- 49 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Pena "Tanrı'nın Ayak Sesleri"
"Eğer bu yazıyı okuyabiliyorsanız başarmışım demektir" bayduygusal
Önsöz
Bir tepeye birşey ulaştırmak isteyersem onu bir güvercin kanadına iliştiririm. Dilersem rüzgara fısıldarım. Hiçbirşey yapamazsam kor ateşe odun olur yine dumanıyla yolumu bulurum.
Oysa şimdi silahsızım. Dahası derdim o tepe değil. Yalınayak yürüyorum yolunuzda! Zira bunu ben böyle istedim. Çünkü..
Tanrı’nın ayak seslerini duyuyorum!
Pek az insan hayallerini yaşayabiliyor. Oysa ben hayal ettiğim herşeyi yaşatabiliyorum. İşte beni de o "pek az" sınıfından dahi ayrı tutan bu baskın kişisel özelliğim.
Bir enstrüman çalabilme yetisi hariç..
I. Bölüm "İrfan Bey"
Zamanında bir devlet kurumunda yazı işleri müdürlüğü görevimi ifa ederken açıkçası evime erken gidebilmek için fazla mesai gerektiren bir işi aslında çok da acelesi olmamakla birlikte bir bahaneyle iki memur arkadaşa vermiştim. Birisi yirmi diğeri elli yaşlarında olan bu iki memur arkadaş işlerini saar 22:00 gibi ancak bitirebilmiş ve beraber evlerine dönüyorlardı.
Aslında bu genç olan memur her ne kadar iyi bir arkadaş olsa da yaşlı olanı pek sevmezdi. O akşam birlikte çalıştıktan sonra eve dönüş yolunda genç olanı diğerine konuştu.
- İrfan Ağabey, sen bugün nasıl hızlı hareket ettin öyle, vallahi bu genç halimle ben sana zor yetiştim. Çok yorulduk ama sen hala koşaradım yürüyorsun.
İrfan Bey net konuşacaktı.
- Benim evim yakın, sen dört arabaya biniyorsun. Senin için acele ediyordum..
"Senin için".. ne kadar ezcümle!
İrfan Bey’den etkilenmeyenler yazıya devam etmeyebilir. Çünkü burdan sonra geniş kitlelere hitap gereksinimi duymayan lakin yeryüzünde hala varlığına inandığımız hatta bazen nadir de olsa karşılaştığımız hikayelere direksiyonu kıracağız.
İrfan Bey 23:00 da evine vardığında herkes uyumuştu. Eşi de onca yaşına rağmen hala ev ekonomisine katkısı olsun diye çalışıyordu. Semiha Hanım mutfakta ısıtılacak yemekleri hazırlamış ve o da yatmıştı. Çünkü sabah 06:30 da kalkıp işe gitmesi gerekiyordu.
İrfan Bey ertesi gün saat 10:00’a kadar izinliydi. Hiçbirşey yemeden eşinin yanına uzandı. Onu yanağından öperek sevdi. Usulca salona gitti. Eline bir kâğıt ve bir kalem alarak eski adeti üzere birşeyler karalamaya başladı.
Sabah olduğunda Semiha Hanım’ın alarmı çalmış ve uyanmıştı. Evin hanımı mutfağa doğru yürürken karşısında eşini kahvaltı hazırlarken gördü.
- Sen saat 10:00’da gitmeyecek miydin işe hayatım! Neden erken kalktın? Uyusaydın keşke..
- Seni görmek istedim!
Gözleriyle birbirlerine gülümseyen bu insanlara hayat ne yapabilirdi..
II. Bölüm "Bir Başlık Meselesi"
Sabah masama oturduğumda hazırlanan dosyada eksik bir rapora rastladım. Öyle geçiştirilecek birşey değildi. Zira ilgili mühendis il dışındaydı. Kaldı ki yeniden imza alıp raporu tamamlatmak için vakit de yoktu. Oysa ben bu işi İrfan Bey’e güvenilir diye vermiştim.
İrfan Bey’den bunu bana açıklamasını istedim.
- Sayın müdürüm. Biliyorsunuz artık yaşlandım. Emekliliğim de geldi. Çoluk çocuk derseniz onları da büyüttük şükür. Ben artık müsadenizle emeklilik dilekçemi vereyim.
Dilekçeyi işleme koydum..
İrfan Bey eski biriktirdiği şiirler ve hikayeler dışında bir tane kitap hazırlığındaydı. Hem öyle çocuklara hatıra kalır falan diye değil. Bu hayatta bir dikili taşı -bir sözü olsun istiyordu. Yıllarca hayat telaşından bir türlü sırası gelmeyen bir hayal.
İşte bunun için en uygun zamandı. Emeklilik sonrası günlerce oturdu, yazdı, çizdi..
Sonunda hikayesini bitirebilmişti. Sadece bir başlık kalmıştı. İrfan Bey biliyordu ki en güzel başlık şiir yada hikaye bitince atılabilirdi. Oysa hikaye bitmesine rağmen hala kitabına bir başlık bulamamıştı.
"Ey tek bir kelimesini
Günlerce beklediğim lirik şiirlerim
Bugün sizi zihnimde tutuşturan kim"
Olmuyordu..
Sonra bir gün bir rüya gördü. Kendi kitabının içerisinde kendi hikayesindeydi. Romanındaki karakterlerden birisi hiçbir enstrüman çalmayı bilmediği halde elinde bir gitarla karşısında duruyordu.
- Sen gitar çalmayı biliyor muydun?
- Sen ne istersen onu çalabilirim ben. Çünkü beni sen yarattın.
- Peki o elindeki ne?
- Pena.
- Ne işe yarıyor?
- Bununla yön veriyorum senin yazdıklarına!
İrfan Bey iki kapı gördü. Birisi cennetvari bir güzelliğe açılıyordu. Diğeri ise onu dünyaya geri gönderiyordu. İrfan Bey önce koşaradım gitti ilk kapıya. Tam içeriye girecekti ki o gitar çalan çocuğun üzgün yüz ifadesini farketti. İşte İrfan Bey ömrü boyunca "acaba" sorusuna cevap veremeyeceği kararı o an verecekti.
İrfan Bey uyandığında içi ürperdi..
III. Bölüm "Yüzleşme"
İrfan Bey yine o gün eski çalıştığı ve emekli olduğu işyerine gitti. Hızlı adımlarla kapıyı çalmadan müdürün odasına girdi.
- Sana çok önemli birşey söyleyeceğim müdürüm. Kimseye söyleyemedim lakin n’olur beni deli zannetme!
- Çocuğu mu gördün?
- Sen.. sen biliyorsun!
- Hikaye benim İrfan Bey!
- Peki benden ne istedin?
- Yazmanı.. Başka türlü bulamayacaktım başlığı.
- Bir başlık için miydi bunca cefa!
- Öyle deme. Her okur kendi penasıyla çalacak o gitarı.
- Bunun sana faydası ne?
- Sanat ne sanat içindir ne insan. Herşey Tanrı içindir.
- Peki ya ben bu hikayenin dışına çıkarsam..
- Çıkamazsın. Ben senden hep bir adım öndeyim. Birşey düşündüğün an dahi bilirim.
İşte o an İrfan Bey cebinden çıkardığı imzalı raporu müdürüne uzattı.
- Bunu bilerek saklamıştım. Çünkü senden şüpheleniyordum. Oysa sen bunu farkedemedin.
- Peki şimdi sen söyle! Bunu bana hissettirmeden nasıl yaptın?
- Benden o dosyayı hazırlamamı istediğinde şüphelendim. Çünkü acelesi olmayan bir işti. Oysa sen acele ediyordun. Ne olacağını bilmesem de bir eksikle en azından kaderi değiştirmeye karar verdim. Tabi ben ne olduğunu bilmediğim için sen de bilemedin. Ben neyi aradığımı bilmiyordum dolayısıyla sen de neyi bulduğumu. Evet, rüyalarımı dahi biliyordun ve beni türlü güzellikteki o diğer kapıya yönlendirdin. Belki o kapıdan girdiğim an yokolacaktım. Oysa hesaplayamadığın birşey oldu. Ben geriye dönmeyi istedim. Çünkü o çocuğun yüzünde Tanrı’nın izini gördüm ve sen bunu bilemedin.
İrfan Bey raporu müdürüne uzattı ve zaman geriye sardı..
Son
- İrfan Ağabey, sen bugün nasıl hızlı hareket ettin öyle, vallahi bu genç halimle ben sana zor yetiştim. Çok yorulduk ama sen hala koşaradım yürüyorsun.
İrfan Bey gülerek konuşacaktı.
- Hikayemi tamamlamam lazım artık..
- Ne hikayesi?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.