ZÜLAL’İ TANIMAK
ZÜLAL’İ TANIMAK
Camdaki buğuyu sildi, radyoyu kapattı arabadaki herkesin uyuduğunu düşünüyordu. Beni
düşünceler arabadan daha hızlı geçmişe ve hayallere götürüyordu radyo kapanmasa bugüne
gelemeyecektim. Kadir’i Kastamonu’dan aldıktan sonra Bolu civarında dışarıda sis, içeride
insanı hayattan koparıp uykuya teslim eden sıcak bir hava vardı. Geçmişe gitmek noktasında
mahir zihnim yeniden hızla küllerin altında kalmış çocukluk yıllarına uzandı.
İlk karşılaştığımda aklımda kalan yeşil şapka, yaşından olgun gözler ve sıska beden. Nüfus
sayımında sayım memurunun, neden onu aileye eklediğini soracak oldum annemin
parmağını dudağına götürmesi üzerine sustum. Amcamın vefatı üzerine yuva dağılmış,
yengem kayıplara karışmış bizim nüfusa ise o eklenmişti. Bahçede oyun oynayan yetimin
başından geçen acıklı olay son kez anlatıldı, konu bir daha açılmamak üzere kapandı. Bu
sırrın kalıcılığı ise Bursa’ya taşınmamızla sağlanacaktı. Bursa’da hiç akrabamız olmadığı gibi
komşularımız ya Boşnak ya da Bulgaristan göçmeniydi. Babam yıllar önce Bursa’ya askerlik
sonrası uğramış, askerlik arkadaşıyla görüşmüş birkaç gün kalmış ve şehri çok beğenmiş. O
dönemler Anadolu’da hele ki köy yerinde yaşayan birinin askerlik dışında başka şehre
gitmesi çok mümkün değilmiş. İlk taşındığımız yer Yeşil orada ufak bir bakkal dükkanı
evimizin geçim kaynağı olmuştu. Galiba ilkokul son sınıftaydım dükkanda babama yardım
ettiğim hayal meyal gözümün önüne geliyor cam şişe içinde renkli şekerin tadını unutmuş
değilim. Zamanla babamın işleri iyi gitti dükkanı Çekirge’ ye taşıdı evimiz ise artık
Muradiye’deydi. Muradiye’de sabah namazını kıldıktan sonra yola çıkan babam yürüyerek
Çekirge’ ye ulaşırdı. Hafta sonları yardım için babamla yolları arşınlardık üst yollun zaman
zaman ağaçlarla kaplı kısımları, aşağıya doğru denizi aratmayacak yeşilliğin uzanışı baharda
kartpostalda dahi görmediğim renk cümbüşleri fotoğraf gibi donduğu hep orda kaldığım
anlardı. Milli tarih diye bir ders vardı öğretmenim Muradiye’nin öneminden bahsederdi,
külliye, medrese gibi kavramları o yıllardan öğrendim. Kitaplarda yazanların binaya
dönüşmüş hali mahallemizdeydi bu büyük bir zenginlikti. Kedili Tekke çevresinde
yoğunlaşmakla birlikte her yerde kediler dilencilik ve şirinlikte sınır tanımıyordu. Ebu Hureyre’
nin kedi babası demek olduğunu yazları Kur’an dersi aldığım hocam anlatırdı. Lise yılları
geldiğinde evimizin yeri değişmekle birlikte yeni adres yine Muradiye fakat ev kendimize aitti
artık. Yeni evimizin Bursa Lisesi’ne yakındı babamın yürüyüş mesafesi de kısalmış oldu.
Babamın evi taşımasında okulun etkisi vardı çünkü köklü ve kaliteli eğitimi, disiplini ile göz
dolduruyordu. Arabada ki dört arkadaşım okul ve mahalleden .Yılda birkaç kez görüşürüz
buluşma noktamız İstanbul olmakla birlikte Kadir ile Kozahan’da kahve eşliğinde edilen
edebiyat sohbetlerimiz yok değildir. Genelde kahrımızı Bilal çeker onun arabası ile zaman
zaman civar sayfiye yerlerine ve bayram ziyaretlerini yapardık.
Talat keskin sözlü, mert, zeki ama merhametli uzun boylu bahar ince, kışın uzun paltoyla
dolaşır. Talat, Kadir dışında hepimiz gibi İstanbul’da çalışır ve makine mühendisidir . Kadir
Kastamonu’da Rıfat Ilgaz’ın öğretmenlik yaptığı okulda edebiyat öğretmenliği yapıyor galiba
bunu vurgulamasının kendisinin de iyi bir öykücü olacağı şeklinde atıf için yapıyor. Naif bilgili,
kitaba adanmış ömür gözlüklü, akı karasından fazla saçlar onu tarif etmek konusunda bana
yardımcı olacak söz öbekleridir. Kadir ile birlikte aklımda onun Zülal’i sevdiği bunu kendi dair
kimseye söyleyemediği kalmış. Hep bir his olarak kalmış bu bilgi bir gün defterini bulmam her
sayfaya farklı şekilde yazılmış Zülal yazısıyla ortaya çıktı. Bizim devrimiz her şeyin gizli saklı
yaşandığı, insanların lokantalarda bile cam kenarında durmadığı saygı ve tasarruf çağıydı.
Her sır gibi bu da saklamakla erdemimin arttığını düşündüğüm bir bilgi olarak bende kaldı,
kalmaya devam ediyor. Zülal’de ona gönül verse ne iyi olurdu dedim hep içimden. Zülal
hemşire oldu, bir arkadaşının düğünü için gittikleri Çelik Palas’ta Bilal onu görür tüm hikâye
böylece başlar. Gizli yazışmalar, hastane ziyaretleri derken kız isteme, işte şimdi arabadayız.
Mahallede dördümüz hep beraber dolaşırdık bazen Bilal’de dâhil olurdu. Bilal babasının
geceyi bulan taşıma işlerine katıldığı için yorgun olur bize katılamazdı. Haftada birkaç gece
ise bizim evde olurduk televizyona yazılmıştık aileleri ile birlikte gelen akranlarımız ile bazen
odada da, odada yer bulamazsak benim odada otururduk. Mahallemizde televizyon alan
ikinci evdik bu bile o kıt kanaat yaşam içinde bizi zengin yapıyordu. Zenginlik bir gösterişten
ziyade paylaşma aracıydı bu siyah beyaz kutu eve değil sanki mahalleye alınmıştı.
Mahallenin en zengini biz olamazdık rakibimiz dişliydi iş hariç hususi Murat 121 ilk onlar
tarafından fabrikadan çıktığı gibi kapılarının önüne çekilmişti. Televizyon konusunda bile
onlar fazla beklemediler, yazılma süreci taksit ödeme derken aylar sonra karton kutu evimize
girmişti. Kutusu bile özeldi çamaşır ve kitaplarımın muhafaza alanı olduğu gibi birkaç gün
televizyon sehpası görevi de gördü.
Evden izin almayı nasıl başardığını çözemediğim Talat, evet evde kuzu dışarda kurttur biraz.
Uyanmış gözlerini bana dikmiş bakıyordu.
-Sıra sende
-Nasıl olur Zülal benden küçük sıra hep bendeydi.
-Evlen oğlum evlen böyle nerde akşam orda sabah geçmez hayat.
-Talat hayırdır bunu bana tavsiye eden sen misin?
-Bak eleştirilerim, çatışmalarım olsa dahi evlilik düzen ve aile sıcağıdır, dışarda bulunmaz.
Aslında evliliğe karşı olduğumdan değil, Talat’ın müdahalesini sevmiyordum. Konu
uzamasın diye karşılık vermedim diğer taraftan Talat hiçbir konuda haksız olamazdı.
Kadir’in uyanması ilaç gibi geldi; Bilal “Cemil ne golcü be” diyerek ortayı açtı, Kadir Bursa
Fener’i yenecek iddiası tartışmayı alevlendirdi. Talat ateşli Fener taraftarıdır az beni
sürüklememiştir Kadıköy’e. Benim futbol ile aram babamın dükkanından temin edip maçlarda
sattığım ayran, zeytin yağlı yiyemem aman sloganından öteye gitmezdi. Maç çıkışı Panayır’
da hasılatın bir kısmını harcardım. Eve boş gelmek olmaz Ulus Pastanesi’ne uğrar damla
sakızlı ve naneli lokum başta olmak üzere iki kutu ile eve dönerdim. Bursa’da ilk kestane
şekerini yaptıktan sonra namı artmış ki sormayın.
Kadir:
-Hiç konuşmuyorsun hayırdır?
Sözüyle irkildim
-Yorgunum be Kadir
-Yok yok başka bir şey var
Talat :
-Damada gıcık o
- Üzülüyorum ama önemli olan Zülal’in mutluluğu, hep çocukluğu aklıma geliyor, yuvadan
uçuyor.
Kadir:
-Zülal’in anlamını geçen bir kitaptan okudum.
Talat:
-Ne olacak isim işte.
-Olur mu mesela Faruk ismi firaktan yani ayrılıktan gelir.
-Ne alakası var Faruk ne tür ayrılık gördü.
Kadir:
-İnsan ismini yaşar dostum.
O an bu söz kafamda yıldırım gibi çaktı. Yaşamımı gözden geçirdim Maraş’tan Bursa’ya
gelişimiz sonrası şehir şehir dolaşıp İstanbul’da karar kılmam buradan farklı iş yerleri en
uzunu bir yılı bulmayan çalışma hayatı.
-Kadir söyle bakalım anlamını.
-Uzun yıllar kar kütleleri arasında kalan, suya lezzet katan kurtçuğa verilen isim.
Talat:
- Buyur buradan yak kıza kurt diyor.
- Aynı zamanda lezzetli su demek.
Konuyu değiştirmezsem yol çekilmez hale gelirdi, Talat ile iddianın sonuçlarını bilmeyen
yoktur.
-Bursa bu yıl kaçıncı olur.
-Bırak Bursa’yı Fenerbahçe hepsini yener.
Böylece her konuyu başka bir düzleme çekmeye yarayan bu futbol silahını yine ustaca
kullanmıştım. Futbol için üç beş cümle yeterliydi, arada söylenen cümleleri unutmayıp tekrar
ediyordum. Aslında buna bile tahammülüm yoktu ama Kadir’in Zülal’e olan ilgisi gün yüzüne
çıkmasının önünü almıştım. Kadir iyi niyetiyle bazen saflık derecesinde takıldığı konuları
anlatırdı. Talat’ın ise kulp takmakta üzerine yoktu.
Amcam her Maraşlı gibi şiir ile ilgili, ailenin Lise tahsili olan tek bireyi olduğunu ilkokulda
duymuştum. Belki de bu ismi seçmesinde şiirlerin alakası vardı.
Nöbetten çıkışta evinde biraz dinlene bilmiş sabaha karşı yoldan aldığımız doktorumuz
Mustafa:
-Evet beyler biraz da topu taca çıkarın! Şiir okuma zamanı.
Mustafa ani çıkışları olan hoş sohbet biriydi. Aslında grubun lideridir, bir araya gelişlerimizi
hep o organize eder. Talat bile yanında sessizleşir konuşmalarını kesmeden bitirene kadar
dinlerdi. Bursa edebiyat ortamı ile doktor olduktan sonra bile temasını kesmedi zaman
zaman Mahvel’ de toplantılara katılırdı.
Talat:
-Hayırdır Mustafa uyanır uyanmaz nasıl bir söze giriş o şiir okuyalım falan.
-Uyuyorum bir ara yeniden uyuyacak oldum futbol muhabbetinizle sıçradım biraz dalayım
dedim yine aynı, başlayacağım sizin konuşmanıza.
Kadir:
-Tanpınar’ı çıkarın edebiyatımızdan geriye sığ bir deniz kalır.
Talat:
-Bursa’da Zaman şiirini lisede az okumadık Cahide hanım her sene bu şiiri yazılıda sorardı
ilk yıl öğrendik sayesinde şiir bilgim arttı.
Bilal:
-Mustafa okusana şiiri
Mustafa:
-Başka bir şiirini okuyacağım biraz düşüneyim. Sen başla
Bilal:
-Orhan Veli’den okusam olmaz mı?
-Olur şiir olsun da
Bilal kendi gibi gezmeyi seven, yazları kamp kuran şairi çok severdi. “Gemlik’e doğru denizi
göreceksin sakın şaşırma!” dizesini ne de güzel okumuştu.
Kadir Bursa’da Zaman şiirini okurken Muradiye sabrın acı meyvesi dedikçe gözümde tüten
bahçeli evimiz aklıma tekrar geldi.
Talat’ın okuduğu şiire pek anlam veremedim mendilimde kan sesi gibi garip kelime duydum.
Güzeldi şiirdi yine de be “İnsan yaşadığı yere benzer”.
Mustafa “Yekpâre, geniş bir ânın Parçalanmaz akışında.” Dizelerini okuduğu sıra irkildim.
Zülâl suyun donduğu andı, lezzet katıyor akıp geçiyordu. Ahir dağından kopup Keşiş dağı
eteğine konmuş bir kar tanesiydi. Artık başka bir evi şenlendirecekti güzel bir söz gibi.
(devam edecek/ Ötesi )
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.