- 43 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
GAMGÜSÂR(IM)
GAMGÜSÂR(IM)
Ocağın üzerinden indirilip hala kaynamaya devam eden su gibiyim… Yüreğimin bağları çözülmüşte senin tozun üzerime sinmiş gibi… Güneş penceremden yatağımın üzerine sızıp gelmişte, usulce sarılmış gibi oysa saat gece yarısı değil miydi? Evdeki izlerini arıyorum. Duvardan resmini indirip önüme koyuyorum ve tek sırdaşım kâğıtlar… Gözüm kalemliğe ilişiyor, kalemlerin içinden en uygun olanını, en özelini seçiyorum.
…Daha önceleri ajandamın arasında usulce uyuyan kalemi görünce “tamam bu”düşüncesi ile dilimin ve elimin bağlarını sandalyenin ayakucuna bırakıyorum….
Ey benim nuru çesm-i iftiharım
Medetkârım, enisim, gamgüsâr(ım)
Surur-ı hatırım, Şevk-i derunum, Ferah bahsim, dilzâr-ı zebunum…
Hazır mısın? Kâğıdın ikiyüzlülüğüne rağmen anlatmaya… Tebessümü, yüzümüze nakış etmeye…
Zannetme ki biri ya da birilerinin zorlaması ile yanındayım. Zira zorla güzellik mi olur? Nasıl sokarım seni kâğıdın o acımasız kollarının arasına… Yüreğim yanmıyor mu, zannedersin; sensiz, sessiz kaldığımda, yazamadığımda… Kâğıdın karşısında, başım önde, düşünürken ne halde olduğumu görmez misin?
… Usulce kalemi elime alıp siyah sivrilmiş ucuna bakıyorum.
gamgüsâr(ım) benim!
Başlayalım mı?
Zannettiler ki yüreğe aşk ateşi düştü; kül eyledi…
Kimse bilmedi, düşen aşk ateşi değil; kelamın önce gözden sonra gönülden uzak durmasıydı… Gecelerin, doğum sancısı içerisinde çırpınışı karşısında kalakalışı, gündüzün erişmeyi beklerken vuslatın ölüm çemberi içerisinde olma dâhili… Bir Müslümana yakışmayan lakin sürekli dilden düşmeyen “keşke” kadar acımasız zamanın içerisinde kalakalmaktı…
Zannettiler ki sevdim, sevdim vazgeçtim. Siz hiç dalına küsen, ağaç gördünüz mü?
Ya da dikeninden, yaprağından utanan gül?
Su toprağa tohuma, gönül koyar mı hiç?
Rüzgâr kıskanır mı, yağmuru, bulutu?
En büyük hatta tek vazgeçilmezim, sevdam; gölgesinde durduğum bayrağım… Bu yüzden; vaatleri ve saadeti kısa olan dünyanın hiçbir rengine, şatafatına kanmamayı öğrendim; şehitler bir bir düşerken fidan niyetine… Geride kalan yetimleri, gözü yaşlı anaları, pantolonu gibi yamalı yürekleri göre göre... Bu vatana nerede, nasıl olursam olayım nasıl hizmet ederim? Sorusu ile cebelleştim. Hal böyleyken nasıl olurda yar acısını yara haline getiririm…
Tarihe gömmek isteyen nicelerini, tarihe gömen ülkem gibiyiz, bizler.
Gül, dikene katlanmamış olsaydı bu kadar güzel kokar mıydı? Her zorluğun altında bir kolaylık yatmaz mıydı?
Biz öldükten sonra da yaşayan bir milletiz. Bizler öyle bir milletiz ki;
“Ne tarih örter üstümüzü, nede toprak. Bir adım bile olsa geri atmayanların, düşmana karşı dik duranların, ölümü dimdik ayakta bekleyen, kâfiri tetikte gözleyenlerin şahı”(yız)
Bizler ölsek bile üzerimize toprak değil tarih örtülüdür. Böyle necip bir milletin evladıyım, daha ne olsun…
Herkes bilir, tahammülümüz yoktur; nizamı olmayan işlere, haksız kazançlara, hele ki devlet düşmanına… Bir de beyinleri oturdukları koltuklardan küçük olan ve milleti sözde yöneten insanlara…
O zaman bu haftalık son sözlerimizi söyletelim de yar diye sinemizde sakladığımız yaramız aşikâr olsun…
Varlığın derman olsa derdime...
Gözyaşın ömrüme ömür,
Susuzluktan çatlayan dudaklarıma, su.
yine de gel demem git dediğime...
Kanarsa yüreğim vurduğun hançerle...
Akarsa gözyaşım sebebine...
Samimiyetinden edersem şüphe
Gel demem git dediğime...
Biz ocağımızda çayı,
Yüreğimizde sevgimizi demleriz...
Konu vatan milletse önce bizler gideriz...
Türkün Türk’ten başka dostu yoktur, biliriz...
Gâvuru masamızda ağırlarız,
Silahsıza silah doğrultmayız...
Biz, bizi bilen Türkleriz...
Sevmesini de silmesini de iyi biliriz...
BİZLER TARİHE DESTAN YAZAN TÜRKLERİZ…
(Medetkârım:kadife çiçek - enisim:dost, arkadaş,yar,- gamgüsâr: kederi defeden, teselli veren, gam ortağı; - Surur-ı hatırım: sevinç ve mutluluk Derun: gönül,
dilzâr-ı – gönlü kırık - zebun: güçsüz, arık, zayıf. - bahsi:katip, şair,rahip,hekim - )
Ismahan ÇERİBAŞI
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.