- 264 Okunma
- 4 Yorum
- 10 Beğeni
Külü Güle Çevirenler
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
KBB doktoru onlarca muayene, işitme testi vs.. işlemlerden sonra pedagog eşliğinde önündeki bir kâğıt parçasına yazdığı o küçük notu karşısındaki henüz dokuz yaşındaki hastasına uzattı.
"Malesef bir daha duyamayacaksın"
O küçük kız çocuğu ilk önce ürkek bir şekilde etrafına bakındıktan sonra o kâğıt parçasının altına yazdığı notu doktoruna geri uzattı.
"Annemi de mi"
..
Zehra ondokuz yaşına geldiğinde artık bu duruma alışmış ve işaret diliyle de olsa gerçek dünyaya öyle yada böyle adapte olmayı başarabilmiş bir bireydi. Hatta bir üniversiteye girebilmeyi bile başarabilmişti.
Ailesinden ve yakın çevresinden bazıları bu işaret dilini öğrenmişti. Günlük hayatında pek zorlanmasa da sosyal hayatta insanlarla diyalog kurması gereken bazı yerlerde sorunlar yaşayabiliyordu.
O dönemin teknolojisinde işitme cihazları derdine derman olamamıştı. Zaten Zehra da durumu artık kabullenmiş ve bu şekilde hayatını sürdürüyordu.
Annesinin sesi dışında en çok da suyun sesini özlemişti. Denizi ve bir sonbaharda kuru dallardan dökülen sarı yaprakların hışırtıları arasında bir orman yolunda öylece yürümeyi. Oysa kimseyi üzmemek için bunu dillendirmiyordu.
Duyamadan konuştuğu için zaman ilerledikçe konuşma yetisinde azalma olmakla birlikte Zehra bu durumu her ne kadar farketse de kimseyi üzmemek için bu konuyu da kendi içine saklamıştı. Tıpkı diğer herşey gibi. Hayat gibi..
..
Sonra bir gün birşey oldu.
Zehra onu ilk gördüğünde midesine bir ağrı saplandı. Göğsü daraldı, kalbi sudan çıkmış bir balık gibi çırpınmaya başladı. Gözlerinin kamaştığını hissediyordu. Bu çocuk ona suyun sesini hatırlatmıştı. Yüreği bir güvercin gibi kanat çırpıyordu.
"Acaba" diye düşündü Zehra. "Acaba o da beni sever mi".. Zehra koyu yeşil gözleri ve sapsarı saçlarıyla haddinden fazla bir güzelliğe sahipti ama bir kusuru vardı ve bu kusur az sonra aklına geldiğinde Zehra usulca az önceki halinde geri dönecekti.
"Olmaz"..
Belki olamayacaktı ama o gün Zehra kendisine hakim olamadı ve birşey yaptı. Tıpkı on yıl önce doktorunun ona yaptığı gibi birşey. Bir küçük not kâğıdına birşeyler karalayıp bir fırsatını bularak sevdiği gencin gitar çantasının içerisine sıkıştırdı.
"Gökte milyonlarca yıldız var
Sen benim güneşim oldun"
..
İbrahim hakikatli bir gençti. Yakışıklı ve dahası dürüst biriydi. Zehra’yı o da farketmişti artık ama durumu öğrendiğinde ne yapacağını bilememişti. Bu bir korkuydu ama asla kendisi için değil. Ona nasıl yaklaşacağını bilmediğinden onu üzmemek adına geri durmasına sebep bir korkuydu.
İkili arasında kaçamak bakışlar devam ederken yaklaşık iki ay sonra başka bir durum yaşandı.
Zehra bir sonbahar günü üniversite kampüsünde bahçede yeşillik alanın üzerinde tek başına otururken birden arkasından bir çift el onun gözlerini kapadı. İlk başta bunu arkadaşlarından biri olduğunu düşünse de elleriyle yokladığında bunların bir erkek eli olduğunu anladı.
O eller külü güle çevirecekti..
Hiç ürpermedi. Hatta o sıcacık eller Zehra’nın yüreğini ısıtmıştı. Geriye dönüp o ellerin sahibiyle göz göze geldiğinde İbrahim işaret diliyle ona "merhaba" dedi ve bu işaret diliyle konuşma faslı yarım saat boyunca devam etti.
- Merhaba.
- Merhaba İbrahim.
- Biliyorum belki biraz geç kaldım ama bu dili öğrenmem biraz zaman aldı.
- Benim için buna değer miydi?
- Buna sen karar vereceksin. Sence?
- Nasıl yani?
- Ben sana işaret diliyle de olsa kendimi duyurmaya hazırım. Ya sen benim sesimi duymadan beni dinlemeye hazır mısın?
- Bilmiyorum.
- Sen benim ışığımsın Zehra. Sen olmadan ne güneşin ne yıldızların lafı olmaz!
- Bana suyun sesini anlat İbrahim! Yaprakların hışırtısını..
..
Hikayenin devamında İbrahim’in ailesi bu ilişkiye onay vermedi.
Hatta beraberce geçirilen bir akşam yemeği sırasında İbrahim’in babası Aziz Bey şömineyi işaret ederek "daha burda yanan odunların sesini duyamayan bu kızı mı bize lâyık gördün" diyerek Zehra’yı küçümseyecek.. oysa İbrahim o şöminedeki halen yanmakta olan odun küllerini avcuna alarak avuçlarının arasındaki ateşe rağmen "bak ben de acısını hissetmiyorum" diyecekti.
Apar topar bir müdahale ile İbrahim durdurulacaktı. Zahra ise olup bitene sadece gülümsüyordu. Onun için İbrahim ona yeterdi. Gerisi teferruattı. Bu sahne İbrahim’in belki sadece elini yakmıştı ama Zehra’nın mazlum kalbi nazarında arşı titretmişti.
İbrahim günlerce hiçkimseyle konuşmadı. Onunla konuşmak isteyenlere sadece işaret diliyle cevap veriyordu. Böylece iki ay daha geçecekti. Bu inat sonunda ailedeki kalpleri yumuşatacak dahası aile Zehra’yı tanıdıktan sonra herkes onu olduğu gibi kabullenecek ve tıpkı Zehra’nın ailesi gibi İbrahim’in ailesi de artık işaret dilini öğrenecekti.
..
İbrahim ve Zehra evleneli dört yıl olmuştu. Bir de küçük kızları Zeynep dünyaya geldi. İbrahim gecikmiş bir sözü yerine getirmek üzere o sonbahar günü hep birlikte ormanın içerisinde bir gölete gittiler. Etrafta kuş sesleri, kuru dallardan yayılıp yerleri süsleyen sarı yapraklar ve tabiki gölette fokurdayan suyun sesi..
Zehra.. İbrahim’in gözlerinde kendisini görmüştü. Yine sadece gülümsemeyi tercih etti. Bir serçe kondu önce Zehra’nın omzuna. Zeynep yerden topladığı yaprakları annesinin yüzüne sürüyor, İbrahim avuçlarina biriktirdiği sudan Zehra’ya içiriyordu. Zehra çocukluğundan sonra ilk kez suyun, yaprakların, kuşların sesini duyuyordu.
..
Zehra yanık yara izi halen kaybolmayan İbrahim’in avuçlarından öperken Zeynep koparmaya kıyamadığı kıpkırmızı bir gülü büyük bir heyecanla annesine gösterecekti..
YORUMLAR
GÜNE gelen yazınızı candan kutlarım
Yorum yazmamın nedeni yazınızın güne gelmesinden dolayı değildi
Şu cümle var ya :)
- Bana suyun sesini anlat İbrahim! Yaprakların hışırtısını..
Gayri ihtiyarı hıçkırıklı ağlamamın oluşması ve gözlerimin nemlenmesi oldu
Öyle farklı bir yazı öyle farklı bir tema ki
Özelin de özeli olmuş
Gönül dünyanıza mütenasip bir ömür dilerken güzel ötesi yazılarınızın olmasını ümit ederim
Sevgi ve selamlarımla efendim
bayduygusal
Varolun.
Saygıyla..
Benim de aklımda içime dert olan bir konu
Öğrenmek çok istiyorum bir türlü o zamanı bulamadım bu da kendime kizginliğim olarak kalsın burada
İnce düşünüp paylaşımda bulunmanız çok güzel
Yerinde ve özel bu yazıya selam olsun
Eywallah
bayduygusal
Onur duydum.
Saygıyla..
Su sesi, yaprak hışırtısı, kuş cıvıltıları ve bunlar gibi daha bir dolu, günlük yaşamımızın parçası olan şeyler aslında ne kadar değerli... Ama biz insanlar böyle güzelliklerin kıymetini ancak yokluklarında anlıyoruz genelde.
Çok güzel, içe dokunan bir yazıydı. Yüreğinize sağlık...
bayduygusal
Değer kattınız. Varolun.
Saygıyla..