- 86 Okunma
- 0 Yorum
- 4 Beğeni
DUVARSIZ
Her yeri evi gibi gören o insanlardan olmak isterdim. Duvarlarıyla sınır çekmeyen aralarına kimseyle… Önlerine duvar olup dikilecek korkuları, yarım kalmışlıkları olmayan…
Bende yarım kalmış o yeri biri tamama erdirmişse kendinde… ‘İstediğim ben’ olmamı önleyen, eksik kalan yan eksik değilse onda… Sanki benden o yanımı çalmış gibi sitemli sitemli bakışlar yolluyorum ona hemen… Aramıza duvar çekip öte yanda bırakıyorum onu…
Yüzüne bile bakmadan yapıyorum ama bunu… Ruhu bile duymadan… Yüzü yerine başka bir şeyi, mesela kaldırımda gezinen güvercini koyarak; ona yöneltiyorum tüm sitemlerimi…
O kadına da aynı duvarı çekmedim mi o gün? Öyle bir duvar ki benim zihnimde olması bile yetmedi görünmez olmasına… Gözlerimdeki öfke mi, serzeniş mi hangi duyguysa… o kadının bile görebileceği bir yoğunluğa erişip o duvar oldu birden. Üstelik bu kez düpedüz O’na bakıyordum. O yüzde olup da benimkinde olmayan o şeyden alamıyordum gözlerimi. O eksik hiç bu kadar tamama ermemişti çünkü, birinin yüzünde.
Kadın şaştı kaldı, neden olduğu bu duruma… Yarattığı o duygu her neyse, onu duvar yapacak kadar şiddetli kılan neydi, çözmeye çalıştı. Bana bakıp duruyordu, cevabı bulmak için. Bulabileceği tek yere…
Nereden bilsindi ki küçüklüğümden beri yüzüme yerleştirmeye çalıştığım o anlamın tıpatıp aynısının bana el salladığını yüzünde?.. Gülümsüyordu kadın; aradığım, eksikliğini ta içimde duyduğum o anlamla dopdolu…
Nasıl olduysa duvarım aradan çekilmişti kısa bir süre için… O aralıkta uzun uzun seyretmiştim; sıcacık, çağıran, dostça o ifadeyi. Pastanenin dış tarafındaki masadan benim bulunduğum karşı kaldırıma köprü kurup oradan geçmeye davet eden beni… Birkaç saniyelik duvarsız an’ımda muhtemelen benim de yüzümde beliren… “İnsan değil miyiz hepimiz?” diyen… “Benzerliklerimiz yanında farklı olan taraflar devede kulak kalır… Korkacak bir şey yok yani birbirimize adım atmak için… Seni çok iyi tanıyorum ben.”
Ama bu kucaklayıcı anlama rağmen hâlâ o cevap arayışı da vardı gözlerinde… Tebessümüyle yıkarken duvarımı, bir yandan da neden diktiğimi çözme çabası… O korkuyu görmüştü belki yüzümde… Dikenli tellerimi…
Küçük bir kızken oynadığım bahçeyi de görür gibi olmuştu belki… Bir şeyleri anlamlandırmaya çalışırken; o acemi, usul usul dokunuşlarımı hayata… O tanıma çabaları sırasında karşılaştıklarımı… O dünyayı bir çocuğun gönlünce oynadığı bir bahçeden görebilmesini sağlayan bir ortamda olup olmadığımı… Bahçemden zaman zaman çıkarılıp ancak bir yetişkinin baş edebileceği bir gerçeğe maruz bırakılıp bırakılmadığımı…
İlle hayatın ortasına fırlatıp mendil sattırmak, dilendirmek falan da gerekmiyordu, bir çocuğun hayatı anlamlandırmaya çalışırken; onunla arasına duvarlar örmesine neden olan bir anlayışa kavuşmasına yol açmak için… Yanında yapılan mahrem bir konuşma, O odadayken televizyonda görmemesi gereken şeylerin her an ekranda belirebileceği bir programın açık olması… Ortada bırakılan, dışarıdaki dünyanın yüzlerinden en çirkin olanına dair haberlerle dolu bir gazete… “Bu evde bir çocuk var” demeyen her şey…
O kadını ilk gördüğümde o duvarı diken de bu olmuştu yüzüme zaten: “Bir çocuk var bu evde” diyen o aileyi görmüştüm O’na bakarken; yüzündeki anlamın içinde bir yerde…
Belki de yanılıyordum… ama bence O’nun ailesi gazeteleri orta yere bırakmıyordu benimki gibi… Bir çocuğun o kırılgan ruhunu örseler diye bir gıdım aralık bile açmıyorlardı dışarının hoyratlığına…
Benim ailemse, tam aksine… Üzerime titreyip, başıma bir şey gelir diye dışarı bile zorla gönderseler de beni o zamanlar… Mutlu olmam için çırpınıp, parmağıma diken batsa dünyanın sonu gelmiş gibi davransalar da… yine de yetmiyordu bütün bunlar hayattan korumalarına beni.
En önemli şeyi unutuyorlardı çünkü, bütün bunları yaparken: Beni hayattan bu kadar sakınırken; bir yandan da dışarıyı eve getiren her çeşit rüzgâra da ardına kadar açık bırakıyorlardı pencereleri…
Küçücük bahçemden çıkararak o dünyanın en orta yerine fırlatıp atıyorlardı yani bir nevi. En çirkin, en acımasız yüzünü gösteren görüntülerle, sözlerle beni muhatap ederek; onun hakkında kafamda çizmeye çalıştığım resmi şekillendiriyor, ortaya çıkan o korkunç şeyle de dost olmamı bekliyorlardı bir de.
O kadına kocaman bir gülümseme gönderdim karşı kaldırımdan… “Hadi iki küçük kız olduğumuz o günlere gidelim.” diyen… “Belki kendi bahçene götürürsün beni… Oradan gösterirsin, şimdi içinde olmaktan çok mutlu olduğun o dünyayı.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.