Biz ancak bize hayran olanları can ve yürekten överiz. la rochefaucauld
Mu
Muhammed Rıdvan Kaya

Boşanma: Kur’an Perspektifi ve Geleneksel Anlayışın Çelişkileri

Yorum

Boşanma: Kur’an Perspektifi ve Geleneksel Anlayışın Çelişkileri

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

128

Okunma

Boşanma: Kur’an Perspektifi ve Geleneksel Anlayışın Çelişkileri

Boşanma, tarih boyunca hem dini hem de sosyal boyutlarıyla tartışılmış bir konudur. İslam dini, boşanmayı belirli kurallara ve sürelere bağlayarak hem kadın hem de erkeğin haklarını koruma amacı güder. Ancak, geleneksel anlayış ve mezheplerin yorumları, zamanla bu kuralları çarpıtarak farklı bir pratik oluşturmuştur. Bu yazıda, Kur’an’ın boşanma konusundaki hükümleri ve mezheplerin uygulamaları arasındaki farkları inceleyeceğiz. Kur’an’a göre boşanma, belirli şartlar altında ve sürelerle gerçekleşen bir süreçtir. Boşanma, aceleyle veya öfkeyle ağızdan çıkan birkaç sözle değil, düşünerek, karşılıklı hakları gözeterek uygulanması gereken bir olaydır. Bakara Sûresi 226 ve 227. ayetler, boşanmayı tasarlayan eşlerin dört ay boyunca beklemeleri gerektiğini, bu süre sonunda uzlaşma mümkünse evliliklerine devam edebileceklerini belirtir. Boşanma kesinleşirse, bu kararın da dikkatle alınması gerektiği ifade edilir. >"Kadınlarına yaklaşmamaya yemin eden kimseler için dört ay bekleme vardır. Eğer dönerlerse şüphesiz Allah çok bağışlayandır, Rahim’dir. Eğer boşamaya kesin karar verirlerse şüphesiz Allah her şeyi duyandır, her şeyi bilendir."(Bakara Suresi 226, 227. ayetler) Kur’an, Bakara Sûresi 228. ayet ile boşanma sürecindeki kadın ve erkek haklarını dengeli bir şekilde açıklar: > “Boşanmış kadınlar kendilerine üç adet iddet süresi belirler. Ve eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa Allah’ın onların rahimlerinde yarattığını gizlemeleri kendilerine helal olmaz. Eğer bu sürede barışmak isterlerse kocaları onları geri almaya hak sahibidirler. Kendileri üzerinde misli hakları vardır. Erkekler için onlar üzerinde bir derece vardır. Ve Allah kudretlidir, hikmet sahibidir.” Bu ifade, boşanmanın yalnızca erkeğin inisiyatifinde olmadığını, kadının da eşit bir şekilde boşanma hakkına sahip olduğunu ortaya koyar. Ancak geleneksel anlayış, bu eşitliği göz ardı ederek, kadını pasif bir konuma itmiştir. > "Boşama iki defadır. Ya güzelce tutmak ya da iyilikle bırakmaktır. Onlara verdiğiniz şeylerden geri almanız size helal değildir. Eğer Allah’ın sınırlarını koruyamamaktan korkarlarsa başka. Eğer Allah’ın sınırlarını koruyamamaktan korkarsanız fidye hakkında ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Haddi aşmayın. Ve kim Allah’ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir. Eğer yine boşarsa bundan sonra ondan başka kocaya nikahlanıncaya kadar ona helal olmaz. Eğer o da boşarsa Allah’ın sınırlarını koruyacaklarına inanırlarsa ikisinin birbirine dönmesinde kendilerine bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Allah bilen bir toplum için açıklamaktadır."(Bakara Suresi 229, 230. ayetler) Bakara Sûresi 229 ve 230. ayetler, boşanmanın toplamda iki kez gerçekleşebileceğini, üçüncü kez boşanmanın ise ancak araya başka bir evliliğin girmesiyle yeniden evlenme hakkı doğuracağını ifade eder. Buradan çıkan sonuç, üçüncü boşanmanın, aileyi geri dönülemez bir noktaya taşıdığı ve çiftin birbirlerine zarar vermesini engellemek için bir tedbir niteliği taşıdığıdır. Ancak, “üç talak” uygulamasıyla, bir defada söylenen “seni üç kez boşadım” ifadesinin bir anda evliliği sona erdirdiği şeklinde bir anlayış uydurulmuştur. Bu uydurulan haddi aşan söz, boşanmayı basite indirgemiş ve ailevi kaoslara yol açmıştır. Kur’an, boşanmayı zamana yayarak düşünme ve uzlaşma fırsatı tanırken, bu tür aceleci uygulamalar Kur’an’ın ruhuna aykırıdır. Bakara Sûresi 230. ayet, üçüncü boşanmadan sonra çiftin tekrar evlenebilmesi için kadının başka biriyle evlenip boşanması gerektiğini belirtir. Bu hüküm, kadının bir mal gibi görülmesini veya küçük düşürülmesini değil, evliliğin ciddiyetini vurgulamak için getirilmiştir. Ancak bu ayet, mezhepler tarafından yanlış yorumlanarak “hülle” adı verilen ve kadının bir gece bir başkasıyla evlendirilip hemen boşanmasıyla sonuçlanan bir zalimane uygulamaya dönüştürülmüştür. Hülle, ahlaki ve dini açıdan ciddi bir sorundur. Kur’an, evlilikleri sevgi ve merhamet üzerine kurmayı hedeflerken, hülle uygulaması kadını bir araç gibi gören bir anlayışın ürünü olmuştur. Bu durum, Kur’an’ın ortaya koyduğu ahlaki sınırları ihlal etmekte ve dini bir kavramı, çıkar amaçlı kullanıma dönüştürmektedir. Geleneksel mezhep anlayışları, boşanmayı Kur’an’ın hükümleri yerine hadis ve sünnet adı altında ortaya atılan rivayetlere dayandırmıştır. Örneğin: Hanefi mezhebi, tehdit altında veya öfkeyle söylenen boşanma sözlerinin geçerli olduğunu ve bu durumda çiftin yeniden evlenemeyeceğini savunur. “Hülle” uygulaması, mezhep liderlerinin fetva sistemiyle kurumsallaştırılmış ve boşanmak isteyen eşlerin maddi kazanç sağlama amacıyla mollalara başvurmasına neden olmuştur. Bu tür uygulamalar, dini öğretilerin özünden sapıldığını ve insanları mağdur eden bir sistemin ortaya çıktığını göstermektedir. Kur’an, boşanmayı düzenlerken hem kadın hem de erkeğin haklarını eşit şekilde gözetmiş, uzlaşma ve barışma yollarını teşvik etmiştir. Ancak mezhep anlayışlarının getirdiği yanlış uygulamalar, bu dengeyi bozarak birçok aileyi parçalamış ve dini değerleri zedelemiştir.
Boşanma konusunda sağlıklı bir yaklaşım geliştirmek için:
1. Kur’an hükümleri esas alınmalı, mezheplerin rivayet ve yorumlarına eleştirel bakılmalıdır.
2. Hülle gibi zalimane zina uygulamaları terk edilmeli ve evlilik kurumu daha saygın bir temele oturtulmalıdır.
3. Kadınların boşama hakları, Kur’an’ın çizdiği çerçevede korunarak erkek egemen anlayışa karşı durulmalıdır.
Kur’an, boşanma sürecinde tarafların haklarını gözetmeyi ve adaleti tesis etmeyi hedeflemiştir. Ancak geleneksel anlayış, özellikle kadının boşanma hakkını yok sayarak veya ciddi biçimde kısıtlayarak Kur’an’ın bu adalet ilkesine ters düşmektedir. Kadının boşanma hakkının olmaması, bireysel ve toplumsal düzeyde ağır sonuçlar doğurabilir. Bu hakkın yok sayılması; psikolojik şiddet, ekonomik bağımlılık, cinsel istismar ve duygusal yıpranma gibi birçok sorunun kalıcı hale gelmesine neden olur. Kadın, istemediği, sağlıksız ve hatta tehlikeli bir ilişki içinde sıkışıp kalır. Bu durum, hem bireyin duygusal sağlığını, hem de çocukların ve toplumun genel yapısını olumsuz etkiler. Şizoid kişilik bozukluğu olan bir kadın ile antisosyal kişilik bozukluğu olan bir erkeğin evliliğini ele alalım. Şizoid kişilik bozukluğu olan kadın, duygusal ilişkiler kurmakta zorlanır, içe kapanıktır, cinsel yakınlıktan kaçınabilir ve sosyal temaslardan rahatsızlık duyar. Böyle bir bireyin evlilikte duygusal bağlılık kuramaması, eşiyle arasında ciddi bir iletişim kopukluğuna yol açar. Antisosyal kişilik bozukluğu olan erkek ise, empati yoksunluğu, yalan söyleme, suçluluk hissetmeme, başkalarına zarar vermekte beis görmeme ve çoğu zaman fiziksel veya psikolojik şiddet eğilimi ile tanımlanır. Bu iki kişilik yapısı bir araya geldiğinde, kadın için evlilik tam anlamıyla bir cehenneme dönüşebilir. Erkek, kadının duygusal durgunluğunu anlayışla karşılamak yerine ona şiddet, baskı ve manipülasyon uygulayabilir. Kadın ise içine kapanır, tepkisizleşir, çoğu zaman yardım istemekten aciz hale gelir. Eğer böyle bir durumda kadının boşanma hakkı yoksa veya bu hakkı kullanması geleneksel engellerle zorlaştırılmışsa:
-Kadın fiziksel ve psikolojik olarak tükenir,
-Travma sonrası stres bozukluğu gibi ciddi psikiyatrik durumlar gelişebilir,
- Çocuklar bu sağlıksız ortamda büyüyerek davranışsal bozukluklar geliştirebilir,
- Dini değerler, bu adaletsizliğe araç edilmiş gibi algılanır, bu da inanç krizlerine neden olabilir.
Oysa Kur’an, zorluk ve zulüm içeren evliliklerin devamını değil, barış ve merhamet esaslı ilişkilerin varlığını ister. Kur’an hoşnutsuzluğun bile tek başına kadını zorla evlilikte tutmak için gerekçe olamayacağını bildirirken, şiddet ve kişilik bozuklukları gibi ağır durumların Kur’an’daki boşanma gerekçeleri arasında çok daha güçlü sebepler sayılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Kadının boşanma hakkının fiilen engellendiği her sistem, zalimce sonuçlara yol açmakta ve Kur’an’ın adalet, merhamet ve hikmet ilkelerini zedelemektedir. Bu nedenle, hem bireysel hem toplumsal açıdan sağlıklı bir din anlayışı, boşanma konusunda Kur’an merkezli yaklaşımı esas almalı; geleneksel uygulamaları yeniden sorgulamalı ve kadınların özgür iradeleriyle karar verebilecekleri bir ortam oluşturulmalıdır. Aksi takdirde, dinin amacı olan huzur ve adalet, yerini acı ve zulme bırakacaktır. Sonuç olarak, boşanmanın aceleyle alınan bir karar değil, üzerinde düşünülmesi gereken bir süreç olduğu unutulmamalıdır. İslam’ın öngördüğü adalet ve eşitlik ilkeleri, aile hayatının sağlıklı bir şekilde devam etmesi için temel alınmalıdır. Kadının boşanma hakkı yoktur diyenler şu soruya cevap vermelidirler: Kızınızı antisosyal kişilik bozukluğu olan birisiyle evlendirir misiniz? Bu akıl hastalığı değildir. Kişilik bozukluğudur. Akli dengeleri yerindedir. Kızınızın evlendiği kişinin antisosyal kişilik bozukluğu olduğunu bilmeden onunla evlenmesi durumunda sırf akli dengesi yerinde diye onunla evli kalmasını ister misiniz. Cem Garipoğlu gibi kızınızı dilim dilim doğramasını ister misiniz. Üstelik kızınız şizoid kişilik bozukluğuysa evlendiği kişi antisosyal kişilik bozukluğuysa bu evliliğin sürdürülmesini ister misiniz?

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Boşanma: kur’an perspektifi ve geleneksel anlayışın Çelişkileri Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Boşanma: kur’an perspektifi ve geleneksel anlayışın Çelişkileri yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Boşanma: Kur’an Perspektifi ve Geleneksel Anlayışın Çelişkileri yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL