0
Yorum
11
Beğeni
0,0
Puan
97
Okunma
Bazı yollar, başlamadan biter, bazı mektuplar, hiç sahibine ulaşmaz. ve bazı yeminler zamana yenilir. İnsan, bazen kaybettiklerini sayamaz hale gelir, çünkü kayıplar artık sayılarla değil, hislerle ölçülür. Kimi zaman bir gece yarısı hatıraların kapıyı çalmasıyla, kimi zaman bir eski dostun adı anıldığında boğaza düğümlenen kelimelerle anlaşılır eksikliğin ağırlığı.
Bir hayalin haritasını çizmek kolaydır, fakat o haritayı gerçeğe dönüştürmek... İşte o, herkesin harcı değildir, kağıt üzerinde yollar vardır, isimler, tarihler, belki de bin bir umutla eklenen küçük notlar... Ama hayat, çizilen o haritalara sadık kalmaz. Onları buruşturur, kenarlarını yıpratır, bazen de en parlak düşlerin üstünü bile kalın bir karanlıkla çizer.
Vefa, zamanın içinde silikleşen bir kelimeye dönüştü. Eskiden dostluk, bir selam kadar yakındı insana. Şimdi selam verecek kimseyi bulamıyoruz. Herkes kendi dünyasında, kendi sessizliği içinde kaybolmuş gibi. Oysa vefa, yalnızca hayatta olanlara değil, kaybettiklerimize de bir borçtur. Birini anımsamak, onun hayallerini, özlemlerini yaşatmak, işte gerçek vefa budur. Artık zamanımız da bunu anlayan kaç kişi kaldı diye sormaya bile tereddüt ederiz zira alınacak cevap yıkıcı olabilir.
Bir hayal kurarsın, içinde sıcak bir yuva, sevinçle açılan kapılar, sokaklara taşan çocuk kahkahaları... Sonra bir gün, o hayalin ortasına bir kurşun düşer. Ve sen, düşlerinin dumanını izlemekten başka bir şey yapamazsın. Artık geceler dost değildir, gündüzler de bir anlam taşımaz. Karanlık, sadece ışığın yokluğu değil, insanın içindeki çöküştür.
O yüzden soruyorum, Hangi dua geri getirir gidenleri, Hangi söz, kaybolan hayalleri onarabilir ki, Hangi insan, eskisi gibi kalabilir, o cevap belki de hiç değişmeyecek, olmadı işte, olmadı. Ama belki de asıl mesele, olmamış şeylerin gölgesinde kaybolmamak, onlara inat yaşamak ve vefayı unutulmaya yüz tutmuş bir kelime olmaktan çıkarmaktır.
*
Mehmet Demir
30325