Hiçbir şey nezaket kadar güçlü;hiçbir şey gerçek bir güç kadar nazik degildir.-- marquis de sade
Yusuf Akkaya
Yusuf Akkaya
@yusufakkaya

Anadolu Uyanırsa

10 Aralık 2024 Salı
Yorum

Anadolu Uyanırsa

5

Yorum

10

Beğeni

0,0

Puan

294

Okunma

Okuduğunuz yazı 10.12.2024 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Anadolu Uyanırsa

Anadolu Uyanırsa




Anadoluda birçok köy kış gelince ölüm sessizliğine bürünür. Kış gecelerinin birisinde bu köylerden herhangi birisinin yakınından geçmek durumunda kalırsanız, göreceğiniz manzara sizi çok şarşırtabilir.

Gece olmasına karşın, karın beyazlığından dolayı oluşan aydınlıkla çevrenizde olan nesneleri seçebilirsiniz. İlk farkına varacağınız şey, etrafın sessizliği olacaktır. Bu sessizlik içinize inanılmaz bir ürperti verecektir. Tam bu sessizliğe alışmaya başladığınızı düşündüğünüzde ya bir köpeğin çemkirmesiyle ya da bir kurdun ulumasıyla yeniden irkileceksiniz. Sesten anlaşıldığı üzere yakınlarda bir yerleşim yeri olduğunu farkedeceksiniz. Sonra yanıp yanmamakta tereddüt eden, neredeyse karlarla aynı hizada duran sokak lambalarının cılız ışıklarını göreceksiniz. Çok geçmeden belirli aralıklarla semaya süzülen duman hüzmeleri gözünüze ilişecektir. Bu dumanların, evlerin bacalarından çıktığını düşüneceksiniz; ancak karların kapattığı evleri görmeniz için daha dikkatle bakmanız gerekecektir. Bir kurt keskinliğinde gözlerinizi kısarak baktığınızda, damların üzerinde ot birikintilerinin olduğu evleri seçebileceksiniz. Evleri görür görmez içinizdeki korku yerini garip bir heyecana bırakacaktır. Sonra gecenin bir vakti köye girmeyi isteyeceksiniz. Çünkü anadolu insanının misafirperverliğini duymuşsunuzdur. Hangi vakitte kapılarını çalarsanız mutlaka sizi “Allah Misafiri ” diye buyur edeceklerini bilirsiniz. Fakat aldığınız şehir terbiyesi sizin köye varıpta bir kapıyı çalmanıza muhtemelen müsaade etmeyecektir. Kendi kendinizle kavga ederek, kara yolları ekiplerinin açtığı yoldan, kasabadaki otellerden birisine gidebilmek için aracınızı sürmeye devam edeceksiniz. Ama hep içinizde bir merak olacak. Neredeyse karların içine gömülmüş, alt yapısı olmayan, kurt ulumalarının it ulumalarına karıştığı bu köylerde insanlar nasıl yaşıyor diye?

Siz merakınızla kalakalın; akşam yanından geçtiğiniz köylerde hayat olanca hareketiyle ve bereketiyle yaşanmaktadır.

Meslek sevdalısı, idealist genç bir öğretmen her sabah erkenden uyanarak traşını olur, takım elbisesini giyer, öğrencileri -ki her birini kendi evladı gibi görür- üşümesin diye sınıfın ortasındaki teneke sobayı yakar ve evlatlarını beklemeye başlar.
Çocukalar ya ellerinde birer ikişer odun paraçası ya da tezeklerle çıkagelirler. Her biri beraberinde getirdiği yakacağı önceden belirlenmiş depo olarak kullanılan bir yere bırakarak koşar adımlarla soğuğa ve ayaza aldırmaksızın okulun bahçesinde sıraya geçer.
Çocuklar büyük bir coşkuyla önce İstiklal Marşı’nı akabinde de Andımız’ı okuyarak sınıflarına girerler.

Eğitim sezonu boyunca köye bir kere müfettiş ya gelir ya gelmez. Kaymakam deseniz köylülerin çoğu tarafından tanınmaz. Belediye başkanı ilçenin işlerinden köylerle ilgilenmeye fırsat bulabilir mi, bilinmez.
Eğitimin tüm yükünü meslek aşığı öğretmenler halletmeye çalışırlar. Onlar her şeyin devletten beklenmeyeceğini bilirler. Aldıkları maaşın çoğuyla öğrencilerin defter, kalem gibi ihtiyaçlarını karşılarlar…
Onların zorlu eğitim sezonu böylece akıp gider. O öğrencilerden okuyan çıkar da adam olan çıkar mı, burasıda pek bilinmez…

Birde imam efendi vardır. Büyük ihtimalle vekil imamdır. Haftada birde olsa cemeate vaaz-u nasihatler etmeye çalışır. Tatillerde çocuklara Elif- Ba’yı öğretir, bazı duaları ezberletir. Ramazanlarda mutlaka mukabele okur. Evlenecek olan çiftlerin dini nikahlarını kıyar, düğünlerinde dualar eder. Cenazelerin tekfin ve definleriyle meşgul olur.

Yaşı küçükte olsa, büyükte olsa öğretmen ve İmam köylülerden mutlaka ayrı bir ilgi görür.

Köy halkı ekseriyetle -eski tabirle- mektep, medrese görmediklerinden okumuş adamı severler, onların sözlerine daha bir itibar ederler.

Muhtar vardır. Herkes onu hükümetin temsilcisi olarak görür, resmi bir evrak lazım olduğunda ilk onun kapısını çalarlar. Daha ziyade köyde en çok akrabası olan kişi muhtar seçilir. Bazı köylerde muhtarlık padişahlık gibi babadan oğula devreden bir hal almıştır. Fakat köylülerin bu durumdan şikayetçi olduklarıda pek söylenemez.

Saçları, sakalları ağarmış dedeleriyle, haya timsali nineleriyle aileler kalabalıktır. Oralarda yaşlılar huzuru, huzur evlerinde değil, evlad-ü iyalinin yanında bulurlar. Evlatlarda atalarına karşı saygıda kusur etmez ve ettirmezler. Onlar anneye-babaya “öf” bile denmeyeceğini bilirler.

Gençler vardır, kışın köyde yapılacak fazla bir iş olmadığından büyük şehirlere çalışmaya giderler, gurbetliği öğrenirler.

Genç kızlar gönüllü bir iki eli iş yapan, dikiş nakıştan anlayan ablalarının yanında dikiş nakış öğrenirler.

Anneler, babalar ailenin tüm yükünü omuzlarında taşırlar.

Çocuklar her şeyden habersiz doyunca çocukluklarını yaşarlar.

Köylüler, kış boyunca hayvanlarını kapalı mekanda beslerler. Bahara doğru yaşam yavaş yavaş hızlanır. Küçükbaş, büyükbaş hayvanlar yavrular, kapıdaki köpeğin havlaması bile değişir. Sonra yavaş yavaş tarlalar sürülmeye, ekilmeye başlanır. Zaman geçer sürüler çobanlara teslim edilir. Yeterince yağmur yağarsa iyi bir hasat mevsimi yaşanır. Peynirler yapılır, yayıklar yayılır. Bazı yörelerde yaylalara çıkılır. Kışın yakacak sıkıntısı yaşamamak için gerekli hazırlıklar yapılır. Değirmenlere gidilerek arpa ve buğdaylar öğütülür. Elde edilen mahsulün bir kısmı satılarak gerekli olan diğer malzemeler alınır…

Bu döngü üç aşağı beş yukarı anadolunun köylerinde yıllardan beri sürüp gitmektedir.

Eskiden iyi kötü köylümüz ektiğiyle, biçtiğiyle kendi kendine yetebiliyordu.
Bu gün gelinen noktada, köylünün pek bir şey kazanmadığı aşikardır.
Köylü tarlasını işliyor, mahsülünü topluyor, fakat parsayı üç beş komisyoncu götürüyor.
Hayvanını yetiştiriyor, sütünü sağıyor, parsayı üç beş mandıracı götürüyor.
Küçükbaş, büyükbaş hayvanını, hayvan pazarına götüremeden değerinin altında miktarlara besicilere kaptırıyor.
Elde ettiği gelirle aylık bağ-kur’unu yatıramadığından ne emekliliğe hak kazanabiliyor ne de sağlık sigortasından faydalanabiliyor.

Yıllardır siyasiler seçim programlarında şunu söylerler:

“Ulu önder Atatürk’ün dediği gibi: Köylü milletin efendisidir. Köylü’ye hak ettikleri efendiliği biz vereceğiz”„

Hangi sebepten olursa olsun köylerini terkederek büyük şehirlere gelenlere sorulduğunda;“köyünüzü bırakarak büyük şehre göç ettiniz, pişman mısınız? ” Alacağınız cevap büyük ihtimalle;“Evet, pişmanım ama başka çaremiz yoktu” Şeklinde olacaktır.

Büyük şehirleri daha çok büyütmenin hesaplarını yapanlar, küçük köylere gereken özeni ne zaman gösterecekler?

Devlet ve millet olarak içinde bulunduğumuz sııkıntılardan ancak taşraların kalkınmasıyla kurtuluruz.

Unutmayın ki; ANADOLU UYANIRSA VATAN KURTULUR!

2011
yusuf akkaya

Not: Bu yazı Hasat Mevsimi isimli romanımızın önsözüdür…
Hatalarımız affola...

11.12.2024 tarihi için yazımı "Günün Yazısı" olarak seçenlere teşekkürlerimi sunuyorum...

Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Anadolu uyanırsa Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Anadolu uyanırsa yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Anadolu Uyanırsa yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
arayoncoban
arayoncoban, @arayoncoban
12.12.2024 17:23:51
Bilinen şeylerin en iyi sunumu.
Nur tanesi
Nur tanesi, @nurtanesi1
11.12.2024 23:57:04
Yazınız beni Doğu görevimi yaptığım Kiğı'nın 90'lı yıllarına götürdü. Betimlemeler o kadar gerçekçi olmuş ki kendimi bir zaman yolculuğu içerisinde buldum.
Anadolu'nun uyanması ile ilgili çağrınıza tüm yüreğimle katılıyorum.
Güne düşen kardan aydınlığı kutluyorum.







İbrahim Kurt
İbrahim Kurt, @ibrahimkurt
11.12.2024 18:55:23
dileğimiz aynı uyanırsa çok zor çok kutluyorum
Hilmi YAZGI
Hilmi YAZGI, @hilmiyazgi
11.12.2024 13:22:59
İnsanı çocukluğuna götüren, dupduru ve sımsıcak bir anlatım.

Anadolu insanı gönül insanıdır; yürekleri ve kapıları, ayrım gayrım yapmadan, herkese açıktır.

Gözlerimiz önünde harika bir tablo canlandı.
Teşekkürler yazarına.

Kutluyorum.
Selâm ve muhabbetle...
bayduygusal
bayduygusal, @bayduygusal
11.12.2024 13:13:03
Çok edebi ve samimi.
İlk paragraftan itibaren Kurtuluş Mucadelemizin coğrafyasına taşıdı beni.
Kitap güzel sonuçlar getirsin.
Tebrikler.
Seçkiye de ayrıca tebrikler.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.