- 54 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Tarçın
Bir yaz günüydü. Temmuzun o yakıcı sıcaklığı başlamak üzereydi. Akdeniz’in ufak bir kasabasının sahilinde olan Flamingo sitesinin içinde tanıdım onu. Tatlı mı tatlıydı. Adını kim kurduysa onu bilmiyordum. Tarçın diyenler vardı. Bazı çocuklarda sarı kız diye çağırıyorlardı. İnsana yakın olduğundan birinin sahiplendiğini tahmin etmiştim. Biraz sitedeki insanlarla sohbet edince öyle olduğu açığa çıktı. Ankaralı bir aile almış, kısa bir süre sonra sokağa bırakıp gitmişlerdi. Onun için kendini kim sevse, peşine takılıp gidiyordu. Sevdirmek için bin bir cilvesi hazırdı. Sahiplenilmek isteği her halinden anlaşılıyordu. Tarçını alan aile, vicdanlarını rahatlatmak amacıyla olsa gerek, tahtadan ufak bir kulübe yaptırmışlardı. Sitenin kenarında olan kulübeyi üç ay sonra zeytin ağaçların arasında gördüm. İçine su geçirmeyen yumuşak bir örtü götürüp yerleştirdim.
Ben adını sarı kız diye sesleniyordum. Gidip sitenin dışındaki evinin yanına yiyeceğini ve suyunu bırakıyordum. Oraya alışsın benimsesin istiyordum. Ama orada yiyeceğini yedikten sonra tekrar siteye giriyor, asansörün yanına gelip yatıyordu. Görmeyince aklıma kötü şeyler gelirdi. Sabahları ve akşamları hemen aramaya çıkıp merak ederdim. Site kapısının girişinde, patilerini üst üste koymuş ağa gibi oturur bulurdum çoğu zaman.
O yıl sokak hayvanlarını devlet toplama yasası çıkartmıştı. Barınaklara götürülen hayvanların öldürüleceği söylentiler sanal medyada ve televizyonda ara sıra haber edilirdi. Bu sebepten sarı kız için endişeleniyor her gün canlı görmek istiyordum.
Tarçın maviş gözleriyle gülümseyerek kendini sevene içten sevgi gösteriyordu. Samimiydi. Tarçın renginde tüyleri yumuşacıktı. Orta boydaydı. Bisiklet ve motor üzerinde olan insanları hiç sevmez, gıcık oluyor, arkalarından havlardı. Aklıma birinin kendine kötü davrandığı gelirdi.
İnsanın yüreğine çok az canlı dokunur. Ben bu yaz tarçınla karşılaştığım için çok mutluydum. İçten sevmiştim onu. Yüreğimin mavi odasına geçmeyi başarmıştı. Zihnim ve sohbetim hep sarı kızdı. Bir sefer benimle asansöre binip evin her yerini gezdi kokladı ve gitti. Onunla geçen bir anıyı paylaşmadan geçmeyeceğim.
Ben markete gidiyordum. Onu ana yola giden kapıdan geçirmedim. Komşu sitenin bahçesinde bıraktım. Tarçına mama alacaktım. “Bekle beni burada” dedim.Tam kasaya hesap öderken marketin kapısından başını uzatmış beni beklediğini gördüm. Nasıl geçmiş kapıdan? Orada üç büyük market yan yanaydı. Benim o markete girdiğimi koklayarak çözdüğünü çok sonra düşündüm. Önümdeki bayana rica ettim öne geçmek için. “Tabii memnuniyetle” dedi. Sırasını verdi. Kasadan çıkıp tarçınla yandaki siteye girdim. Bir bayan tarçının önüne iki kemik attı. Tarçın kemiği ağzına alarak benimle yürüdü. Ufak bir ağacın dibindeki toprağı küçük patileriyle kazdı. Büyük kemiği yerleştirdi. Acele acele toprağı tekrar patileriyle kapadı. Düzledi. Ben şaşkın halde seyrettim. Böyle bir manzarayı ilk defa görüyordum.
O görüş benim bam telime dokunmuştu. Küçük aklıyla “Yarın aç kalırım” düşüncesi içinde oluşu beni çok duygu seline döndürdü. O an videoya çekmediğime pişman olmuştum. Akşam arayan çocuklarıma bu olayı anlattım. Kaç kere denize benimle gidip geldi. Beni sahiplen diye bağırıyordu sanki. Dili yok daha nasıl anlatsın küçük kızım. Kendini kızım diye seviyordum. Orada devamlı kalsam hemen sahiplenirdim. Çocuklarım ve torunlar Almanya’ya getir dediler. Nasıl ayırayım onu oradan. Özgürlüğüne düşkündü. Akdeniz’in sıcak havası, denizi, yeşilinde yaşama tutunmuştu. Oralardan ayrılmasını istemezdim. Sahip aradım. Bulamadım. Orada devamlı kalan ve köpek seven bir insana emanet ettim. Yiyeceğini alıp o kişiye bıraktım. Yiyeceğini vereceği için söz verdi.
Bu yaz sarı kıza rastladığım için kendimi çok şanslı hissettim. Üç ay beraber geçirdiğim günlerimi özlüyordum. İnsana enerji veriyordu. Hayvan sevmeyen biri hiç kimseyi sevemez derim. Tekrar karşılaşmayı yürekten istiyor ve yazın gelmesini bekliyordum. “Dağ dağa kavuşmaz ama can cana kavuşur” insan kim bilir.
Feride