- 67 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMDEN.
ÖLÜMDEN KORKMUYORUM.
Senin akıbetin Türkiye’de bir yerde, yeşillikler içinde bir mezarlığa gömülmek. Benim ki ise, ölümümden sonra soğuk bir mezarda, bir tabut içinde yirmi sene kadar dinlenmek. Yirmi sene sonra mezarım boşaltılacak ve kemiklerim bir kenara atılacak. Yani, yeni gelecek cesetlere, yer açılacak. Bir gün yol boyu yaparken; içi açılmış mezarlar gördüm. Sağa sola atılmış kafatası ve kemikler, tıpkı benimkilere benziyordu.
Çok etkilendim. Ölümü düşündüm. Ölüm gerçekten bir yok oluş mu? Nihai son mu? Aslında, insan içinde taşıyor ölümü… Ölümün varlığı, hayatın sınırlı olması, yaşamımızı teşvik ediyor olmalı! Eğer ölüm olmasaydı, kimse kendini zora koşamazdı değil mi? Bu yüzden de; hayat sıkıcı, kasavetli ve monoton olmaz mıydı?
Buralarda insanlar yapayalnızlar. Yaşlılığında, onu arayan ne bir eş, ne bir dost, ne de bir akraba bulamaz. Gündüzlere ve geceler sığmaz olur. Ama ülkenizdeki insanların yardımlaşmaları, acı ve mutluluklarını paylaşmalarını, karşılıksız sevmelerini, ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir’ talimatını inananlarına yüz yıllar önce verenin ve onun dini asla küçümsenemez.
Belki tedavi ile veremden, kanserden, ameliyatlarla, kemoterapiyle ve bilimin temin ettiği bütün etkili yardımlarla tedavi olabilir ve çare bulabilirler. Ama ölüme çare bulamıyorlar.
Aralıksız zevk ve eğlence peşinde koşan insan, zamanla etrafındakilerin kuklası haline geliyor. İçinde her gün, biraz daha büyüyen tatminsizliği, huzursuzluğu, mutsuzluğu ve bunalımı yok edemiyor. İnsanlar ölümden nefret ediyorlar. Ölümün bilinmezliği korkutuyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.