- 69 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Nerde Kaldı Bizim Kavurmalar
Ondört yaşımda yaz tatilinde babamın lokantasında çalışıyorum. Meğer ben okulda sadece teori öğreniyormuşum. Asıl ders pratik olarak bizzat dışarıda yapılıyormuş.
İki zabıta şakayla karışık bizim seyyar satıcı İbrahim Ağabey’in koluna girmiş dükkandan içeriye geldiler. Tabi öğlen yemeğini bedavaya getireceklerine emin bu ikisinden biri hemen atıldı.
- Usta bize birer buçuk kavurma..
Onlar otururken bizim İbrahim birden gözden kayboldu. İçerisi kalabalık, tam öğlen servisi. Tabi beyler birden afalladı. Babamdan da çekinirler. Sıra bunlara gelmeye yakın o ilk söze giren seslendi.
- Usta bizim kavurmalar iptal. Sen az kuru ver ikimize de..
Şaşkın halde babama bakıyorum. Babam hafif gülümsedi. O an jeton düştü. İbrahim’i kaçtı diye düşünen beyler ödemeyi kendileri yapacakları için hesabı ucuza kapamaya çalışıyorlar. Bu defa tam az kurufasülyeleri veriyorduk ki İbrahim geri geldi ve bunu gören yine o aynı şahıs seslendi.
- Usta nerde kaldı bizim kavurmalar!
Nerde kaldı sizin kavurmalar..
Ondört yaşımda elimde birer buçuk porsiyon iki kavurma tabağıyla masalarına doğru yürüdüm. Şu an kırkbir yaşımdayım ve eminim ki yine olsa aynısını yapardım.
Tabakların ikisini de hemen dükkanın dışındaki masada oturan bu beylerin ayakuçlarındaki semtimizin köpeği Tosbik’in önüne boşalttım. Tabi beyler sinirlendi.
- N’apıyorsun sen çocuk?
- Pardon siparişler karıştı..
Ancak üç dört saniye sonra bu ironiyi anlayan o sözde uyanık olanı ayağa kalkıp üzerime yürüyordu ki babamın o gür sesi duyuldu.
- Sakın aklından bile geçirme!
Babam da kapıya gelip "bir daha buraya uğramayın" deyince ortalık her ne kadar hararetlense de semtimizin sözü geçen zengin ağabeyi Ermeni asıllı Parkis’in yan masadan sesi duyuldu.
- Çıkın gidin burdan. Çoluğunuz çocuğunuz var demem ikinizi de mesleğinizden ederim haramiler..
Olay burda kapandı ya Parkis beni gözüne kestirmişti. Onu bakışlarından yakaladım.
Birgün dışarıya servis yaparken elimde bir tepsi yemekle Parkis’in dükkanına girdim.Yemek boşları için tekrar geri geldiğimde tabiri caizse beni sorguya çekti.
- Senin baban cahil bir adam. Sen burda en fazla lokantacı olursun. Gel ben seni Işık Okullarına yazdırayım. Orda yabancı dil de öğrenirsin. Hayatın kurtulur.
Tereddüt etmeden yanıtladım.
- Diyelim ki dediklerin doğru. Ben babama "cahil" diyen birinin yanında "beyefendi" mi olacağım. Bak Parkis Efendi, belki bu Pangaltı’nın yarısı senin kiracın ama sen de bu memlekete kiracısın. Bak bakalım şu camekanlara. Kimin bayrağı asılı..
Parkis’e cevap hakkı vermeden elimde tepsiyle dışarı çıktım. Az ötede bir merdiven başında soluklanayım dedim. Ağustos güneşi beni biraz çarpmıştı. Giriş kat penceresinden yaşlıca bir teyze bana bir bardak tuzlu ayran uzattı. "İç evladım sıcaklar fena bu ara".
Vay benim güzel memleketimin güzel insanları.
Dükkana geri geldikten sonra işi bayağı kolaylayıp babamla karşılıklı oturduk. O dönem dört masalı dükkanda biz de Parkis’in kiracısıyız. Babam yavaştan konuya girdi.
- Bak oğlum. Ben bu dükkanı krediyle satın almak istiyorum. Eğer sen okuldan arta kalan zamanlarda ve tatillerde bana yardım edersen ben bu işe girişicem. Sen benim sağ kolum gibisin. "Yapamam" dersen de baştan söyle ben hiç bulaşmayayım.
- Yaparım baba. İyi düşünmüşsün..
Sabah 05:00’da babamla birlikte dükkandayız. 08:30 da okula gidip 16:00’da yine dükkana geri geliyorum ve 22:00 da ancak dükkanı kapatıp eve gidebiliyoruz. Tam iki sene bu şekilde geçti. Sonrasında elemanlar aldık ve biz de artık rahatlamıştık. Beş sene sonunda dükkan artık bizimdi.
Babam heryerde benimle gurur duyduğunu anlatıyordu. Tabi biraz da abartıyordu. "Oğlum olmasa beceremezdim".
Ondokuz yaşımda pırıl pırıl bir delikanlıyım. Kendimize ait bir ev, bir dükkan ve hatta bir de arabamız var. Üniversite sınavını kazanmışım. Ehliyetimi almışım. Hayat şimdi başlıyor işte derken.. babamla karşı karşıya geldim.
- Üniversiteye gitme. Yandaki dükkanı da burayla birleştirip ondört masalı yer yapalım. Üst katı da aile salonu yaparız. Üç dört eleman daha aldık mı 7/24 açık tutarız burayı. En son zaten dükkan senin..
- Hayır..
Babam da olsa yeri geldiğinde "hayır" demeyi biliyordum. Bilmediğim tek şey babamın haklı olabilme olasılığıydı. Oysa ben yenilsem bile bu kendi tercihime olmalıydı. Oldum olası keşkeleri sevmem..
Babamla aramız açıldı. Söylediği gibi yan dükkanı da aldı ama iki dükkan beraber o eski dört masalık yer kadar bile iş yapamadı. Bu süreçte ben hiç dükkana uğramadım. Zaten babam da bir yıl sonra dükkanı içindekilerle birlikte satıp işi bırakmak zorunda kaldı.
Aramız açıldı dedim ya artık iki düşman gibi olmuştuk. "Senin sayende" ile başlayan bu hikaye "senin yüzünden" olarak son bulacaktı. Sonunda annemle beraber memlekete yerleşecekti.
Yirmi yıl sonra..
Bunca yıl aileme uzak kalmıştım. En sonunda dayanamayıp onları görmeye yine ben kendim gittim. Tabi daha ayak basar basmaz bu mevzu açıldı. Gereksiz onlarca muhabbetten sonra işte o söze geldik.
- Sen yanımda olsaydın şimdi Pangaltı’nın Parkis’i biz olacaktık.
- Parkis öldü.. baba!
Babam sustu.
- Sen Parkis’ten de iki yaş büyüksün değil mi! Yani sıralı ölüm gelse ilk sen varsın listede. Nedir bu hırs! Pangaltı değil İstanbul senin olsa n’olur! Sen evladınla, torununla mutlu huzurlu bir ömür süremedikten sonra.. sen ölmüşsün de tüm miras bana kalsa n’olur! Ben senin ölüm haberine üzülecekmiyim sevinecek miyim? Yahu herşeyi geçtim. Bugün silkelensen 20 milyon paran var. Aylık 1 milyon faizi var o paranın. Hiç çalışmasan sana da anama da bana da torununa da yeter. Biz neyin peşindeyiz baba! Para araç, biz amacımızı unuttuk..
Tabi sözümü dinletemedim..
Altı ay sonra babam vefat etti. Hemen ardından annem rahmetli oldu. Babam tüm mirasını kızıma bıraktığına dair bir vasiyetname düzenlemiş. Şaşırmadığım gibi artık ilgilenmiyordum da.. Zira o parayı harcayıp mutlu olabileceğim insanlar zaten artık aramızda değildi.
Kızımla bu mevzudan sonra "hadi baba seni yemeğe çıkarayım" diye beni götürdüğü bir esnaf lokantadasında yine ona fazla hesap gelmesin diye söylediğim kurufasülye siparişimizi beklerken sohbet ediyoruz..
- Baba ben de mirası ileride çocuklarıma bırakayım mı?
- Evet kızım. Sen onlara bırak, onlar da çocuklarına bıraksın. Böyle sürsün bu döngü..
Sinirlenmiştim..
- Usta nerde kaldı bizim kavurmalar!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.