Gün Ağlar Gözlerinde
O gece mail kutusuna gelen bir notun tüm geleceğini etkileyeceğini bilemezdi. Ekte gönderilen dosyayı açtığında ekranı binlerce gül kaplamıştı. Her tıklamada yeni bir sayfa açılıyor ve her açılan sayfada değişik renklerde güller tüm ihtişamıyla gözler önüne seriliyordu. Son tıkladığında ise ekranda şöyle yazıyordu; "Hiçbirisi senin gibi olamaz. Seni seviyorum..."
Fulya çok şaşırmıştı. Maili gönderene baktı ama bu isim onda hiç bir çağrışım yapmamıştı.
Sonraki günlerde benzer mesajlar gelmeye devam etmişti. Her defasında farklı çiçekler kaplıyordu ekranını ve son sayfada yine aynı şeyler yazıyordu. "Hiçbirisi senin gibi olamaz.Seni seviyorum..."
Fulya bu esrarengiz kişiyi merak etmeye başlamıştı. 10.gece gelen mesajı yanıtlamayı düşündü. İster istemez etkilenmişti. O günlerde kendini çok yalnız hissediyordu.
Kim acaba diye kendi kendine sorarken birden parmaklarının klavyeye uzandığını fark etti.
"Bu çiçekleri bana neden gönderiyorsunuz? Lütfen kimliğiniz hakkında bana bilgi verir misiniz?..."
Yazdıkları sadece bu kadardı. Ardından iletisini göndermek için "Gönder" tuşuna bastığında hayatının ne hale geleceğini asla bilemezdi.
Ertesi gece heyecanla mail kutusuna baktı. Yine aynı kişiden bir mail daha gelmişti. Yüreği dalgalı denizlere dönmüştü. Aceleci tavırlarla maili açtı. Bu defa tek sayfalık bir ekran vardı karşısında ve şunlar yazıyordu;
"Beni gerçekten merak ediyorsan yarın öğleden sonra saat 2’de bilgisayarının başında ol.
Fulya o geceyi biraz heyecanlı biraz da huzursuz geçirdi. Gece boyunca hep bu konuyu düşündü. Kimdi, neyin nesiydi, neden her gün bu mailleri ona gönderiyordu. Bu soruların cevabını bulamamıştı.
Ertesi gün saat 14.00’de ekranın başındaki yerini aldı. Bir süre sonra ilk mesajı almıştı." Merhaba çiçeğim..."
Fulya kalbinin deli gibi atmaya başladığını hissetti...
"Merhaba Kimsiniz?"
- Sizi tesadüfen buldum. Bana gelen maillerden birinde sizin de adresiniz vardı. gizemlicicek@... çok dikkatimi çekmişti. O yüzden size her gece birbirinden güzel çiçekleri maillemeye başladım.
-Peki ama "hiçbirisi senin gibi olamaz. Seni seviyorum" ne demek oluyor?
-İkimiz de çiçekleri çok seviyoruz değil mi? O zaman birbirimizi de çok seveceğiz desem herhalde yanlış olmaz.
Fulya ne diyeceğini bilemiyordu.Uzunca bir süre cevap yazamadı. Sonra;
-Bakalım zaman ne gösterecek. Bu arada kendini biraz tanıtırsan memnun olacağım.
-Hiç gerek yok. Çünkü sen beni çok iyi tanıyorsun.
Fulya iyice afallamıştı. Cevap yazmak için ekrana baktığında karşı tarafın çıkmış olduğunu gördü. Bir süre bekledi ama geri dönüş olmadı. Herhalde elektrikleri kesildi ya da başka bir sorun çıktı diye düşündü...
O gece ve sonraki geceler meçhul kişiden hiç mail gelmedi. Her gün mesajlarına bakıyordu ama oraya da gelen giden yoktu. Fulya’nın içi içini yiyordu. Neler oluyordu? Hiç bir sorunun cevabını bulamamak git gide sinirlerini germeye başlamıştı. Aradan bir aydan fazla bir zaman geçmişti ve Fulya bu esrarengiz kişiyi unutmaya başlamıştı.
Bir gün çalıştığı iş yerine sivil polisler geldiler . Fulyayı arıyorlardı.
"Benimle ne işleri olabilir" diye düşünürken odasına giren polislerden biri kollarına kelepçeyi takı vermişti.
"Hey neler oluyor, ben ne yaptım ki" diye avaz avaz bağırmaya başlamıştı.
Polisler bilgi vermiyordu.Sadece "Bizimle emniyete geleceksiniz" diyorlardı. Özellikle kollarına vurulan kelepçeler moralini çok bozmuştu. Neler olup bittiğini çözmesi olanaksızdı. Emniyet Müdürlüğüne gidene kadar polisler tek kelime bile etmemişlerdi. Kapısında "Dolandırıcılık Masası" yazan bir odaya girdiğinde hepten şaşkına dönmüştü. Masadaki görevli polis "Buyurun Fulya hanım oturun" deyince ilk sandalyeye kendini atıverdi.
-Söyler misiniz neler oluyor? Bu bir şakaysa çok ağır bir şaka oldu.Derhal bu oyunu kesin.
Daha lafını bitirmemişti ki kendisine oturmasını rica eden polisin sert bir ifadeyle "Hep böyledir.Yaparlar ama kabul etmezler..." sözleri başını döndürmeye yetmişti.
Birden fenalaştı ve olduğu yere yığılıp kaldı.Gözlerini açtığında bir sedyede olduğunu fark etmişti. Boş gözlerle etrafına bakıyordu. Biraz sonra kendisini iş yerinden alan polislerden biri yanına geldi.
-İyi misiniz Fulya Hanım? Kendinize geldiyseniz artık işimize bakalım.
Güçlükle doğrulmuştu. Sonra polisinde desteğiyle tekrar o odaya girdiler. Aynı sandalyeye oturmuştu.
-Fulya Hanım, dolandırıcılıkla suçlanıyorsunuz. Banka hesabınızda son 15 gün içinde tam 28 işlem yapılmış. Bu süre zarfında yaklaşık 4 milyonTL lira hesabınıza yatmış ve oradan da başka bir hesaba havale edilmiş.
-Olamaz! Benim böyle şeylerden haberim yok. Bankada 3000 liram var. Bunun dışında da neler olup bittiğini bilemiyorum.
-Fulya Hanım, şimdi bize işbirliği içinde olduğunuz kişilerin adlarını vermenizi istiyoruz.
-Siz neler diyorsunuz? Ne işbirliğinden bahsediyorsunuz?.
-Dolandırıcılık bayan!
Genelde tek başına yapılmaz bu işler. Ayrıca bu kadar parayı ne yaptığınızı da bize derhal açıklayın.
Fulya hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Hiçbir şeye anlam veremiyordu. Artık ifade verebilecek durumda değildi. Sinir krizleri geçirmeye başlamıştı.
Birden kendini parmaklıklı bir odada bulmuştu.
Dışarıdan ölü bir ışığın içeri süzüldüğü rutubetli küçük bir odaydı. O geceyi sabaha kadar ağlayarak geçirmişti. Sabahın ilk ışıkları küçük pencereden içeri süzüldüğünde gün ağlıyordu gözlerinde ve üşüyordu...
Bir süre sonra kapı açıldı ve bir kadın polis kolundan tutup kendisini takip etmesini söyledi. 2-3 dakikalık bir yürüyüş sonrasında tekrar ilk geldiği odaya varmışlardı.
Fulya’nın yüzü solmuştu ve tir tir titriyordu. Polisler ona sıcak bir fincan çay verdiler. Önce fincanın sıcaklığıyla ellerini ısıttı sonrada yudum yudum içmeye başladı.
-Başınız iyice dertte bayan. 28 kişinin banka hesabından kendi hesabınıza havaleler yapmış ve ardından da 4 Milyon TL yi 3 ayrı hesaba aktarmışsınız ve bu paralar ertesi gün ilgi hesaplardan çekilmiş.
-Benim hiçbir bilgim yok, ben bir şey bilmiyorum diyebildi. Ardından sarsıla sarsıla ağlamaya başladı.
-Bugün savcılığa çıkaracağız sizi ve tutuklanacaksınız. İyisi mi bize yardımcı olun da şu işi çözelim.
Fulya darmadağınık olmuştu. Hiçbir şeye anlam veremiyordu. Sonra "tutuklanacaksınız" sözünü hatırlayıp daha da büyük bir korkuya kapıldı.
O andan itibaren hiç konuşmadı. Fulya’yı bir başka odaya aldılar.Yaklaşık 2 saat kadar orada tek başına kalmıştı. Bu süre zarfında neler olup bittiğini asla anlayamadı.
Sonra bir bayan polis geldi ve kendisini takip etmesini söyledi. Bu defa bir arabaya binmişlerdi. 10-15 dakika sonra da savcının karşısına çıkarılmıştı.
Savcı 55-60 yaşlarında babacan tavırlı biriydi.
-Otur kızım deyişi Fulyanın içini birazcık da olsa rahatlatmıştı.
-Anlat bakalım kızım. Nasıl başladın bu işe?
-Benim bahsettiğiniz işlerle hiç ilgim yok savcı bey dedi.
-Banka hesabınız öyle demiyor!
Ne vardı banka hesabında. Neler olmuştu?
-Bakın ayın 13 ünde sarıgül notuyla 750 000TL, 17’sinde beyaz zambak notuyla 1 milyon TL ve sonraki günlerde de siyah lale vb notuyla kalanını havale etmişsiniz.
SARI GÜL, BEYAZ ZAMBAK, SİYAH LALE... Allahım neler oluyor diye beynini iyice zorluyordu.
Sarıgül... Beyaz zambak... Siyah lale...
Birden irkildi. Bu olamazdı! Ona ilk gelen mesajda hep sarı güller vardı. Sonraki maillerde beyaz zambaklar, siyah laleler ekranı dolduruyordu.
Ama bu nasıl olabilirdi?
Savcıya doğru döndü ve kendisine gönderilen maillerden bahsetti. Savcı şaşkınlıkla onu dinliyordu. Maillerin bu işle ne alakası olabilirdi? Savcı bey bir yere telefon açıp birisinin odasına gelmesini istedi.
Bir süre sonra odaya genç bir kız geldi ve
-Fulya Hanım. Siz bu hikayenizi baştan sona kadar hiçbir şeyi atlamadan bana tekrar anlatır mısınız ?
-Tabi dedi ağlamaklı sesiyle...
Sonra olanı biteni anlatmaya başladı. Her gece gelen maillerden bahsetti. Sarı güllerden ,siyah lalelerden vb bahsetti.
-Bunların dışında bir şey daha olmalı dedi kız.
Fulya her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattığını sanıyordu.
-Peki. Siz hiç cevap yazdınız mı?
-Evet bir kez yazdım. Kim olduğunu merak ettiğimi sormuştum. O da bana bir sonraki gün mesajlaşalım ve görüşelim demişti.
-Yani siz onunla Messenger’dan görüştünüz öyle mi?
-Evet diye cevap verdi Fulya...
Sonra kız savcının yanına gitti ve Fulya’nın duyamayacağı şekilde bir şeyler anlattı.
Ardından aceleci adımlarla odadan çıktı. Savcı yanına gelmişti.
-Bak kızım. Eğer anlattıkların doğruysa senin için bir ümit doğabilir. Yoksa gençliğine yazık olacak!
Fulya hüngür hüngür ağlamaya başladı. Savcı elini omuzuna koydu ve;
-Koyverme kendini hemen. Dur bakalım bir şeyler bulabilecek miyiz.
Sonra Fulyayı bir başka odaya aldılar. Aradan ne kadar zaman geçmişti. Dışarda neler olup bitiyordu. Daha ne kadar burada kalacaktı?
Kapı açıldı ve Savcı Beyle diğer genç kız içeriye girdiler. Yüzlerindeki ifade Fulya’yı biraz olsun rahatlatmıştı. Gözü ağlamaktan kan çanağına dönmüştü.
-Hadi bakalım kızım evine gidiyorsun.
Fulya ne diyeceğini şaşırmıştı. Yine ağlamaya başladı. Diğer kız yanına yaklaştı.
-Benim adım Ayşe. Bilgisayar uzmanıyım.İfadeniz üzerine yaptığımız araştırma sonucu asıl dolandırıcıları tespit ettik.
-Peki ama bunun benimle ne ilgisi var? Benim banka hesaplarımın bu işle ne alakası var?
Ayşe gülmeye başlamıştı.
-Bakın Fulya hanım sizi Messenger’da konuşmaya çağırmasının tek nedeni vardı. O da bilgisayarınızın IP numarasını öğrenmek. Sonrası onlar için çok kolay oldu. Bilgisayarınıza girdiler ve sizinle ilgili tüm bilgileri ele geçirdiler. Sonra da başka hesaplardan sizin hesabınıza para aktardılar ve ardından da sahte isimlerle açtıkları kendi hesaplarına aktarıp buradan paraları çektiler.
Fulya öylesine şaşkın öylesine çaresizdi ki...
-Hadi şimdi evinize gidin ve iyice dinlenin. Yarın sabah sağlıklı bir şekilde yeniden ifadenizi alacağız.
Ayşe’nin de yardımıyla dışarı çıktılar. Güneş ışınları gözünü kör etmişti sanki. Hemen bir taksi çevirip evine gitti. Alelacele kendini banyoya attı.
Sonra bir fincan kahve hazırladı kendisine. Biraz rahatlamıştı.
Ardınan yatağına uzanıp derin bir uykuya daldı.
Gece boyunca rüyalarında hep çiçekler gördü. Çiçekler ona saldırıyor, her tarafını yara bere içinde bırakıyorlardı. Uyandığında ter içinde kalmıştı.
Hemen kalktı ve ilk iş olarak bilgisayarın elektrik bağlantısını kopardı.
Perdeyi açıp dışarı baktığında ise hala Gün Ağlıyordu Gözlerinde.
Üşüyordu...