- 41 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bahçedeki yalnızlık 2. Bölüm
Tavşan arkadaşın evi, güzel bir ormanın ortasındaydı. Her türden ağaç ve bitki vardı burada. Aylin, daha önce hiç böyle bir güzellik görmemişti. Ay duru içinde bu durum çok normal bir şeydi. O, hayatında hep güzellikler görürdü. Korkunç şeylerin gerçekten var olduğuna asla inanmazdı. Onları hep psikolojisi bozuk, ruhen hasta kişilerin uydurduğunu düşünürdü. Sağlıklı kişilerin ise ilgi çekmek için paylaştığı, ürettiği içerikler olabilirdi belki. Her neyse, onun için bunların önemi yoktur, çünkü o kötü şeylerin varlığına inanmaz. Aslında iyi ve kötü hep vardır. Birbirini dengelemek zorundadır. Birisine fazla iyi davranırsanız, o size cevap olarak kötülük yapabilir. Çünkü denge korunmalıdır. Ve denge ancak böyle korunabilir. Aylin, etrafı bir süre ağzı açık seyretti. "Vay canına," dedi. "Ayduru, burayı beğendin galiba?" dedi. Aylin ona cevap vermedi. Düşünüyordu. "Ninenin yüce dağ başı diye anlattığı yer böyle bir yer mi acaba?" diye düşündü. Ay Duru, "Hadi gidelim," dedi ve tavşanın evine doğru yürümeye başladı. Arkasını döndü, "Hadi amma, etrafı orada bahçede de seyredebilirsin," dedi gülümseyerek. Aylin, güzellik karşısında o kadar büyülenmişti ki, koşa koşa Ay Duru’nun arkasından gitti. "Yahu, beni beklesene ne bu hız?" dedi. Ay Duru bunu duyunca kıkırdayarak güldü ve hızla koşmaya başladı. Koşa koşa tavşanın evinin kapısına geldiler. Ay Duru, "Ben kazandım!" dedi, "M" harfini vurgulayarak. Aylin ona, "Gıcık!" dedi. Ay Duru ona güldü. Aylin aslında kaybettiği için mutluydu, çünkü arkadaşıyla olmanın o güven hissi kendisine yeterdi. Yinede durumdan hoşnutsuzmuş gibi, "Hile yaptın, bir kere sayılmaz," dedi. Sonra hep birlikte gülüştüler. Tavşan da oradaydı, onlara bakıp güldü. "Hoş geldiniz," dedi. "Hoş bulduk," dediler ve küçük bir baş selamlaması yaptılar. Ay Duru birden bahçe kapısından içeri daldı ve, "Hadi çay içelim," dedi.
O mezar rüyasından sonra içimi ısıtacak bir şeye ihtiyacım var, dedi.
“Mezar rüyasından mı?” dedi tavşan arkadaş.
Ayduru da, “Ah evet, sorma, gel anlatayım,” dedi.
“Aylin’e buyurun,” diyerek ön geçiş veren tavşan arkadaş, onunla birlikte bahçeye girdi.
“Gel pembişim, gel, bu somurtkan kızın bana neler yaşattığını anlatayım.”
“Pembiş mi?” dedi Aylin.
“Evet,” dedi tavşan. “Benim adım Pembiş, güzel hanım, sizinki nedir, tanışalım.”
Aylin şaşkınlıkla, “Ama sen erkeksin, senin adın nasıl pembe olabilir?” dedi.
“İsmimi ben koymadım,” dedi Pembe. “Sizin adınız nedir?” diye yineledi sorusunu.
“Aylin,” diye cevap verdi Aylin.
“Ah, Ay Duru ve Aylin, ikinizin de isminde ‘ay’ var, ben de Ay dedeyi çok severim, ne hoş,” dedi Pembe.
Aylin içindeki duyguyu durduramadı ve bir an, sesli düşündü. Aslında kendisi de böyle söyleyeceğini eminim bilmiyordu. Birden bire ağzından, “Sen çok yakışıklısın,” dedi tavşana.
Tavşan mutlulukla, “Teşekkür ederim,” dedi.
“Yüzün, aynı insanlarınkine benziyor, andırıyorsun. Neden tavşan diyorlar, kulakların var diye mi?”
“Ben ne tavşanım ne insanım aslında ben...” Derken Ay Duru lafını kesti ve hızla heyecanla, “O bir kokuksu,” dedi.
“Kokuksu mu? O da ne?”
“Ah, uzun hikaye. Rüyadaki tatlı yaratıkları ifade ediyor, onlar çok tatlılar, tatlı,” dedi, bu sırada Pembişin kol tüylerini okşadı ve sağ kulağını sevdi. “Ve çok sevimliler,” dedi, sesini çocuklaştırarak.
“Yaaa, siz insanlarda tatlı ve sevimlisiniz,” dedi Pembe ve, “Hadi çay içelim,” diye masaya oturdu.
“Buyurun, Aylin hanım,” dedi, çünkü Ay Duru çoktan Aylin ve Pembe konuşurken çayını doldurup şekerini katıp karıştırarak içmeye başlamıştı.
Birlikte çay içerlerken Ay Duru, Pembeye her şeyi anlattı. Aylin’in ikinci bardağıydı, ancak Ay Duru’nun kaçıncı bardağıydı bilinmez; sürekli içip içip yeniden dolduruyordu. Bir zaman sonra Aylin, çaydanlığın hiç bitmediğini fark etti ve sordu:
“Bu çaydanlıktaki su hiç bitmiyor mu? Sürekli çay var içerisinde.”
Ay Duru ise cevap verdi:
“Burada hiç çay bitmez, Pembiş’in her zaman çayı vardır.”
Pembe de onayladı:
“Evet, bu çay hiç bitmez, her zaman bol çayım vardır, istediğiniz kadar içebilirsiniz.”
Aylin ilginç buldu, fakat sonra rüyada olduğunu hatırladı ve irdelemedi.
Daha sonra Pembe, “Hey, ne dersiniz, bir yürüyüş yapalım mı? Hem o kasvetli düşünceden de kurtulursunuz,” dedi.
Ay Duru, “Aa, çok iyi olur,” dedi. “Şu çayları da bitirelim, ondan sonra çıkalım,” dediler ve daha sonra yürüyüş yapmaya çıktılar.
Yürürlerken, ilk geldikleri yere denk geldiler. Baloncuklar vardı. Ay Duru, “Sakın Aylin, bir balona dokunup bizi götürme, henüz buradan gitmeye niyetim yok,” dedi. Sonra tavşancığa dönüp bakarak, “Burayı seviyorum, tavşancığımı da,” dedi. Aylin mırıltıyla, “Aman, ne tavşan, 1.80 boyunda, insan gibi bir yaratık,” dedi.
“Hı, bir şey mi dedin?” dedi Ay Duru.
“O da yok, sadece dokunmayacağımı söyledim,” dedi.
“Ha, tamam,” dedi Ay Duru.
Ancak onlar biraz uzaklaşınca tavşan, tavşan diyordu. “Bende küçük, kısa boylu bir tavşan hayal ediyordum, kendisi benden de kısa. Ben 1.65’im, Ay Duru olsa olsa en çok 1.60’tır. Kocaman bir boyu olan ki en az 1.80’dir, onun boyu 1.80 ile 1.90 arasında vardır. Neresi minik? Bunun da minik tavşancığım diye cilveyle seviyor, anlamıyorum. Ne garip bir rüya! Çok garip bir dünya... Kız gibi adı Pembe olan, fakat açık mor kalpleri olan, kıyafet giymiş bir adam, tavşan yaratık. Ahahah!” diye güldü Aylin. “Bakalım daha neler çıkacak karşıma,” dedi.
Bu sırada Ay Duru ve kokuksu yaratık olan tavşan Pembeden bayağı uzaklaşmışlardı. Sağa dönüp gitmişlerdi, ancak Aylin onları görmemişti, düz gidiyordu. Sağ taraftan uzak bir ses duydu. Aylin dönüp baktı. Ay Duru, kendisini çağırıyordu.
“Aylin, bu taraftayız, buraya gel, buraya!” diye sesleniyordu.
Aylin döndü, adım attı, tam gidecekken Ay Duru’ya, “Buraya doğru hızla, arkanıza bakmadan koşun,” dedi.
“Ne dedi?” diye sordu Ay Duru.
Aylin, “Sakın arkana bakma,” diye tekrar etti. Ancak bunu demesiyle, arkalarına dönmeleri bir oldu. Ay Duru öyle bir çığlık attı ki, tüm orman yankılandı.
Aylin, “Harika! Sakın arkana bakma diyorum ama o ilk arkasına bakıyor,” dedi.
Koşarak Aylin’e doğru ilerlediler. Aylin etrafına bakındı, kullanabileceği bir şey var mı diye, ancak yol kenarındaki taşlardan başka bir şey yoktu. Eline büyük bir taş aldı. “Ay Duru ve pembeye, koşun koşun,” dedi.
Daha sonra gelen kokuksunun tam kafasına taşı fırlattı. Bayağı bir sersemlemişti ve kafası yere düştü. Aylin hızla Ay Duru ve Pembe’nin arkasından eve doğru koşmaya başladı.
“Bu onu durdurur,” dedi.
“Baygın olmasına aldanma, Ay Duru, hadi!” dedi yorulmuş olan Ay Duru’ya.
Ay Duru dayanamayınca onu tutup çekti ve sürükleyerek getirdi. Tavşansa kendi canının derdine düşmüştü ve Ay Duru’yu umursamadan kaçmıştı.
Pembe evin içerisine girip kapıyı kapatmıştı. Aylin ise Ay Duru’yu daha yeni bahçeden içeri geçiriyordu. Pembe’ye seslenip Ay Duru’yu içeri almasını söyledi. O sırada bahçe kapısını kapattı, Pembe onu dinlememişti. Ay Duru hala yerde yatıyordu, yorgun bir şekilde nefes alıyordu.
Aylin, Ay Duru’yu kucağına aldı ve kapının yanında taşıdı. Birkaç adım sonra kapı vardı. Kapıyı çaldı.
“Aç şunu,” dedi.
Pembe kapıyı açtı ve “Hadi hızlı olun,” dedi. İçeriye girdiler, kapıyı kapattılar. Daha sonra Pembe, kapının arkasına bir sürü şey koymaya başladı. Aylin ve Ay Duru nefes nefeseydi. Ay Duru ise için için kırılmıştı.
“Pembe, beni orada bıraktın,” dedi.
Pembe, “Şu an konumuz bu değil, bu kokuksu buraya sizin yüzünüzden geldi. Buradan gitmelisiniz,” dedi.
“Bizim yüzümüzden mi? Ne alaka, böyle bir şey olabilir mi?” dedi Ay Duru. “Ben ömrümde böyle bir şey görmedim, benim peşimden gelmediği kesin,” dedi.
İkisi birlikte Aylin’e baktılar.
Aylin, “Ha, yani benim mi peşimden geldi?” dedi, gülerek sinirle gülüyordu.
“Pembe, buradan gitmelisiniz,” dedi.
Aylin, “Tamam, beni dışarı at o zaman,” dedi. “Ben başımın çaresine bakarım, siz burada kalabilirsiniz.”
Ay Duru, “Evet, git sen. Bugün seni gördüğüm andan beri başıma dert açmaktan başka bir şey olmadın. Senin yüzünden ikidir kötü şeyler yaşıyorum,” dedi sinirle.
Aylin de, “Aman, tamam, sana meraklı değilim, ben geri dönüyorum, dışarıya çıkacağım,” dedi.
Pembe ise Ay Duru’ya, “Sen de onunla birlikte gitmelisin, ikiniz de birlikte gitmelisiniz,” dedi.
Ay Duru, “Beni de mi kovuyorsun? Az önce dışarıda bıraktığın için özür dilemen gerekirken, bir de bana da mı git diyorsun?” dedi.
Aylin gülerek, “Ay Duru, aman ne kıymetli tavşan arkadaşın varmış, ne kadar değer veriyormuş sana. Kuyruğunu kıstırınca korkudan seni de sattı,” dedi.
Ay Duru kırılmıştı, ancak Pembe, durumun öyle olmadığını, ikisinin ortak enerjide olduğunu, bu yüzden ikisini birlikte gitmeleri gerektiğini ve bu durumu ancak kendilerinin düzeltebileceğini söyledi.
Aylin, “Hani kokuksular çok yumuşak ve sevimli oluyorlardı, az önce bizi öldürmeye çalıştı bir tanesi, farkında mısınız?” dedi.
Ay Duru da anlamıyordu, her zaman iyi olanlarını görmüştü.
Daha sonra Pembe açıkladı: “Hepimiz aynı değiliz. Farklı güçler, farklı düşünceler bazen bizi kendisine çeker.”
Aylin, “Hay, yani bu pembiş kız iyi şeyleri kendisine çekiyor, senin gibi, ben de kötü şeyleri mi kendime çekiyorum, o dışarıdaki büyük yılan gibi?” dedi.
Pembe, “Ben öyle demek istemedim,” dedi.
Aylin, “Ne demek istedin?” dedi. “Ben kötü şeyleri çekmiyor muyum? Az önce ikiniz de bunu söylemediniz mi? Demek ki ben kötüyüm, aç şu kapıyı, ben gideceğim,” dedi.
Pembe, her ne kadar Aylin’in öyle düşünmesini istemese de, onların bir an önce gitmesini istiyordu. Çünkü bulundukları yer onun eviydi, onlar farklı bir yere gidebilirdi, ancak kendisi gidemezdi ve hayatı tehlikede, canını her şeyden çok seviyordu. Bu yüzden kapının arkasındakileri kaldırdı, kapıyı açtı ve “Hadi çık, hızlıca,” dedi.
Aylin hızlıca çıktı ve koşmaya başladı.
Tam bahçe kapısı da gelmişken, arkasını döndü hızlıca ve "Ay Duru, geliyor musun?" diye sordu. Ay Duru ağlıyordu. Hızla o da kapıdan çıktı ve Aylin’in arkasından gitti. Aylin tam kapıdan çıkarken, kenarda bir tane kürek gördü. Küreği eline aldı ve Ay Duru ile hızla koşmaya başladılar. Aylin, Ay Duru’nun elini tuttu, ne olur ne olmaz diye ilerlerken küçük yavru yılanlar görmeye başladılar. Aylin, elindeki kürekle vuruyordu onlara. Bir tanesi neredeyse Ay Duru’nun kafasına sıçramıştı. Hızla atıldı Aylin ve kürekle onu yukarıya fırlattı. "Hadi," dedi korkmuş olan Ay Duru’ya. "Hadi, hızla!" Önüne gelene vuruyorlardı. Büyük yılanın nerede olduğunu bilmiyorlardı, ancak balonlara doğru koşuyorlardı. Dışarısı eski güzel halini kaybetmişti. O heybetli güzel yer, kendini iğrenç bir ormana bırakmıştı. Etrafında örümcekler, böcekler vardı; her şey kapkaranlıktı.
“A A Aylin,” dedi Ay Duru korkuyla. Aylin sağ tarafına bakınca ne görsün, o büyük yılan kendilerine doğru geliyor. Aylin hiç durmadı, tekrardan Ay Duru’nun elini tuttu. “Hadi,” dedi, koştu hızlıca. Yılan kendilerine yaklaşmışken elindeki küreği ona doğru fırlattı ve bir balona doğru atıldı. Sımsıkı Ay Duru’nun elini tutuyordu, Ay Duru orada kalmasın diye ve beyaz alana, sonunda güvenli yere geçtiler. Onlar geçer geçmez, yılanların hepsi onların bulunduğu yere atladı, ancak hiçbir şey olmadı çünkü artık onlar orada değildi. Aylin rahat bir “oh” çekti ve yere oturdu. “Ay Duru, iyi misin?” diye sordu. Ay Duru, “İyiyim,” dedi, ancak korkmuştu ve ağlıyordu. Aylin daha rahat bir “oh” çekti ve yere sırt üstü yattı.
Ay Duru hala ağlıyordu. Aylin, “Hadi ama, geçti, bak üzerinden ne kadar da zaman geçti. Artık ağlama, üzülme,” dedi. Aylin onu teselli etmeye çalışsa da Ay Duru dinlemedi. “Beni dışarıda bıraktı, beni sevmiyor,” diye ağlamaya başladı. Aylin, onun sadece bir rüya olduğunu, gerçek olmadığını yine söyledi. “Ayrıca sen suçlu değildin, belki de benim suçumdu. Ben çekmişimdir. Bana gel, kız, bağır ama kendin ağlama lütfen,” dedi. Ay Duru, “Hayır, senin suçun değil ki, bu benim rüyam. Bu yüzden benim suçum, bu yaşadıkları bugün benim suçum sanırım. Yeteri kadar arkadaşlarımın beni beğenmemesi beni üzdü ve bu yüzden de bugün bu korkunç rüyayı görüyorum,” dedi. “Senin suçun değil çünkü bu benim rüyam. Sen de benim rüyamın bir parçasısın. Ayrıca sen benim hayatımı kurtardın, az önce benim için fedakarlık yaptın ama benim o kadar zamandırki dostum beni bıraktı, çok zoruma gitti,” dedi. Aylin biraz garipsedi, hatta kendi varlığından şüphe etti çünkü bu onun rüyasıydı. Aslında rüya gören kişi Ay Duru değil, Aylin’di. Aylin bunu biliyordu.
Ay Duru, “O korkunç yılanlar da hala aklımdan çıkmıyor,” dedi. Kötü yılanlar diye yılanlara saydırmaya başladı, örümceklere, hatta böceklere, hamam böceklerine özellikle saydırmaya başladı. Daha sonra Aylin, ona onların kötü yaratıklar olmadığını söyledi. “Kötü yaratıklar değiller mi? Az kalsın bizi öldürüyorlardı, görmüyor muydun?” dedi Ay Duru. “Ancak onlar da bir canlı. Hayatta yaşamak için bazen öldürmek gerekir, hayatta kalmak için. Sen onları yerinde olsaydın, ancak onları anlardın,” dedi. Ay Duru, “Sen çok garip birisin,” diye söylendi Aylin’e. Aylin ona, “Aslında yılanların dişilik sembolü olduğunu anlattı. Genellikle kadınlarla ilişkilidirler. Beğenilmek istediğini söylemiştin ya, işte o beğenilen dişi kadın yılanla bağdaştırılır,” dedi. Ay Duru, “Bunu çok saçma buldum, bunları uyduruyorsun, nasıl böyle uydurabiliyorsun, anlamıyorum,” dedi. “Sen bilirsin,” dedi Aylin, “Ancak böyle biliyorum.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.