Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
Mavilikler
Mavilikler

O LOŞ YER

Yorum

O LOŞ YER

( 1 kişi )

1

Yorum

7

Beğeni

5,0

Puan

339

Okunma

O LOŞ YER

O LOŞ YER


Selin’i neden çağırmadığını sorduğunda Nermin; ne diyeceğini bilemedi… Aklına ilk geleni söyledi bu yüzden, o yüzüne mıhlanan bakışları kovmak için. “Canı sıkılır diye düşündüm. O sevmez böyle yerleri pek, biliyorsun.”

Yeşim’in dediği haksız da sayılmazdı aslında. Hatta az bile söylemişti. Selin nefret ederdi böyle ortamlardan. Bol ışık ve ses varsa bir yerde; insanlar kocaman bir gürültünün parçası olarak sürekli koşturup duruyor, üstelik onun gürültü dediğine onlar hayat diyorlarsa bunun tek bir anlamı olabilirdi: Ona göre bir yer olmaması…

Kendi vasıtasıyla tanımışlardı Selin’i. Onunla aynı apartmanda oturuyordu. Arkadaşları evine gelip gittiklerinde karşılaşmışlardı Selin’le. Onun mahçup, saygılı tavrına bayılmışlar; dışarıdaki hoyratlıklardan yorulmuş ruhlarına bir nevi şifa bulmuşlardı onda. Onlarla buluşmalarına birkaç kez onu da götürmüştü, ısrarları üzerine. “Seni çok sevdiler, gitmezsen kırılırlar” diye güç bela ikna etmişti.

“Loş yerleri seviyor O!” demek isterdi Nermin’e. “Sessizliği, zamanı yavaşlatan şeyleri… Mayhoş meyve, ılık hava, pastel renkler gibi… Böyle yerler fazla sıcak gelir ona… Çok ekşi, çok kırmızı…”

“Tamam, haklısın…” dedi Nermin. “Çok da bayılmaz buraya. Ama yine de gelseydi; bir köşede oturur, ucundan kıyısından solurdu bu havayı hiç değilse. Baksana, her şey ‘yaşıyorsun’ diye hatırlatmak için yarışıyor sanki. Şu mağazalar, kafeler, kaldırımdan geçen insanlar; ‘Öyle dalıp dalıp baktığın o boşluktan çekip çıkar gözlerini, bize bak! Oraya bakmakla neyi değiştirebilirsin ki?!’ diyorlar sanki.”

Nilüfer cep telefonunu eline aldığında “eyvah” dedi Yeşim içinden. “Selin’i mi arayacak yoksa?!” Şimdi pencerenin köşesinde kahvesini yudumlarken; onu arayıp da bu cıvıl cıvıl kafeye gelmesini söylemek nazlı nazlı süzülen bir sandalda güneşin keyfini çıkarırken birden kara bir bulutun peyda olması, sandalının hırçın dalgalarla oradan oraya savrulması demekti…

Neyse ki arkadaşının yüzündeki hınzır tebessüm muhatabın muhtemelen karşı cinsten olduğunu söylüyordu. ‘Bu da gürültünün bir parçası’ diye düşündü. Selin’in gözlerinden bakınca yani… Yoksa aslında gürültü falan değil, yaşamın ta kendisiydi… Nasıl da değişmişti bir anda yüzü tek bir telefonla!.. Onlarınkine değmeyen ekstra bir ışık düşmüştü yanaklarına… Pembe pembe olmuşlardı. Ne diyordu ki karşıdaki acaba?! Arkadaşlarını içinde bulunduğu ortamdan böylesine bir anda çekip çıkaran; iki kişilik, kimselerin bilmediği bir yere kaçıran hangi sözcükleri sarf ediyor olabilirdi ki?!

Kendisi de yaşamıştı benzer şeyleri. O da telefondaki bir sesle; bulunduğu yerden çok uzaklara gitmiş, çevresindeki sesleri duymaz olmuştu bir anda. Ama savrulduğu o yerde kalbinin pıt pıtlarını daha da şiddetle duymaya devam etmiş, kanı daha bir sıcak akmaya başlamıştı. Yaşam daha bir derinden nüfuz etmişti hücrelerine sanki… Nefessiz kalan neresi varsa oraya akmış, küçücük ölü bir yan bırakmamıştı.

Sonra bir gün Selin’in saklandığı o loş ve ılık yeri özlerken bulmuştu kendini. İlk kez o zaman kafasında bir yere oturtur gibi olmuştu, arkadaşının bu inzivaya benzer yaşam tercihini. Ötesi berisi olan bir durumun söz konusu olabileceği gerçeğine uyanmasını sağlayan; o günlerdeki bu kaçıp bir yerlere gizlenme isteği olmuştu yani.

Selin de aynı şeyi yaşamıştı belki. Pırıl pırıl, güneşli bir günde şimdi oturdukları gibi bir yerde oturmuş; sonra bir şeyler o ışığı okşama kıvamından çıkarıp acıtan, bunaltan bir noktaya getirmiş; daha az ışıklı, daha kendiyle kalmasına imkân veren bir yere gitme ihtiyacı duyurmuştu… Kalbi fena acımıştı çünkü. Tabii sadece bir tahminden ibaretti tüm bunlar… Gerçeğin ne olduğunu sadece Selin tam olarak bilebilirdi.

Telefonu çantasındaydı. Masaya koymaya gerek duymamıştı. Oysa Selin’i anlamaya başladığını düşünmezken henüz, yani daha birkaç ay öncesine kadar telefon mutlaka hemen uzanabileceği bir yerde bulunurdu. Orada bir yerlerdeki varlığının özgürleştiren, çoğaltan bir yanı vardı sanki… Okyanusları hatırlatıyordu. Burada oturup arkadaşlarıyla oradan buradan laflayan; hayatı fincanından yudumladığı çayın ılıklığında yeni baştan keşfedip onda yepyeni, daha sevecen bir dost bulan o kadın’dan ibaret olmadığını hatırlatan kalp çarpıntısını…

Kaç kez çalmıştı o telefon; böyle buluşmaların orta yerinde birden… Minicik bir dereye okyanusun parçası olduğunu hissettiren o güçlü akışı duyurmuştu içinde… “Kuruyup kalmayacağım bir yerlerde” dedirtmişti. Bir ses işte böyle güçlü bir sihir olabiliyordu bazen. O ses hangi kelimeyi söylerse söylesin, neden bahsederse bahsetsin, fark etmiyordu… Hiç değişmeyen, hep fısıldadığı bir şey vardı çünkü; o kelimelerle sarıp sarmalayarak: Ona da ‘aşk’ diyorlardı.

Selin ve saklandığı o loş yer… Yaşanmış bir aşk’ın yokluğunu öyle güzel resmediyordu ki! Tabii eğer ki tahmininde yanılmıyorsa… Yanılmamayı umdu arkadaşı için. Çünkü ancak böyle bir neden anlamlı kılardı yalnızlığı anlatan böyle bir resmi. Okyanusa karıştığı zamanları da olduğunu hatırlatırdı o minik derenin… “Belki bir gün yine…” dedirtirdi.






























Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

O loş yer Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz O loş yer yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
O LOŞ YER yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
turgaykurtulus
turgaykurtulus, @turgaykurtulus
2.6.2025 19:02:34
O loş köşenin şiiriydi bu! Selin’in sessiz isyanı, Nermin’in ‘okyanus’a kaçışı ve o telefonun sihri… Hepsi bir kalp atışında çarptı yüreğime. Samimiyetinle ördüğün bu yalnızlık resmi için teşekkürler. Yeni öykün, bir sonraki loş köşede bizi beklesin!
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL