0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
87
Okunma
Bölüm 10: Kefaretin Eşiği
Eylül 2086’nın bir akşamıydı. Virginia’daki evde, Alan ve Mira mutfakta oturuyordu. Oortouch’ın montajı tamamlanmış, testler başarılı geçmişti. Fırlatma, 2089 için planlanmıştı, ama gönüllü meselesi hâlâ çözülememişti. Leo, odasında uyuyordu; mutfakta sadece kahve fincanlarının sessiz çınlaması vardı. Alan, masada ellerini kavuşturmuş, derin bir nefes aldı.
“Mira,” dedi, sesi kararlı ama yumuşak, “Oortouch ile ben gideceğim.”
Mira, kahve fincanını elinde tutarken dondu. “Ne dedin?” diye sordu, gözleri ona kilitlenerek.
“Ben gideceğim,” diye tekrarladı Alan. “Bu benim savaşım. Babama verdiğim söz bu. Oort Bulutu’ndaki gerçeği ben bulmalıyım.”
Mira fincanı masaya sertçe koydu, kahve kenardan taştı. “Alan, şaka mı yapıyorsun?” dedi, sesi titreyerek. “Bizi bırakıp gideceksin, öyle mi?”
Alan ona baktı, gözlerinde bir inat vardı. “Bırakmak değil, Mira. Bu bir görev. İnsanlık için, bizim için… Leo için bile.”
Mira ayağa fırladı, sandalye gıcırdayarak geri kaydı. “Leo için mi?” diye bağırdı. “9 yaşında bir çocuğu babasız bırakmak mı onun için iyi olan? 10 yıl gidiş, belki dönüş yok! Bizi nasıl terk edersin?”
Alan da ayağa kalktı, sesini alçaltmaya çalışarak. “Terk etmiyorum, Mira. Geri döneceğim. Kriyojenik uykuyla—”
“Geri dönecekmiş!” diye sözünü kesti Mira, öfkesi yükseliyordu. “Kim garanti verecek, Alan? NASA mı? O kapsüller mi? Ya uyanamazsan? Ya orada ölürsen?”
Alan, “Risk almadan gerçek bulunmaz,” dedi. “Horizon-X’te de risk aldık. Ve haklı çıktık.”
Mira’nın gözleri doldu, ama öfkesi gözyaşlarını bastırdı. “Horizon-X bir roketti, Alan! Sen değildin! Seni kaybetmeyi göze alamam!” Elini masaya vurdu, sonra mutfak tezgâhına yürüdü ve bir tabağı aldı. “Bunu anlamıyor musun?” diye bağırdı, tabağı yere fırlatarak. Parçalar etrafa saçıldı.
Alan irkildi, ama geri adım atmadı. “Anlıyorum,” dedi, sesi çatallı. “Ama bu benim hayatım, Mira. Babam öldüğünde, ona yıldızları çözeceğime söz verdim. Bu benim—”
“Sözün batsın!” diye haykırdı Mira, başka bir tabağı eline aldı ve onu da yere attı. Kırılan porselenin sesi evde yankılandı. “Baban öldü, Alan! Ama ben hayattayım! Leo hayatta! Bizi onun hayali için mi bırakacaksın?”
Alan ona yaklaştı, ellerini omuzlarına koymaya çalıştı. “Mira, lütfen,” dedi. “Seni ve Leo’yu seviyorum. Biliyorsun ki senden 22 yıl yaşlıyım. Zaten günün birinde sizi... Ama bu görev...”
Mira ellerini itti, geri çekildi. “Sevgi mi?” diye sordu, sesi kırık. “Sevgi, bizi terk etmek için acele etmezdi. 10 yıl, Alan! Belki 20, belki sonsuz! Leo babasız büyüyecek, ben dul kalacağım! Bunu mu istiyorsun?”
Alan sustu, gözleri yere indi. “İstemiyorum,” diye fısıldadı. “Ama başka kim gidecek? Sanjay’ın çocukları var, Lena çok genç. Ben… bunu başlatan benim.”
Mira ağlamaya başladı, ellerini yüzüne kapadı. “Beni bırakamazsın,” diye hıçkırdı. “Leo’ya bunu yapamazsın. Yalvarıyorum, Alan, gitme.”
Alan ona sarılmak için bir adım attı, ama Mira geri çekildi. “Bizi seç,” dedi, sesi yalvarır bir tonda. “O gemiyi değil, bizi seç.”
Tam o anda, saat gece yarısını vururken kapı çaldı. İkisi de irkildi. Mira gözyaşlarını sildi, Alan kaşlarını çatarak kapıya yürüdü. Kapıyı açtığında, karşısında Victor Hensley’i gördü. Saçı sakalı birbirine karışmış, gözleri kan çanağı, elinde bir viski şişesi vardı. Yarı sarhoş, kapıya yaslandı.
Mira, “Sen mi?” diye bağırdı, öfkesi yeniden alevlenerek. “Yine dalga geçmeye mi geldin? Defol git!”
Victor başını salladı, şişeyi yere bıraktı. “Hayır,” dedi, sesi boğuk. “Dalga geçmek için değil. Oortouch ile… ben gideceğim.”
Alan dondu. “Ne dedin?”
Victor, “Ben gideceğim,” diye tekrarladı, gözleri yere dikili. “Siz haklıydınız. Ben her şeyi mahvettim. İşim gitti, eşim gitti, hayatım bitti. Bırakın bu benim kefaretim olsun.”
Mira, “Ciddi misin?” diye sordu, şaşkınlık ve öfke karışımı bir sesle. “Sarhoşsun, Victor! Ne dediğini bilmiyorsun!”
Victor başını kaldırdı, gözlerinde tuhaf bir kararlılık vardı. “Biliyorum,” dedi. “Sarhoşum, evet. Ama aklım yerinde. Kaybedecek bir şeyim yok, Mira. Siz… siz bir ailesiniz. Ben ise hiçbir şeyim.”
Alan ona uzun uzun baktı. “Neden?” diye sordu. “Neden şimdi?”
Victor acı bir gülümsemeyle, “Çünkü senin yaşadığını yaşadım,” dedi. “Dışlandım. Alay edildim. Ama sen pes etmedin. Ben ettim. Ve şimdi… o gemiye binip kendimi bulacağım. Ya da yok olacağım.”
Mira, “Bu çılgınlık,” diye mırıldandı, ama sesinde öfke azalmıştı.
Alan bir an sustu, sonra elini Victor’un omzuna koydu. “Otur,” dedi. “Konuşalım.”
Victor içeri adım attı, sendeleyerek koltuğa çöktü.
Alan ile konuşması bittikten sonra Victor tek odalı dairesine gitmek için dışarı çıktı.
Mira, kırık tabaklara baktı, sonra Alan’a döndü. “Bunu gerçekten kabul mu edecek?” diye fısıldadı.
Alan, “Sarhoştu, hatırlar mı bilmiyorum,” dedi. “Ama belki… bu hepimizin kurtuluşu olur.”
Bölüm 11: Victor’un Kararı
Eylül 2086’nın ertesi sabahı, NASA Langley’nin toplantı odası gergin bir sessizlikle doluydu. Alan ve Mira, önceki gecenin duygusal fırtınasından yorgun düşmüştü. Victor’un beklenmedik önerisi, ikisini de şaşırtmış, ama aynı zamanda bir umut ışığı yakmıştı. Eleanor Grayson, Sanjay Patel, Lena Ortiz ve birkaç mühendis masanın etrafında toplanmıştı. Oortouch’ın tasarımı tamamlanmış, testler başlamıştı; ama gönüllü meselesi hâlâ çözülememişti.
Eleanor, “Dün gece Alan’dan bir mesaj aldım,” dedi, gözlüklerini düzelterek. “Victor Hensley gönüllü olduğunu söylemiş. Doğru mu?”
Alan başını salladı. “Evet. Gece yarısı kapımıza geldi. Sarhoştu.”
Mira, kollarını kavuşturmuş, sandalyesinde huzursuzca kıpırdandı. “Sarhoş bir adamın hezeyanı olabilir,” dedi. “Ona nasıl güveniriz?”
Sanjay kaşlarını çattı. “Victor mu? O alaycı herif? 10 yıl önce Alan’ı yerin dibine soktu. Şimdi mi kahraman olacak?”
Lena, “Ama düşünün,” diye araya girdi. “Kaybedecek bir şeyi yok gibi görünüyor. İşini kaybetti, eşinden boşandı… Belki gerçekten ciddi.”
Mira, “Ciddi olsa ne olur?” diye patladı. “Bu bir intihar görevi! 10 yıl gidiş, dönüş belirsiz! Victor’un depresyonu yüzünden bizi mi riske atacağız?”
Alan, “Mira,” dedi sakin bir sesle, “ona bir şans verdim. Konuşmamız lazım dedim. Belki—”
“Belki ne, Alan?” diye sözünü kesti Mira. “Bizi bırakmaktan vazgeçtin mi, yoksa hâlâ o gemiye binmeyi mi planlıyorsun?”
Salonda bir sessizlik oldu. Eleanor, “Alan, sen gönüllü müydün?” diye sordu, şaşkınlıkla.
Alan, “Evet,” dedi, gözleri masaya dikili. “Ama Mira ve Leo’yu bırakamam. Victor’un önerisi… belki bir çözüm.”
Sanjay, “Victor’a güvenemem,” dedi. “O bir yıkıntı. Oortouch’ı ona emanet edemeyiz.”
Tam o anda, kapı açıldı. Victor içeri girdi. Saçı sakalı hâlâ karışıktı, ama gözleri önceki geceki bulanıklıktan kurtulmuş gibiydi. Üzerinde buruşuk bir gömlek, elinde bir kahve bardağı vardı. Salondaki bakışlar ona çevrildi.
Mira, “Senin ne işin var burada?” diye sordu, sesi keskin.
Victor, “Beni konuşuyorsunuz,” dedi, sakin ama kararlı bir tonda. “Duydum. Kapının önünde bekliyordum. Bırakın kendimi açıklayayım.”
Eleanor, “Konuş bakalım,” dedi, kaşlarını kaldırarak.
Victor masanın önüne yürüdü, derin bir nefes aldı. “Ben bir hata yaptım,” dedi. “10 yıl önce, Alan’ı alaya aldım. Teorisini çöpe attım. Haklıydı, ben yanılmıştım. O gün, her şeyimi kaybettim—işim, eşim, saygım. Depresyona düştüm, evet. Ama bu görev… bu benim kefaretim olabilir.”
Sanjay, “Kefaret mi?” diye sordu, alaycı bir tonda. “Sarhoş bir adamın romantik hayali mi bu?”
Victor ona döndü, gözleri parlayarak. “Sarhoş olsam da aklım yerinde, Sanjay. Bu görev, insanlık için. Oort Bulutu’nda bir şey var—bir sinyal, bir kaynak, belki bir medeniyet. Alan bunu kanıtladı. Ve ben, bunu bulmak için o gemiye bineceğim. Sizler ailelerinize dönün. Benim dönecek bir yerim yok.”
Mira, “Neden sana inanalım?” diye sordu, sesi hâlâ şüpheli. “Bizi yıllarca küçümsedin.”
Victor, “Çünkü değiştim,” dedi. “Alan’ın haklı olduğunu gördüğümde, kendimden nefret ettim. Dışlandım, sizin yaşadığınızı yaşadım. Ama pes etmediniz. Ben de etmeyeceğim. Bu, sadece benim için değil—hepimiz için.”
Lena, “Victor,” dedi yumuşak bir sesle, “bu bir intihar görevi olabilir. 10 yıl gidiş, dönüş şansı düşük. Bunu göze alabilir misin?”
Victor gülümsedi, acı bir gülümsemeydi. “Göze alacak bir şeyim kalmadı, Lena. Ama insanlık için bir şansım var. O sinyali bulacağım. Ya da en azından, neden kesildiğini.”
Alan ayağa kalktı, Victor’a yaklaştı. “Ciddi misin?” diye sordu, göz göze.
Victor, “Evet,” dedi. “Bırakın bunu ben yapayım, Alan. Sen ailene dön. Leo’ya baba ol. Ben… ben zaten her şeyi kaybettim.”
Salonda bir sessizlik oldu. Eleanor, “Victor,” dedi sonunda, “bu cesurca. Ama seni teste tabii tutacağız. Fiziksel, zihinsel… Hazır olmalısın.”
Victor başını salladı. “Hazırım.”
Mira, Alan’a baktı, gözleri yaşlı ama rahattı. “Tamam,” diye fısıldadı. “Ama eve dönüyorsun, değil mi?”
Alan ona sarıldı. “Eve dönüyorum.”
Aynı günün akşamı, hangar yeniden hareketlendi. Oortouch’ın son testleri başlıyordu. Sanjay, kontrol panelinde, “Xenon iticileri tam güçte çalıştırıyoruz,” dedi. “İtki testi başlasın.”
Lena, “Reaktör ısısı 310 santigrat,” diye bildirdi. “Sıvı sodyum devresi stabil.”
Mira, “Manyetik kalkan?” diye sordu.
Sanjay, “Toroidal bobinler aktif. 0.6 tesla alan üretiyor. Kozmik ışın simülasyonu %85 sapma gösteriyor.”
Alan, “Kriyojenik kapsüller?” diye sordu.
Lena, “Dört ünite de hazır,” dedi. “Hibernasyon testi dün tamamlandı—72 saatlik uyku, %100 başarı.”
Victor, hangarın köşesinde durmuş, gemiyi izliyordu. “Bu benim evim olacak,” diye mırıldandı. “Ve belki… kurtuluşum.”
Sanjay ona döndü. “Hazır mısın, Victor?”
Victor, “Hazırım,” dedi. “O sinyali bulacağım. Söz veriyorum.”
Bölüm 12: Fırlatma
Eylül 2089’un serin bir sabahıydı. Virginia’daki NASA fırlatma rampası, Oortouch’ın heybetli siluetiyle doluydu. Titanyum-alüminyum gövdesi sabah güneşinde parlıyor, xenon iticilerinin mavi ışıltısı rampayı aydınlatıyordu. Hangar, mühendisler ve bilim insanlarıyla doluydu; kontrol odasında ise Alan, Mira, Sanjay, Lena ve Eleanor, ekranların başında toplanmıştı. Victor, geminin kokpitinde, astronot kıyafetiyle oturuyordu. Saçı sakalı tıraşlanmış, gözleri kararlıydı—üç yıl önceki yıkıntı halinden eser yoktu.
Kontrol odasında, Sanjay, “T-10 dakika,” diye anons etti. “Xenon akışı stabil. İyon tahriki hazır.”
Lena, “URAN-12 reaktörü %100 güçte,” dedi. “Sıvı sodyum soğutma devresi 305 santigratta.”
Mira, “Manyetik kalkan?” diye sordu, sesinde hafif bir titreme.
Sanjay, “Toroidal bobinler aktif,” dedi. “0.6 tesla alan üretiyor. Kozmik ışın koruması tam.”
Alan, mikrofonu aldı. “Victor, bizi duyuyor musun?”
Victor’un sesi telsizden geldi, net ve sakin. “Duyuyorum, Alan. Her şey yeşil. Hazırım.”
Mira, Alan’a fısıldadı. “Ona güvenebilir miyiz?”
Alan, “Güvenebiliriz,” dedi. “Değişti. Bunu hissediyorum.”
Kontrol odasının kapısı açıldı; Leo, 16 yaşında, içeri koştu. “Baba! Anne! Geldim!” dedi, nefes nefese.
Mira ona sarıldı. “Tam zamanında, tatlım.”
Leo, “Victor amca gidiyor, değil mi?” diye sordu. “Uzaylıları bulacak mı?”
Alan gülümsedi. “Belki, oğlum. Ama önce o sinyali bulacak.”
Sanjay, “T-5 dakika,” diye bağırdı. “Fırlatma sekansı başlıyor!”
Hangarda sirenler çaldı, personel geri çekildi. Oortouch’ın iticileri hafif bir vızıltıyla çalışmaya başladı. Victor, kokpitte, “10 yıl,” diye mırıldandı. “Oort Bulutu’na 10 yıl. Hazırım.”
Telsizden Alan’ın sesi geldi. “Victor, son sözün var mı?”
Victor, “Evet,” dedi. “Alan, Mira… bana bu şansı verdiğiniz için teşekkür ederim. Sanjay, Lena, Eleanor… hepinize minnettarım. Bu benim kefaretim. Ve insanlık için bir umut.”
Mira, “Dikkatli ol,” diye fısıldadı, telsize eğilerek. “Ve… geri dönmeye çalış.”
Victor güldü, hafif bir hüzünle. “Elimden geleni yaparım.”
Sanjay, “T-30 saniye!” diye bağırdı.
“T-Minus 10… 9… 8… 7… 6… 5… 4… 3… 2… 1… Ateşleme!”
Hidrazin yakıtlı kimyasal roket motorları devreye girdi. Oortouch titredi, sonra yükselmeye başladı. Gemi, rampadan ayrılırken turuncu bir alev bulutu yükseldi.
Kontrol odasında herkes nefesini tuttu. Leo, “Vay canına!” diye bağırdı, cama yapışarak.
Victor’un sesi telsizden geldi. “Fırlatma başarılı. Yerçekiminden çıkıyorum.”
Alan, “İyi şanslar, Victor,” dedi, sesi duygulu.
Oortouch, gökyüzünde bir ışık noktasına dönüştü. Dakikalar sonra, Dünya yörüngesine ulaştı. Victor, kokpitte, hibernasyon kapsülüne bakıyordu. “Şimdi değil,” diye mırıldandı. “Biraz daha Dünya’yı göreyim.”
Kontrol odasında, Sanjay, “Yörünge stabil,” dedi. “Victor, ne zaman hibernasyona giriyorsun?”
Victor, “Bir saat sonra,” dedi. “Önce size veda etmek istiyorum.”
Mira, “Vedaya gerek yok,” dedi, gözleri doldu. “Bu bir başlangıç.”
Victor, “Haklısın,” dedi. “Ama yine de… Leo’ya iyi bakın. Ve Alan, babana selam söyle. Onun hayalini ben tamamlayacağım.”
Sanjay, “T-30 saniye!” diye bağırdı.
Leo, telsize koştu. “Victor amca! Uzaylıları bulursan bana anlat, tamam mı?”
Victor güldü. “Söz, küçük astronot.”
Sanjay, “T-Minus 10… 9… 8… 7… 6… 5… 4… 3… 2… 1… Ateşleme!”
“İyon tahriki tam güç!”
Ekranda, xenon gazının mavi alevleri ekranda görüldü. Oortouch, Dünya’dan uzaklaştı.
Bir saat sonra, Victor kokpitten kapsüle geçti. Kamera, kontrol odasına son görüntüsünü yolladı—Victor, kapsüle yatarken gülümsüyordu. “Hibernasyon başlıyor,” dedi. “10 yıl sonra görüşürüz… ya da ne bulursam.”
Mira, “Güvenle uyu,” diye fısıldadı.
Kapsülün kapağı kapandı, ekran karardı. Oortouch, Oort Bulutu’na doğru sessizce yol almaya başladı. Kontrol odasında, Alan ve Mira birbirine sarıldı. Leo, “O geri gelecek, değil mi?” diye sordu.
Alan, “Bilmiyorum, oğlum,” dedi. “Ama bir şey bulacak. Buna inanıyorum.”
DEVAM EDECEK...