1
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
117
Okunma
İstanbul, zamanın ve insanın iç içe geçtiği, tarih boyunca katman katman inşa edilen bir şehir. Her taşında bir çağın izi, her sokağında bir hikaye saklı. Kuruluşundan bugüne, pek çok medeniyetin gözdesi olmuş bu kent, farklı kültürlerin, dinlerin ve yaşam biçimlerinin bir araya geldiği bir kesişim noktası olmuştur.
Antik Bizans,tan Roma İmparatorluğu’nun o görkemli Konstantinapolisine, ve ardından, Osmanlı’nın başkenti olan İstanbul’a uzanan bir yolculuk... Her dönemde, şehir kendi kimliğini koruyarak ama aynı zamanda yeniden şekillenerek varlığını sürdürdü.
İstanbul,u anlamak, sadece tarihi olayları bilmekle değil, surlarına, çarşılarına, camilerine, kiliselerine, köprülerine ve hatta daracık sokaklarına bakarak geçmişin yankısını duymakla mümkündür. Ayasofya’nın kubbesinde yankılanan sesler, Kapalıçarşı’nın taşlarında gezinen adımlar, Galata Kulesi’nden izlenen tarihî manzara, bu büyük geçmişin izlerini taşır.
Bu şehir, fetihlerle, yangınlarla, isyanlarla, reformlarla şekillendi. Eski surlar, yıkılmış saraylar, unutulmuş hanlar ve zamana direnen meydanlar, İstanbul’un sadece geçmişini değil, geleceğini de anlatır. Her dönemden kalma izler, birbirine karışarak bir bütün oluşturur. Bugün Boğaz’ın kıyısında oturan bir insan, karşısındaki manzarada yalnızca şimdiki zamanı değil, geçmişin gölgelerini de görür.
İstanbul’un tarihini anlatmak demek, sadece geçmişe dönüp bakmak değil; aynı zamanda onun nasıl yaşadığını, nasıl değiştiğini ve hangi mirası geleceğe taşıdığını da görmek demektir. Bu nedenle, İstanbul’un tarihini anlamak, bir nevi onun ruhunu keşfetmektir.
*
Mehmet Demir