0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
120
Okunma
Kapılar kapandı, pencereler yok artık. Zaman çökmüş, umutlar binalarla birlikte yıkılmış. Bedenlerimizle beraber hayallerimiz de enkaz altında kaldı. Kimimiz nefessiz, kimimiz çaresiz, kimimiz ise hala bir kurtuluş bekliyor. O an, bir insan sesine muhtaç, bir elin dokunuşuna hasret, bir damla suya muhtaçtık.
Deprem; sarsıntısıyla değil, ardında bıraktığı enkaz ve sessizlikle konuyu bitiriyor. Feryatların duyulmadığı, çığlıkların taşlar arasında kaybolduğu bir gerçeklik bu. Toprak çatlarken, duvarlar kanıyor; ölüm kimimiz için anlık, kimimiz için ise uzun bir bekleyiş.
Bu bir tabiat kanunu mu, yoksa insan eliyle artan bir felaket mi? Sadece sarsıntının değil, ihmalin, denetimsizliğin, ranta kurban edilen şehirlerin de yıkımı bu. Zamana yenik düşen binalar değil, aslında şehirlerin kaderi çalınmış. Binalar yapılırken "dayanıklı mı?" diye sorulmamış. Yüksek katlı yapılar, sahte raporlarla yükseltildi, yollar dar, kolonlar kırılgan bırakıldı. Ve biz, canlarımız enkaz altında, yetkililerin ’kader’ diyen sözlerini duyduk.
Oysa kader değil, ihmal! Oysa fıtrat değil, rant!
Deprem öldürmez, ama tedbirsizlik, vicdansızlık, liyakatsizlik öldürür.
Binaların enkaz altına gömülmesinden çok, unutulmuş hayatlardan korkuyorum. Bir şehir yıkılır, yeniden inşa edilir. Ama bir nesil yıkılırsa, onun yerine ne koyabiliriz? Deprem öncesi atılmayan adımlar, depremden sonra pişmanlık dolu ağıtlara dönüşür.
Daha kaç şehir yerle bir olacak, daha kaç can ölmeden sesimizi duyacaksınız?
Artık enkaz altında ölmek istemiyoruz.
Artık çökmüş umutlar istemiyoruz.
Artık duyulmayan çığlıklar istemiyoruz.
Rant değil, adalet istiyoruz! Beton değil, vicdan istiyoruz! "Keşke" dememek için, bugün değişim istiyoruz!
Sesimizi duyun! Gözyaşları enkaz altında çıkmaz, feryatlar havada asılı kalmaz! Ama siz unutursanız, deprem hepimizi öldürür.
Mehmet Demir
14225