- 88 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
MATEMATİK-ŞİİR DÜZLEMİNDE MEHMET ÖZGER / İBRAHİM ERYİĞİT
sayılara mahcup oluyor insan bu çağda
elli kuruş eksiğin çıkıyor mesela markette
ya da bozuğun çıkmıyor da ekmek alırken
yüzü düşüyor fırıncının -sonra verirsin abi
bunlar da dert mi canım, allah keder vermesin
diye başlıyor Mehmet Özger, Eyyüp Akyüz’e ithaf ettiği Cebirsel Mektup* adlı şiirine. ‘Sayılara nasıl mahcup olunur?’ şeklindeki bir sorunun cevabı ya saymayı bilememek ya da kafadan işlem yapamamak olabilir düz bir mantıkla. Basit anlamda dört işlem (aslında iki işlem var: çıkarma toplamanın, bölme çarpmanın tersidir) bilen biri sayılara mahcup olmaz. Buradaki mahcubiyet duygusu, gündelik hayattaki alışveriş sisteminin vahşi kapitalizmin sınır tanımaz ezici gücünden kaynaklanıyor olsa gerek. Hele de market raflarından alınan bir ürünün fiyatının, kasaya gelinceye kadar arttığı yüksek enflasyonist ülkelerde, cebinizdeki para miktarının ödenilecek para miktarından eksik çıkması kaçınılmazdır.
Yaşanılan mekânlar insanlarla güzelleşir, mekâna ruh katan insandır. Bazı insanlar yaşadığı şehirle özdeşleşirler. Sevdiği kişinin/kişilerin yaşadığı şehri de sever insan doğal olarak. Söz konusu şehrin herhangi bir şekilde adı geçtiğinde, sevdiği kişi/kişiler aklına gelir insanın:
ve bir şehir bir adamdan fazlası olmaz
oran orantı kurulmaz normalde burada
çoğu zaman bir şehir bir adam etmez
Aynı birimle ölçülen iki çokluğun bölme yoluyla karşılaştırılmasına oran ve iki oranın eşitliğine orantı dendiğini bilmeyenimiz yoktur. Bu anlamda şehrin insana oranının, insanın şehre oranına eşit olamayacağından hareketle, yapılan bu işlemin bir orantı oluşturmayacağı sonucuna rahatlıkla ulaşılabilinir.
Sıfırın, çarpma işlemine göre yutan eleman olduğu bilgisinden yola çıkarak, sıfırın herhangi bir sayıyla çarpımı sonucunun sıfır olduğunu da ortaokul seviyesinde matematik bilen herkes bilir:
sıfır ile çarpa çarpa tükenir apartmanlar
caddeler kendi kirinde boğulur
dizelerinde yapılan çarpma işlemi sonucunda, apartmanlardan oluşan şehirlerin şair gözünde sıfırlandığına ve caddelerin kendi kirinde boğulduklarına tanıklık ediyor okuyucu.
Sadece kendisine ve bire bölünen sayıların asal sayı olduğunu, bu yazıyı okuyan herkesin bildiği düşüncesindeyim:
sen gökyüzüne bakarsın, bulutlar kuşlar
bir asal sayıdır insan bir kendine bir tanrıya açılır
Gökyüzüne bakmak, gökyüzünü seyretmek ruha huzur ve ferahlık verir. Gündüz bulutların, gece kayan yıldızların hareketlerini izlemek, sonsuz evrene açılan kapının önünde durmak hissi verir insana. Yaklaşık iki trilyon galaksinin yer aldığı ve sürekli genişleyen evrenin varlığını duyumsamak, akıl ve gönlün kesişim kümesinde yaşadığının farkında olan insana sonsuz imkânlar sunar. Sonuçta, bir asal sayıdır insan bir kendine bir tanrıya açılır dizesinin sonsuz çağrışımları kaplar ruhu.
Mehmet Özger’in şair duyarlılığıyla yaptığı cebirsel yazgı tanımı, matematik ve şiirin ortak alanlarının sınırsızlığını o kadar güzel vurguluyor ki böylesi muhteşem ötesi bir tanıma hayran olmamak elde değil:
kalpten başka üssü olmaz dostun
paranteze alınca sarılan yaraları
işlem inceliği hep ondadır
sağlaması yapılmaz sözlerinin
bilinmeyeni kalmaz çocuklar, ağrılar, anılar
sonsuz sayıda tercih yaparsın da
gelip onu bulursun
cebirsel yazgı mıdır bu
Matematikteki işlem önceliği kavramının, işlem inceliği şeklinde şiirsel bir yapıya bürünmesi ayrı bir güzellik.
Genellikle olumsuzluk olarak algılanır kaybetmek sözcüğü. Oysa, kaybetmek kimi zaman kazanmaktır. Bir kapı kapanır, bin kapı açılır atasözünü çoğu insan deneyimlemiştir hayatında. Bu anlamda, neyi kaybettiğini değil, neyi kaybetmesi gerektiğini bilen kişi kazanmıştır gerçekte:
bilsem neyi kaybettiğimi değil
neyi kaybetmem gerektiğini
gidiş yolunda kayboluyorum formüller aciz
sadeleştireyim derken
sürekli ara sokaklara vuruyorum kendimi
sonuca hangi yoldan gidilir
şeklindeki soruların yanıtının, bu dizelerin içinde olduğunu görür her okuyucu. Sade ve minimal bir yaşam standardını önceleyen her insan, ölüm gerçekliğinin farkında demektir:
bazen boş küme sanıyorum mezar çukurunu
tuhaf değil mi
ikizini anasının karnında bile bulamamak
zamanı altına mı dövize mi yatırayım
compedan olmak lazım bu zamanda
eksiyle çarpıyorum eksiyi yine eksi
eksiliyorum her gün boş küme mezarlığı kafam
eksi sonsuzla artı sonsuz boyunca
nerede duruyor insan
dizelerinde yer alan ironik soruları, her insan kendine sormalı bence. Normalde, eksiyle eksinin çarpımının artı çıktığını çok iyi bilen şair, sonucun eksi olduğunu söylemekle sözünü ettiği boş küme vurgusuna dikkatini çekiyor, eksi sonsuzla artı sonsuz boyunca nerede durduğunu bilmeyen insanın.
Şair, sayılardan ikmale kalıyorum her yıl diyerek masum bir itirafta bulunur ve bu şiirini ithaf ettiği Eyyüp Akyüz’le sohbet tadında devam eder son derece haklı serzenişlerine:
onların yağmurdan torpille geçiyor tarlaları
fakat matematik biliyor adamlar eyyüp
üç kardeşin her biri başka partiden aday
esnaf birleşerek bir kızın ırzına geçmişti hani
nereden çıktı şimdi bunlar
birden biri çıkarınca bir kırılır mı
sabaha kadar dedikodu yapsak şiir sayılır mı
Yukarıda yer alan, birden biri çıkarınca bir kırılır mı dizesi için sayfalarca yazı yazılabilir. Bu dize, birden biri çıkarınca kaç kalır? şeklinde soruya dönüştürüldüğünde, yanıtının sıfır olacağı açıktır. Bu soru, Roma İmparatorluğu döneminde sorulsaydı yanıtsız kalırdı, çünkü Roma rakamlarında sıfır rakamı yoktur. Dizeyi, ‘birden biri çıkarınca hangi bir kırılır, yani eksilen birin mi, yoksa çıkan birin mi kırılacağı’ sorusuna dönüştürünce okuyucunun kendisini son derece girift bir paradoks içinde bulması kaçınılmaz olacaktır. Yazının burasında, İlhan Berk’i anmamak olmaz. Sayılar içinde özellikle 1’in üzerinde hayli durur İlhan Berk. Kendisiyle yapılan bir söyleşide, Ayhan Tüzün’ün, “Bir sayısına gelirsek: ‘Gene yalnız o biçim yoksunudur’ diyorsunuz bu sayı için. 1’in bölünmezliğine, zıtlıklar, çelişkiler içermediğine bir gönderme mi?” şeklindeki sorusunu şöyle yanıtlar Berk:
“Özellikle, 1 üzerinde durduğumun ayırdındayım. Nedeni ise 1’in, bütün sayılarla uğraşan yazarların, düşünürlerin onda tanrısal bir yan bulmalarıdır. Her şeyin başının 1 sayısı olduğunu ileri sürmeleri, 1’i neredeyse dünyanın direği olarak göstermeleri beni rahatsız ediyor. Ben 1’in şairlerin düşmanı olduğunu söylüyorum, çünkü 1 kapatıcı bir sayıdır. Özellikle de sonsuzluğu kapatır. Ben 1’i hırslı olduğu için sevmem. Her şeyi sıraya koymaya kalkar. Biçim olarak güzel olduğunu ilan etmiştir, 1 benim için bunun tam tersidir, 1 bir biçim yoksunudur.”. Söyleşinin devamında, Tüzün’ün, “2 sayısı, sizin de belirttiğiniz gibi 1’in karşıtıdır. 2, 1’i bıçakla keser gibi ikiye böler’ ve ‘karşıtlar hiçbir zaman birleşemez’ dizelerine gelirsek...” sorusunu, “1’e duyulan saygı, 2’ye hiçbir zaman gösterilmemiştir. Oysa benim 2 için düşüncelerim değişiktir. 2’yi ikinci olduğu için severim. Buna da sımsıkı sarılması beni ilgilendirmiştir. 1’in hırslı, bencil, dik, kapalı oluşuna o ilk şamarı vurmuştur. 1’e karşı ilk saldırıyı yapan odur. Bunun için 1, 2’yi yok sayar.” şeklinde yanıtlar. (**)
Yazımı özel matematik dersi havasına büründürmemek için, çoğu matematiksel terim ve kavramların tanımlarını yapmaktan özellikle kaçındığımı not düşmek istiyorum.
(*) Mehmet Özger, Hatır Divanı, Hece Yayınları, 2023, Ankara
(**) Ahmet Tüzün, İlhan Berk’le Söyleşi, Cumhuriyet Gazetesi, 10.09.2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.