Aşk cennetin dilinden bize kalan yegane hatıradır. -- bulor
Oğuzhan KÜLTE
Oğuzhan KÜLTE
@oguzhankulte

YAP YETER Kİ

17 Mart 2025 Pazartesi
Yorum

YAP YETER Kİ

( 2 kişi )

1

Yorum

7

Beğeni

5,0

Puan

112

Okunma

YAP YETER Kİ

YAP YETER Kİ

Onca yıllık yaşamı bir düzlemde ve fakat farklı perspektiflerden irdelemek, yarınlar için; bana, aileme, hizmet verdiğim topluma ve insanlık adına da bir borç olarak karşıma çıktı. Bu durum her birimiz için böyleydi, böyle de olmalıydı kanımca. Şu zamana değin edinilen birikimler, tatlısıyla, acısıyla tüm anılar silsilesi, yarınlar için paha biçilmez maziden bir kere daha tecrübe edilemeyen verilerdi kuşkusuz.

"Dünü ile bugünü aynı olanlar bizden değildir." hadisi ne de derin anlamlar yüklemiştir hayatımıza. Dünleri ve hatta günün arzu edilmeyen ve veya öngörülen şekilde hayat bulmamasını bir kenara bırakarak, yarına dair doğru adımların, yerinde de acımasızca eleştirilerin yapılmasının vakti çoktan gelmiş olmalıdır hepimiz için. Bugün elde var kabul adip yaslandıklarımızın, yarın bizden çok uzaklarda ve hatta ulaşılamaz olacakları gerçekliği, yarına daha anlamlı duruşu, gayreti, sabrı, özveriyi dikte etmiyor mu sizce de?

Mükemmellik arayışına doğru bir hamle meselesi değildir şu yarını dizayn mevzuu. Dünün eksik ve gediklerinden, hayıflanışlarından, keşkelerinden daha bir arınarak en olası, yararlı, değer biriktiren duruşa doğru kararlı bir adımdır. Dünün hatalarıyla birlikte yaşayarak veya onları kendimizin ayrılmaz bir parçası gibi görerek yürümek, her geçen gün sırta daha fazla yük yükleyerek yol almaya benzer. Bunun tam tersini yapabilmek ise, yarınlar için yeniliklere, yeni değerleri üretebilecek sahalara yer ayırmak, değişmek, bu esintinin ivmesiyle gelişmek ve değer üretebilme adına esaslı bir duruşu ortaya koyabilmektir kuşkusuz.

Mazimizden konulara biraz kulak kabarttığımızda o dünlerin eşsiz kahramanlıklarıyla gurur duyarken bizler, Avrupa`nın ateşli silahlar ile cephede üstünlük kurmaya başladığı asırlardan beri ecdadımızın tabiri caiz ise ayakta uyumaklı hali ne acıdır. Savunma müşteşarlığının yaptığı son günlerdeki bir özeleştiri izahatı, bu gerçekliği görmezden gelenlere ithaf olmalı, özeleştiri yapmanın sadece kahramanlık türkülerine beste olan konulara değil, mazinin müşküllerine de yapılması gerektiğini gözler önüne sermesi bakımından son derece hayati bir mevzuudur da. Bizleri bu coğrafyada halen bir kaşık suda boğma politikalarını gizli veya açıktan yürütmekte olan milletler, her asırda bilimsel verilerden elde ettiklerini cephe sathına taşımış ve çok daha uzun menzilli, tesirli silahlara sahip olabilmişlerdir. Oysa bizler, son yüzyıla değin halen betondan güllelerle oldukça cılız ve caydırıcılıkları ile tesirleri kale alınmayan müzelik silahlarla yeni dünyaya adeta meydan okumuşuz ne yazık ki. İstanbul`u fetheden o anlayıştaki ivmenin asırlar boyu türlü iç ve dış engellemelerden ötürü cılız kalması ve hatta yerinde sayması, büyük çöküşü ve onunla gelen, bizleri hazırlıksız yakalayan bu savruluş, pek çok can ve mal kaybını da beraberinde getirmiştir kuşkusuz.

Her yıl içimizi üşüterek dile getirilen ve büyük duygusal hezeyanlarla andığımız “Sarıkamış Şehitleri” gerçekliğini ardında da yukarıdaki o vurdumduymaz gerçekliğin olması yadsınamaz şekilde ortada durmaktadır. Yazlık elbise ve teçhizatla o zirvelerdeki dondurucu ve insanüstü gayretlerle ilerlemenin yapılabildiği zeminde, bırakın zafere erişmeyi, hayatta kalabilmenin adının bile zafer olduğunu bir kenara koyarsak, güncellenmeyen anlayış ve kafalarla ne gibi acıların yaşanacağı ve faturaların ödeneği hususunu da bir yere not almalıyız.

Yukarıda dile getirilen hususu Osmanlı`nın son direnişlerinin yapıldığı yıllarda dile getiren ve “Almanya`dan gelecek mermilere ve diğer mühimmatlara bağlanmış ordunun cephedeki kaderinin, son yıllarda da İsrail`den yalvar yakar alınarak ileri gözetleme amacı güden ve bunda da gereken faydayı sağlayamayan “”heron” mevzuunun üst üste düşünüldüğünde nasıl bir tembellikle, basiret yoksunluğu ile bu hallere gelindiği gerçeğini vurguladığına şaşmamak gerekir.” Hiçbir emperyalist güç yoktur ki, ileri seviyedeki karakol hizmetlerinde ve veya işgalci planlarının ardındaki gücü kendi milli üretimine dayandırmamış olsun. Bırakın başkalarının topraklarını işgali, kendi sınırlarımız korumak adına son çeyrek yüzyılın dışında ortaya bir şeyler koyamamış olmamız çok düşündürücü ve acı bir gerçek değil midir? Bu ve benzeri çokça şey, bizlerden her birimizi bir uyanışa, kendine sorumluluk yükleyen bir anlayışa götürmeli, asırlardan beri gelen miskinlikten kurtulmak adına bir şeyler üretmenin veya geliştirmenin yükümlülüğüne itmelidir kanımca.

Bilgiye ulaşmanın son derece kolaylaştığı, teknoloji transferlerinin de güncel bir durum haline geldiği günümüz, kişisel anlamdaki girişimler için de mükemmel ortamları sunmuş durumdadır. İster edebi, ister sanatsal, isterse de üretimin her ne türünden olursa olsun, milli şahlanış için fert fert gayretlere, bu gayretlerin de devletçe teşvikine, organize edilmesine ve yönetilmesine olan ihtiyaç her zamankinden daha fazladır.

Son yıllarda giderek artan sanayi üretimi sürecindeki en büyük handikaplarımızdan birisi, yetişmiş insan gücümüz olarak görünmektedir. Neredeyse on öğrenciden en az yedisinin klasik lise kökenli olması, bu konudaki politikaların yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini yarınlarımız adına dikte etmektedir. En mükemmel ve seri üretim cihazlarına sahip olmamızın bir anlam kazabilmesi için, o cihazları üretime sokacak, geliştirecek, güncelleyebilecek, yenilerini ve hatta daha da ileri seviyelerdekini üretecek , bakım ve onarımlarını yapacak kalifiye elemana ihtiyacımız dünlerden daha bir fazladır. Yeterince ham madde rezervine v yer altı zenginliğine, onu çıkarıp işleyebilecek sayıda genç nüfusa sahip olan ülkemiz, bu koskoca potansiyelini teknik ve mesleki eğitimin türlü zeminlerinde bir araya getirmek mecburiyetindedir. Hatta o kadar diyorum ki, ortalama her bir vatandaşımızın lise ve üniversite diplomasının yanında en az bir mesleki-teknik sertifikası olsun. Bu büyük kalkınma, ilerleme ve gelecekte de var olabilme davası, günümüzün dinamiklerine kendini uyarlayabilmiş milletlerin kazanımlarıyla neticelenecektir kuşkusuz.

Şu ya da bu şekilde halen bu toprakların meyvelerinden sebeplenen bazı ayrılıkçı, düşman kesimlerin, bu hamleleri sabote etmeye çalışmaları, geciktirme gayretleri onların varlık nedenidir. Bu durum bütün milletlerin sorunudur zaten. Mesele, yabancı hayranlığı saplantılarından kurtularak, milli olanaklarımızla ortaya konulan değerleri küçümsemeden daha iyilerinin yapılabilmesi adına ortak bir duruş gösterebilmektir. İlk üretildiği halleriyle veya ilk denemeleri neticelerinden sonra seri üretime girmiş bir teknoloji aracı, üretim sistemi ve veya teçhizatı yoktur. Zaman içinde daha mükemmele doğru bir yol, bütün üretim sahalarının ortak yoludur. Bu başarılamadı, olmayacak gibi, anlayışı yerine; bu daha iyi ve daha ileri seviyelerdeki duruma nasıl gelebilir? anlayışı benimsenmeli, ortaya konulan yılların emeklerine sahip çıkmalıdır. Günümüzde sürer hızlarla görev yapan savaş jetlerinin öykülerini gözden geçirdiğimizde, çok başarılı olduklarını görmeyiz aslında. İlk denmelerdeki hayal kırıklıkları ve elim kazaları saymıyoruz bile. Ve fakat, ivmesi kesilmeden devam eden çabalar, günümüzde bu savaş aletlerini mükemmele yakın noktalara taşımışlardır kuşkusuz.

Çalışmayı ibadet sayan bir anlayışın kültürü olarak, emeği, ona giden yoldaki eğitimi ve bu eğitim süreçlerinden gelinmesi halinde de milletçe refaha erişilebileceği inancını yeniden ayağa kaldırmak vaktidir. Paramızla çok şeyi alabilmek mümkünse de başkalarını daha da zengin ederken, milli gelirin bu şekilde har vurulup harman savrulmasının geleceğimize bir katkısı olmayacaktır kuşkusuz. Tüketim dengesini üretim ve yeniden dönüşüm yollarıyla da daha ekonomik zeminlere taşımada topyekün bilinçlenmeye ihtiyaç vardır. Neredeyse “çöp” dediğimiz ve artık işe yaramaz gibi görülen çokça şeyin Uzakdoğu`daki bazı milletlerce hiç bilinmediğini, ordaki her şeyin geriye dönüştüğünü ve bu yönüyle de üretim maliyetlerinin de minumum seviyelerde bulunduğunu hatırlamak gerekir. Günde matematiksel anlamda ne denli sıvı yağın, pet şişenin, camın, kağıdın, metalin vb geri dönüşümle üretime kazandırldığını bir düşünün. Bu realite her birimizi milli bir farkındalığa itmeli; enerji, zaman, para ve emek harcanan üretim sürecinin ortaya koyduğu değerlerin yok pahasına savruluşuna engel olunmalıdır.

Kimlerin neler yaptığı, nasıl yaptığı, hangi bedellerle bunu yaptığı, hayata sunduğu elbette önemlidir. Burada asıl mesele o şeyin yapılıyor olması, ekonomiye ve dolayısıyla milli güce katkı sağlıyor oluşudur. Hangi sektörden olursa olsun, üzerimizdeki ataleti bir kenara bırakarak yazmanın, okumanın, araştırmanın, güzel örnekleri teşvik etmenin, eğitim-öğretim süreçlerini hayatın gerçekleri ile bütünleştirmenin ne denli önemli ve hayati bir konu olduğu da ortadadır. Üreten insan mutludur, aidiyet duygusunu en güzel haliyle de yaşamaktadır. Bir şeyleri yapmak ve veya onun ortaya gelmesinde rol almak, bireysel ve aynı zamanda kalkınmanın da ivme bulması demektir. Mesleki ve teknik kazanımların yolu sadece örgün eğitimden de geçmemektedir. Yaygın eğitim dediğimiz üst çatı, yaş ayrımına bakmaksızın her ferde farklı zeminlerde mesleki veya sanatsal anlamdaki kalifikasyonlara giden yolu açık tutmaktadır. Bir zamanlar okulda derece yapan ortaokul kademinden öğrencilerini öncelikli tercihleri olan mesleki-teknik liselerin yeniden bu popülerliğe eriştirilmesi, devletin ortaya koyması gereken teşvik edici hamleleri ile mümkün olabilecektir. Milyonlarca gencimizin her yıl düzenlenen yükseköğrenim sınavlarında adeta heba olmaları ve bu sınavlardan yıllar sonra da mezun oldukları zeminlerde yaşadıkları hayal kırıklığı, sadece onların değil, bu ülkenin milli değerlerinin de yanlış yönetimi bakımından büyük bir kayıptır kuşkusuz. Kaybedecek bir nesil, bir fert ve harcanacak, savrulacak bir zamanımız yoktur. Toplamanın formülü veya temel esprisi kümülatif değerlerin üst üste birikimi üzerine kurulu ise, her birimizin konuya dair girişimleri, gayretleri de büyük toplamda meyveleri pahasız kazanımlara dönüşecektir kuşkusuz.

Bırakın bizim silahımız daha az sayıda mermi atsın, aracımız daha az yol kat etsin, makinalarımız daha fazla enerji tüketsin bırakın. Yeter ki onlar bizim; makinamız, avadanlığımız, namlumuz, lastiğimiz, ayakkabımız, yolumuz, trenimiz, uçağımız, kalemimiz, yağımız, mobilyamız, mutfak robotumuz olsunlar. İhtiyaç olunca başkalarından dilenmek zorunda kalmayız ve eminim ar-ge çalışmaları ile de daha mükemmellerini üretiriz. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Oğuzhan KÜLTE

Paylaş
Beğenenler
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Yap yeter ki Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Yap yeter ki yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
YAP YETER Kİ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Halit Durucan
Halit Durucan, @halitdurucan
17.3.2025 23:40:54
5 puan verdi
Uzun soluklu ve gerçekleri ortaya koyan yazınızı büyük bir milli duygularla ve dikkatle okudum değerli hocam. Bu yazınızı okurken bu siteye eklediğim benzer konularım aklıma geldi. Anlatım farklı olsa da içeriği ve verdiği mesajlar aynıydı. Yazınızda olmasını istediğiniz her şeyin gerçekleşmesi için milli şuur, milli uyanış ve milli irade gerekli. O da yetmiyor elbet; Atatürk'ün akıl ve bilim yoluna yönelmeli, eğitim O'nun ışığında olmalı diye düşünüyorum. Çok güzel bir konuydu. Saygılar selamlar hocam
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.