0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
90
Okunma
Toprağın zenginleşmesi, yalnızca doğal yollarla değil,aynı zamanda doğru bir anlayışla mümkündür. Bir toprağın verimli hale gelmesi için, önce kendini işlemeye açması gerekir. Sertleşmiş, kabuk bağlamış bir toprak, ne kazmaya ne de tohumu ekmeye izin verir. Bu yüzden toprak, önce kabuğundan sıyrılmalı, kendini bellenmeye hazır hale getirmelidir. Çoraklık, yalnızca su eksikliğiyle değil, kendini yenilemeye değiştirmeye direnen bir ruh halini de yansıtır.Toprak ters yüz edildikten sonra hemen ekilmez. Dinlenmeye, kendini yeniden bulmaya, biraz da rahmetin ince esintilerini hissetmeye ihtiyacı vardır. Güneşle ve rüzgârla iç içe, bazen bir damla suyla, bazen bir bulutun gölgesinde, yavaş yavaş yeniden can bulur. Bu süreç, sabır ve dikkat ister. Toprağa olduğu gibi insana da böylesi bir dinlenme, içe dönüş ve arınma gerekir ve sonra toprak tohumu kabul edecek kıvama geldiğinde, artık ekim vakti gelmiştir.ama bu gelişigüzel yapılacak bir iş değildir. Bereketli bir el gerekir. tohumu tanıyan, toprağı anlayan bir el… Sevgiyle dokunan, zarafetle eken bir el… Çünkü her tohum kendine has bir özellik taşır. Birini diğerine benzetemezsin. Her biri, farklı bir iklim, farklı bir ilgi, farklı bir zaman ister.Zenginlik işte burada saklıdır. Ne toprak tek başına yeterlidir, ne de tohum. Doğru toprakla doğru tohumu buluşturacak bir anlayış, bir gönül, bir el gerekir. İşte o zaman, bereket sadece ürünle değil, anlamla da gelir.insan, bazen toprağın kendisi olur bazen tohumu taşıyan el… Hangisi olursa olsun, asıl mesele, hayatın kendisini sevgiyle işlemeye gönüllü olmaktır.