- 381 Okunma
- 5 Yorum
- 6 Beğeni
Hakiki Vuslat Ölümle Mümkündür
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Celaleddin-i Rûmi, ölümü; kişinin aslına dönüşü olarak tanımlamış, İnsanın kaynağının ilâhi bir cevher olması hasebiyle "Allah’a dönüş" olarak telâkki etmiştir. Bir başka ifadeyle ölüm, "Cismin ortadan kalkması değil, Allah’a doğru uçmasıdır." "Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan" der. Kendinin ölüm ve vuslat anlayışını, Kur’an-ı Kerim’in bir âyetinin ışığı altında tetkik edip anlamak mümkündür: "Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra ancak bize döndürüleceksiniz" (Ankebût Sûresi âyet:57). Ölüm gecesini Şeb-i Arûs (düğün gecesi) olarak değerlendirmesini derinlemesine düşündüğümüz zaman ne kadar anlamlı olduğunu anlarız. Kişi çok sevdiği baba, anne, eş, çocuklarından, mevki, makam, para, şan şöhret, dünya ve içinde ne varsa her birinden, Allah (c.c.)’ı en çok sevmek zorundadır. Gerçek sevgiliye de ölümle kavuşulmaktadır. Onun içindir ki, Celaleddin-i Rûmi, Ölüm gecesini, düğün gecesine benzetmiştir. Geçici sevgiliye evlilikle düğün gecesi sahip olunmakta ancak bizi yaratıp nimetler veren gerçek sevgiliye de Ölümle kavuşulmaktadır. Bu vuslat, kavuşma da mutlulukların en güzelidir. Vuslat; özün özüne gerçek anlamda kavuşması, gurbette oluşumuzu fark edip, ayrılık ateşini söndüren, vatan-ı aslimize dönüş demektir. Onun içindir ki ölüm gecesi olan Şeb-i Arûs, güzel düşüncelerle düğün gecesine, gerçek sevgiliye kavuşmaya, Vuslat’a dönüşmektedir. Bu anlamda düşündüğümüzde yaşamak diyet, ölmek ve gerçek sevgiliye kavuşup ebedi kurtuluşa ermek ise hürriyettir. Nitekim bir gazelinde;
Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma...
Benim için ağlama, yazık, vah vah deme;
Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,
Cenâzemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme,
Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır…
Hz. Pîr Celâleddin-i Rûmi’yi zaman zaman yanlışlarına alet etmek isteyenler çıkmakta, sözleri asıl bağlarından, ana unsurlarından koparılarak İslam’a aykırı yorumlar yapılmaktadır. Esasında Hz. Pîr Celâleddin Kur’an âyetlerini; Rol model Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)’in Sünneti/Hadisleri ile birlikte tefsir etmiştir. Elbette isabet edemediği yorumları da söz konusu olabilir. Peygamberler dışında hiç kimse günahsız değildir. İslam’ı ana kaynaklarından Kur’an ve Sünnet ’ten öğrenerek yaşamak Müslüman’ın asli görevidir. Hz. Pîr Celaleddin-i Rûmi’nin dediği gibi İslâm’ı “sözde değil özde”, “sadece tende değil ruhta da” yaşayan ve yaşanmasını öğütleyen bir değerimiz varken; bu “Vahdet yolu ”nu âyet-hadislerin tefsiri ile hikâye ederek bizlere en kolay ve en anlaşılır hale getirirken biz hâlâ “yol” da tereddütle ilerliyor, yanlış yollara sapıyor, hatta yanlış yorumlar yapıyorsak kabahati kendimizde aramamız gerekir. Hz. Pîr’in de dediği gibi; ‘Mûsâ da sensin, Firavun da, her ne arıyorsan kendinde ara!’ başka yerde değil. İyiliği de, kötülüğü de tercih eden mutlaka karşılığını mükâfat veya mücazat olarak görecektir. Bize dayatılan bir şey yok, irademizle yapacağımızı biz belirliyoruz ve onun için de sorumlu tutuluyoruz.
Mesneviyi masal gibi görenlere Hz. Pîr şu öğütlerde bulunur: Sanır mısın ki, Mesnevinin sözlerini okuyasın da ucuza, bedavaca, duyasın, anlayasın yahut hikmetli sözler ve gizli sırlar kolayca kulağına girsin. Duyarsın, duyarsın; ama sana masal gibi gelir; dış yüzünü duyarsın, iç yüzünü anlayamazsın! Mesnevinin nurlarla dolu sırlarını ve inceliklerini anlamak, âyetlerin, hadislerin ve hikâyelerin tertibinden aralarındaki ilgiyi kavrayabilmek için büyük bir itikat, daimi bir aşk, tam bir doğruluk, selim bir kalp, kıvrak bir zekâ ve bazı ilimleri bilmek gerekir ki, insan onun sırrının sırrına ulaşabilsin.
Mesnevî, Nil ırmağının suyu gibidir. Kıpti’ye kan görünür; ama Musa kavmine kan değil, sudur. (IV/33)
Sözümüzü kabul edecek yahut etmeyeceksiniz, biz buna aldırış etmeyiz. Aldırış ettiğimiz şey Yüce Allah’a teslim olmak, O’nun fermanını yerine getirmek…(III/2927) Celâleddin-i Rûmi, hayatını; hamdım, piştim ve yandım diyerek, kısaca, öz olarak mükemmel özetlemiştir. Bir bütün olarak eserlerine baktığımız zaman, her bir beytinin, ifadesinin âyet ve hadisleri açıklayan veciz sözler olduğunu çok net olarak söyleyebiliriz. Hayatının merkezine de, Kur’an ve Sünneti almıştır. Bu hususta şu veciz sözlerini söylemiştir:
Men Bende-i Kuran em Eger Can Darem (Canım var oldukça Kur’anın kölesiyim)
Men Hâk-i Reh-i Muhammed Muhtar (Muhammed Mustafa’nın yolundaki toprağım)
Eğer Nakl Kuned Cüz in Kes ez Güftarem (Benden başkaca bir söz nakledenler olursa)
Bizarem Ez u Vez An Suhen Bizarem (Hem onu söyleyenden, hem de o sözden uzağım, şikâyetçiyim)
Hz. Pîr Celâleddini 17 Aralık vuslatının 751. yılında hayırla yâd ediyoruz. Rabbimiz, rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Hz. Pîr Celaleddinin çağrısı; Kuran-ı Kerîm’e ve Sünneti saniyeyedir. İslâm’ı ana kaynaklarından öğrenip anlayan ve gerçek manada yaşayanlar, hakikatlere muttali olurlar. Allah (c.c.) cümlemize, özümüze yolculuk yaparak, rızasına uygun işler yapmamızı nasip eylesin. Sıhhat ve âfiyetler dilerim.
[email protected]
BELH ŞEHRİNDE DOĞDU
KONYA’YA GELDİ
Sultan’ül Ûlema Bahattin oğlu
Belh şehrinde doğdu Konya’ya geldi
Âlimlerden ilim öğrenip doldu
Belh şehrinde doğdu Konya’ya geldi
Sultan Alâeddin çok değer verdi
Muhyiddin Arabî büyük şeyh derdi
Sadrettin konevi Murada erdi
Belh şehrinde doğdu Konya’ya geldi
On üçüncü asr’da âlimler vardı
Değerini bilen insana kârdı
Hain düşmanları etrafın sardı
Belh şehrinde doğdu Konya’ya geldi
Şemsi Tebriziden büyük ders aldı
Ham, çiğken yanıp da Derya’ya daldı
Mesnevi eseri ile nam saldı
Belh şehrinde doğdu Konya’ya geldi
Kuran ve Sünnetin tefsirini yaptı
Kur’anın kölesi, Allah’a taptı
Peygamber sünneti şifalı haptı
Belh şehrinde doğdu Konya’ya geldi.
Yaptığı sohbetle gönüle girdi
Sema ile başın yerlere serdi
Şeb-i Arus düğün gecesi pirdi
Belh şehrinde doğdu Konya’ya geldi
Ömer LÜTFİ ERSÖZ
YORUMLAR
İyi akşamlar evet, belge yok elde. lakin hazretin eserlerinde Moğol baskısından yakınma adına hiç bir söz duymadım. Mute Savaşı benim gözümde çok anlamlı ve önemlidir. konudan sapmadan Mute Savaşı kutsal dinimizi koruma ve yeni kurulan İslâm devletinin bağımsızlığı için yapıldı. Günümüz İslâm alemi, Müslümanlar ne yapıyor batının vahşi emel ve saldırılarına karşı.?
Ömer Lütfi ERSÖZ
SİLÜET
Rûmi’nin “vuslat” anlayışı, dünyevi bağlılıkların ve geçici sevgilerin yerini, ebedi ve hakiki sevgiliye olan bağlılıkla doldurmayı salık verir. Ona göre, geçici sevgililerle yaşanan düğün geceleri, bir gölge oyunu gibiyken, Şeb-i Arûs, mutlak hakikatin bir tezahürüdür. Bu bakış açısı, sadece ölümü değil, yaşamı da yeniden anlamlandırmayı öğretir; çünkü yaşam, vuslat yolculuğunda bir hazırlık evresidir.
Rûmi’nin şiirlerinden ve gazellerinden yansıyan bu bakış, aslında her insanın kendi ruhsal yolculuğunda bir rehber niteliği taşır. Bu derin mananın izinde yaşayıp, hayatı Allah’a olan bir özlemle anlamlandıran her birey, dünyada ayrılık ateşiyle yanarken, vuslat hayaliyle huzur bulabilir. Şeb-i Arûs’a böylesine güzel bir mana yükleyen, ölümü de bu denli anlamlı kılan bir irfan karşısında sadece saygı duymak değil, onun izinden giderek iç dünyamızı aydınlatmak gerekir.
Bu vuslat anlayışı, insana sadece ölümle değil, yaşarken de Hak'ka daha yakın olmanın yollarını gösterir. Nitekim Rûmi’nin de dediği gibi, "Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan."
Ömer Lütfi ERSÖZ
Emeğinize ve Hz. Mevlana'ya saygımla bu konuda bazı görüşler yazmak isterim. Hz. Muhammed (s.a.s) Mute savaşı'nda yüz bir kişilik orduya karşı üç bin Müslüman ordusu göndermiştir. Düşmandan çekinmemiştir o mutlu sahabe ordusu. Bilindiği gibi Mevlana'nın yaşadığı yıllarda Köse Dağ savaşı galibi Moğollar Anadolu Selçuklu halkına kan kusturuyordu. Bu konuda pirimizin bir faaliyeti niçin olmamıştır? Varsa anlatır mısınız?
Esenle.
Ömer Lütfi ERSÖZ
Moğollar o dönem çok güçlüler her tarafı yakıp yıkıyorlar Hz.Pir Celaleddin diplomatik görüşmeler sonucu yakıp yıktırmadıysa Buda bir başarıdır.Her savaş sonucu mutlaka barış yapılır.Sizin elinizde somut bir belge varsa buyurun paylaşın varsa bir ihanet bizde öğrenelim derim.Selamlar