Bir insana iki türlü bilgi nasip olur : biri, başkaları tarafından verilen, diğeri ve en önemlisi ise, kendi kendine kazanılandır. -- gibbon
Halil GÜLEL
Halil GÜLEL
@halilgulel

BİR DAHA DUYMAMIŞ OLAYIM

23 Şubat 2025 Pazar
Yorum

BİR DAHA DUYMAMIŞ OLAYIM

( 2 kişi )

0

Yorum

4

Beğeni

5,0

Puan

81

Okunma

BİR DAHA DUYMAMIŞ OLAYIM

BİR DAHA DUYMAMIŞ OLAYIM

BİR DAHA DUYMAMIŞ OLAYIM

“Bir daha duymamış olayım” diye baştaki şef odasını temizleyen Fatma hanım, bağırdı. Fakat başında sorumlu olan yetki verilmiş ve bu yetkisini de baskıyla kötü bir şekilde kullanan Nezaket hanım, Fatma hanımın söylediği bu sözden; işçiler arasında prestijini sarsıldığını zannetti. İşçi başı olduğu için kendisine kimsenin bağırma hakkının olmadığını düşünüp çok sinirlendi ve küplere bindi. Ardından edebini ve terbiyesini iyice bozarak açtı ağzını yumdu gözünü bütün herkesin duyacağı şekilde;

“Daha neler duyacaksın sen! Bana böyle konuşamazsın! Ben buranın en yetkilisiyim. Büyük şefe söylersem, seni buradan attırırım orospuuuu!“ diye bağırdı.

Bu bağırışlarla ince uzun salon inledi. Odalarda çalışanlar bu bağırtı da ne diye açık kapılardan salona çıktılar. Ellerindeki silme bezlerini, kimisi tomar haline getirmişti, kimisi de toz aldığı bezleri bilinçsizce silkeliyordu. Gözleri hayretlerle açılmış birbirine bağıranlara baktıktan sonra ne oldu acaba der gibi birbirlerine baktılar.

Onlara bakarlarken birden Nezaket hanımın, Fatma hanıma doğru büyük bir hışımla yürüdüğünü gördüler. Nezaket hanım, elindeki bir alet ile Fatma’nın başına doğru tam vuracakken; yan odalarda çalışanlar yetiştiler ve onları ayırdılar. Nezaket hanım hıncını tam alamamıştı ve öfkeden kıpkırmızı olarak;

“Aç köpek! Beni de işe aldır diye az mı yalvardın? Ne çabuk o günleri unuttun!.. Ya benim dediğimi yaparsın, ya da seni buradan yarın attırırım!”

Gelenlerin yüzüne bakan Fatma hanım, elindeki bezi yere fırlattı ve;

“Elinden geleni ardına koyma! Sana ben yapmadım diyorum!”

Nezaket hanım, işgal kumandanı gibi coşarak;

“Sen yapmadın da kim yaptı o zaman?”

Ağlamaklı bir ses ile Fatma hanım;

“Kimin yaptığını ben nereden bileyim? Belki bir başkası yapmıştır!”

Sen onu külahıma anlat! Bu odayı senden başka temizleyen kim varrrr?

“Biliyorsun geçen ay ben raporluydum. Burada kim çalıştıysa; belki, o, yapmıştır.”

Öfkeden iyice köpürüp küplere binmiş olan Nezaket hanım, Fatma hanımın sözlerine hiç mana veremiyordu. Onun ileriye sürdüğü konuya bir ihtimal dahi vermiyor. O konuda olumlu bir şekilde düşünüp öfkesini tutamıyordu.

Burada çalışan işçilerin içerisindeki en yaşlımız olan Dudu yenge, Nezaket hanımın kolundan tutarak, ne olduğunu sordu. Nezaket hanım Dudu yengeye dönerek;

“Bu Fatma karısı, başhekimin telefonundan Türkiye’ye telefon açmış. Çok uzun konuşmuş. Bu telefon konuşması için 2500 Alman Mark Mark’ın üzerinde fatura gelmiş. Bu bölümdeki yöneticiler, bu fatura yüzünden bizim çalışanların yaptığından şüpheleniyorlar. Beni ve buradaki çalışanları en büyük şefe şikayet etmişler”.

Dudu yenge, Fatma hanıma dönüp;

“Güzel kızım, sen, buradan Türkiye’ye telefon açtın mı?”

Fatma hanım tir tir titriyordu ve zoraki de olsa biraz sakinleşip;

“Dudu yenge, ben buradan hiçbir kimseye telefon açmadım. Zaten benim Türkiye’de telefon edecek hiçbir yakınım ve akrabam da yok. Biliyorsun anam ve babam, bizim orada geçen bahar olam depremde göçük altından ölü olarak çıkarıldılar. Anam ve babam olmadığı için kesinlikle hiçbir kimseye telefon açma hevesinde de değilim.”

Dudu yengen yanına gelen kadınlarla beraber Nezaket hanıma dönerek;

“Nezaket kızım, Fatma dürüst bir insandır. Açmadım diyorsa açmamıştır. Ben ona kefilim. Ama bu hanıma da o çirkin bir şekilde bağırılmaz, hele küfür edilmesi insan onuruna uymaz.”

Bu sefer Nezaket hanım, Dudu yengeye hışımla bakarak;

“Eğer bu telefon açanı bulamazsam şef Marcus, parayı benden alacak. Ben zaten kıt kanaat geçinen birisiyim. Bu parayı nereden bulacağım? Onun için bu suçluyu bulmam lazım.”

Bir on dakika kadar orada bulunan bütün kadınlar toplanıp, birbirlerine baktılar. Sanki bu bakışlar acaba sen mi telefonu açtın der gibiydi. Ayten teyze, şöyle parmaklarını saydı ve ardından;

“Ayol az parada değil. Üçer beşer aramızda toplayıp bu olayı kapatsak iyi olacak ama 2500 Mark’ı nereden bulacağız?”

Bir müddet sessizlik oldu. Bu sessizliği Nezaket hanım bozdu;

“Onu bunu bilmem! Bu halti kim yediyse, kim bu pisliği yaptıysa; onu bulup, ona temizletmemiz lazım. Bizler öyle zengin insanlar değiliz. Yoksa hepimiz bu işten kovulacağız… Şuradan aldığımız üç beş Mark’ı da birisinin yediği bu halt yüzünden yitireceğiz! Hepimizin evde okuyan çocuğu var! Türkiye’de yoksul ve hasta yakınlarımız, ana babamız var. Haksız mıyım Ddu yenge?” bağırarak sordu. Sesi yeri göğü inletti.

Dudu yenge, haklısın der gibi başını salladı. Çaresizce ellerini aşağıya doğru saldı ve bizlere dönerek;

“Arkadaşlar, hanımlar, bu akşam bu meseleyi evlerimizde bir düşünelim. Yarın işe on onbeş dakika erken gelelim ve topluca konuşup karar verelim” dedi.

Bizlerle isteksizce temizlik yaptığımız iş yerlerimize döndük. Bu bağırışlar ve ağız dalaşından dolayı çok zaman kaybetmiştik. Temizlik işine devam ederek işimizi kapılar kapanmadan çabuk bitirmek için var gücümüzle kendimizi işe verdik.

Orada Nezaket hanım ile Dudu yenge ve Fatma hanım kaldılar. Fatma hanım, iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Dudu yengenin kollarına başını koymuş ve yemin billah ederek, yapmadığını hıçkırıklarla söyledi. Nezaket Hanım da kaşlarını çatmış ona bakıyordu. Fatma hanımın bu ağlayışına inanmayıp; suçunu ört bas etmek için rol yaptığına inanıyordu.

Dudu yenge, Fatma’nın ellerinden tutarak çalıştığı odaya götürdü. Orada ne konuştukları, çalışanlar tarafından artık duyulmuyor. Arkadaşlarım bazıları acaba suçunu kabul edecek mi, eğer açtıysa kabul etse de biz de, biz de para katarak borç ödemekten kurtulsak diye düşünüyorlardı. Beş dakika sonra ellerini kollarını sallaya sallaya Dudu yenge, odadan çıktı. Salonda bekleyen Nezaket hanımın yanına geldi. Fısıldar gibi bir şeyler söyledi. Nezaket hanım da başını salladı ve işinin başına gitti. Artık bu sorunun çözümü bütün yarın akşamki toplantıya kalmıştı

Yeni gelmiş gelinlerle beraber temizlik işçisi olan onaltı Türk kadını, o akşam evlerinden hep bu mevzuyu konuştular. Birbirlerini açıktan suçlamadılar ama herkesin şüphelendiği birisi var gibiydi… Fatma hanım ise o gün kocasına bu durumu anlattı. Fakat, Nezaket hanımın uluorta salladığı küfürü kocasına söylemedi. O küfürden dolayı hem üzülmüş ve çok içerledi. Düştüğü duruma pek üzülmüştü.

Bir de Fatma hanımın kocası,”Yoksa telefonu sen mi açtın?” der demez patladı, sinirlendi. Öyle bir hışımla kocasına bakarak;

“Daha bana destek olacakken sen de mi iftira atıyorsun?” diye seslendi, fakat, bağırmadı. Zaten bağıramazdı da: Çünkü, iki kat üstte oturan komşuları bayan Braun, binada bir ses olduğu zaman hemen polise telefon açıyordu. Daha süresiz oturma izni alamadığı için polisteki dosyasına; herhangi bir olumsuz belgenin girmesini istemiyordu. O gece sabaha kadar uyku tutmadı. Sabah kahvaltıda okuyan oğluna çok kısa bir şekilde anlattı. O da;

“Anne, o telefonun nereye açıldığı belli mi?”

Onu bilmiyorum. Ama Düsseldorf’tan Türkiye’ye açıldığını söylemişler.

“O zaman kolay.”

“Nasıl kolay oğlum?”

“Düsseldorf’tan açıldığına göre, postaneden veya hastanenin santralinden nereye ve ne zaman telefon açıldığı belli olur.”

“Gerçekten mi? Bu sözlere o kadar çok sevindi ki neredeyse uçacaktı. Sanki hiç ummadığı anda bir ümit kapısı açılmış gibi bütün vücudunu huzur sardı ve sırtından dağlar gibi ağır olan gam yükü kalkmıştı.

“Nasıl yapacağız o zaman?”

“Eğer izin verirsen; ben, yarın sizin işyerinize geleyim ve bu durumu oradaki yetkililere anlatayım. Onlar da Türkiye’deki o numarayı arayıp, karşıdaki konuşana bu numaradan kimin aradığını sorabilirler. Aranan yeri ve aranan kişinin adı bilinince burada arayan kişi de belli olur.”

“Hay aklınla bin yaşa benim güzel oğlum!” dedikten sonra Fatma hanım, oğlu Tuğrul’un yüzünü öpücüklere süsledi.

Artık bundan sonrasında kim ne derse desin diye düşünmüyordu. Sanki kara bir çarşaf gibi kararan dünyasına bir güneş doğmuştu. Öğleden sonra oğluyla beraber işyerine gittiler. Nezaketin ettiği küfürü de oğluna söylemişti ve sakin olmasını tembih etmişti. Önce şu meseleyi halletmeleri lazımdı. Fatma hanım, haklılığım bir ortaya çıksın; ben, o, küfürü Nezaket hanıma bir güzel yedireceğim diye gözleri gülerek içinden geçirdi.

Tuğrul, toplantıda Dudu yengeye ve kadınlara durumu anlattı. Telefonun nereye edildiği ve ne zaman edildiğini tespit edilirse bu iş çözülür dedi.

Ertesi gün Nezaket hanım, Dudu yenge ile beraber Fatma hanımla postaneye gittiler. Orada çalışan genç bir kadından yardım istediler. Bu üç Türk kadınını gören görevli kadın numarayı aldı ve çevirdi. Telefon bir müddet çaldı ve karşıdan buyrun der gibi bir ses geldi. Hemen Dudu yenge ileriye atıldı telefonun ahizesini alıp sesin geldiği tarafa;

“Merhabalar kardeş! Kiminle görüşüyorum acaba?”

Karşı taraftan bir kadın ise;

“Kız sesin niye değişti? Tanımadın mı beni? Ben sizin komşu Ayşe!” diye cızırtılı bir sesle cevap verdi.

Dudu yenge, hiç bozuntuya vermeden;

Ha! Sen misin Ayşe? Ya bu telefon numarası senin mi?”

“Ben komşunuz Ayşe oluyorum. Baban Sadık amca ile anne çarşıya gittiler. Onlar gelinceye kadar Mevlüde ablanın çocuklarına göz kulak oluyorum.”

“Sadık babam çarşıda ne yapacakmış?”

Geçen ay gönderdiğin parayı alıp Hüseyin abinin oğlu Haydar’ın nişanlısına altın takı sipariş etmişler de onu getirecekler.”

“Gönderdiğim para o altın takıya yetecek mi acaba? Çok mu pahalı?”

“Ana! Ne çabuk unuttun kız! Burası Doğu’nun paris’i. Her şey çok pahalı. Ne yap et, sen Sadık amcaya yolladığın kada daha gönder emi!”

“Haydarın nişanlısı güzel mi bari…”

“O da laf mı? Bu ilçenin en güzel kızıdır maşallah!”

Allah Haydarımıza bağışlasın. O da artık bizim soyismimizi taşıyacak.”

“Artık güzel Nurşin, Demirkıran soy ismini taşıyacak.”

Meselenin anlaşıldığını sezen Nezaket hanım, el işareti ile Dudu yengeye kısa kes diye işaret etti. Kısa bir veda konuşması ile Dudu yenge telefonu kapattı.

Nezaket hanım, Demirkıran soyisimli bir iş arkadaşının olmadığına çok sevindi.

“Bugün telefonda konuşan Ayşe’den, geçen ay bu uzun telefon konuşmasını yapanın adını öğrendik. Hatta şehrinin de adını duyduk. Mesela anlaşılmıştır. Bir aracı firmadan getirilen taşeron işçilerden birisi aramış ve yaklaşık 2500 Marklık fatura kime ait olduğu ortaya çıktı” diyerek adeta ellerini çırptı.

Dudu yenge, Nezaket hanım ve Fatma hanım, birer oh çekerek postaneden ayrıldılar. O taşeron firmanın adresini ve telefonunu Nezaket hanım biliyordu. Bundan sonrası artık çorap söküğü gibi gelecek diye içinden geçirdi…

Postaneden aldıkları telefon dökümanını bildiren kağıtla birlikte faturayı Nezaket hanım, sol koltuğunun altında taşıdığı yarı bavul gibi koyu kahverengi çantasına koyduktan sonra iki hanımın yüzüne gülümseyerek bakıp;

“Bu işin gerisini ben hallederim” dedi ve “buyurun şurada bir kahve içip pasta yiyelim. Benden” dedi.

Dudu yenge istekli olmasına rağmen, Fatma hanım, gelmek istemediğini belirtti. Nezaket hanım, ona karşı çok mahcup bir halde;

“Sana çok mahcubum. Çok özür dilerim. Aslında çok büyük bir günaha girdim. Keşke demeseydim…”

Dudu yenge Fstma hanımın omzuna dokunarak, tane tane;

Affetmek büyüklüğün şânındandır güzel Fatma’m. Affet büyüklük sende kalsın.

Fatma hanım, kırılmıştı. Her gün birlikte işe gidip geliyorlardı. Aynı yerde çalıştıkları için de daha fazla sinirleri gerdirip koparmaya lüzum yok diye içinden geçirdi.

O gün o pastanede birer dilim elmalı pasta yerken yanında da mis gibi kokan birer kahve içiyorlardı. Bu arada da havadan sudan sohbet ediyorlardı. Hatta Nezaket hanım, hikayesi yazılacak bir olay yaşadık deyince, Fatma hanım;

“Bu olayı bir öykü şeklinde kurgulayıp en kısa zamanda inşallah yazacağım. Yazdığım hikaye ve şiirler birkaç kitaplık oldu” deyince, Nezaket hanım, mahcup bir eda ile hayret ederek;

“Kız senin elin kalem tutuyor mu?” diye merakla sordu.

“Evet abla! Ben Mimar Sinan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesini bitirdim. Okuyan diğer kardeşlerim için eşimle evlenip ithal gelin olarak buraya geldim. Eşim ve ailesi, bana verdikleri sözleri tutmadılar. Gelir gelmez çoluk çocuğa karıştığım, için hep sustum” deyince, Nezaket hanım;

“Boşuna dememişler. Her şerde bir hayır vardır diye. En kısa zamanda seni bizim Cornelia ile tanıştıracağım. İnşallah esas mesleğine geçersin” dedi.

Fatma hanım, bu habere çok sevindi. Şimdiden hayalinde yaşattığı gelecekteki öğretmenlik görür gibiydi. Elmalı pastadan bir dilim daha alarak üstüne kahvesinden bir iki yudum aldı ve rahatladı.

Halil GÜLEL
Düsseldorf / 23.02.2025
(Rhein’deki Dalgalar)

Paylaş
Beğenenler
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Bir daha duymamış olayım Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bir daha duymamış olayım yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BİR DAHA DUYMAMIŞ OLAYIM yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.