- 46 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İLK KELAM KENDİME (kara tahtada öğretilen bütün harfler)
İLK KELAM KENDİME
(Kara tahtalarda öğretilen bütün harfler)
“Buğday mı istersin, himmet mi?” diye sormuşlar, dervişe. “Varsa muhabbet verin.” demiş derviş.
Neden, biliyor musun?
El pençe duruyorum, gözlerinin karşısında; bilsem bile cevap veremeyeceğimi bilerek, eğiyorum başımı…
Bilirim, sessizliğin bilmeyişinden değil, edebindendir… Velhasıl, “Muhabbet eğri odunları bile düzeltirmiş çünkü “sadece aşk ve ölüm her şeyi değiştirir(miş).”
Gel bakalım; biraz senle, seni konuşturalım… Konuşturalım ki derviş gönüllülerin; “Muhabbet eğri odunları bile düzeltirmiş.” Sözünün hakkını verelim…
Hadi bakalım,
Eksik, eksiğe katıldığında tam mı ortaya çıkar?
İki yarım tam eder mi, Çeribaşı?
- Etmez
Karar kılmamak üzere yapılan istişare, neyin nesidir?
Kaldır başını. Söyle! İlk kelam neydi?
- Oku!
…
Eh be Çeribaşı! Düştüm mü yere?
Kaldım mı, kendi kendine…
Var mıymış, dostun?
Yazacak halinde kalmadı…
Öfke ateştendir, ateş ise şeytandan…
Çal yüzünü soğuk sulara, aldır abdesti ki dinsin sancın…
Çeribaşı!
Hanene ateş düştü, hanendeki payına ise kızıl köşk…
O köşkte dövül ki bulasın aradığını…
Ateş, örtüyle de söndürülür, ört kelam ile…
O zaman ne köz seni yakar nede kalemini
Doğrul, derdin nedir?
Onun nesi varsa bende de o vardır. Bilmiyorum onun derdi nedir, kimdendir.
Konuşamıyorum.
Çaldığım kapı, kilitli. Anahtarı kendisinde, kendisi içerdedir…
Yazıp, yazıp kapının altından gönderiyorum harflerimi… Harflerim koca bir metni koyar ortaya…
Ne hikmettir ki sirayet etmez ne bana nede ona…
O kim?
O ki yıllardır aradığım kapının sahibi…
O ki gönlümün kelam sultanı…
Beni yerden yere çalıp, sohbetiyle canıma can katanım. Gamgüsarım…
Maksudu âlem olanın sofrasından bir parça ekmek verenim…
Nasıl buldun onu?
Ben bulmadım, buldurana şükürler olsun…
Ne varlığından haberdardım, nede yokluğundan.
Rüyalarıma teşrifini bilirim. Aylarca…
Bir bardak su dahi vermeden ateşin başında bekletişlerini…
Düşen başımı, kaldırışını…
İsmail lazımdı, kurban etmek için. Kurban olmak için ise önce yanmak…
Soğuk sularda yüyüp, ateşlere attığını, sonradan peşinden divane gibi gezdirdiğini bilirim…
Bilirim dediğime bakma… “Huzuruna çağırdığında bilmediğimi de bildirenim...
Adımı sordu. Diyemedim…
Çeribaşı ölmüştü.
Adını diyemeyen, anlatır mı ki derdini?
Kara tahtalarda öğretilen bütün harfler unutulmuştu.
“Zamanın gelmedi” dedi, konuşmak için…
Sustum… Aylarca…
Sonra Leyla’yı sordu… Oysa biliyordu nerede olduğunu, ne yaptığını… Sorduğu gibi de cevap verdi;
“Mecnûn’a sordular Leylâ nic’oldu
Leylâ gitdi adı dillerde kaldı
Benim gönlüm şimdi bir Leylâ buldu
Yürü Leylâ ki ben Mevlâ’yı buldum
Leylâ Leylâ derken Allah’ı buldum” (Somuncu Baba)
O Leyla dedikçe benim yüreğime Yunus Emre düştü;
“…Erenlerin sohbeti arttırır marifeti,
Bidertleri sohbetten, her dem süresim gelir.
Leyla ve Mecnun benim, Şeydayi Rahman benim,
Leyla yüzün görmeğe Mecnun olasım gelir.
Dost oldu bize mihman, bunca yıl bunca zaman,
Gerçek İsmail gibi kurban olasım gelir…”
Başka hünerim yoktur; benim. Yazmaktan başka.
Hünerini ortaya koyanların ateşinde yanmışım.
Çeribaşı, unutma!
Ara ara gelenler, yüreği işgal edip gidenler…
Neden arayıp, sorduğu belli olmayan insanların yolu yol değildir…
Sohbet edeceksen bilmelisin “Muhabetten Muhammed hâsıl oldu, Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl”
Belledim, aklımızın işimizin dışında her yere çalıştığında ortaya çıkan Çeribaşı’yı…
Ve sildim şifa zannettiğim zanlarımı…
Ismahan ÇERİBAŞI
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.