OKUMAK MI, ANLAMAK MI (Okumanın Gerekliliği)
OKUMAK MI, ANLAMAK MI (Okumanın Gerekliliği)
Kendini okumayan insan insan değildir bence.Kendini tanımalı,bilmeli.Olumlu yönlerini de Olumsuz yönlerini de...karakteristik özelliklerini de ...bunun gibi...binlerce, hatta ne bileyim belkide yüzbinlerce...İnsan ne kadar kendini tanırsa , o kadar insan.Hatta şimdi aklıma geldi...Bir Lisan bir insan...Misali...
Okumak deyince de hemen kitap okuma-anlama- anlatmayı-anlatabilmeyi bilmeyi değil, elbette herşeyden haberdar değil ama, en azından o konuya vakıf olmayı-o işi hatmetmeyi,tamam anladım, mevzüyü bildim.Bildiğini de vurgulamak içindir.Tamam senin ne demek istediğini anladım,okudum anlamındadır.Bazan bir resim sergisinde bile resmin ne demek istediğini okudum da diyebililiriz.
Oku deyince de ;İlla da kitap okumak da değildir elbet! Ancak kitap okumanın önemi büyüktür.Binlerce yararı vardır.Saymakla bitmez.
Dinimizde de okumanın önemi büyüktür. Dünyada bizler için önemli bir nasihat, dertlerimize şifa, hidayet kaynağı ve rahmettir. İnsanlığın dertlerine reçete olup, onları en doğru yola iletir. Kur’ân’ın okunduğu yeri melekler ziyaret eder ve orada huzur olur. Kur’ân’ın okunup anlaşılması, Allah katında insanlara üstünlük kazandırır.
Okumak Allah’ın emridir. Okumamak ise Allah’a isyandır. Çünkü ayetler de: “Oku, yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alak, 1), “(Resulüm) sana vahyedilen kitabı oku.” (Ankebut 45) buyrulur. Hayatını güzelleştirmek ve olgunlaştırmak isteyenlere Peygamberimizin şu hadislerini hatırlatmakta fayda var.
Kur’an-ı Kerim’i okuyan, ezberleyen ve okumayı bırakmayan bir insan takva sahibi olur. Allah’ın kelamını sürekli kendisine hatırlatarak Allah’ın emir ve buyruklarına uyar, kulluk görevlerini yerine getirir ve imanında oluşabilecek zayıflıklardan kendisini korumuş olur.
Kur’ân, okunduğu yere huzur, mutluluk ve bereket getirir. Okuyanlara sevinç verir; gam ve tasalarını dağıtır; insanı vesveselerden uzaklaştırır. Kur’ân okumayan gönül, huzur bulamaz, hayatından zevk alamaz ve kendisini vesveseler ağından kurtaramaz.
Kur’ân Okuma Âdâbı ve Metodu
GÜNLÜK HAYATIMIZ içinde en güzel anlarımızın birisini de yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîmi okumakla geçiririz. Hemen çoğumuzun Kur’ân okumak için ayırdığı belli bir zaman dilimi vardır. Kur’ân-ı Kerîmi okumaya başlamadan önce hem maddi dünyamızda, hem de iç âlemimizde birtakım hazırlıklar yaparız. Kur’ân’ın kudsiyetine layık bir hal ve edep içinde bulunmaya çalışırız.
Kur’ân okurken başta âyet ve hadisler olmak üzere, İslâm âlimlerinin tespit ettiği bir takım âdâp vardır. Bu âdâba riâyet ettiğimiz nisbette o nur deryasından istifademiz daha fazla olacaktır.
Bu âdâptan bir kısmı şöyledir:
1. Kur’ân okumaya başlamadan önce derlenip toparlanmalıdır. Kur’ân okuyan kimse Kâinatın Sahibinin yüce kelâmını okuduğunu, Ona yalvarıp yakardığını, Ona dua ve niyazda bulunduğunu, bir derece Onunla konuştuğunun şuûru içinde olduğunu hatırlamalıdır.
2. Kur’ân-ı Kerîm yüzünden okunacaksa abdestli olmalıdır. Çünkü abdestsiz olarak Kur’ân’a dokunmak ca¬iz değildir. Fakat abdestsiz olarak Mushafa dokun¬madan okunabildiği gibi, ezbere de okunabilir. Bu arada varsa misvakla, değilse diş fırçası ile ağız ve dişler temizlenmelidir.
3. İmkân varsa Kur’ân’ı mukaddes mekânlarda oku¬malıdır. Yeryüzünün en mübarek ve şerefli yerleri ise cami ve mescitlerdir. Çünkü mescitler tam bir ibadet merkezidir. Mü’min orada bulunduğu müddetçe—niyet ederse—itikâfta sayılır. Diğer taraftan mescitler her türlü ibadet için seçkin ve sâkin yerlerdir.
4. Kur’ân okurken kıbleye dönmek müstehaptır. Çünkü sevabı en çok olan oturuş kıbleye yönelerek oturuş şeklidir. Kıbleye yönelen kimse başını önüne eğer, tam bir vakar ve huşu içinde bulunur. Bu hal en güzelidir.
5. Bir âyet dahi olsa Kur’ân okumaya başlarken Eûzü-Besmele söylenir. Nahl Sûresinin 98. âyet-i kerîmesinde meâlen, “Kur’ân okunduğu zaman rahmetten kovulmuş olan şeytanın şerrinden Allah’a sığının” buyurulmuştur. Bunun için gerek namaz içinde olsun, gerekse namaz dışında olsun Kur’ân okumadan önce Eûzü-Besmele çekmek müstehaptır.
6. Kur’ân-ı Kerîm bir kalb ve gönül rahatlığı içinde huşû ile okunmalıdır. Okurken âyetlerin mânâ ve muhtevasını düşünmelidir. Bunun için de fırsat buldukça Kur’ân’ın mânâsını anlamaya çalışmalı ki, istifade ve hissemiz fazla olsun. Rabbimiz de Kur’ân’ın bu şekilde okunmasını emretmektedir:
“Onlar Kur’ân’ın mânâsını düşünerek okumazlar mı?”1
“Sana indirdiğimiz şu kitap çok mübarektir. Akıl sahipleri onun âyetlerini düşünsünler, ondan öğüt alsınlar.”2
Kur’ân okumayı büyük bir zevk haline getiren âlimler, Kur’ân’ın her âyetini düşünerek, ondan ibret ve dersler çıkararak okurlardı. Bu zatlar aynı zamanda bir sünneti de yerine getiriyorlardı.
Hz. Ebû Zer’in rivâyetine göre Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir gece sabaha kadar şu âyet-i kerîmeyi tekrar etti:
“Ey Rabbim, eğer Sen onları azabına çarptırırsan, onlar Senin kullarındır. Şâyet bağışlarsan, muhakkak Sen hükmü herşeye gâlip, her şeyi hikmetle yapansın.”
Ashab-ı Kiramdan bazı zatlar, kendilerine tesir eden âyetleri sık sık tekrarlar, saatlerce üzerinde düşünürlerdi. Bu hususta Elmalılı Hamdi Yazır şöyle der:
“Ehl-i Kur’ân, Kur’ân’ı bir eğlence gibi okumaz. Elfâzını (kelimelerini), maânisini (mânâlarını), ahkâmını (hükümlerini) cidden gözete gözete dikkatli, saygılı ve devamlı bir sûrette ve bilmediklerini, anlamadıklarını ehlinden sora sora, hüsn-ü niyetle, temiz kalb, temiz ağızla okurlar. Gelişi güzel, baştankara bir eğlence gibi okumazlar. Şarkı, gazel, roman, hikâye yerine koyamazlar. Kemâl-i hürmet ve edeple okurlar.”
7. Kur’ân-ı Kerîmi okuyan kimse kendisini Kur’ân’a tam bir muhatap olarak görmelidir. Anlayarak, anladıklarını düşünerek okumaya başladığı için de, her emir ve nehyin doğrudan kendisini ilgilendirdiğini bilmelidir.
Sahabe-i Kiramdan Hz. İkrime, Kur’ân’ı öyle bir şuûr içinde okurdu ki, “Bu benim Rabbimin kelâmıdır, bu benim Rabbimin kelâmıdır” der, Rabbine muhatap olmanın hazzını yaşardı.
8. Kur’ân okurken geçmiş peygamberlerin ve ümmetlerin başından geçenlerden ibret almalıdır. Peygamberlerin türlü sıkıntı ve meşakkatler karşısında gösterdikleri o fevkalâde sabır ve metaneti örnek alarak dersler çıkarmalıdır.
9. Kur’ân’ı tertil üzere okumalıdır.
Tertil, Kur’ân’ı açık açık, tane tane, harflerin çıkış yerine ve tecvid kàidelerine uyarak, aceleye getirmeden okumaktır. En güzel okuma şekli, dinleyen birisinin okunan Kur’ân’ın harflerini sayabilecek şekilde okumasıdır. Bu husustaki âyetlerin meâli şöyledir:
“Kur’ân’ı tertil ile oku.”3
“Onu Biz Kur’ân olarak âyetlere ayırdık ki, insanlara dura dura okuyasın. Biz onu yavaş yavaş indirdik.”4
“Kendilerine kitap verdiğimiz ehliyetli kimseler, onu, tilâvetinin hakkını vererek okurlar.”5
Resulullahın (a.s.m.) mümtaz Sahabileri de bu hususta dikkat gösterirdi.
İbni Abbas şöyle der:
“Benim için bir sûreyi tertil üzere okumak, Kur’ân’ı hatmetmekten daha efdaldir.”
Abdullah bin Mes’ud’a bir kişi gelerek Kur’ân’ı çok hızlı okuduğunu söyler. Bunun üzerine İbni Mes’ud ona şöyle der:
“Şiir okur gibi hızlı mı okuyorsun? Şüphesiz ki birtakım kimseler Kur’ân’ı okuyacaklar da, gırtlaklarından aşağıya geçemeyecektir. Lâkin tertil ile, düşüne düşüne okunup da kalbe girdiği ve oraya yerleştiği zaman fayda verir.”
10. Kur’ân okurken mümkün olduğu kadar ağlamalı. Ağlanamazsa bile ağlar gibi bir hale girmelidir. Bu vasıftaki mü’minleri Kur’ân şöyle anlatır:
“Kur’ân onlara okunduğu zaman yüzleri üzeri secdeye kapanıp ağlarlar. Ve bu Kur’ân’ı işitmek onların kalb yumuşaklığını arttırır.”6
Çünkü Kur’ân-ı Kerîmi bizzat Resul-i Ekremden (a.s.m.) dinler gibi, Hz. Cebrail’den işitir gibi, hatta Cenâb-ı Haktan duyar gibi bir hal, bir ürperti içinde okuyan mü’min, bu tatlı ve ağlamaklı duruma girmiş olacaktır.
Bu mânevî hâle ve zevke eren bahtiyarlardan Cafer bin Muhammed es-Sâdık şöyle anlatır:
“Ben önceleri Kur’ân’ı okurdum. Fakat bir tat alamazdım. Sonra onu Resulullahın (a.s.m.) Sahabilerine okuduğunu duyarcasına okumaya başladım. Sonunda bunun üzerinde bir dereceye çıktım. Kur’ân’ı Cebrail’den Resulullaha (a.s.m.) vahyi telkin ediyorken dinlercesine okudum. Sonra öyle bir hal geldi ki, Kur’ân’ı, onu konuşandan, Cenâb-ı Haktan işitir gibi okudum. Tadını ve lezzetini o zaman buldum. Artık onsuz duramaz oldum.”
Müstesna bir Kur’ân ehli olan Hz. Osman ise şöyle der:
“Eğer kalbler mânevî kirlerden temiz olsaydı, Kur’ân’ın okunmasına doyum olmazdı.”
Bu okuyuş, kelâmdan Mütekellime gitmektir ki, Kur’ân okumanın en yüksek derecesi ve üst makamıdır.
Kur’ân’ı hazin bir sesle, yani sesini fazla çıkarmadan okumak insanı bu hale yaklaştırır.
11. Kur’ân okurken bir rahmet âyeti geldiği zaman Allah’ın rahmetine el açmalı; azap âyeti geçince de Allah’a sığınmalıdır. Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih eden âyetler gelince de, “Sübhânallah, Celle Celâlühü” gibi ifadelerle Cenâb-ı Hakkı tenzih ve takdis etmelidir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) Kur’ân okurken bu şekilde hareket ederdi.
12. Yer ve zaman müsaitse Kur’ân’ı çok sessiz bir şekilde okumamalıdır. Bunun yanında bağırıp çağırarak okumak da Kur’ân’ın nezahetine uygun düşmez. Hz. Âişe Vâlidemiz bu şekilde okuyanları ikaz eder, bunlara engel olmaya çalışırdı.
13. Kur’ân okuyan kimse çok ciddi bir işle meşguldür. Bunun için ciddiyeti bozan davranışlardan uzak durmalı, lüzumsuz hareketler yapmamalı, bir ihtiyaç yokken eliyle, ayağıyla, ağzıyla, burnuyla oynamamalı, sağa sola sallanıp durmamalıdır.
14. Kur’ân okunurken gülmek, lüzumsuz şeylerle uğraşmak ve dikkat çekici şeylere bakmak da Kur’ân’ın nezahetine uygun değildir.
Kur’ân okunurken lüzumsuz işleri terk edip huşû ile dinlemek, sünnettir.
15. Kur’ân okurken esnemesi gelen insan okumayı kesmeli, esneme geçtikten sonra kaldığı yerden başlamalıdır. Çünkü esnemek rehavetten gelir, bu da şeytandandır.
Tabiîn âlimlerinden Müfessir İmam Mücahid bu hususta şöyle der:
“Kur’ân okurken esnersen, esnemen geçinceye kadar Kur’ân’a hürmet için okumayı kes.”
16. Kur’ân okumak için mümkünse sâkin bir vakti seçmelidir. Yorgun argın bir vaziyette okunan Kur’ân’dan fazla zevk alınmaz. Bunun için erken vakitte, bilhassa sabah namazından sonra okunması tavsiye edilmektedir. Bu vakit hakkında Peygamberimizin (a.s.m.) hususi bir duası da bulunmaktadır:
“Allah’ım, ümmetim için erken vakitleri mübarek kıl.”7
17. Kur’ân-ı Kerîm oturarak okunursa daha istifadeli olur. Bunun için ihtiyaç yoksa ayakta okumamalıdır
18. Kur’ân okurken gürültüden uzak bulunmaya çalışmalıdır. Hiçbir ihtiyaç yokken Kur’ân okumayı kesip konuşmamalıdır. Konuşmak gerekir veya bir şeye cevap vermek icap ederse, âyeti ve sûreyi tamamladıktan sonra konuşmalıdır.
Abdullah bin Ömer (r.a.) Kur’ân okumayı bitirmeden önce kimseyle konuşmaz, kimseye de cevap vermezdi.8
19. Kur’ân okurken aksıran kimsenin “Elhamdülillah” demesi veya bir kimsenin aksırdıktan sonra “Elhamdülillah” demesi üzerine, Kur’ân okuyanın ona “Yerhamü¬kâllah” demesi müstehaptır. Çünkü aksırmak Rahmânîdir. Böylece Allah’a hamd etmiş ve şükretmiş olur.
20. Kur’ân okurken ezan duyulunca okumayı kesmeli, ezanı dinlemeli, müezzine icabet etmelidir.
21. Kur’ân okumakta olan bir kimseden bir şey istenirse, istenilen şeye işaret etmek şeklinde cevap vermek mümkünse de, okumayı kesmeden de işaret edilebilir. Eğer isteyenin gönlü kırılacak, yanlış anlamaya meydan verilecekse, bu durumda okuma kesilerek cevap verilebilir.
22. Kur’ân okuyan bir kimsenin yanına ilimce, yaşça ve makamca büyük bir zat gelir veya anne babası gibi hürmette kusur etmemesi gereken birisi içeri girerse, onlara hürmet ve ikram için ayağa kalkmasında bir mahzur yoktur. Bu hareket bir İslâm âdâbıdır, onların gönlünü hoş eden bir davranıştır.
23. Okumayı kesmek veya tamamlamak gerektiğinde Cenâb-ı Hakkın yüce kelâmını tasdik mânâsında, “Sadakallâhü’l-azîm (Yüce Allah doğru söyledi)” denmeli; “Ve belleğa Resûlühü’l-Kerîm (Şerefli Resulü de onu tebliğ etti)” sözü ile de Peygamberimizin (a.s.m.) tebliğinin hak olduğuna şehâdette bulunmalı ve sonunda da dua ederek Fâtiha okunmalıdır.
24. Kur’ân okuması bittikten sonra Mushaf’ı açık bulundurmamalı, üzerine bir şey koymamalı, yüksekçe bir yere bırakmalıdır. Elinde bulundurduğu müddetçe de göbeğinden aşağı tutmamalıdır.
25. İmkân varsa Kur’ân’ı her gün en az bir kere açıp bakmalıdır. Çünkü Kur’ân okunmasa bile, kapağını açıp yazılarına bakmak dahi bir ibadettir. Bu davranış, insanın Kur’ân’la olan yakınlığını arttırır.
Bu hususu Peygamberimiz (a.s.m.) de teşvik etmektedir. Bir seferinde Sahabe-i Kirama şöyle buyurdular:
“Gözlerinize ibadetten nasibini veriniz.”
Sahabiler sordular: “Gözlerin ibadetten nasibi nasıl olur, yâ Resulallah?”
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) cevap verdi:
“Mushafa bakmak, içindekileri düşünmek ve inceliklerinden ibret almaktır.”
Bir başka hadiste de, “Ümmetimin en faziletli ibadeti, yüzüne bakarak Kur’ân okumasıdır” buyururlar.9
26. Secde âyetlerine rastlayınca ya okunur okunmaz veya okumayı tamamlayınca secdeye varmalıdır. Bu secdeler vaciptir. Okuyanın da, dinleyenin de secde etmesi gerekir. Kur’ân’ın meâli okunduğunda da, onun secde âyetinin tercümesi olduğu bilinirse yine secde etmek vaciptir.
27. Kur’ân okurken sonlara doğru yaklaşınca Duhâ Sûresinden Nâs Sûresine kadar bütün sûreler arasında tekbir getirilmelidir. Daha sonra da hatim tamamlandığında hatim duâsı yapılmalıdır.
28. Kur’ân okumak için en uygun gün; Arefe, Cuma, Pazartesi, Perşembe, Ramazanın son on günü, Zilhiccenin ilk günüdür. Ay olarak da, Ramazan ayıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.