- 124 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Stalin'in Tavuğuna Dönen Hayatların Analizi
"Kölelere Asla Özgür Olacakları Kadar Ödeme Yapmazlar": Türkiye’de Asgari Ücretle Hayat Mücadelesi
1. Kölelik ve Özgürlük
Charles Bukowski’nin bu sözü, sadece bir ekonomik sistemi eleştirmekle kalmıyor; aynı zamanda bir yaşam felsefesini, insanın özgürlük arayışını ve modern çağın görünmez zincirlerini de gözler önüne seriyor. Kölelik kavramı, geçmişte fiziksel baskıya ve zorlamaya dayanıyordu. Ancak günümüzde bu kavram, ekonomik sömürü ve sistematik bağımlılık üzerinden şekilleniyor. İnsanlar, hayatta kalmak için sadece geçinebilecekleri kadar bir gelirle yaşamaya mahkûm ediliyorlar.
Bu sistemin temelinde yatan mantık açık: İnsanlar hayatta kalacak kadar kazandığında, özgürlüklerini sorgulayacak, kendilerine yeni bir yaşam inşa edecek zamanı ve enerjiyi bulamıyorlar. Peki, Türkiye’de asgari ücretle geçinen bir birey bu sözün neresinde duruyor?
2. Asgari Ücret ve Hayat Pahalılığı-Bir Geçim Savaşı
Türkiye’de asgari ücret, sürekli artan enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında bir türlü nefes aldırmıyor. 2024 yılında açıklanan 22.104 TL asgari ücret, yüzeyde bir iyileşme gibi görünse de temel tüketim maddelerinin fiyatlarına bakıldığında gerçekler bambaşka.
Kira: Büyük şehirlerde, özellikle İstanbul gibi metropollerde kira fiyatları ortalama 20.000 TL’ye ulaşmış durumda. Bu, bir asgari ücretlinin maaşının neredeyse tamamına denk geliyor.
Gıda: Market alışverişi artık bir lüks hâline geldi. Temel gıda ürünleri için bir ailenin aylık harcaması 20.000 TL’yi buluyor.
Faturalar ve Ulaşım: Elektrik, su, doğalgaz ve ulaşım masrafları da eklendiğinde, gelir-gider dengesi bir asgari ücretli için imkânsız bir hâle geliyor.
Gerçek Bir Hayattan Örnek
Ahmet Bey, İstanbul’da yaşayan üç çocuklu bir asgari ücretli. Ailesini geçindirebilmek için iki işte birden çalışıyor. Gündüz bir fabrikada montaj işçisi, gece ise bir otelde temizlik görevlisi. Ancak kazandığı para, ne çocuklarının okul masraflarını karşılamaya ne de evin ihtiyaçlarını gidermeye yetiyor.
“Bazen çocuklarıma süt alacak param olmuyor. Kendi boğazımdan kesip onların önüne koyuyorum. Ama yine de yetmiyor. Bir hafta çalışmayı bırakıp hastalansam, borç batağına düşerim,” diyor Ahmet Bey.
Bu durumda Ahmet Bey ve onun gibi milyonlarca insan için çalışmak, bir yaşam mücadelesi olmaktan çıkıp hayatta kalmanın bir zorunluluğu hâline geliyor.
3. Sistemin Döngüsü-Çalışanların Çıkmazı
Sistem, insanları borç ve tüketim döngüsüne mahkûm ediyor. Asgari ücretle geçinen biri, genelde şu döngüyle karşı karşıya kalıyor:
Maaş yatar yatmaz faturalar ve kiralar ödeniyor.
Geriye kalan para gıda ve temel ihtiyaçlar için harcanıyor.
Para yetmediği için kredi kartına yükleniliyor.
Bir sonraki maaş, borçları kapatmak için kullanılıyor.
Bu döngü, sadece ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik bir baskı yaratıyor. Geleceğini planlayamayan, ailesine yeterince vakit ayıramayan bireyler, depresyon, kaygı ve tükenmişlik sendromuyla mücadele ediyor.
Bir Başka Gerçek Örnek
Zeynep Hanım, 25 yaşında bir sağlık çalışanı. Maaşı asgari ücretin biraz üzerinde olsa da, ailesine destek olmak için ekstra işler yapıyor. “Kardeşim üniversitede okuyor, babam emekli maaşıyla ancak ilaçlarını alabiliyor. Kendi ihtiyaçlarımı karşılamayı geçtim, ailemin ihtiyaçlarını düşünmeden hareket edemiyorum. Bazen geleceğe dair hayal kurmayı bile lüks buluyorum,” diyor.
4. Toplumsal Adalet ve Eşitsizlik-Çıkış Yolu Var mı?
Türkiye’de gelir dağılımındaki adaletsizlik, bu hikâyeleri sadece bireysel bir trajedi olmaktan çıkarıp toplumsal bir krize dönüştürüyor. En zengin %10’un ülke servetinin yarısından fazlasına sahip olduğu bir ortamda, asgari ücretle geçinen bireyler her geçen gün daha da yoksullaşıyor.
Ancak bu döngüyü kırmak mümkün. İşte bazı öneriler:
1. Eğitim ve İstihdam: Kaliteli ve erişilebilir eğitim, bireylerin daha yüksek gelirli işlere ulaşmasını sağlayabilir.
2. Gelir Adaleti: Vergi sisteminin daha adil bir şekilde düzenlenmesi ve yüksek gelir gruplarından daha fazla vergi alınması gerekiyor.
3. Sosyal Yardımlar: Devlet desteklerinin artırılması ve ihtiyaç sahibi bireylerin yaşam kalitesinin yükseltilmesi şart.
Bir Umut Hikâyesi
Gül Hanım, yıllarca asgari ücretle çalıştıktan sonra, bir kadın kooperatifine katılmış. Burada ürettikleri ürünleri satarak kendi işini kurmuş. Şimdi hem kendi hayatını hem de diğer kadınların hayatını iyileştiren bir girişimci. “Başlarda çok zordu ama artık emeğimin karşılığını alıyorum. Hayatta her şeyin değişebileceğine inanıyorum,” diyor.
Bukowski’nin sözleri, sadece bir ekonomik eleştiri değil, aynı zamanda bir toplumsal gerçekliğin yansımasıdır. Türkiye’de asgari ücretle yaşayan milyonlarca insan, bir kölelik düzenine mahkûm edilmiş gibi görünüyor. Ancak bu karanlık tabloya rağmen, bireylerin dayanışma ve mücadele ile bu zincirleri kırabileceğine dair umut ışığı her zaman var. Özgürlük, sadece ekonomik bağımsızlıkla değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma ve adaletle de mümkün olacaktır.
Bahadır Hataylı/25.12.2024/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
Anlamlıydı.Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan bireyler bu konularda deneyimlidir.Zira Ulu Önder Gazi Mustafa Atatürk ile birlikte yokluklardan ve kıtlıklardan başarıyla kurtulmayı başarmış, büyük başarılara imza atmıştır.Hiç kimsenin şüphesi olmasın.Bu ülkede her birey hürdür ,köle değil."Türk Milleti çalışkandır.Türk Milleti zekidir." Bu kara bulutları dağıtmasını bilir.Dağ başını duman almış ve gümüş dere durmaz akar.Güneş ufuktan doğacaktır mutlaka her günkünden daha parlak.Üstada saygıyla.