- 39 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Anlatı
Anlatı
Bekledik her şey düzelir sandık .Hikayeleri kırmızıya boyadık beyazdan medet umduk.
Biliyoruz yaşam hüzünlüdür.Biraz deli olmak lazım yaşama karşı papuçlarını boyatmaktan vaz geçmemek lazım.
Nerden başlamalıki anlatmaya hep yalanı yaşattı bize hayat. Sonra baktık üste olanlarda çaresizliği yaşayabiliyor.Korkunç rezilliklerin içinde tükene biliyor.
Hüzün hiç yakışmıyor insan ruhuna sonra anlıyoruzki yaşamak hüzünle kardeş olmak gibi bir durum.Dönüp başka tarafa bakamıyorsun .Bırakıp gitmek için bir adım atsan engel oluyor kader.Kader deyince işin özünde çok derin mevzular var. Haydi diyor gir bu karanlığa belki aydınlanırsın.
En büyük felaket eleştiriye açık olmamak oluyor.İnsanlar daim yağlanmayı istiyorlar.Tüm kötülüklerine meze olsun istiyorlar sözcüklerimiz .Bundan en fazla yüreği ince insanlar kırılıyor. Onlar bu kahpeligin acılarını daha bir hissediyorlardı.Aslında bu hayatta çok can sıkıcı şeylerde var .Öyle işte bırakıp gidenler oluyor.İstemeden.Toprak alıyor sevdiklerimizi.Geride kalanlar yokmu daim geride kalmanın acısını hissediyorlar.Korkuyorlar yaşıyoruz demeye.
Ulusların tarihini bilmek ne derece önemliyse kendi aile geçmişinide bilmek öylesi önemli oluyor.Geçmişinizi bilmeden geleceğinizi yorumlama olası problemlerinizi çözümleme şansınız yetmezliğe dönüşebiliyor.Burda şöyle bir durumda var geçmişiniz size bilgi sunarken o bilginin günümüzde geçerli olma olasılığı ne derece mümkünlülük dahilinde oluyor.Buda başka bir konu .Yaşamda siyasal yada toplumsal konuyu basileşirelim bireysel tüm olasılıkların gerçekleşmesi ve kabul görmesi belkide yaşamın getirilerinin bir sonucu oluyor.
Bazı simgeler vardır size çağrışımlar yapar örnegin Türk sözcüğü. Bu sözcük Göktürklerle duyulmaya başlamıştır.kuvvet kudretanlamına gelmektedir.Gökürk sözcügününde semavi güç ilahi kuvvet olarak anlamlaştırldıgını bilmek durumundayız.Ulus olarak köklerimizin çok ötelerde bilindiğini tarihte var olan bir kavim olarak yüksek kültürel yoğunluğa sahip olduğumuzu .Örgütlenme yeteneğimizin yüksek olduğunu tarih bize bildiriyor.
İnsan denen canlının ilk varlık kalıntılarının acunda doğu afrikada ortaya çıktığını bize bilimsel veriler açıklaya dursun.Günümüz insanının yapılan araşırmalarda yaklaşık ikiyüzbinyıldır var olduğu görüşü kabul görmektedir.Bundan yüzonbinyıl kadar önce afrikadan asya kıtasına mikro düzeyde geçmeler olduğunu bilmiş olalım.
Bilmek durumundayızki türklerin ana vatanının orta asya olduğu görüşü geçmişte mantıklı olmakla birlikte türk boylarının dünya coğrafyasında daim geniş bir yelpazede bulunduğunu düşünmemiz afaki bir görüş olmayacaktır.Türklerin budunu incelendiğinde kökenlerimizin afrika merkezli olduğu öne çıkmaktadır. (Kaynak Türklerin budunu ,sezgin onat )Biz türkler orta asyanın ilk insanları oldugumuzuda bilmekte fayda vardır.Köklerimizin orta asya bozkırlarında yüzbinlerce yıldır var olduğunu düşünmek pek sağlıklı olmayacaktır. Günümüzde Anadolu Türkleri olarak kültürel etkenliğimizi islam inancınında besledigini gözlemliyoruz.
İnsan ruhu derindir kadınlar daha derin bir içsellige sahip olarak algılanır.Bu gerçekçi değildir.Kadınlar bir duygu ocağıdır.Sığ bir karekterleri vardır.Duygu onları hata yapmaya ve yanılgıya götürür.Bu durumu çoğu kadın eğitimle ve zeka kudreiyle aşabilsede çevremizdeki bir çok kadının yorgun ve yapay dertlerin arasında kendilerini tükettikleri görülebilmektedir.
Aslında yaşamda bizi ayakta utan erdemli olmaktır.Bu erdem kavramı cinsiyetlede biçimlenmektedir.Erkeksi bir karekterin kadını yanlızlaşıracagı aşikardır. Bu erkek içinde geçerlidir.
Mükemel bir insan kadın yada erkek edebiyatı kabullenir onun içinde olmaya çalışır .İçinde oldukçada kendiyle yüzleşir.Bu yüzleşme çoğunlukta red edişide beraberinde getirir.
Yaşamın özü bilimdir bilimde geçreklikle ve demikrasiyle gelişir.Demikrasinin olmadığı yapılarda bilim gelişmez.Onun yerini tapınma içgüdüsü alır.Burda ölüm karşısındaki inanç öznesini saklı tutmuş olalım.Bilim özgürlüğü sever doğal olanı kabullenir. Dogal ve sevisel yaşamı baskınlamaz.Ahlakı ona göre yorumlar.
Özgürlük aslında toplumsal içerikte doğal bir yönmüz değildir.Özgürlük kabul edilenle sınırlı yaşanan modern oplumda işin özü bir kandırmacadır.Özgürlük sadece size sınırları içinde bir pay verir. O sınırlar belirleyense sadece a değildir.Kültür Ekonomik yapı Aile ve bu süreçte ruhunuzun kabul gördüğü kalıpların hacmiyle direk ilgisi olan bir gerçekliktir.
Ruhumuzu yönlendiren yada ruhumuzdan beslenen tutkular bizim onları kontrol etme becerimiz olmadığında kadere dönüşür.Tanrı kaderi çizer onun yolculuğunu ve olasılgını bize bırakır.
Aslında bizi düzlüğe çıkaracak olan bizim mantık becerimiz olur.Gerçi toplumda etken olduğu düşünülen üniveristelerde bile sanatı resmi şiiri müziği manıkla yorumlayacak felsefi figürleri görmekte zorlanırız.Sadece kalıplar ve yapı öne çıkar o yapının olurlulugunu sorgulamaya hiçbirimiz cesaret edemeyiz.
Bir toplumun en büyük yanılgısı değişime kapalı olmasıdır. Bu durum yaşamı ıskalar.Toplumu geriletir. Birey varlığından vaz geçmiş olur.
İnsanın kabullenmek zorunda olduğu en hüzünlü gerçek ölüm gerçeğidir. Ölüm meçhul bir gidişe bizi mecbur bırakır.Var olan beden yitikleşir.Dünya coğrafyasının bir çok toplumunda ölüm sonrası çürüme sürecine giren bedeni toprağa gömerler. Bazı coğrafyalarda bedenin yakıldığı küllerinin geride kalanlarca saklanıp korunduğu gözlemlenmektedir.Dogumla bilinmezlikten gelen insan ölümüyle bir başka meçhulün içinde yitikleşir görünmektedir.
Kaybettiklerimizin zamanla kanıksandığını görebiliyoruz.Yinede içimizde bir yerlerde bir sızı bize kendini hatırlatıyor.Bir islam alimi olan Abdul hakim arvasi ye rivaret edilen bir söz vardır ‘Bir zamanlar birlikte olduklarımın hasreti kemiklerimin iliğini yakıyor.’ Dogru olan şudurki ölüm karşısında daim yanan yüreklere sahibiz.
Aslında yaşam hoş bir serüven. Uslu çocuk olmak lazım bu yolculukta.Kimsesiz yetimler gibi suskun olmak lazım. Birileri sorgulamayı istemiyor.Sizi kendi karanlığında tüketmek istiyor.Başarılı olamadıklarını söylemek gerçekçi olmayacak gibi.
Cennet özgürlükle ilgili bir umut.Özgürlükse size yasakların olmadığı bir alan açıyor.
Din yorumcuları yada düşünenleri cennette yaşamda yasak olan neyse onun olmayacağını anlatıyorlar bize. Kimileri işi daha da ötelere taşıyor.Çok kesin konuşuyorlar .İnsan şaşırmadan edemiyor doğrusu .Kutsal kitaplara bakıyorsunuz.Bize söylenen çok varsayımı orda tesbit mümkün olamıyor.Bazıları daha cüretkar bir görüşe kapılmış görünüyorlar.Kutsal saydığımız bir çok kaynağı kenara itme cesaretini (yada cehaletini ) önümüze getirmeyi kendileri için görev görüyorlar. Tanrı onları affetsin .Biz ölümlülere ölüm bizi bulduğunda kolaylık nasiplesin.
Ne yapabilirdiki tanrı kaderini oldukça hüzünlü çizmişti. Gerçi herkes kendi kaderine kendi yön verir densede bunun böyle olmadığını hepimiz biliyorduk. Yoksa felç geçirenler görme yetisini kaybedenler çaresiz hastalılara muzdarip olanlar ellerinde güç olsa bundan kurtulmak istemezlermiki.Yada sosyo kültürel yetmezliğin alt katmanlarında ömür tüketenler niçin ömürce ezikliği yaşamaya mecbur kalmış olsunlarki. Yaşadıkları coğrafyada yüzlerce yıl bekleyipte aniden ortaya çıkan yer kabuğu gerilimlerinin binlerce insanın ölümüne neden olduğu bir sonuçta neyi nasıl düzelteceğimize kim müktedir olacaktiki. Gerçi bir çok problemin insan ve onu oluşturan toplumun yanlış tercihlerinin sonucu oldugunuda kabul etmek durumundayız.İçimizdeki egoyu kırıp parçalamayı başaramıyoruz.Kendimizi üstlerde görmeyi önemsiyoruz. Ölümün olduğu bir dünyada ölümsüz bir hayatın sahipleri gibi davranmaktan vazgeçemiyoruz.
‘Biz medeniyet ilim ve fenden kuvvet alırız.’ Mustafa Kemal Ataürk. Bilim ilim öğreti yaşamın ışığı oluyorda kimileri bunu red etmeyi kendi karanlık dünyalarında bir çok şeye hükmetmeyi kendilerie hak görüyor.Ne büyük bir yanılgı .Düşünsenize elektirigin olmadığı bir düyayı.Özgürlügün olmadığı bir karanlıktan öte ne olabilirdiki yaşam bizler için.
Farkındamısınız aslında hiçbirimiz kendi hayatlarımıza sahip değiliz.Başkaları için yaşar oluyoruz.Ne biz büyümeyi başara biliyoruz nede birileri büyüdüklerini kanatların açıp uçmaları gerektigini anlıyabiliyorlar.Toplum insan bütüncesinde ruhu limon misali sıkıyor.Yaşamda birlikte adım attığınız ne varsa adımlarınızda tökezlemenize katkı veriyor.İnsanlar sanıldığı gibi birbirlerini sevmeyi başaramıyor.Zaten sevmek zorunluluğu olan bir yaşamada sahip olmadığımızı biliyoruz.Sevgi çoğu zaman ızdırap veriyor.Aşk ve umut yaralı kalplerde kendine sığınak arıyor.Kasvetli bir zırh hepimizi kendimizden saklar görünüyor.Niçin nasıl neden böylesi bir zülümü ruhumuza yaşatıyoruz anlaşılamıyor.
‘Bizde bilirdik yâre menekşe yollamasını ,Arkadaşlar açtı yedik menekşe parasını. ‘ Nazım Hikmet Ran. Şiir büyük bir güç şairomaksa o gücün cenderesinde ömür tüketmek gibi.Çogumuz şiir yazıtlarını gereksiz bir keyfi uğraş olarak görürüz.Aslında şiir bin sayfada anlatılamayanları bir dizede somutlaştırmayı başaran bir hükümdarıdır edebiyatın. Aslında edebiyat ölümcül yaşamaktır diyebiliriz.Bir şeyler zaman denen nehirden devşire bilmek zulada tutabilmek olsa gerek.
İlk yazıtım izdüşümde sonraki yazıtlarım yansıma ve konuşulmayanlarda yaşamdan devşire bildiklerimi yazıya dökerken büyük tepkilerle karşılaştığımı burda açıklamak isterim.İnsan sorgulanmayı sevmiyorlar.Yaşattıkları dikenli tozlu yitikliklerden söz edilsin istemiyorlar doğru sandıklarının hükümdarlığına sizi mahkum etmeyi amaç olarak görüyorlar.
Vakitsiz oldu herşey.Bende vakitsiz bekledim seni.Kimselerin olmadığı o özgürlük parkında.Bırakıp gittiğin o kırmızı renkli acıydı geride kalan.Büyük devrimler ölümle başlar bilirsin.Gözüpek bir duruştur seni beklemek geç bir zamanında ömrün.Kuru bir çökelek gibi aranır olur umut.Çaylar demlenir yokluğunda sofralarda.Özgürlük ıslanabilmektir günahlarında korkunun biliyorsun.Nerde o ıslak dudaklı şehvet söyle bana.Köhne yavan bir arayıştan geride kalanlar.Uçup giden yalanları ömrün.Akan gözyaşları kim için söyle bana.Yoksa saklanan neyse öylesine.Kim derki seni sevdim ben. Sensiz öldüm.
Beyaz yakalı mavi önlüklü türk çocuklarını bilirmisiniz.Ben onlardan biri olarak büyüdüm.Tıpki bir Norveçli çocuğun gibi çok özlüyordum oyun oynamayı.Topaç çevirmeyi misket tokuşturmayı.Öglen acıkmalarımda ekmeğin arasına sürülmüş domates salçasının o alışılmış öznesini.Tüm çocukları bu dünyanın özgürlüğü hak ediyorlar.Sıcak bir yuvayı kendileri koruyup kolayacak ebeverinlerinin sıcaklığında büyümeyi hak ediyor.Çok insan canlısı bir üzüm bağında bir şaraba av olmak istiyor sevda. Yaşamak özgürlükle anlamlaşıyor.Özgürlük paylaşmayıda beraberinde getiriyor.Son ben olmayı aşıyor ruhlar biz olmanın keyfince gülümsüyor.
Kendi çemberinin içinde kalmayı yaşam sananlar büyük bir yanılgının mahkumu oluyorlar.Bu durum bizi suçlu olmaya itiyor suç içinde masum bir varlığı beslemiş olsada suçlu olmak öne çıkıyor.Bu suçluluk kavramı yaşadagınız toplumun yasaları ile ilgili bir durumun dayatmasıda değildir.O suçun maddi unsuru .Burda ortaya dökmeye çalıştığım ruhsal suçluluğumuz oluyor.Biraz kendinden kaçmak çoğulda doğal ve sevisel yaşamdamdan ötelere savrulmak.
Çemberden söz etmişken evliliklerdende söz etmeye çalışalım .Evlilkler aile olmayı size başarta biliyorsa oldukça saygın bir davranış olarak düşünülebilir.Aile olmaksa kendine sağlam bir zemin istiyor.Yaşamın sert rüzgarlarında devrilmemeyi esas görüyor.İlginçtir evliliklerimizin çoğunluğunda içten içe bir eksiklik ruhumuzu törpülüyorda biz bunu görmezden geliyoruz. Sevmeyi bilmiyoruz yada sevgiyi sınırsız bir mecburiyet olarak görüyoruz.Bu bizi birilerine mahkumlaştırıyor.Ruhlarımız yetim duyguların esaretinde tükenmeye mecbur kalıyor.Burda şöyle bir soru aklımıza gelebilir kuşkusuz.Ne dersiniz sizce toplummu haklı yoksa özgürce yaşamak isteyen insanmı .Özgürlük neyin köklerinde kendine yer bulmalı.Uçsuz bucaksız hayellerden bizi nasıl bir yolculuk alıp çekecek.Biz ölümün gölgesinde var olmaya çalışırken (Hepimiz ölümle nişanlıyız )yaşamayı nasıl başaracağız.Evllkler bize bunu saglayabilirmi.Dogrusu burda aile olmakla evli olmayı biribirinden farklılaşıran davranış çatışkısını tanımayaçalışmak gerçekçi oluyor. Burda şöylede bir durum öne çıkıyor evlik aile olmaya giden bir yol ama sadece bir yol siz o yolda sonucada ulaşabilirsiniz.Dikenli tozlu yolda tükenede bilirsiniz.Buna kader diyelim.
Bir yelkenli olsa şöyle fiyatı uygun.İşçileri seven rüzgarlara arkadaş.Dolaşsak onunla egenin koylarını.Bir akşam üstü köycegizde.Bir balık rakı olsak seninle..İçmek birazda kaçmaktır yaşamdan.Çiçekleri sevmektir zamansız.Mahkumları düşünüpHastalara geçmiş olsun demektir.Yada hiçbir şeydir düşünmek.Başa bela olmaktan başka.Kuytuda bir yerde demir atsak.Tüm günahlarına yasakların eyvellah diyebilsek.Islansak tuzlu sularında Akdenizin.Rutubetli bir yaz akşamında alanya olsak seninle.Karşıda Toros yamaçları.Garip kabirlerin yoldaşı kimsesiz kalsak ölümde.Birgün çekip gitmek var buralardan.
Nasılda yitikleşti umut.Yer kovaladı bizi toprak haykırdı çekin ginndiye.En cafcaflı unvanlar önemsizdi biliyorum ölüm gelince. Geride kalanlarda bir acı damıttıldıu yürekte. Yaşamak bir avuç mutluluk olsa gerek.Bizim tanımadığımız ürkeke bakışlı keklik gibiydi kadınlar.Gözü pek sevdaları vardı .Korkmuyorlardı koşuyorlardı özgürlüğe saçları rüzgarlara misafir.’Bu dünyada en çok babamı sevdim ‘dedi şair en önce onu verdim toprağına anadolunun.Ogün bugündür kölesiyi oldum Anadolunun .Ogün bugündür yaralıdır yüreğimin kanatları.
Ben senden daha mutlu değilim bunu bil. Korkuyorum mutlu olmanın o sihirli formülüne kavuşmaktan .Kimbilir belki çinli bir erkekte benim gibi düşünüyordur.Yada ilkel bir kuytunun arayışlarıda bizi birleştirmiştir isveçte bir göl kenarında içilen bir sütlü kahvede.Sütlü kahveyi severmisiniz.Ben türk kahvesine aşina olsamda bir İngiliz çayındaki sütün verdiği lezzete kaçkın bakmam biliyorum.Aslında bir ağacın dalları gibidir.Kavimler özü insan olmakla ilgili bir toprağın köklerinde birleşir.Sevinçleştirir yaşamı doğan güneşin ışıklarına bir anlam yükler.Hoş bakışlı kadın gülüşleridir yaşam dedikleri hikaye.
Orada sesizce duruyorlar.Çünkü seslerini çıkarmaya sebep olacak karmaşık fikirli insanlar yok etraflarında.Hepsi bizim gibi sıradan insanlar neyi niçin istediklerini bilmeden hep istiyorlar. O bitmek bilmez benim olsun duygusunu kendilerine baş tacı etmişler.Sokak onları hiç bilmiyor.Hiç gurbet görmedi onlar.Devrimci anarşist bir ruhlarıda yok oldukça silik o derece cüretkar bakışları var.Bir yerlerde dolaşan tilkilerle akraba gibiler.Belki tilkiler onlardan daha geride kalmış olabilirler kurnazlık denilen yalan dolanda. Yalandan söz etmişken ‘ Yalandan nefret ederim ‘demek pek gerçekçi olamıyor .Hayatın kendisi yalanken bırakın insanlar duymak istediklerini duysunlar. Siz nasıl bilirsiniz aşkı. Herkes nasıl bildiyse aşkı bende öyle tanıdım.Korkak yalın ve acımasız.Dünyanın en güzel ülkesiydi umut.Esmer kadınlardan sakladıgım acıydı aşk. Haydi buluşalım seninle karanlık bir gecede.Tüm yitenlerimizin hikayesi yüreğimizde.Ne olacaksa olsun artık dediğimizde.Biliyormusun uçsuz kimsesiz bir ömrü tükettik.Esmer tombul memeli bir hasret sakladı sütünü.Aç bıraktı bizi. Ölümdü, kapıyı çalan .Aşk dedikleri bir puslu hikayesiydi ömrün.
Önümüzdeki günlerde 2025 yılına gireceğiz.Kimleri aldı götürdü bu geçken yıl. Ne yapabilirizki ölümün bizden aldıklarına.Hayattan vazmı geçelim. Korkalımmı yaşamaktan.Yitik ömürlerin insanı degilmiyizki. Papuçlarımız hep tozlu dikenli yolarda eskimedimi. Nasıl sevmeli bilmiyorum yâri. Esmer saçlarına nasıl takmalı özgürlük denen tokayı.
Oldukça cüretkar davrandı kadın ya çok cesaretliydi yada çok gerilerdeydi yaşamın gerçeklerinden. Korkuttu adamı bir erkek bir kadından korkabilirmiyidi.Olasılık dahilinin ötesinde bir durum.
Çünkü zekiydi kadın. Özgürlügüne düşkündü. İsterse giderdi o yolun patikalarına yada çıkar şehrin en yüksek binasının tepesinden insanları izlerdi .Kısa siyah bir etek giymişti .Siyahın asil bir renk olduğunu düşünüyordu. Beyaz rengi karşıt dahi görmek istemediği açıktı.Neyse oydu onun için gerçeklik. Çapulcu fikirlere sahipti.Evlilk sistemil bir yaşam ona uygun değildi. O isterse açacaktı yüreğindeki bahçede kırmızı güller.O evet derse açılacakı perdeleri yuvasının.Sevmesi gerekiyorsa o sevecekti kimin iyi insan olduğuna o karar verecekti.Özgürlük budur diye düşündü biraz anarşist çoğunlukta kendince olmak.O kendinceligi kendi gibi rüzgarlara ulaşınca uçmayı bilecekti gök yüzünün mavilerinde. Kadın olmak zor iştir biliyordu.Kadın olmak avuçlarında sıcaklığını taşımak olmalıydı anneligin.
Pek çok bakımdan sıra dışı bir insandı babam .Maviş gözleri devlet kurucu Atatürk gibiydi. Gerçi yaşamında değişiklik olsun istemezdi Atatürk gibi büyük bir devrimci ruha sahip değildi kendisi.Bende babama çekmişim diye düşündü. Çalıştıgı işlerde okuduğu gazetelerde birlikte olduğu kadınlarda hep sakinlik aramıştı. Askerligini yaptığı orduda suya sabuna dokunmayı pek sevmezdi.Yaşı kemale erince hayatın anlamını sorgulamanın bile gereksiz olacağını düşündü. Ne olacaksa olacaktı bu hayat denen yolculukta. Yeterki paylaşmayı becerebilelim diye düşündü.Paylaşılması mümkün olan her ne varsa ortaya konmalıydı. Esmer bir kadın sevdi çok ötede o şehirdeydi kadın .Kulaklarında çakma küpeler mavimsi bir rimel göz altlarında misafir olmuştu. Onunla çalıştığı iş yerinde karşılaşmıştı adı neydi söylemeye çekiniyorum. Bir Ankara kadınıydı o Ankarayı sevmesinin onunla bir ilgisi varmıydı olabilirdi.
Ulusta bir pastanede salep içmişlerdi gençliklerinin bir döneminde. Emekçi tayfasının sevdalarıda geçici olur derler.Yok öyle bir şey geçici olan sadece hüzünleri şu yalan dünyanın .Her şey zamanla kanıksanıyor handiyse unutulur oluyor.
Ekmekleri hakça bölüşemedik yağmur taneleri bıraktı gitti bizi.Tüm yitenlerimizi çaresizce verdik toprağa sonra tanrının cennetini istedik kendimiz için hiç bilmedigimiz bu dünyaya getirildik hiç algılayamacagımız bir meçhuliyete mahkum edildik.Bedenimizdeki tüm olurları ölüm anlamsızlaştırınca usulca kabullendik çaresizliğimizi.
Sanat bir tuvalın renklerinde ruhu yansıtır. Bir şiirin dizesinde onbin sayfa kitabın anlatamayacağı bir duyguyu sizin önünüze çıkartır.Sanat sanat için yapılmaz.Sanat aslında kendini anlatmanın en gerçekçi yoludur insan ve onun oluşturduğu toplum için.Sanat her zaman pozotif olmaya bilir.Çünkü insan canlısının her duygusu birey ve toplum için olumlu bir hikayeye kapı açmayabilir.Her durulgan işlevsellikte bir dinamik kavganın ardıl korkusu vardır gelecekte. Onun için bugün önemlidir. (An ) Yarın hiçbirimiz için net değildir varlıgıda belirsizdir.Belkide sevdaların geçici olması aşkın daim yaralı kalplerde kendine yer bulması Dahası kaybettiklerimizin kemiklerimizi yakması .Acının katlanılmaz sarmalında tükenikliğimizin esas gerekçesi önümüzün puslu ve yitiklige açık olması mahkumlaşmayabizi mahkum etmesi olmayacakmıdır. Ah türkmen kızı sevinçlen bir türk kızı olduğuna ellerine kına yak gözlerine sürme çek .Sonra çık Torosların zirvesine orda bir karacadır açsın sobası tütsün umudun.Keçileri süt versin biz bakır sittillerde yoğurt yapalım dağıtalım bu tüm insanlarına kardeşçe paylaşalım sevgiyi .Biliyorsun önce sevgiyi paylaşmak lazım gelir .Sevginin paylaşılamadığı bir ömürde ekmekler yavan olur sofralarda. Erken çalar kapıyı ölüm. Simsiyah bir gölge saklar güneşi de güneşin haberi olmaz.
Dünyanın en tatlı şeyi nedir. Yarin sevecen bakışlarımı .Yada yetimin doyduğu bir soframı.Bir ömrün onurla geçtiğini düşündüğümüz hayatımızmı.Torun sevgisimi yurt sevdasımı .Şiirler yazıp sözcüklere payeler vermekmi. Yada doğru sanlıanın peşinden ömür tüketmekmi. ‘Ölüm olsaydıda ayrılık ırak olsaydı’ denir. Ölümün ayrılıg sınırsızca üstümüze yük ettiğini görmezden gelir sözcükler.Öylesi ayrılıklar olurki insanın yaşamaktan vaz geçişi gelir. Artık bir köz vardır yüreğin iç yolculuğunda siz o yolda kaybolursunuz da kimseler anlamaz.
Disiplin sadece disiplinle özgürleşiyor hayat. Size sorumluluk yüklüyor. Ama kült bir karmaşanın bataklığına çekmiyor sizi.Anlıyorsunuzki sevgi yaşamın ana kaynağı oluyor. Sevmeyi bilmekten öte sevmeyi anlamak lazım diye düşünebiliriz.Anlaşılamamış bir sevgi sizin için yüreğinizde bir kelepçeyi sabit tutuyor.Dogrumu dersiniz sevdiklerimiz sevgiyi hak ediyormu yoksa bizmiyiz rutubetli bahçelerin dikenlerine mahkum kalmış hikayelerin kahramanı.
İnsanlar her şeye kendi kalıplarından bakarlar.Kendi kalelerini korumak isterler.Siz oluruna bırakmayıp sınırlar çizdiğinizde istenmezsiniz. Hayat bölye bir yolculuk .
Ne kadarda cesaretliydi günah. kılıcını çekti korkuttu ruhumu beni kendine çekti.Cennetin kapısında melekler kovdu sözcüklerini karanlığın. Tanrı seni bunun için var etmedi dedi. Korkuttu ölümün getirdikleri geride kalanlar kedileri sevmeye devam etti. Kedileri bilirsiniz kadın gibidir kediler isterlerse sevdirirler kendilerini ,uykularınıza misafir olurlar. Giden gitmiştir yapacak bir şey yoktur artık. Neyseki bizde gidenler kervanındayız diye düşündü gelen kimdi çekip giden kim. Çağırdı gel dedi Seninim . Senindir günahkar bedenim. Ben seninle ötelerdeyim. Bilirim ölüleri sevmez kimse.
Bu sabah kafasına taktığı ne varsa kontolsuzca söyledi geçmişin dehlizlerinde adeta bir şarap gibi sakladığı tüm sürtük sözcükleri nakış gibi işleyip ellerini kaldırdı ‘senin dedi senin bana yaptıklarını kimse çekmez.’ İnsanların kendi davranışlarını önemsdiklerini biliyordu ama bunu bir hak olarak öne çıkarmalarına anlam veremiyordu. Sevdigini sandığı yuva kurduğu ömrü birlikte geçirmeye niyetlendiği eşini sevgi ve şefkatle sarmalamak varken bu öfke nedendi. Aklına kendine ve çocuklarına yapılan haksızlıklar geldi.Sözcükler boğazına kara tirenin vagonları gibi dizilivermişti.Kendini giripte çıkmakta zorlandığı bir tünelin içinde hissediyordu. Evlilik bu olmamalıydı.
Bu şehirde bir tiren garı olsa herşeyi bırakıp oraya gidebilirdi.Bir bilet alır ıraklara dogup büyüdüğü sonrada yanlızlıga mahkum olduğu topraklara gitmeyi düşünebilirdi.Gerçi nereye gitse sorunlarda onunla gelecekti. Bir türk generali şöyle der ‘Kaçarak özgür olunmaz. ‘
Tanrı şahitti artık sakladığı tüm günahları boş verdiği tüm görevleri önemser görünecekti.Bir gece yatağında uykudayken o evi gördü. Dogup büyüdüğü damında güvercinler besledigi yaz gecelerinde yıldızları saydığı o çocukluk gençlik günlerini.Gençliginin yaşam koşulları şimdikinden çok farklıydı bilgi oto yolu diyeceğimiz internet yoktu. Şehirlerde şimdiki gibi bir kaos görülmezdi sakin insanlar edepli adımlarla dolaşırlardı şehrin caddelerinde.Yaşam böyleside zorlaşmış bir hikaye anlatmazdı geride kalanlara. Şimdilerde insanlara çokseye sahip olma duygusu yapışmış ruhlarımızı kirletir olmuştu.Olası tüm değerler küpü patlamış su gibi çevreye dağılmış .Erdem güven ahlak kavramları dejenere olmuştu.Hayat bu olmamalıydı diye düşündü. İnsanlık iki büyük dünya savaşı geçirmiş katliamlar yaşanmış kültürler birbirlerini kabullenip ortak bir yaşama destek vermek bir yana herbiri karşıyı düşman bellemişti. Şimdiyse bir başka kavganın içindeydi insan denen canlı kendi ruhunun isyankârlığı doymak bilmez bir hırs ve arşa çıkmış bir ego.
Duru ve özgür bir ses kulaklarını titretti esmer bakışlı kadın telefonda oldukça emin bir şekilde ‘müsait olduğunuzda bekliyorum .‘diye ısrarla söyledi. ‘Bir kahve içmemizde ne sakınca olabilir.’ Kahve içmek dertleşmek kimbilir belki sözcüklerin karnavalında umut etmek.İki insanın aynı gök yüzüne birlikte bakabilmesinin ne sakıncası olmalıydı. Ahlak bir merhabayı nasıl yasaklardı.Bu yaşam korkuların ötelenmelerin hükümdarlığına mahkummu olacaktı.Tamam dedi geliyorum. Eliyle saçlarını düzledi.Kırmızı renkli kazağına çeki düzen verdi ve koridordan yürümeye başladı. Oldukça geçkin yaşına rağmen içinde bir heyecan vardı.İlk defa bir kadın kendisini olduğu gibi kabul etmişti.Kimbilir belki o içinde kıvranıp durduğu tünelden çıkmak için kendine bir ışık bulacaktı .Tanrı daim bir kapıyı aralık bırakır.
Mutluluk her şeyi boş vermek midir dersiniz .Yada evde kedi köpek besleme özgürlüğümü. Kimselerin önemsemediği insan yığınları niçin böylesi mutlu gülüceklere sahipler. İçimizdeki benlik duygusu niçin bizim için bir işkence yatağına dönüşüyor.Ölüm niçin böylesi kanıksanır oldu .İbadet hanelerle barışık ruhlar gerçekten cennetin müdavimlerimi olacaklar.Yoksa cennet insan beyninin bir olasılık yansımasının bir sonucumu.Aslında hepimizin beynine kilit vuran ön yargılarımız oluyor. Soy ağacımıza baktığımızda hepimiz sıradan insanlar omaktan öte bir özelliğe sahip olmadığımızı görürüz. Sahip olamadığımız ne varsa bizi başka kulvarlara iter.Katı keskin soygulanmayı sevmeyen küme elemanları olmaktan kurtulamayız.Tabi bu durumu öz kültürel benliğimizin bize verdikleri ile karıştırmak gerçekçi bir sonuç olamazsada bize verilenlerin bizden alınanlarla mukayese edildiğinde çaresizliğimizin patolojik sonucuna ulşamış oluruz.Evet hepimiz hastalıklı bir kültürünsorumluları olarak varız.Ya kökten red edici yada kabul edici olmuşuz.Uykusuz geçen gecelerde kadınsız sevgisiz yataklarda tünemiş pireler gibi biçare bir yitikliğin mahkumları olarak o karanlık sonu bekliyoruz.
Yıllar geçiyor bir çok önemsenenin ne kadar önemsiz olduğunu anlamaya başlıyorsunuz.Çok sahip olmak istediklerinizin hiç anlamı olmadığını görebiliyor artık benliğiniz. Uçsuz bucaksız bir yalan dolan denizinde tüm dünyanın bir çocuğusunuz artık elinden oyuncakları alınmış olan.
Sorumluluk ne zaman öne çıksa onun yanına koruyucu bir görevler metni öne çıkıyor.Beklenilenle yapmak istediğiniz büyük bir çatışkının içinde size zorunlu bir kabul ediş yüklüyor.Toplum şöyle diyor.Sen benim kulvarımda var olabilirsin.Aksi düşünce ve eylemlerinin sonuçlarına ben katlanamam. Kimbilir belki toplum haklı bir serzenişi kendisi için zorunlu görüyor. Bilmeyi becerebilsek göreceğim şu olacaktır. İnsan gönlünce yaşamak istiyor toplum onu tabulara mahkum ediyor.Gerçi bu tabular doğrusu kendince bir düzenide kurmuş kolamış oluyor.Ötesi siz güveni her olgunun üstünde görüyor hiçleşmeyi kabullenir oluyorsunuz.İnsan yığınları sessizdir bekler birileri gelsin herşeyi düzeltsin.O birileri kendi hükümdarlıklarını kurmadan öte hiçbir değeri kendileri içim öncü görmezler.
Aslında bir şeyleri anlayabilmek için düşünmeyi öğrenmemiz elzem görünüyor.Bir şeyin açığa çıkması eğitimle olan bir durum.Egitilmiş insan kendi yolunun çizgilerini belirliyebiliyor.Oçizgiler ayakların yaralamadığı gibi kendi yolundaki dikenleri temizleyebilmesine imkan sağlıyor.Ögretimse farklı bir şey okullardaki her verileni gerekli görmek kendini gereksiz kılmaya götürebiliyor.Ögretilenin sorgulanması düşünmenin en etken kökensel gerekçesi olmalı diye düşünebiliriz.
Onlarki gözleri karanlık ruhları yitik onlarki hükümdarlıkları silik yalanlar üzerine kurulmuş.Görkemli şatolarında yitik soysuzluklarının rutubeti onlardan kaçmak lazım ruhum bilmelisin bunu.Biliyormusun dışarda bahar geldi bahar.Bundan ölülerin haberi varmı bilmiyorum.Taze toprak kokusu kırmızı gelincikler.İlk günaha girişi şehvetci arzuların.Hikayesi yetim sofralarında kalan acı bir umuttur bize kendini anlatan.Diyelimki çaresiz bir hastalıktayız.Hani ölüm korkusunu körükleyen .Ruhu ateşlereatan bir çaresizlik.Olsun geldikya bu düyaya kavgalara mahkum oldukya.Kimsesiz kaldıkya kalabalıklar arasında. Dogru bildiğimiz ne varsa yanlış çıktıyaKorktuk çıplak yıkanmaktan Özgürlükle .Şiirleri hafif bulduk.Delimsi bir arayıştı sözcüklerden medet ummak.Çogulda yalnız kaldı hikayemiz. Biz bu dünyada kimi sevdik dersiniz.
Diyelimki seninleyiz bir kır bahçesinde bir akşam üstü.Üzerine esmer bir gülümseme tünemiş senin.Tahta masada bir çay birkaç kurabiye gözlerin gözlerimde.
Ne güzel şey hatırlamak seni.Yanlızlıgımın yoldaşlığında yaz geceleri.Anlatsam inanmazlar öpüştüğümüzü yokluğunda.İşsiz erkekler ve ülkeleri devrimci yoldaşların kim için doğacak güneş hadi anlat bana.Kim büyüttü seni kim sakladı kötülüklerinden bu yalan dolan dünyanın . zayıf korkak ve kimsesiz bir yolcuydun biliyorum .Tıpkı benim gibiydin. Islanıyordun acıların sağanaklarında. Kapıda bir eski ayakkabı kalmış.Yitkleşmiş bir kavganın ortasında. Yaşamak acı bir kahve içmek gibi sensiz olmayı kabullenmek.İşçi gömleği üzerinde gök yüzü gibi mavi. Okyanuslar gibi büyük dertlerle sevişmek.Tüm bunlar hep senin benim hikayemin ardıl sözcükleri sen kimin nesisin anlamadım ben.
Birgün çekip gitsen sen.Hiç görmemiş olsam seni.Daha kuzular dogmamış kadınlar anne olmamışken.Sonra bir şair senin hikayeni yazsa gidişinden.Küçük bir dağ köyünde bir üzüm bagı olsa seni memelerinden sevmeye başlasa umut.Sen hikayesi olsan bu çekingenliğimizin. Hani göçüp gidenlerin ardında vazgeçmeden hayata .Birgün sabah vakti otobüsler çalışmamışken daha .Ben Ankara olmuşken hatıranda sen gelmiş olsan. Yorgunsundur biliyorum.Bir çay demlesem sana zeytin çökelek ve sen.Şöyle ısınıversek gözlerin gözlerimde ben senin yanında ölsem. Nasıl olur bilmemki yada ırak dursun ikimizden ölüm vakti biraz geciktisin. Üşütmesin beni odamın duvarları ben çok üşürüm biliyorsun sensizken.
Fırtına yüzünden geciken tüm yolcular zamansız bir bekleyişe girmiş gibiydiler. Limanın karşısında duran kim olduğu bilinmez bir kadın suliyeti gözlerini dikmiş gelecek vaporu bekliyor.Zaman zaman elinde sıkı sıkı tuttuğu şemsiyenin ters dönmesine engel olamıyordu. Kıvırcık saçları fırtınanın etkisiyle dağılmış üzerindeki giri pardüsesi vücuduna yapışmış görünüyordu. ayakkabıları sudan kendi kaybetmiş sarhoşlara dönmüş .Tüm bunlara rağmen bekledikleri vapor geldiğini belli edecek bir amaye gsterememişti.Aslında bu mevsimde Akdenizin böylesi asi bir havaya sahip olduğu pek söylenemezdi.Demekki denizlerde insanlar gibi ne zaman nasıl bir fırtınaya kapılacakları pek belli olmuoyrdu .O Kadını o limanda bıraktı çekip kendi yorgun hayatına döndü.Kimin nesiydi nereye gidiyordu Niçin yağmurun altında yorgun bir bedeni zora sokup a sebep olmayı göze almıştı. Fark ettiki ruhu tüm kadınlara aşık tüm kadınlara sevdalı tüm kadınlardan ırakta kendi hikayesinin mahkumu olmaya devam edecekti.Şimdi düşünüyordu acaba o vapor gelmişmiydi .Gidecegi yerde onu bekleyen biri varmıydı acaba .Yoksa odamı kendi yanlızlıgına mahkûmluğunu yaşayan kalabalıklar arasında bir meçhul gölgemiydi yaşam denen sahnede.
Bazen güzel bir şey oluyor.En geçkin zamanında ömrün .Gel diyor ben seni istiyorum.Şiirler yaz hikayeme benim.Siz o hikayede olmaya korkuyorsunuz .Sızlıyor kemikleriniz.
Karanlık koridora açılan bir kapı gibidir hayat.Siz oraya şıgınızı tek başına veremezsiniz.Hadi çıkın sokağa bağırın haykırın çekinmeyin bulun elmanın ikinci yarısını. Gülümsemeyi başarın bu hikayede.
Bir bardak çay daha rica edebilirmiyim dedi kendine.Evet dedi bir bardak çay hakkın olmalı .Daha sabaha çok vardı .Perdeleri kapalıydı odanın penceresinin.Dışarda sakince yağan yağmur bazen hızlanır oluyor.Camlar yağmur tanelerinin hükümdarlığına mukavemet etmeye çalışıyordu. Kendince oturduğu sandalyede odanın duvarlarına baktı söylendiğine göre ölüler bazen evleri ziyaret ederlermiş. Olasılık dahilinde bir durum.Ama bu durum onu korkutur oluyordu. Ölülerle irtibatlı olmayı şimdilik pek istemiyordu.Sonra düşündü sevdiği bir çok insanı kaybetmişti.Arasıra onlarla görüe bilse sohbet etse ölüm sonrası birşeyleri anlamayı becerebilse kötümü olurdu. Saaçmaladıgını düşündü sandalyesinden kalktı perdeleri açtı .Dışarda sakin bir koyu karanlığa sadece yagmur sesi hükmeder görünüyordu.Perdeleleri yeniden kapattı .Odada kendi ve hayellerinden başka kimseleri yok gibiydi. Olsun dedi hayellerim umutlarımdır.
İhtimal birkaç yıl sonra belkide bu dünyada olmayacağım diye düşündü.Yine hayat devam edecekti.İş görenler yine gıreve gidecek hükümet yine şehrin en büyük meydanına girişleri yasak edecek.Yine kadınların namusu namustan bir haber erkek tiplerinin ağzına mazeme olacaktı.Okularda öğretmenler ne okutacak ne öğreteceklerdi çocuklara.Acaba şiir seven öğretmenler varmıydı. Hiç ölmeyecekgi dolaşan hastane yetkenleri kendileri hastalandıklarında acaba nasıl tanı koyacaklar kime detlerini anlatacaklardı.Ölüm çok korkunç bir durumdu öylesinede doğal olduğu düşünüle dursun insanlar bir gün öleceklerini pek akıllarına gitirmek istemiyorlardı.Bir şeyi akla getirmemek onu yok yapmadığı gibi sizi ona karşı savunmasızda bırakabilirdi. Gerçi ölüm karşısında nasıl hazırlıklı olunabilirki.
Agaçların tepeleri belli belirsiz bir rüzgarla sallanırken son baharın o görkemli renkleri doğaya hakim olmuştu. Genç kadın bir müddet ağaları izledi.Yaprakların o sarının her tonu bazı dalların uçlarında kızıla bürünmüş şarap misali bir çekiciliği doğaya hakim kılmış gibiydi.Düşündü her mevsimin bir güzel yanı mutlak oluyordu. Bu insan yaşamı içinde böyleydi her yaşın kendince bir çekiciliği vardı hayat başlı başına bir sarhoşluk hikayesiydi sanki.
Ruhunuz size devrimci bir yolu hükmediyorsa siz ondan kaçamazsınız. Devrimcilik derken yenilikçiligi anlatmak istiyorum. Yoksa bizim ülkenin yada dünya düzenin değişmesine bir hükümranlığımızın olabileceğinden yıllar önce vazgeçmiştim .Birleri dünyayı öylesine avuçlarının içine almışki bize bıraktıkları sadece yaşamın dışında ölüme yakın olmak oluyor. Umutsuzluk tabiki burda ortaya çıkıyor. Umutsuzlugu besleyense anlaşılamamak yada gerçek oluruna sırt çevirip keni dünyanın hayal sislerinde hiçleşmeyi kabul etmek.
Dar bir dünyada yaşıyoruz.Fanustaki gibi sınırlı bir alanda ömür tüketiyoruz.Siz bakmayın birilerinin dünya özgür bir gk kubenin temelidir söylevine.Kader bu dünyayı başımıza hep dar etmiş.Ruhumuzu karanlığın içinde tüketmekten asla vazgeçmemiştir.Tüm bunlara eylemin sorgulanmasınıda ekleyelim ormanda yitikleşmiş kuzular gibi kalıyoruz.Ürkek ve sahipsiz.
Yıllar evel o toprak damlı evde nasılda umutlanırdık yaşama dair. Hiç kötülük aklımıza gelmezdi.Sonra yıkık bir duvarın altında kalmış sokak kedilerine döndük. Yaban sokaklarda yitikleşti umutlarımız. Çok kadınlar sevdik çok özledik yıkılmış umutların ışıklarını hani çekip gidenler oldu olacaktı bunu geç anladık.
Aslında duygusal bağlar acı verir bunu biliyoruz. Acının aynı zamanda ruhu beslediğini çok geç yaşlarda öğreniyoruz. birde öğreniyorsunuz ki duygusal bağlar koptuğunda bağımlı olduğumuz insanlar oldukça yapay yaşatmışlar bize hayatı.
Bugün çok tuhaf bir gün diye düşündü ilk defa yataktan kalkmak istemiyordu Kalkmak için bir sebebide yoktu.Ama nezamana kadar yatakla sevişebilirdiki.Kendini toprarladı karktı izlenceyi açtı (televizyon ) haberlerde suriyedeki gelişmeler İsrailin filistin saldırısı birinci sıradaydı .Kalabalıklar sakkallı eli silahlı karmaşık tipler korku dolu gözlerle sokaklarda çaresiz insan yığınları.Banyoya yöneldi lavabo musluğunu açtı kısa bir süre suyun başıboş akışını izledi .Sonra kendini toprarladı ellerini sabunladı yüzünü yıkadı kirpiklerindeki çapakların kolayca gitmiyecegini bildiğinden parmakları ile göz çukurlarını ovdu. Sonra tekrar salano geçti izlencede haberler değişmişti.Esmer bir sipiker oldukça ciddi görünerek haberlerine devam ediyordu.Şimdi sıraya Amerika seçimleri vardı.Uzanıp cihazı düğmesinden kapattı .Evde yanlızdı mutvaga geçti kırmızı siyah saplı küçük tavada kendine bir yumurta kırdı.Tanrı tüm evreni insan denen şerefli canlının emrine vermiş diye düşündü.Tavuklar yumurtluyor ve o yumurtalar bize katık oluyordu.
Merdivenlerden bir ses durdu yan komşu yine o siyah mini eteğini giymiş asansörün kapısında bekler olmuştu. Bankada müşteri semsilcisi olarak çalışıyordu oldukça havai bir tipti bu kadı birkaç defa tüm etik kurallardı bir kenara bırakmış kadınlığını kendini günaha çekmek için çabalamıştı ama Katolik ruhlu orta yaşlı adam . Olgunlukla bundan kaçınmış gereksiz ilşikileri kendi için sorunlu görmüştü.Yaşadıgı toplum kendi değerleri bu karmaşaya pek sıcak bakmıyordu.Bir kadın için erkekçe red edilmesi büyük bir yıkım olmalıydı. Evet cinsellik kendi mecrasına kamalı diye düşündü.Tusanimi gibi sağa sola yayılmam Bugün günlerden hüzün şöyle bir rakı alıp içmeli kımız niyetine. Her kadehte kovmayı becerebilmeli derdi tasayı .Yada aksi olsun hadi gelin tüm ahlaksızlığımızı avuçlarımızdan serpelim yerlere. Yerler özgürlük tohumlarını tanısın. Bir esmer kadın saçlarına savursun akdenize Ak deniz özgürlük nedir umut nedir aşk nedir tanımış olsun. Yaşamın tüm kıyılarında barış çıçekleri açsın denizlerin.Egede bir adada bir balıkçı meyhanesinde gece gelsin pencereye biz yıldızları sayalım ruhumuzda sevdalar olsun.O bizi bırakıp giden aşklara inat.
Alanya ya yağmur yağıyor oldukça soğuk bir havaya şahitlik ediyoruz.Sokak kedileri bir yerle saklanmış gibiler ortada görünmüyorlar.
En büyük ihanet kişinin kendini unutması olarak düşünülebilir. Ben kimim ailem kim yaşamım neyi bana kazandırdı .İçimdeki hüzünlerimin gerekçesi ne olabilir.İnancımın karekteri benim için ne ifade ediyor. Yada bir inanca sahipmiyim. Özgürlük benim için ne anlama geliyor. Özgür hissetmiyorsam gerekçelerim ne olabilir. Tüm insanları niçin seviyorum. Nefret duygum varmı varsa nasıl törpülemem gerek. Kadınlar yaşammımda nerdeler. Sapkın düşünce benim için ne olabilir. doğal sevisel bir yaşama nasıl ulaşabilirim. İnsanca ortak değerlerin benim için anlamı nedir. Binlerce soruyu kafamda tutmaya çalışırken aslında yıkık bir duvarın altında kalmış bir kedi gibi çaresiz kaldığımı anlamış oluyorum.
Sen beni sevme olurmu.Çek git kendi bahçende topla üzüm bağlarının meyvesini. Seviş erkeğinle sakla günahlarını aç saçlarını dağıt biraz. Yaşamak ırak kalmaktır sevdadan anla artık.Bu yaşamda acı çok olurda biliyorsun huzur az.
Birşeylere ulaşamadınızmı kendi kabuğunuza çekilir oluyorsunuz.Bu durum genelde kadın erkek ilişkilerinde ortaya çıkıyor. Hele evliklerde kadının aldığı tavrı anlayabilmek atomu parçalamak bir hücresel hastalığa deva bulmak gibi yorgun bir süreç.Sizin ömrünüzü tüketir.Kendine güveninizi sarsar.Farkındamısınız kadınlar erkekleri bir saf görürler doğrusu bundada haksız sayılmazlar en maço görünen tiplerin ruhunlarında biraz kadınsı biraz çocuksu bir hal vardır.Onun i.in hepimiz annelerimize düşkünce bir rölü ruhumuza monte etmişizdir.
Sabah ezanı okunuyor ben oldukça erken kalma alışkanlığıma mahkum dışarda yağmuru dinliyorum. Aylardan kasım yaşamımdaki altmışbeşinci kasımı camdan izliyorum.Çevremde oturduğumuz apartman gibi miladını doldurmuş yorgun binalar var. Biraz ötemizde akdeniz kendince vakurlugunda burdayım diyor.Emekçiler ve genç ögreöğrencilerazdan caddeleri dolduracaklar ilerde şehrin en sevecen caddesi Atatürk caddesinde belediye otobüsleri güncel mesailerine başlayacak .Zenginler ve fakirler aynı havayı teneffüs etmenin eşitliğinde kendilerince umut etmeye devam edecekler. Yaşı geçkince bir kadın hislerinin karmaşıklığında kendini bir kauför sandalyesinde bulurken neye niçin nasıl bakımlı olması gerektiğine vardığını kimselere anlatamayacak. Gerçi bir çok erkek olgun kadınlardan hoşlanır görünüyor.Olgun o derece cüretkar.
İnsan denen canlının tarih boyunca yaptığı kendi huzurunu bozmaktan öte bir durumu yaşattığını hangimiz görebildikki.Uydurulmuş bir kült değerler insan denen varlığı özgürlüğünden aldığı gibi birde savaşmaya yöneltiyor.Koca dünya darlaşıyor ilkelleşiyor.Ruhlarımızı daraltıyor.Birileri üst olmak için milyarlarca insan canlısı anlayamadığı tozların içinde hiçleşiyor.Ah sevgili görüyorsun zaman kalmadı .Yaşam sensiz ve umutsuz şarkıları dinletiyor ruhuma.
Belkide en büyük savaşımız kendi ruhumuzla olan savaştır.Kendi öz benliğini olgunlaştırabilmek çoğumuz için sorunlu bir durumdur.Yaşam bize bedenimize mahkum ederken bizim bedenle olan birlikteliğimizin sürecini bilme şansı bize tanınmamıştır.Siz bakmayın yaşamda sağlık herşeyin önündedir söylevine o önde olan sağlık zamanı glediginde ölümün gerisinde kalıyor.Bir çok unvanlı saygın tıp hocasının ölümün çaresiz hükümdarlığına vakitsiz zamanlarında ömürlerinin mahkum kaldıkları bilinen bir gerçeklik oluyor.Acaba ölüm olmazsaydı yaşsam nasıl olurdu .Yada ölümsüz bir yaşamın dengesi nasıl sağlanırdı.Neyse ne şimdilik ölümün canı cehenneme diyelim.
‘Birgün sabah sabah kapıyı çalsan der şair’ ‘Bu dünyada en çok babamı sevdim.’Can yücel ‘O mavi gözlü bir devdi minnacık bir kadın sevdi ‘ Nazım Hikmet. ‘Senin dudakların penbe ellerin beyaz al tut ellerimi bebek tut biraz ‘ Cahit Kulebi. Şiir yaşamdan bir buğday başağı devşirmek gibi.Hastalanmak gibi zamanın dönencesinde kaybolup. Dügünlerde ağlatma beni olurmu gidip ellere yar olma!
Bir şeyin anlamı zamanla olgunlaşır siz onun ne olduğunu kendiniz için değerinin ne olabileceğini anlamış olursunuz.Aslında tüm ruhumuzu yıkıp kanatan duyguların içeriğinde birazda güçsüzlüğümüzün ortaya çıkardı bir duruma isyan edememenin yada onu değiştirememenin bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.Biz aslında kendimize sahip olamadığımızı anlamak istemiyoruz.Hayır demeyi beceremiyorsak evet tamam denmesini bekleme hakkına sahip olamayacağımızı göremiyoruz.
Hayatta bir insanın tek davası olur ki oda insanca yaşama hakkına sahip olabilme kavgasıdır.Evrendeki tüm canlılar bunun için mücadele verir. Diger arayışlarımız gök üzünün sonsuzluğunda yitikleşmekten öte bir kazanım getirmiyor. Yaşam doğal ve karektere uygunsa umut yeşermeyi becerebiliyor. Tabi için başında sevgi var.Sevgi bizi aynı zamanda kümenin içinde kalmaya mecbur bırakıyor.
Bir şeyin anlamı zamanla olgunlaşır siz onun ne olduğunu kendiniz için değerinin ne olabileceğini anlamış olursunuz.Aslında tüm ruhumuzu yıkıp kanatan duyguların içeriğinde birazda güçsüzlüğümüzün ortaya çıkardı bir duruma isyan edememenin yada onu değiştirememenin bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.Biz aslında kendimize sahip olamadığımızı anlamak istemiyoruz.Hayır demeyi beceremiyorsak evet tamam denmesini bekleme hakkına sahip olamayacağımızı göremiyoruz.
Hayatta bir insanın tek davası olur ki oda insanca yaşama hakkına sahip olabilme kavgasıdır.Evrendeki tüm canlılar bunun için mücadele verir. Diger arayışlarımız gök üzünün sonsuzluğunda yitikleşmekten öte bir kazanım getirmiyor. Yaşam doğal ve karektere uygunsa umut yeşermeyi becerebiliyor. Tabi için başında sevgi var.Sevgi bizi aynı zamanda kümede tutan bir büyük otorite oluyor ruhlara.
Herkes nasıl bildiyse aşkı bende öyle tanıdım.Korkak yalın ve acımasız.Dünyanın en güzel ülkesiydi umut.Esmer kadınlardan sakladıgım acıydı aşk.Haydi buluşalım seninle karanlık bir gecede.Tüm yitenlerimizin hikayesi yüreğimizde.Ne olacaksa olsun artık dediğimizde.Biliyormusun uçsuz kimsesiz bir ömrü tükettik.Esmer tombul memeli bir hasret sakladı sütünü.Aç bıraktı bizi. Ölümdü, kapıyı çalan.Aşk dedikleri bir puslu hikayesiydi ömrün.
Gök tanrı bizi sevdi bizi bizi yarattı. Bize akıl verdi sonra sorguladı bizi tanrı. Günahlara girmemiz kaderimiz olmuştu. Tanrı bunu anlattı bize o mekandan ötede bilinmeyenlerin hükümdarlığında tek hükmedendi. Bizi biliyordu. Bizim bu yaşamdaki misafirlgimize musade etti. Bizi akılla olgunlaştırdı. Sonra emirler verdi tanrı. ’Namaz kıl ,oruç tut. Sabret ve geleni kabullen.O kaderi çizdi alnımızın öz defterine bizi mahkumlaştırdı .Biz o defterin dışına çıkmak istedik. Tanrı kendini hatırlattı.Yinede musade etti günahlara bulaşmaya ruhumuzu. İsimsiz kimsesiz mazlum kalmamıza kaderimiz yön verdi.
Sonra ölüler konuştu bizlerle biz anlamada zorlandık .Görmedik ölülerin gidişini.Haykırışlarını duymadık .Yüksek katlı binalarda seramik banyolarda çimdik sıcak sularında keyfin. Sonra tanrı titretti toprağı dirimsel elektirik dalga dalga dağıttı enerjisini yer yüzüne. Kasıntı zengin tipler kırmızı rujlu kadınlar en zamansız vakitte korkuyla yaşadı ölümün kapıyı çalmasını . Git diyemediler. yıkık binalarda toz toprak kaos bir zamanı yaşadı ömürleri. Geride kalanlar yine dantelli sütyenlerini giydi üstlerine yalanın. Ölümü ırak sandılar kasımın gece karanlığında. Halbuki kasım kışların başlangıcıdır ayazların mevsimidir kasım. Kasım ölüm mevsimidir. Anlamak istemez kimse.
Gençlik yavan bir hikayedir aslında çoğunluk için .Herkes gençliği yaşamamaktan şikayetçi .Gerçi neyi yaşayabildiki insan denen canlı. Sadece ölümün getirdiği acılara mecbur bırakıldı .Ruhlardaki o dizginlenemeyen haykırışlara kim sus diyebildiği yüreğinde.Kimlerin kemiklerini sızlamadıki göçüp gidenlerin ardından.Lüzümsüz kadınlar lüzümsüz hayatları yaşadılar.Fark etmediler basitçe tükendiklerini .Çogunluk kaçtı saklandı korktu yaşama ses çıkarmaktan. Sevmek yalan dolan bir hikayesiydi geride kalanın.
Farklı düşünmek mümkün olabilsede farklı davranmak olasılığı düşük bir kavram .Bu umut etmek içinde öyle umut güzel bir duygu öylesinede afaki bir uç ufuk. Ah nasılda sevinirdik umutlanınca yüreğimiz.Avuçlarımız açık beklerdik bizi bulsun sevdaları şehrin.Aslında şehir kimseye sarışmadı almadı koynuna yanlızlıklarını .Vakitsiz göçüp gidenlerin hikayesi hep yarım kaldı o şehirde. O şehir hep öteledi sevdayı anladıkki sevdalarda geçiciydi tıpkı hayat gibi.
Bir kahve içmeli şöyle sevdigkleri yanında olmalı eşitçe gülümsemeli hayat güneş pencereden içeri sorgusuz sualsız dalmalı. Daha ne olmalı sence.Yaralara melhem olmalı öğlen vakti birkaç dostla bir sofrada .Gelip gidenler olmalı şöyle yüreğin bam telinde. Bir sevda anlatmalı hayat.Geride kalanlarda gidecek biliyoruz.Gidenler hüzünlerinde zamanın .Haydi kapatalım fincanlarını umudun.Bakalım ne diyecek ömür bize.
Çok derinlere dalmış bir dalgıç gibiydi duyguları. Karanlık bir kayboluşu haklı çıkartan yitikliğin içinde gizleniyor gibiydi.Gördüki tüm sevdikleri göçüp gitmiş tüm umutları kendini terk eder görünüyordu.Oturdugu şehirde ansızın ortaya çıkan yer sarsıntıları içinde ürpertiler oluşturunca herşeye rağmen yaşama hevesinin devam ettiği hisseder oluyordu.Evet olası bir yer sarsıntısı oturduğu binayı yıkacak olsa tırajik bir ölümle bu dünyaya veda etmiş olacaktı.Ak deniz oldukça asi bir karekterle yer sarsıntılarına bizi mecbur bırakıyoprdu. Ah şimdi birde kaybedilenlerin acısının yanında olası korkulara birde bu eklenir olmuştu.Yaşam daim hepimiz için her şartta çekici olmayı sürdürür görünüyordu.
Çekip gitme sakın demenin bir anlamı olmuyor.Giden gidecektir kalan kendi yolunu çizecektir. Belki bir hüzün çökecektir gidenle kalanın yüreğine.Islak nemli bir umut saklanıp kaçacaktır yaşamın gerçeklerinden. Tüm sevilenler anlamsızlaşacaktır belki .
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.