- 109 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
KAÇAMAK BAKIŞ
“Nereden geldiğin önemli değil!” demişti. Ama sözcükler hayata yenilmiş, davranışları başka şeyler söyler olmuştu zamanla.
O kadar önemliydi ki aslında geldiğim yer!.. Hep aramıza girmesinden belliydi önemi… Hep var olan belli belirsiz o aralık’tan… Dingin bir göle benzeyen gözlerinin yeşilinde bile açılıyordu o aralık zaman zaman… İçinden çıkıp geldiğim yeri koyuyordu içine…
Bizi anlatan resme yaklaşıp ayrıntıları keşfettikçe; ilk tanışıp görüşmeye başladığımız zamanlarda göremediğimiz dağlar, tepeler gerilerdeki yerlerinde daha bir belirgin olmaya başlamış, uzakta durmalarının var olmamaları anlamına gelmediğini göstermişti bize. Hatta yerleri, mesafeleri bile değişmişti zamanla… Daha bir yakına gelmişlerdi sanki.
Bir arkadaşıyla beni tanıştırırken; üzerimdeki ucuz giysiye ilk kez görüyormuş gibi şaşkın şaşkın bakışları… Arkadaşının gözlerinden görmeye başlaması her şeyi… Ve arkasından yüzünde beliren o mahçup pembelik… Hepsi, resimde değişiklikler yapmam gerektiğini fısıldıyorlardı bana… Tabii eğer o resmin hayatı tam olarak yansıtan, dürüst bir ayna olmasını istiyorsam…
En çok da bir yerlerde oturup bir şeyler yiyip içerken; mesela başka sevgililerin öylesine yaptığı gibi keyif yaparken bir kafede; ‘o yapılan şey’i sıradan olmaktan çıkarıp, resimdeki o dağların ifade ettiği gibi bir yere koyuyordu hayat; “bir gün ya aramıza girerse böyle şeyler” diye sorgulamamıza neden olarak…
Mesela ben kız arkadaşımla kahve içip üzümlü kek falan yerken; haldır haldır cüzdanımdaki paranın hesabını yapıyordum bir yandan da… Duyguların at koşturduğu, genç çiftlerle dolu bu yere; buradaki atmosfere en aykırı düşecek şeyi sokuyor, parasızlık denen şeyle kirletiyordum onu.
Ayakları yerden kesilmiş o çiftlerin, ılık nefesleriyle kafenin dışındaki dünyaya karşı ördükleri koza’yı deliyordum böylece, bir yerinden… Paranın dert olmadığı bir yaşamın hüküm sürdüğü bir dünyanın aşıkları arasında, elektrik faturasını zamanında ödemediği için evine ihtarname gelen insanların olduğu bir dünyanın ferdi olarak o iki dünya arasındaki kocaman mesafeyi yok sayıyor; karşımda oturan kızın derin göllere benzeyen gözlerinin, yarattığı büyüyle o mesafeyi yok edeceğini umuyordum çaresizce.
Az önce siparişlerimizi vermiştik garsona… Menüye bakarken bir ara kaçamak bir bakış attı bana… Ve dümdüz bakarken saklayabildiği o şeyi de, benim görmediğimi sandığı bir anda göstermiş oldu böylece: O rüyadan uyandırdı beni.
Siparişini söyledi sonra; sesinde de o aynı kaçamak bakış… Cüzdanımdaki paranın miktarına ilişkin o tereddüt… Önceden de sezmiştim defalarca onu aslında… Menüdeki en hesaplı şeyleri seçtiğinde… Ama hiç bu kadar belirgin olmamıştı o mesafe, kendimi kandırabileceğim bir kaçış noktası bırakmıştı bana hep: Söylediği o şeylerin, gerçekten istedikleri olduğuna dair bir ‘belki’...
İşte o bariz tereddüt, apaçık gösterdi bana aylardır görmezden gelmeye çalıştığım şeyi: Bizi anlatan o resmi tüm ayrıntısıyla ortaya serdi… Her şey ilk görüştüğümüz günlerdekinden çok farklı bir yerdeydi artık… Dağlar en öne gelmişti… Aramıza dikilip mesafeyi iyice açmış, ‘iki ayrı dünyanın insanı’ yapmıştı bizi…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.