- 128 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Siyasi Testler -Sabır Masalları ve Çözüm Beklentileri
Son zamanlarda ülkenin politik, ekonomik ve sosyal atmosferinde dikkat çeken gelişmeler yaşanıyor. Bir yandan halkın alt kesimleri artan ekonomik sıkıntılarla mücadele ederken, diğer yandan siyasi gündem adeta bir hayal tiyatrosu sahneliyor.
Bir sabah uyanıyorsunuz ve "Etrafımız sarıldı" manşetleri ile karşılaşıyorsunuz. Ülke gündemi anında tehlike moduna giriyor. Düşman olarak çizilen haritalar ekranlarda beliriyor, mesafeler ölçülüyor, "tehdit"in ciddiyeti anlatılıyor. Bu ortamda "birlik ve beraberlik" çağrıları yükseliyor. Mesaj açık: Zorluklar karşısında dayanışma göstermeli, acıya katlanmalıyız. Ancak bu durumun perde arkasında, halkı mevcut ekonomik buhranın "olağanüstü şartların doğal bir sonucu" olduğuna ikna etme çabası saklıdır. Alt gelir grubu için anlatılan hikâye net: "Fakirliğe sabredin, cennette ödüllendirileceksiniz."
Yalnız bu kurgunun gerçek hayatla ilgisi ne kadar? Hadi gelin, bu meselenin derinlerine inelim. Birkaç hafta geçiyor, tehdit gündemi yerini tamamen farklı bir tartışmaya bırakıyor. Birden bire, ülke içinde bölünme meselesi ele alınıyor, "terör örgütüyle masaya oturabiliriz" gibi söylemler telaffuz ediliyor. Aynı ülkede "bütünlüğü koruma adına" alt gelir grubu sabır gösterirken, belli lobiler ve çıkar çevreleri bir kez daha ekonomik pastadan büyük dilimler almanın planlarını yapıyor.
Sonra gündem yeniden değişiyor. Bu defa Suriye. Sözde "rejim devriliyor", muhalifler zafer kazanıyor, rejim yıkılıyor. Herkesin dilinde "Emevi Camii’nde namaz" hayalleri. Kimileri, "Türkiye Ortadoğu’nun lideri olacak," demeye başlıyor. Ama sonra anlaşılıyor ki, işler hiç de sanıldığı gibi değil. Mezhep çatışmaları alevleniyor, ülkede kaos hâkim. Tüm bu kargaşanın arasında ise Türkiye’nin nerede durduğu sorusu cevapsız kalıyor.
Bu noktada şu soruyu soruyorum: Sahiden bizim yerimiz neresi? Halkın alt kesimleri bu denklemde neye dayanarak zorluklara sabretmeye devam etsin?
ALT GELİR GRUBU- GÖRÜNMEYEN KAHRAMANLAR
Bir an düşünelim, bu insanların günlük yaşantısını. Asgari ücretliler ve emekliler. Hayatlarını sürdürmek için yalnızca en temel ihtiyaçlarına yetecek kadar gelir elde ediyorlar. Ancak mevcut düzende onlar için dahi sürdürülebilir bir yaşam inşa edilemiyor. Artan kira fiyatları, enflasyonla birlikte yükselen gıda fiyatları ve enerji giderleri... Her geçen gün bu yük omuzlarına biraz daha fazla çöküyor. Bunun aksine; üst gelir grupları, refah seviyelerinde her geçen gün artan bir iyileşme yaşıyor. Bu dengesizlik yalnızca ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda insan onuru ve eşitlik ilkelerinin sistemli bir şekilde çiğnenmesi anlamına geliyor.
Asgari ücretle çalışan bir insan, sabahtan akşama kadar alın teri dökerken aldığı maaşın neredeyse tamamını kiraya, geri kalan faturalarına ve diğer zorunlu harcamalarına ne harcayacak . Elinde ne kalıyor? Kocaman bir hiç! Ama bu kişilerden, "sabır" bekleniyor. "Fakirlikte keramet vardır" masalları anlatılıyor. Bunları duyan kişi doğal olarak şu soruyu soruyor: "Fakirlik, gerçekten bir lütufsa, neden zenginler bunu tercih etmiyor?"
İDARE ETMEK Mİ, YOKSA GERÇEK ADIMLAR ATMAK MI?
Halktan sabır bekleyen bir yönetim anlayışı, gerçekte hangi sorunu çözebilir?
Adalet kavramının yerleşmediği bir toplumda sabır ne işe yarar?
Alt gelir grubu, sistematik olarak yalnızca "idare etmeye" mecbur bırakılırken üst gelir grubu daha fazla imtiyazla donatıldığında bu düzen hangi gerekçeyle sürdürülebilir?
İnsanlara refah ve adalet sözü verilirken aynı anda zengin-yoksul arasındaki uçurumu derinleştiren politikalar nasıl açıklanabilir?
Burada yönetime bir eleştiri getirelim. Sorunun farkında olmak, çözüm üretmek değildir. Ekonomi politikaları yalnızca güçlüleri daha güçlü, zayıfları daha zayıf hale getirecek şekilde düzenleniyorsa, bu yönetim zaafıdır.
ÇARE NEDİR?
Toplumu ayakta tutan temel direkler eşitlik, adalet ve refah paylaşımıdır. Eğer halkın geniş kesimleri temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyorsa, bu direkler çöker. Burada şunları vurgulamalıyız:
Adil Ekonomik Dağılım: Adaletin temeli, herkese hakkı olanı vermektir. Vergi sistemi, gelir adaletini sağlamak üzerine kurulmalı. Lüks tüketim üzerinden alınan vergiler artırılmalı, düşük gelirli gruplara destek artırılmalıdır.
Gerçek Asgari Ücret: Asgari ücret sadece "geçinmek" için yeterli olmalı değil. Aynı zamanda bireylerin sosyal yaşama katılmalarını, geleceğe dair hayaller kurmalarını sağlayacak seviyede olmalıdır.
Refah Paylaşımı: Bütçe yönetiminde halkın geniş kesimlerini etkileyen projelere öncelik verilmelidir. Yollar ve köprüler kadar önemli olan, halkın cebini rahatlatacak projelerdir.
Adalet Mekanizmasının Güçlendirilmesi: Hukuk sistemi herkes için eşit adalet sunmalıdır. Ekonomik ve sosyal sınıf farkı gözetmeksizin hak, hukuk, adalet ilkesine uygun davranılmalıdır.
Eğitim ve Bilinçlendirme: İnsanları "sabır" kavramını sömürerek kandıran anlayışın karşısında bilinçli ve hak arayışında olan bireyler yetiştirilmelidir. Eğitimde eşitlik sağlanarak alt kesimin sosyal hareketliliği artırılmalıdır.
HALK İÇİN ÖNERİLER
Halkın kendi refahını ve geleceğini temin etmesi için örgütlü ve bilinçli bir mücadele içinde olması şarttır. Pasif bekleyiş, mevcut sorunların katlanarak artmasına yol açacaktır. Ezilen kesim, hak arama bilincini geliştirmelidir. Bu noktada öneriler:
Örgütlü Mücadele: Sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarına katılarak hak arayışını organize bir şekilde sürdürmek.
Bilinçlenme: Haklarının farkında olmak, doğru bilgiye ulaşmak ve sorgulayıcı bir yaklaşım geliştirmek.
Birlik ve Dayanışma: Bölünmeden, ortak haklar etrafında birleşerek güçlü bir halk hareketi oluşturmak.
Bu tablo, hem yönetimin hem de halkın üzerine düşen görevleri açıkça göstermektedir. Adaletsizlik sürdüğü müddetçe toplumsal huzur sağlanamaz. Halk, "sabır masalları" ile avunmaya devam ettiği sürece zengin-fakir arasındaki uçurum daha da derinleşecektir. Yönetim ise ekonomik ve sosyal politikaları köklü bir şekilde değiştirip halka eşit refah sağlamakla yükümlüdür.
Gerçek bir değişim, samimi ve köklü adımlarla mümkündür. Halk ayağa kalkarsa, yönetim de bunun gereğini yapmak zorunda kalır. Unutmayalım: Değişim, asla tepeden gelmez. O, her zaman halkın kalbinden doğar.
Bahadır Hataylı/07.01.2025/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.