gel, milyonlar altın kazandıran bir ikramiye bileti sana çıkmış. Gel, al" demelerini beklerken, birden kapıya iki adam geldi. Biri yarı çıplak, güzel ve aldatıcı bir kadın, elinde zahiren gayet tatlı, fakat zehirli bir helva getirip yedirmek istiyor. Diğer biri de, aldatmaz ve aldanmaz, ciddî bir adam, o kadının arkasından girdi. Dedi ki: "Size bir tılsım, bir ders getirdim. Bunu okusanız, o helvayı yemezseniz, o darağacından kurtulursunuz. Bu tılsımla o emsalsiz ikramiye biletini alırsınız. İşte, bu darağacında, zaten gözünüzle görüyorsunuz ki, bal yiyenler oraya giriyorlar ve oraya girinceye kadar o helvanın zehirinden dehşetli karın sancısı çekiyorlar. Ve o büyük ikramiye biletini alanlar çendan görünmüyorlar ve zahiren onlar da o darağacına çıktıkları görünüyor. Fakat onlar asılmadıklarını, belki oradan kolayca ikramiye dairesine girmek için basamak yaptıklarını, milyonlar şahitler var, haber veriyorlar. İşte, pencerelerden bakınız. En büyük memurlar ve bu işle alâkadar büyük zatlar yüksek sesle ilân ediyorlar ve haber veriyorlar ki, o darağacına gidenleri aynelyakîn gözünüzle gördüğünüz gibi, bu ikramiye biletini tılsımcılar aldıklarını hiç şek ve şüphesiz, gündüz gibi kat’î biliniz" dedi.
Bu Temsili Alegorik Hikâyede Asıl Anlatılmak İstenen Nedir?
İşte, bu temsil gibi, zehirli bir bal hükmünde olan gayr-ı meşru dairedeki gençliğin sefahetkârâne zevkleri, hazine-i ebediyenin ve saadet-i sermediyenin bileti ve vesikası olan imanı kaybettiği için, darağacı hükmünde olan ölüm ve ebedî zulümat kapısı olan kabrin musibetine, aynen zahiren göründüğü gibi düşer. Ve ecel gizli olduğu için, genç ihtiyar fark etmeyerek, her vakit ecel cellâdı başını kesmek için gelebilir. Eğer o zehirli bal hükmünde olan hevesat-ı gayr-ı meşruayı terk edip, tılsım-ı Kur’ânî olan iman ve ferâizi elde etmekle ve fevkalâde mukadderat-ı beşer piyangosundan çıkan saadet-i ebediye hazinesi biletini alacağına, yüz yirmi dört bin enbiya1 aleyhimüsselâm ile beraber had ve hesaba gelmeyen ehl-i velâyet ve ehl-i hakikat müttefikan haber veriyorlar ve âsârını gösteriyorlar.
SON...