- 81 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
DOĞRU TARAF
Yanlış tarafta olma duygusu… Aynen böyle tanımlayabilir bu durumu… Karşı tarafın suçlamalarının yöneltildiği kişi canından bir parçaysa; terazin şaşıyor bir anda… Gerçek hayatta karşılığı olmayan ağırlıklar ekleniyor kefeye… Suçlamanın nedenini oluşturan şeylerin ağırlığıyla aşağı inen kefeyi yukarı çıkarıp; suçlanan o yakınını haklı çıkaracak özellikleri boca ediyorsun diğerine… Aynı hizaya getiriyorsun iki kefeyi.
Ama için rahat değil yine de… Kafanda akladığın o insanın ayak izleri çukurlar açmış sanki geçtiği yerlerde… O derece bariz dokunuşlarını görüyorsun… O hoyratlığı…
“Artık yeter!” diyor, doğru taraftaki kadın… Oysa “Yanlış taraf…” demeliydi O’nun durduğu yere… “Kendi bulunduğum taraf, onun suçladığı insanın tarafıysa madem… Bu bile otomatikman doğruya çevirmeye yetmez mi yanlışı?!..”
Çoğu insan öyle yapmıyor mu? “Ben doğru buluyorsam, doğru olan da odur!” demiyor mu? Bu kadar net işte mutlu olmanın formülü….
Ama aksayan bir tarafı da yok değil bu yaklaşımın… Görmezden gelirsen çok da önemli değil gerçi, ama… Sorun da o ya! Herkes aynı değil… Gözünün önünde duranı yok sayamıyor bazı insanlar. Orada kocaman bir şey varsa… bir eşya, bir kadın, bir duygu… fark etmiyor; onu görmemiş gibi yapamıyorlar… Orada bir boşluk varmış gibi geçmeye kalkmıyorlar içinden…
“Orada bir şey var!” diyorlar. “Görmezden gelmeye kalkarsam; toslarım sonra duvarına…”
"Çok uğraştım toparlamak için…” diyor… “Ama tek taraflı olmuyor. Eğer bir ilişki yürüyecekse; iki taraf da çabalamalı… Hovardalığı yetmiyormuş gibi bir de şu kumar meselesi çıktı. Bardağı taşıran son damla oldu bu. Artık tutacak bir tarafı kalmadı bu evliliğin.”
“Elin kızı…” mı deseydi şimdi?.. “Kardeşimi ona mı değişeceğim? O da ana baba evladı, tamam da… Yakındığı o adamın da bir ana babası var… ve üstüne üstlük benimkilerle aynı insanlar…”
“Ablacığım, bunları anlatıp üzmek istemezdim seni. Ama gideceğim başka kimse de yok. Başka birine bunları söylemeye kalksam, hemen üzerini kapatmaya çalışır; katlanmamı, çocuklarımı düşünmemi falan söyler. Sen onlar gibi değilsin… Eğip bükmüyorsun gerçeği. Sözün sonu nereye varır diye düşünmeden, bildiğini söylüyorsun. O yol seni zora sokacak bir noktaya da varsa, değişmiyor bu. Kaç yıldır birbirimizin hayatındayız. Senin vicdanını çok iyi biliyorum ben. İnan, benim için gerçek ablamdan bile daha öte bir yerdesin.”
“Sen de kardeşimden ötesin benim için…” diyor, o hayali teraziyi kafasından fırlatıp atarak… Vicdanının terazisi ne güne duruyor? Çok bariz bir şekilde gösteriyor ona; hangi taraf haklı, hangi kefe daha yakın yere…
“Kardeş olmak için aynı ana babanın çocukları olmak şart değil ki!” diyor, yerinden kalkıp karşı koltukta oturan genç kadına yönelerek… Birkaç saniyede varıyor yanına, sıkı sıkı sarılarak devam ediyor: “Hatta kardeş olmak da şart değil, sevmek için… Aynı tarafta olmak çok daha önemli… Doğru olduğuna inandığın tarafta…”
YORUMLAR
Bence çok çok anlamli bir yazıydı.
İşin püf noktası -nacizhane fikrim bence şu..
Bizler hayatta ailemizi, çevremizi ve en çok da sevdiğimiz kişileri zihnimizde oluşturduğumuz formatta görüyoruz. İşte bazen küçük bir gerçekle bile olsa yıkılıyor bu tabular.
Sonra daha büyükleriyle..
En basit örneği "platonik aşk"
Benim için çok güzel bir yazıydı.
"taraf, denge, terazi" terimleri zaten hep etkileyici anlamlar içermiştir.
Selam, sevgi ve saygıyla..
Mavilikler
Allah böyle bir durumla karşı karşıya bırakmasın bizi. Canımızın bir parçası olan insanların karşısında durmak çok kolay değil…
Hoş görülebilecek bir hata yaptıklarında, yanlarında dururuz tabii. Ama affedilmeyecek hatalar söz konusuysa, birilerinin canını yaktılarsa mesela; karşılarında durmayı da bilmeliyiz.
Değerli yorumunuza teşekkürler…