Şimdiye kadar hiç kimse taklit yoluyla büyüklüğe ulaşamamıştır. -- samuel johnson
Zeynep Perçin
Zeynep Perçin
@zeyneppercin
VİP ÜYE

Şehri terkeden yağmur

1 Aralık 2024 Pazar
Yorum

Şehri terkeden yağmur

5

Yorum

14

Beğeni

0,0

Puan

400

Okunma

Okuduğunuz yazı 1.12.2024 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.

Şehri terkeden yağmur

Paslanmış demir gıcırtısı kulaklarını tırmaladı. İçinde duyduğu bir şey, kafasının içinden yola çıkıp, midesinde bir bunaltıyla son buluyordu. Kusmak ve kusmamak arasında gidip geldi.

Gecenin bir yarısı birkaç mahsun öldürmenin nesi adildi! Birilerinin gözyaşları, bir başkasının beyninin kaldırıma akması insanlık dışı değil miydi? İnsanlık, yıllarca varolmak ve çoğalmak adına birçok şey yapmamış mıydı? Peki bunca kırımın ve yıkımın bu amaca ne gibi bir faydası vardı. “Bir ideolojimiz olmalı,” dedikleri gün daha dün gibiydi. Yoksa daha dün müydü… zaman hızlı akıyordu. Sıcacık yatağında yumuşacık battaniyesine sarılmışken, yuvarlanarak, yağmurla karışık bu çamurlu sokakta, kana bulanmış bu asfalta devrilmiş gibiydi. Battaniyenin veya annesinin sabahları ısıttığı sıcak süt kokusunun tüm bu olup bitenlerle hiçbir alakası yoktu. Üstelik o günler ne kadar öncesindeydi en ufak bir fikri bile kalmamıştı. Daha dün gibiydi. Yoksa her şey dün müydü….

Gıcırtı kulaklarını doldurdu. Elleri demirin soğuğuna kesti.
Hesabında kimseyi öldürmek yoktu. Asaletinin ve safkanının gururunu yaşamaktan ve yaşlı anne babasına aynı gururu hissettirmekten başka bir düşüncesi de olmamıştı. Temiz bir üniforma giyecek, güzel kadınlarla sevişecek, şarap içmek istediğinde sıkıntı çekmeyecek, akşam eve döndüğünde annesinin mis kokulu yemeklerine doyacaktı.

Kalın ve yoğun demirin sesi sokağı dolduruyor, ellerinde git gide artan bir titreme duyuyordu.
Annesinin kapıyı çalmasına sayısız cevap vermişti. Sayısız kez babasının traş bıçağını kullanmış, yıkanıp ütülenmiş üniformasını omuzlarından yüzündeki mağrur ifadeyle geçirmişti. Annesi omuzlarını düzeltip, düşmüş birkaç tozu elleriyle silkelerken o, sayısız kez aynanın önünde şapkasını takmıştı.

Demir sesi bir çığlığı andırıyordu. Ellerindeki titremeyle kulaklarına dolan gürültüyü susturmak için kulaklarını tıkamak istedi ama mazgalın kapağını bırakamadı. Göğe dikilmiş bir çift gözle burun buruna duruyordu. Kapatmak istedi. Üstünü örtmek. Günahını silmek. Bunu yaparsa, bu şey hiç yaşanmamış olacaktı. Subay ondan kimseyi öldürmesini istememiş, o da cesaret edemeyince bir arbede yaşanmamış, öldürülmek istenen genç kadın ve o küçük kız çocuğu bu arbededen yararlanmamış, kaçarlarken subay silahına davranmamış, kendisi durum karşısında korkuya kapılmamış ve kazara subayı öldürmemiş olacaktı.

Mazgal kapağını kapatır kapatmaz titremeleri azaldı. Kadın ve kızı, birkaç metre uzağında birbirlerine sıkı sıkı sarılmışken, usul usul yağan yağmur günahlarını yıkıyordu. Sırılsıklamlardı. Hem ağlıyor hem durmaksızın birbirlerini öpüyorlardı.

“Hayır, hayır, hayır! İyi bir şey yaptım. Sorun yok. Kimse bilmeyecek. Evet, evet… söylememeliyim. Söylerler mi. Söylemezler. Onları kurtardım. Doğruydu. Evet. Annem böyle olsun isterdi. Ben bunun olmasını istemedim. Yanlış. Tanrım! Olmadı. Bir şey olmadı. Kimse bilemeyecek. Kimse bilemez! Kimse. Bir şey olmadı. Tamam. Geçti. Sorun yok. Bitti!”

Paslanmış demir kokusu sokağa dolarken, sokakta yoğunlaşmış yağmur, mazgal deliklerinden içeri akmaya başladı. Şşş… tüm bu yağmur suları bu sokaklardan geçip, yer altındaki kanallardan akıp gidecek ve bu şehri terkedecekti. Kimse şehri terkeden yağmur sularının peşine düşmeyecek, hesabını kimseden sormayacaktı. Baharın gelmesiyle ve çiçeklerin usul usul tomurcuklanmasıyla, yağmur da unutulacaktı, insanların kapalı pencereler ardında, olur olmadık saatlerde ürpertiyle duydukları kurşun sesleri de. Sokaklar yine insan dolacak, tekerlekli taşıtlar mazgal kapaklarının üzerinden gürültüyle geçecekti. Taze ekmek ve kruvasan kokuları hava boşluğunu döve döve insanların burunlarına dolacaktı. Şimdilik yağmurun hışımla yağması, kirli, kanlı sokakları yıkarken kanalizasyonları doldurması yeterliydi. Bir öncekinin yağmurunu önüne katıp ilerletecek bir başka bulutun ziyaretinin kime, göğe ne zararı vardı.

Yağmur yağdı, yağdı, durmadan yağdı. Yağdıkça mazgala dolu dolu sular aktı, aktı… şşş… şşş!

Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Şehri terkeden yağmur Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Şehri terkeden yağmur yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Şehri terkeden yağmur yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
İlhan Kemal
İlhan Kemal, @ilhankemal
3.12.2024 00:02:33
Aşağıdaki yorumda Roma rakamları paragraf numaralarını işaret etmektedir.

I. "Paslanmış demir gıcırtısı "
III. "Gıcırtı kulaklarını doldurdu. Elleri demirin soğuğuna kesti."
IV. "Kalın ve yoğun demirin sesi "
V. "Demir sesi bir çığlığı andırıyordu."
VI "Mazgal kapağını"
VIII. "Paslanmış demir kokusu"

Neredeyse her paragraf demirle ve onun gıcırtısı ile başlıyor. Bu kadar tekrar biraz fazla değil mi? Olur, bazen kelimeler bir tını yaratmak için tekrar edilir:

Şairin "Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum"u

ya da yazarın "Bazan hiçbir şey yapmaz, sessizce otururduk. Bazan Füsun üst kata çıkar ve bir süre aşağıya inmez, bu da beni mutsuz ederdi. Bazan Zaman'ı bütünüyle unutur, "şimdi"nin içine yumuşacık bir yatağa yatar gibi yayılırdım.
Bazan orada olduğumu unutur, sanki baş başaymışız gibi kendimden geçer, Füsun'a bütün aşkımı göstererek, uzun uzun, aşkla bakardım." daki 'bazan'ı gibi.

Ama bu metinde öyle bir kaygı göremiyorum. Sanki yazar her paragraftan sonra kalkmış, dolaşmış, geri döndüğünde de demir ve gıcırtısını konuya geri girebilmek için bir mantra olarak kullanmış gibi. Bir tek son paragraf yukarıdaki örneklere daha yakın. Onda gerçekten bir sesi okuyana taşıma kaygısı var.

Okurken dikkatimi çekti, paylaşmak istedim. Saygılarımla.


Yinsani
Yinsani, @yinsani2
2.12.2024 23:10:46
Farklı zamanlarda farklı hayatlarda farklı kültürlerde devamlı yaşanmış ve yaşanan bir romanın ara sayfası gibiydi. Güzeldi. Lakin neye yarar bir tufan da olmadıktan sonra.... Belki de her yağmur damlası bir tufanın ayak sesidir..

Kişisel yaşamların ailevi düşüncelerin değerlerin ve sorgulamaların da ötesinde bir çark herkesi içinde öğütüyor sanki, bu öğütücüye düşmeyen kaç insan gelip geçti sayısı ne kadar azdır..

Evet evet güzel bir yazıydı.
Lakin uzun yazmayı sevsek de uzun okumayı sevmeyiz, sanki tüm kelimeler cümleler paragrafların kökünde bir yokluk çekiyoruz, asla yeri dolmayan bir yokluk dünyada.

Saygılarımla efenim.
Mustafa ASLANDOGDU
Mustafa ASLANDOGDU , @mustafaaslandogdu1
2.12.2024 20:47:57
Tebrikler ile ..
İbrahim Kurt
İbrahim Kurt, @ibrahimkurt
2.12.2024 18:52:19
çok güzel ve değişik bir uslup kutluyorum başarılarınızın devamını diliyorum
Jüli d.
Jüli d., @efemera
1.12.2024 22:28:49
10 puan verdi
Çok iyi başlangıç Zeynep.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.