- 56 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
kendi mezârında
mezarını kazan insan fark eder ki toprak sadece ölüleri değil hayatta kalmayı unutanları da saklar umut ise çürümüş düşlerin üzerine filizlenen en arsız yalandır.
gecenin en kör vaktiydi; göğün bütün katmanları birer ince tül gibi çözülüyor, yıldızların nazlı ışıkları karanlığın sonsuz kuyusuna dökülüyordu. rüzgâr, asırlardır dillerde efsunlu bir ilahi gibi esiyor toprağın bağrında saklı sırları mırıldanıyordu. o insan, mezar taşına yaslanmış, parmaklarını toprağın içine gömmüş, umudu arıyordu. hayatın hoyrat rüzgârlarıyla savrulmuş, zamanın kör dişlileri arasında ezilmişti. kayıplar, hezeyanlar ve kırık düşler onun suretini taş gibi oymuştu, lakin o, hiçbir vakit umudunu yere düşürmemişti. şimdi kendi mezarını kazıyordu; çünkü biliyorduki toprak bile sabırla yoğrulduğunda umudu doğurur.
toprak mazinin kokusuyla bezenmiş bir efsane gibiydi her avuç, çocukluğun masum tebessümlerine, gençliğin ateşle yoğrulmuş hayallerine dokunuyor; bir zamanlar göğe kanat çırpan rüyalar şimdi toprağın koynunda yitmişti. lakin umut, toprağın derinliklerine kök salacak bir fidan gibi saklıydı. her parmak darbesi, toprakla birleşmiş kadim bir hayalin tohumuydu. zira umut, karanlıkta parlayan bir yıldız misali, en derin yaraların altında filizlenirdi. insan, en karanlık çukurda bile kendini bulabilirdi; çünkü varlık yokluğun içinde gizliydi.
her avuç toprak bir hatırayı gün yüzüne çıkarıyor, her taş bir işaret gibi yön gösteriyordu: umut hâlâ buradaydı. bazen kırık bir eşya, bazen köhne bir koku, o kayıp düşlerin izini mırıldanıyordu kulağına. toprak insanın gözyaşıyla yoğruluyor; umut, bu ıslak harcın içinde boy verecek bir filize dönüşüyordu. belki de insan, umutla kavrulmak için önce sessiz bir taş olmalıydı; toprak gibi susmalı rüzgâr gibi kaybolmalıydı. çünkü ancak kendi karanlığını delen ışık, hakikatin aydınlığını müjdeleyebilirdi.
kendi mezarını kazarken, hayatın ona öğrettiği en keskin dersler zihninde: umut, zamanın ve mekânın ötesine kök salan bir sırdı. ne kadar derin kazarsa, o kadar yakın hissediyordu umudu. her bir avuç toprak, geçmişin ağır yüklerini hafifletiyor, geleceğin ışığını biraz daha yakına getiriyordu. mezarın derinlikleri, bir düşüşün değil bir doğuşun başlangıcıydı. içindeki umut, karanlık dünyanın taşlaşmış kalbini çatlatacak bir volkan gibi büyüyordu.
gözyaşları, toprağın bağrına düşüp birer tohuma dönüşüyordu. çünkü umut, insanın içindeki en eski, en sadık misafirdi. beklerdi; sabırla, sessizce beklerdi. o insan, kazdığı her çukurda toprağın değil, ruhunun derinliklerine iniyordu. hakikati bulmanın yolu, kendi gölgelerine dokunmaktan geçiyordu. ve o. artık anlıyordu ki, umut dışarıda değil, kendi varlığında saklıydı.
mezar taşına yaslanmış bu insan, hayatın ona bıraktığı izlerin kıymetini çözüyordu. her yara, bir hikâyeydi her kayıp, bir ışık doğuruyordu. göğün karanlığında parlayan tek bir yıldız, ona yeterdi. çünkü artık biliyordu: umut, bir kıvılcımın külünden doğan alev gibi hep vardı, hep olacaktı. mezarını kazan adam, bir hiçliğin değil, bir hakikatin peşindeydi.
bu bir oyundan fazlasıydı; bu, insanın sınandığı bir hakikat meydanıydı. karanlık ve ışık, umut ve yeis, yaşam ve ölüm arasındaki o kadim kavgada, insan kendi sesini buluyordu. mezarın derinliklerinde bile umut filizlenir, karanlıklar en parlak ışıkları saklar. çünkü umut, gökyüzünde kaybolan bir yıldız değil; toprağın bağrında saklı bir güneşti.
ve o insan kendi mezarını kazarken, aslında kendi varlığını yeniden inşa ediyordu. çünkü insan, toprakla yoğrulmuş bir masal, umutla süslenmiş bir şarkıydı. ve bu şarkı, en karanlık kuyuda bile yankılanmaya devam edecekti.
YORUMLAR
Anlamlıydı.Evet.İnsan dünyaya geldi.Yaşama savaşında ..sınanıyor devamlı.Yeis,sevinç,öfke,umut onunla bu yolculuğunda ..Hiç biri yalnız bırakmıyor insanı..Tam dibe vurdum sanırken umut yoldaşı oluyor .Çare yine insanın kendisinde.İnsan kendini imar etmeden dışındaki hiçbir şeye el veremiyor maalesef .Verilen çabalar hep takdire şayandır .Kaleminiz daim olsun .Yazınız bir harika .Sağlıcakla.Saygıyla.