- 47 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOCUKLUĞUM
Hani var ya ;
Büyük kent yoksullarının garibanları yaşadığı şehir denirdi Eskişehir.
Yine de insanlık vardı güzel komşularımız.
Bense aileme sımsıkı tutunmuştum o şirin çocukluğumun geçtiği yerde.
Bir sayfaya sığdıramazdım yaşadıklarımı, en kısasını anlatabilsem de hayat hikayemi deneyeyim istedim.
Küçük bir öykü asla olmaz, tıpkı canlı bir roman gibi...
Bir hayat hikayesiydi...
Sineme sığdıramadığım yoklukla geçmişti o zor günlerim; Ekmeğin peşine düştüğüm yıllarımda, henüz 6 yaşıma basmıştım. Önceleri simit satarken, odun pazarında o mis gibi susamı kokan lezzeti hala burnuma, yiyemezdim bile inanır mısınız, zira ablama dönüşte hesap verecektim, bir kuruşun hesabı vardı bizde beni yine azarlayacak diye, sadece koklayabilirdim. Sadece satışımda fırıncının hediye verdiğiyle yetinirdim, masum çocuklar gibi.
Sonraları su satardım toprak testide boyu boyuma dek gelirdi bir gün yorgun argın gelirken altını köşe taşları vardı sokak başlarında bilir misiniz ona vurmuşum eve geldiğimde ablamın siniriyle karşılaştım teste nerede !! AHA BURADA dediğimde havaya kaldırdığımda yerle bir olmuş yorgunluktan anlayamamıştım siz tahmin edin bu küçük yaşta. Yaz aylarında hamam yolunda pazar kurulurdu hele o sıcak aylarda temmuz ağustos sıcağının çok olduğunda ’’KALABAK suuu’’ diye bağırarak suyu bir çırpıda satardım bana mavi gözükürdü adı kalabak suyu lezzetinden bir daha içesim gelirdi, sesim o yıllarda açılmıştı, o sıcak yaz mevsimlerinde hamam yolunda, ilk okula henüz yeni başlamamıştım bile. Sonra büyüdüğümü ilk okula yazılınca anladım, sokakta oynamaya vaktim kalmıyordu. Erkenden annemin elini tutup okula gitmek te ne öyle bir kez okulu göstermişti bu okula geleceksin diye karşıdan öğretmenimi gösterdi o kadar. İki tane kız öğrencinin arasına oturttu öğretmenim beni. İkisi konuşmak için yarışırlardı benimle.
Annemin elimden tutup uğurlarken o çocuksu yıllarımda okul ve sanatın yoluna koyulduğumdan haberim bile yoktu, çünkü ağzım süt kokuyordu, henüz ilk okul birinci sınıftaydım, kütüphaneyi öğrendim ben o yıllarımda. En çok da kapısına geldiğimde beni güler yüzle karşılayan o sessiz gülümseyen mavi gözleri iri zeytin tanesi gibi ve simsiyah saçları belini sarmıştı çoktan, güzel giyimli şık bir bayandı görevli memuru görünce heyecanlandım ben ne yapacaktım orada ve güler yüzlü idi, çok beğenmiştim, tıpkı annem gibi ısınıvermiştim ona, ekseri bana ayakkabılarımı çıkarmama yardımcı olurdu. Benim ne işim vardı bu yaşta kütüphanede.
Beni annem ilk defa götürmüştü oraya elimden tutup. Bir gün sokakta ıslanmış bir gazete gördüm üst sayfasında kocaman bir yazı vardı kolay okunan ZAİTUNG yazıyordu ve kolay okumuştum. Orada bulunmamın sebebi mucizesi, Milli Eğitim dairesi ile ilgili idi, ben kütüphaneye resim yapmaya gelmiştim. HB kalemler verildi resim kağıtları tüp boyalarla tanışmam henüz çocuktum. Bir müddet gelip gitmeye devam ettim. Onun hikayesi şöyle ki;
Mevsim kış ilk resim çalışmam karakalemle oldu, caddede bir gazete buldum yerde ıslanmış vaziyette onu aldım, kışın sobamız haldır haldır yanardı borusunda kuruttum. Büyük kocaman bir resimdi, LEONARDO DA DAVİNCİ ’nin MENO LİSA resmi. öğrendiğim ilk gözüme çarpan resimde Alt yazıda ellerinin ve yüzünün güzelliği dikkatimi çekiyordu.
Resmi kara kalemle resim kağıdına çizdim öğretmenim çok beğendi.
O ilk resim çalışmam ilkokul çağlarıydı hayatımda.
Sonrası ortaokula gittiğimde birinci sınıfta başka bir ödev verildi. Aklıma o kütüphane geldi, hemen oraya koştum bütün kitaplara bakıyor okuyordum, birinde gözüme ilişen resimlerden düşünen adam dikkatimi iyice çekmişti, adam kayanın üstüne oturmuş. Onun resmine bakarak yapmaya karar verdim ödevimi.
Eskiden el işi dersimiz vardı öğretmenimiz ödev vermişti sergi için. Babamın muhasebe iş yerinin yakınında bir marangoz atölyesine gittim, yaşlı bir ustaya ödevim olduğunu anlattım önce şaşırdı sonra bana yardım etmeye karar verdi. Ihlamur ağacıymış oğlum bu ıhlamur ağacı ıslatarak küçük bir çakı ile oyarak yapacaksın demişti onu da başardım. O düşünen adam heykelinin resmini eski kitaplardan buldum. Bitirince sergiye de çıktı bilmem ne oldu okuldadır.
Sonra yokluk vardı 5 kardeş de zar zor okuyorduk ortaokulda ama nasıl zor okuyorduk bilseniz, Sınıflar dolu yürüyerek giderdik okulumuza uzak olmasına rağmen, kışın kah otobüsle geze geze bazen de spor ayakkabılarımla koşarak giderdik. Okulda izci oldum koşu takımına seçildim, atlet olmuşum seçmelerde her hafta sonu stadyumda koşardık. Elemeler olurdu. Cezmi Büyük Güney beden öğretmenimizdi. Bir arkadaşım Ruşen Bereli Olimpiyatlara katıldı. O yıllarda ayrıca Kader de vardı başarılı okul arkadaşlarımız iyi derece ile madalya almışlardı, olimpiyatlara katılarak Avrupa’da. Bizim elleri öpülesi çok değerli öğretmenlerimiz vardı.
Eskiden beri hep büyük adamlar ilgimi çekerdi. Neler yaptıkları.
Bir Atatürk’ün resmini yapmaya cesaret edememiştim ya hata edersem diye özeldi benim için.
Yağlı boya ilk resimim;
Atatürk Lisesinde okurken yapmıştım birinci sınıfta idim; Yine kitaplardan esinlenerek gökten Nur’un yere düşmesi ortasında bir alev topu ve bir bebek ve onu hayal ederek başladım bir ayda bitirebilmiştim. O resimim Atatürk lisesi okulumun en yüksek bir yerine merdivenlerin yüksek bir yerine asıldı, o gece o da çalındı. O kadar yüksek yerden nasıl alınmıştı.
Muavinimiz Mehmet Hocamız girerdi resim derslerimize, çok üzülmüştü o da çaresiz. Muavinimiz derse giremedi beni odasına çağırdı anlatınca ben de üzüldüm, önemli değil hocam demiştim. Ben o yağlı boyaları almak için, okul öncesi odun kömür taşırdım evlere. Yaz ve kış aylarında; Yarısını anneme verirdim eve katkım olsun diye, diğer yarısı ile sinema bileti ve bir tüp boya alırdım, yağlı boya, Ahmet Mehmet Kardeşler kırtasiyecisinden. Bir ayda tamamladığım tablom çalınınca, hayal kırıklığına uğradım, resmi de o yıllarda bırakmıştım. Pazarda sergilerde çığırtkanlık yaparken lastik ayakkabımın çatladığını bile fark edemezdim, ayağım kar suyu ile dolardı. Morarmış ayaklarımı eve gelince annem ılık suda ovardı o güzel annem rahmetli. Sonra babam ticaret lisesini dışardan bitirmiş muhasebeciydi. Mühendisle aynı yazıhaneyi kullanırdık ben de o yıllarda proje çizmeye başlamıştım öğrenme isteği vardı bende sürekli lise çağlarında.
Atatürk Lisesinde okurken. Sanat hayatımın ilk heyecanlı yıllarıydı ne güzel günlerdi.
Geriye dönüp baktığımda ben mermerle yontulmuşum haberim yokmuş çocukluk işte.
Babam sokaklarda oynatmazdı hayatı öğrenmem için. Değerli Öğretmenlerimiz onlar da kahrımızı çekerdi. Tertemiz elbiselerle giderdik beyaz gömlek kravat ah o yıllar neymiş, saçlarımı ıslatırsam buz tutardı öyle çok soğuklar vardı ki memleket sevdalarımızın karıştığı, şehrimizde. Ayrıca evet sanat vardı Eskişehir’de Kültürüyle yaşanmışlığım ve yokluğumuza rağmen o güzel şehrimi seviyordum. Sonraki yıllarda Memuriyete başlamıştım. Şimdi ise emekli oldum. Yine boş durmadım öncesi resme başladım. O yllar2da Rıdvan hocayla tanıştım ondan çok işe yarar bilgi edindim sağ olsun. Şimdi Güzel sanatlarda PRF. Anadolu Üniversite’de okuyordum, bitirdim. Şimdi Torunum Ünv başladı okumanın yaşı yok, hem de 3 sanatla ilgileniyorum halen.
O şehir Eskişehir’dir anılarda biriktirdiğim her şey birer hatıra çocukluğum...
Behçet Bük Eskişehir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.