- 70 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EYLÜL VE EYLÜL’ÜN TİRADI
Eleman fiyakalı ama gömleği yamalı. Kadının biri girmiş hayatına mastika rakısı gibi çalkalamış bunu. Bu da şişenin dibini görene kadar anlamamış kadındaki ruhu. Her gece başka bir meyhanede beraber içer sonra dağılırlarmış. Kadının evinin nerde olduğunu hiç öğrenememiş.
Kadının adı Eylül. Hoş bizimki de bu kadından sonra güz yaprağı gibi her rüzgara aldanmış. Ama ne dikiş tutturmuş ne de kirişi kırmış. O kadından sonra kendine bir yol tutturmuş, ondan sonra muhabbeti buz tutmuş. Herif öyle bir alışmış ki kadının yokluğuna kahve isterken bile eylül gibi güz görünsün, aynı zamanda güz yaprağına düşen çiğ damlası gibi köpürsün istermiş.
Sorsan unuttum der ama kadının adı Eylül değil de Songül sanki, yıllardır başka güle dokunduğu görülmemiş herifin. Hak vermiyorda değilim elemana, pastanesinden; hastane memuruna, çiçekçisinden; eczanesine nereye varsan görüyorsun bir Eylül. Üstüne oniki ayın başkenti gibi duran eylül de cabası tabi. Hepimizin çatapata bir eylülü var elbette ama Eylül’ünden olanın eylülünü anlayabilmekte büyük mesele.
Bizimki fiyakalı ama kadında bir o kadar alımlı/çalımlı. Esmer surat, sivri çene, küçük burun, servi boy, çizgi dudaklar derken, sanırsın ki kadın, kral hareminin incisi. Sağ kaşını kaldırıp bir bakış attımı, yetmişinde adam eline mum ışığı alır gençliğini arar. Öyle yani. Kadının hayatına dokunup lal etmediği tek erkek yokken bizimki bu sihire kapılmış kapılmasına ama bozuk frekanslı radyo gibi de dağılmamış.
Neyse uzatmayayım. Bizim eleman yine bir eylül günü bu kadına evlenme teklif etmiş. Kadın, kadınlık kariyerinin gereğince basmış buna fırçayı. Bizim eleman kendinden gayet eminken şaşırmış tabi. Yüzüne tokatı yiyip terk edilince de kızarmış, bozarmış. Kadına o günden sonra bir müddet ulaşamamış bizim eleman. Eylüllü ama Eylül’süz geçen onca sene sonra bir meyhanenin kuytusunda demlenirken, görmüş kadını. Herkesin Songül hanım diye seslendiğini duyunca şaşırmış. Yanına gitmek için acele etmeden önce zuladan garsona sormuş. “Ne ayak bu kadın” demiş. Garson, kadının yıllardır işletilen bu meyhanenin sahibi olduğunu söyleyince şaşmış kalmış. Bizimki heyecanlı tabi çektikçe çekmiş rakıyı, çektikçe çekmiş. Kalkmış oturduğu masadan gitmiş Son-gül’ün karşısına ve kaldırarak kadehini “Ne eylüller geldi geçti be kadın. Ama sen gerçekte benim Eylül’üm değil, Son-gül’ümmüşsün” diyerek dikmiş kafaya. Son kadehten sonra bayılmış bizimki, apar topar hastane falan derken, kadın yıllanmış meyhaneyi iki gün içinde devredip kaybolmuş ortalardan yine. Bizimki sarhoşluğuyla sevdiği kadını tam bulduğu anda yine sarhoşluğuyla kaybedince bir daha tövbe etmiş hem rakıya hem de şaraba. Varsa yoksa eylül rengi kahvesi…
An Dergi 2024 eylül ayı sayısında yayımlanan tiradım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.