0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
145
Okunma

Bölüm 10: İsyan ve Umut
Chironis’in kristal kulesi, 44 yıl boyunca Torin ve Lyra’nın bebeklerini kırlara salışına tanık olmuştu. Kırk dört erkek bebek, doğmuş, büyümüş ve kırk bebek exoskeleton’larıyla biyolüminesans ağaçların arasına gönderilmişti. Her veda, Torin’in sinir ağında bir yara bırakmıştı; ışıkları, artık sabit bir maviye dönemiyor, sürekli kırmızı ve mor arasında çırpınıyordu. Lyra, kristal odada 41. bebeği hazırlıyordu. Küçük erkek Kentaura, elleriyle kristal zeminde oynuyor, henüz ayaklarının eksikliğini fark etmiyordu. Lyra, dolaptan dört bacaklı bir exoskeleton çıkardı; mekanik bacaklar, bebeğin altından uzanan sinir düğümünden bağlanıp bedenine yerleştirildiğinde, bebek ilk kez dört nala koştu, odada küçük bir daire çizdi. Torin, pencereden kırlara bakarken, Rigil Kentaurus’un altın ışıkları exoskeleton’unda yansıyordu.
Torin birden döndü, ışıkları kırmızı bir öfkeyle parladı. “Neden hep böyle oluyor, Lyra?” Telepatik sesi zihninde bir fırtına gibi yankılandı, odanın kristal duvarlarında titreşti. “Kız doğana kadar ne kadar sürecek? 44 yıl, 44 bebek… Hepsi erkek! Bıktım artık bu vedalardan!”
Lyra bebeği yere bıraktı, ışıkları maviden kırmızıya çırpındı; elleri titriyordu. “Bunu sen de biliyorsun, Torin. 100 bebekten 99’u erkek. Chironis’in dengesi bu. Sabretmeliyiz.”
Torin kristal zeminde bir tur attı, mekanik bacakları sertçe vuruyordu; her adımda bir vızıltı yükseliyordu. “Sabretmek mi? Her seferinde bir parçam kırlara gidiyor! Onları büyütüyoruz, ellerimizle besliyoruz, sonra atıyoruz! Bu sistem… Bu saçmalık! 40 kez aynı acıyı yaşadım, Lyra!”
Lyra ona yaklaştı, bebeğin exoskeleton’una dokundu; sesi sertleşti. “Saçmalık değil, Torin. Gezegenin ekosistemi çökerdi, unuttun mu? Erkekler %99, biz %1’iz. Çok olmaları, kırları tüketir; enerji biter, hepimiz ölürüz. Başka yol yok.”
Torin durdu, pencereye yaslandı; ışıkları kırmızıdan mora çöktü. “Belki vardır, Lyra. Belki bu dengeyi değiştirebiliriz. Ama sen hep aynı şeyi söylüyorsun! Kırk dört yıl… Daha kaç bebek salacağız? 50? 100?”
Lyra bebeği kucağına aldı, sinir ağı titriyordu. “Bilmiyorum, Torin. Ama bu bizim kaderimiz. Chironis’in kanunu bu. Onu değiştiremeyiz.”
Torin başını salladı, sesi alçaldı. “Değiştiremez miyiz? Belki dişiler bir şeyler yapabilir. Bilim, teknoloji… Hepiniz kulelerde bunları öğreniyorsunuz. Neden bir çözüm bulmuyorlar?” Lyra sustu, bebeği asansöre koydu. 41. veda, sessizce gerçekleşti; bebek kırlara koştu, ağaçların arasında kayboldu. Ama Torin’in isyanı, kulede bir yankı bırakmıştı; sinir ağı, öfkeli bir vızıltıyla parlıyordu.
45. yıl geldi. Lyra, kristal yatağında bir bebek doğurdu. Torin yanında duruyordu, sinir ağı titriyordu; 44 başarısızlıktan sonra umudu solmuştu. Bebek, elleriyle hareket etti; ayakları yoktu, ama sinir ağına bakıldığında bir fark vardı. Lyra bebeği inceledi, ışıkları maviye çarptı, şaşkınlıkla parladı. “Kız,” dedi, sesi titredi. “İlk kız bebeğimiz.”
Torin bebeğe yaklaştı, ışıkları mora kaydı; gözleri bebeğin minik ellerine kilitlendi. “Kız mı? Gerçekten mi? 45 yıl sonra mı?” Lyra başını salladı, bebeği kucağına aldı; sinir ağı, mavi bir huzurla parlıyordu. İlk kez bir bebek kırlara gitmeyecekti; kulede kalacaktı. Torin bebeğin yanına oturdu, “Sana ne diyeceğiz?” diye mırıldandı, telepatik sesi yumuşak bir dalga gibi yayıldı. Lyra gülümsedi. “Lyssia. Adı Lyssia olacak.” Torin’in isyanı, bir umuda dönüşmüştü; ama sinir ağında, 42 vedanın izi hâlâ yanıp sönüyordu.
Bölüm 11: Bilim ve Yasak
Chironis’in kristal kulesi, 20 yıl sonra Lyssia ile doluydu. Torin ve Lyra’nın kızı, genç bir Kentaura’ydı; exoskeleton’u dört bacakla koşuyor, sinir ağı mavi bir merakla parlıyordu. Odası, yıldız tabletleri, kristal küreler ve biyolüminesans bitkilerle çevrili bir laboratuvara dönmüştü. Lyssia, annesi Lyra’dan aldığı bilim mirasını karıştırıyordu. Bir kristal masada oturmuş, eski bir yıldız tabletini tarıyordu; satırları okurken sinir ağı vızıldıyordu. “Neden %99 erkek doğuyor?” diye mırıldandı, telepatik sesi zihninde bir soru gibi yankılandı. Tableti eline aldı, eski kayıtlara daldı. “%50 doğması için bir şey yapılabilir mi? Bu oran… Bu dengesizlik neden?”
Kapı açıldı, Lyra içeri girdi; ışıkları sakin bir maviye sabitlenmişti. Lyssia’yı tabletle görünce durdu. “Ne yapıyorsun, Lyssia?” diye sordu, sesi yumuşak ama temkinliydi.
Lyssia ayağa kalktı, tableti annesine uzattı; ışıkları mor bir hırsla parladı. “Araştırıyorum, anne. 100 bebekten 99’u erkek. Ama bu oran değişebilir mi? Eski kayıtlarda ‘embriyo seçimi’ diye bir şey varmış. Laboratuvarda embriyolar analiz edilip kız olanlar seçilebiliyormuş!”
Lyra’nın ışıkları kırmızıya çırpındı, tableti elinden aldı. “Nereden buldun bunu? O eski kayıtlar yasak! Kimseye söylemedin, değil mi?”
Lyssia kristal zeminde bir tur attı, mekanik bacakları vızıldıyordu. “Hayır, ama neden yasak? Başka bir şey buldum: ‘sperm ayıklama.’ X ve Y’leri ayırıp %50 yapabiliyorsun! Hatta genetik düzenleme var; embriyoları değiştirebiliyorsun! Deneyler yaparsak—”
Lyra sözünü kesti, sesi sertleşti; ışıkları maviden kırmızıya kaydı. “Kes şunu, Lyssia! Gezegenin sistemini bozamazsın. Chironis’in dengesi buna bağlı. %99 erkek, %1 dişi; bu ekosistemi koruyor. Deneyler felaket getirir!”
Lyssia kristal küreyi eline aldı, ışıkları kırmızı bir öfkeyle titredi. “Ama bu denge adil değil! Babam 44 bebeği kırlara saldı, hepsi erkekti. Hepsini tek tek uğurladı, her veda onu kırdı! Denesek, belki daha çok kız doğar. Mutasyon riski olsa bile, bir şansımız yok mu?”
Lyra ona yaklaştı, küreyi masaya koydu; sesi soğuk bir kararlılıkla yankılandı. “Risk mi? Mutasyonlar gezegeni mahveder, Lyssia. Embriyolar bozulur, enerji çöker, hepimiz ölürüz. Tapınak sistemi bunu engeller. Sus ve unut.”
Lyssia durdu, ışıkları mora çöktü; sinir ağı vızıldıyordu. “Unutamam, anne. Babamın gözlerindeki acıyı gördüm. Her bebek gittiğinde biraz daha soldu. %99 erkek… Bu bir lanet! Bilim bunu çözebilir, neden denemiyoruz?”
Lyra başını salladı, odadan çıkarken sesi alçaldı. “Çözüm yok, Lyssia. Chironis’in kanunu bu. Düşünmen bile yasak.” Kapı kapandığında, Lyssia tablete baktı; elleri titriyordu. Bilim, onun isyanı olmuştu; annesinin yasakları, merakını durduramazdı. Sinir ağı, bir fikirle parlıyordu: “Denemeliyim… Gizlice de olsa.”
Lyra o günden sonra genetik düzenleme ile ilgili eski yasaklı kayıtları gizlice okumaya devam etti.
Bölüm 12: Baskın ve Kaçırılma
Chironis’in Luminos Tapınağı, kaosun ortasındaydı. Rigil Kentaurus ve Toliman’ın ışıkları, kristal salonun cam duvarlarında kırılıp mor ve mavi gölgeler saçıyordu. Lyssia, 20 yaşında, tapınakta ilk erkek seçimini yapacaktı; sinir ağı mor bir heyecanla parlıyordu. Elinde bir anahtar, önünde bekar erkekler sıralanmıştı. Lyra ve Torin, bir köşede kızlarını izliyordu; Torin’in ışıkları maviye çalıyordu, ama 44 vedanın izleri hâlâ yanıp sönüyordu. Lyra sakin, ışıkları sabit bir maviye kilitlenmişti. Lyssia, bir erkeğe anahtar uzatmak üzereyken, salonun kristal kapıları gürültüyle açıldı.
Kael ve çetesi, mekanik bacaklarıyla tapınağa daldı. Kael’in exoskeleton’u yaralıydı; sol bacağı dronların lazer izlerini taşıyordu, ama ışıkları kırmızı bir öfkeyle parlıyordu. Çetesi, ellerinde kristal kırıcılarla dronlara saldırdı; vızıltılar ve çatlama sesleri salonu doldurdu. Kael öne çıktı, telepatik sesi bir çığlık gibi yankılandı. “Durun! Bu sistemi bitireceğiz!”
Lyssia şaşkınlıkla geri çekildi, anahtar elinden düştü; ışıkları kırmızıya çırpındı. “Bu ne? Kimsiniz siz?” İlk kez erkekleri bu kadar yakından görüyordu; kulelerde, %1’lik dişiler arasında büyümüştü. Erkekler, kırların uzak gölgeleriydi; şimdi ise tapınağı yıkmaya gelmişlerdi.
Torin öne fırladı, sinir ağı titredi; Kael’i tanıdı. “Kael? Sen misin? Yıllar sonra… Neden buradasın?”
Kael ona baktı, ışıkları bir an maviye kaydı, ama öfke geri geldi. “Torin… Hâlâ buradasın, kulelerde köle gibi! Ama bu tapınak bitecek! Özgürlüğümüzü çaldılar!” Çetesi kaosu büyüttü; dronlar lazerlerle saldırdı, kristal duvarlar çatladı. Kael’in yanındaki üç erkek, gözlerini Lyssia’ya dikti. İlk kez bir dişi görüyorlardı; %99’luk dünyada, dişiler bir efsaneydi. Işıkları mora kaydı, şaşkınlık ve merakla parlıyordu.
Kael, Lyssia’ya döndü, bir hamleyle onu omuzuna attı. “Sen geliyorsun!” Lyssia çırpındı, mekanik bacakları boşlukta sallandı; korku sinir ağına yayıldı. “Bırak beni! Bana dokunursanız, babam bunu yanınıza bırakmaz!”
Kael koşmaya başladı; çetesi tapınağı dağıtırken, o dört bacağıyla kırlara doğru fırladı. Dronlar peşine takıldı, lazerler exoskeleton’una çarptı, ama Kael durmadı. Mağarasına ulaştı, Lyssia’yı yere indirdi. Çetesi etrafını sardı; erkekler, Lyssia’ya bakıyordu, sinir ağları vızıldıyordu. Lyssia geri çekildi, ışıkları kırmızı bir panikle titredi. “Uzak durun benden! Ne istiyorsunuz?”
Kael öne çıktı, çetesine dönüp seslendi. “Dokunmayın ona! Onu koruyorum!” Lyssia’ya baktı, ışıkları maviye döndü; sesi yumuşadı. “Bizi bebekken kırlara salıp cahil bıraktılar. Seni bize öğretmenlik yapmak için kaçırdık, Lyssia. Bize her şeyi anlatacaksın. Erkeklerin %99 unu öldüren bu sistemi birlikte yıkacağız.”
Lyssia durdu, korkusu şaşkınlığa dönüştü; ışıkları mora kaydı. “Öğretmenlik mi? Sistemi yıkmak mı? Neden ben?”
Kael mağaranın kristal duvarına yaslandı, eski günleri hatırladı. “Amacımız şu: %99 erkek doğmasının sebebini bulmak ve buna çare araştırmak. 64 yıl önce baban Torin’le kırlarda koştum; o kulelere gitti, ben tapınağın Yedekler Zindanı’ndan kaçtım. Bu düzen hepimizi mahvediyor. Buna çare bulduktan sonra, %50 düzenini getireceğiz. Erkekler ve dişiler eşit olacak!”
Çetedeki bir erkek, ışıkları kırmızı bir öfkeyle parladı. “%99 neden? Niye hep biz ölüyoruz?”
Kael başını salladı. “Bilmiyoruz, ama o biliyor.” Lyssia’ya döndü. “Sen %1’sin. Bilim sizin elinizde. Bize anlat!”
Lyssia oturdu, mağaranın soğuk zeminine baktı; sinir ağı vızıldadı. Korkusu hâlâ oradaydı, ama Kael’in sözleri zihninde yankılanıyordu. “Babam… 61 bebeği kırlara saldı. Hepsi erkekti. Ben ilk kızdım. Ama…” Durdu, ışıkları maviye döndü. “Aslında bir çaresi var.”
Kael öne eğildi, ışıkları mora çarptı. “Çare mi? Ne biliyorsun?”
Lyssia derin bir nefes aldı, telepatik sesi titredi. “Eski kayıtlarda buldum. Şifreliydi ama çözmeyi başardım. Eskiden türümüzün ayakları varmış. Doğumlarda erkek-dişi oranı %50 miş. Atalarımız daha üstün bir tür haline gelmek için genlerimizi bozmuş. Sonra da genetik konusunda düşünmek bile yasaklanmış. Yasakların çiğnenme günü geldi. Aslında bir çok çözüm var. Birincisi embriyo seçimi… Laboratuvarda embriyoları analiz edip kız olanları seçebiliriz. Bu fazla erkekleri öldürmek gibi, bence etik değil. Tek fark doğmadan öldürüyorsun. Diğeri sperm ayıklama var; X ve Y’leri ayırıp %50 yapabiliyorsun. Hatta genetik düzenleme çözümü daha var. İşi kökten çözüyor. Ama annem yasak dedi. Deneyler gezegeni bozarmış.”
Kael’in çetesinden biri, ışıkları kırmızı bir heyecanla parladı. “O zaman neden yapmıyorlar? Bizi kurtarabilir!”
Lyssia başını salladı. “Çünkü riskli. Mutasyonlar olabilir, ekosistem çökebilir. Tapınak bunu engelliyor. Ama… Belki bir yol bulabiliriz.” Kael’e baktı, sinir ağı titriyordu. “Beni gerçekten koruyacak mısın?”
Kael başını eğdi, ışıkları maviye sabitlendi. “Söz veriyorum, Lyssia. Seni Torin’in kızı olarak değil, bizim umudumuz olarak görüyorum. Birlikte bu düzeni değiştireceğiz.” Lyssia sustu, mağaranın gölgelerine baktı. Korkusu azalmıştı; Kael’in isyanı, onun bilimsel merakıyla birleşmişti. Chironis’in %99 düzeni, ilk kez sorgulanıyordu.
DEVAM EDECEK