- 68 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yaşam (2024 fırtınaları)
• Bazen hayat öylesine tokat çarparki sizi kendinize getirdiği için Tanrı,ya teşekkür edersiniz.
Şartlar size ne söylerse söylesin umudu kesmemek lazım .Yaşam her durumda kendi sevdiriyor. Çiçeklerin açması üzüm bagları .sevecenliği bir kuzunun .Şehrin ışıkları yaşa diyor kaç ölümün gölgesinden. Kendin ol .Yapay yalanların kulvarında dolaşma.İnsanları sevmeye çalış buna kendinden başla. Birileri insafsız sözcükler kullanabilirler takılma onlara kendi yolunun dikenlerini kendin temizle.
Yaşamda kısıtlı bir alanda olma zorunluluğu varken ölümün gerçekliğinde düşüncede oldukça rahat olma şansını kendimize verebilirmiyiz. Bu sürecin adımlarında aile toplum töreler din gibi özgün verilerin etkisi ne olabilir. Yaşamda nerde duruyoruz. Dogrusu insan toplumsal bir canlıysa onun bireyselliğinin sınırları nerede bitiyor. Bizi şahsiyet olarak var eden etkenler ruhumuzu nerede nasıl besler oluyor.Toplummu yoksa kendince var olmak isteyen insanmı beklentide öncül oluyor. Neyi niçin ne kadar yaşayabiliyoruz.Toplumu onun hücresel varlıgı aileyi hangi döngü yaşatıyor.Sosyal bir varlık olarak bizi etkeleyen tüm kutsallarımızın başlangıç yada bitiş sınırı olasımıdır. Yoksa degirmende ezilen bugday başaklarımıdır toplumcu yanımızla halcemiz. Niçin ahlaksal olarak samimi olamıyoruz.İnsanca yaşam yolculugumuzda kurdugumuz uymamız istenilen yapılarda insanca hakça bir yaşamdan mahrum bırakılıyoruz.Ekmegi aşkı umudu niçin birileri kendi çarklarında yitikleştiriyor. İnançlarımız bizim kurtuluşumuzmu yoksa felakatimizmi oluyor. Yaşamın her sürecinde niçin yetmezlik içinde kalıyoruz. Baş edemedigimiz hastalıklar önleyemedigimiz sömürü düzenleri gerçeklerle bagını koparmış yanılgılar teknolojinin yetkenligindeki güçsel sınırsızlık yılgın korkular insan olarak bizi niçin mazlumlaştırıyor.
Ölüm bizi tanrıya mecbur bırakıyor. O süreçte din öncülümüz oluyor. İnanmak kabullenmek ve ötelere göre kendimize yön çizmek. Bunu yapmaya çalışırken dünyavi karekterden kopmamak. (Burda dünyavi karekter söylemi yaşamın gerçek ivmesi olarak düşünülebilir.) Yaşıyoruz arzularımız ihtiyaçlarımız ve bize yaşama sevinci veren umudumuz var .Bu olgular yaşamın dinamigini oluşturuyor.
Nisan sevinçli renkleri taşır doğaya.Bugday tarlaları içinde gelincikler.Birde ölüm vardır öteye itilen.Ve yoklugun yatagında gecenin yıldızlar altında kimsesizken.Hani kendince tutmuşsundur hayatı.Kıyısından köşesinden nasiplendigin umut.An gelir aglamışsındır çaresizligin loşunda.Belkide saçları yakınlaşmıştır sana aşkın.Çekip giden tiren kompartımanında.Anadolu bozkırlarında köyler.Kırmızı kiremetli kireç renkli evler.Kara çadırda bir Yörük kızı görmüşsündür.Sana türklügünü hatırlatan.Hikayeler yaşatmışsındır uykularda.Anadan bacıdan yardan.Yitik esvaplarda çıplak giyinmiştir ruhun.İşçi ellerin umut kar arayışlarda.Hani kendince tutmuşken hayatı.En olmaz kadınlarla girileşip.Küçük çocukları ile bu ülkenin.Paklanırken umutlar nisan renklendirmişken göç yollarını yitikleşmişken ömür.Bir Yörük kızıydı seni tanıyan.Yoklugunda aglatan.
En acımasız yetmezliklerimizde Tanrıya tevekül edebilmeliyiz.Anlamalıyızki geçici olan bu dünyaya her insan kendi işlevinde var olur. Ötesi tanrının hükümdarlıgındadır. Sebeplere yapışıp gerisini tanrının hükümdarlıgına bırakmak .Sınırsız amasız ve gerekçesiz yaşamın tanrının hükümdarlıgında oldugunun kabullenilmesidir. Biliyoruzki biz canlılar konrollü bir yaşamın içindeyiz.Kontrolü saglayanda doganın mutlak gücü olan tanrı (Allah ) .Biz inansakta red etsekte degişen birşey olmuyor.Red etmek size bir güç vermiyor.Bilakis sizi boşlukta savunmasız ve yetmezlik içinde bir puslu yönergeye bırakıyor.
Dogrusu temiz akıl sahipleri, inançlı olmanın gerekliligini hissediyor.Yaşamın sınırlarını görebiliyor .Burda inançlı olma olgusu aklın kullanılmasıyla ilgili bir durumdur. Akıl inanmak için ilk gerekli kavram olarak bizi yöntir.Tanrı kutsal kitaplarında insana hükmeder ve onun yolunu gösterirken aklı öne çıkartır.Akıl muhaasebesi yetmezlik içinde olan bir varlıgın kendini yaşamını toplumunu olgunlaştırması mümkünsel bir durum getirmez. Ancak temiz akıl sahipleri (özgün , serbest ) yaşamı ölümü varlıgı anlamaya çalışır. Ve bu girdigi süreç onu hayatın varlıgında bir büyük gücün (enerji ,varlık ,otorite ) oldugunu bize kanıtlar.İnançlı insanlar bu gücü Tanrı olarak bilirler.
Hayatı eksik yaşamak nedir bilirmisiniz.Ürkek ördek yavruları gibidir adımlarınız. Gözleriniz puslu karanlıklara mahkumdur. Esmer kadınları seversinizde onların haberi olmaz. Siz saçları sarıya boyanmış sahteliklerin yatağında yitikleşirsiniz. Ah Anadolu biz seni çok sevdik sen niye bizi yetim bıraktın. Niye ağlattın türkülerini memleketimin. Niçin ekmekleri eşit bölüştürmedin. Niçin ölülerimiz garip kaldı tokaları siyahlaştı kadınlarımızın. Niçin saçlarını mahpus ettin yitikliğine umudun. Niçin gölgede kaldı sevdalarımız.
Sessizce geçip gitmek var bu dünyadan.Kırıp dökmeden insan ahı almadan yetim hakkı yemeden. Yalan dünya malı için el ötek öpmeden. Gülümseyip meleklerine umudun elveda demeyi bilmek var.Çok şey var bu dünyadan göçüp giderken. Sevmek var kara çalı gibi duran ölümü.
Bir şeyi bilmek için gerçekçi yaşamalıyız.Burda gerçekçilik terimini bilinçli kullanıyoruz .Nedir gerçekçilik bunun birinci şartı sorgulama kavramıdır.Sorgulanmamış olduğu gibi kabullenmiş bilgiler sadece dinsel karekterde olasıdır.Onda dahi öz baki kalmak üzere yorumlar değişkenlik gösterebilmektedir.Tevfid dışında güncel işler ve yönlendirmelerde daim sorgulama işlevi din içinde geçerli bir sonuçtur.Sorgulama gerçekliğin mimarıdır.Niçin neden nasıl soruları durumun aydınlanmasına katkı verir. Sorgu öğrenme eğitilme gerekliligininde bir önemli olurudur.Burda toplumların eğitim öğretim çizgilerinde önemsellik sorgunun bilim ve mantık işleviyle olgunlaştığını göstermektedir.Çagdaş bilimler (pozotif ) önemlidir ve neden sousunu kendine yönelterek gelişmiştir. Burda din bilim kavramlarının ayrıştığını kabul etmek durumundayız.Aslında dinin kendiside bilmekle ilgili bir durumdur .Bildikçe din olgunlaşır.Bireyin yaşamına katkı verir. Dinin kendisininde bu noktada sorguya açık olduğunu görebiliyoruz. Dinin temel kavramları içinse söyleyebileceğimiz inanç kavramının nüsbet bilim dairesinde olmadığıdır.Bundan dolayı Tanrı ahiret melekler cinler vs gibi kavramlar inancın özelidir. Bunları ispat etme şansı olmadığı için yoktur deme şansımızda bulunmamaktadır.Özellikle ölüm karşısında inancın öz olarak bir gerekliliği mevcuttur.Çogunlugumuz bu mevcudiyeti yaşamla içleştirmişizidir.
İnsan davranışlarının temelinde ben olgusu yatar kültürel donanım toplum bilinci bu ben olgusunu kabul edilebilir bir düzeye taşır (egonun ıslahı ) Birey sosyal bir varlık olarak toplumcu bir kareterdir. Yanlızlıkla huzur bulabilir ama yanlızca yaşama şansı sorgalanmalıdır.İnsan denen canlı sosyaldır sosyalliği ona yerleşik düzeni mecbur kılmıştır.İlk şehirlerden günümüzün metropollerine kadar ortaya çıkan kültür şehir kültürüdür. Şehirleşmek ve bu çizgide olgunlaşmak çağdaş devlet olgusunuda karşımıza çıkarmaktadır. Şehirleşmenin getirdigi ortak yaşam paydaşlığı iletişim sanayi devrimi üretim ortaya çıkan sınıfsal yapıların özünde bu şehirleşme yapısının temel olduğunu görebiliyoruz.Şehirler yaşamın lokomatifidirler. Yaşamı kolaylaştırırlar iyi organize olamadıkları durumdaysa bubub aksi olur yaşam zorlaşır sınıfsal farklar keskinleşir sömür kendini daha iyi hissetirir. Burda toplumun genel anlamda ulusun en etken tüzel varlığı olan devletin öncül olarak varlığını bilmek durumundayız.Devlet gerçeği ulaşılmış olan en önemli örgütsel yapıdır ve bu yapı toplumlar için vazgeçilmez bir gereklilikten ortaya çıkmıştır. Güvenlik sosyal barış paylaşım yaşamın yönlendirilmesi özgün yada dolaylı devlet varlığının etki alanı içindedir.Devlet bu işlevini hukukla gerçekleştirir.Devleti kendi kulvarında bırakıp bireyselliğimize dönelim.Her normal insanın toplumdan beklediği insanca yaşam şartlarının oluşturulması gerçeğidir.Tüzel varlıklar bakidir. Bireyse bir canlı olarak sınırlı bir ömre sahiptir o ömrü insan onuruna uygun yaşama şansını aramak bu konuda çaba harcamak varlığının kendisine yüklediği bir sorumluluk olmaktadır.Gölgelerden kurtulup ben olabilmek bunu biz olmaya taşımak insan denen canlının çaba harcaması gereken en önemli ödevi olmaktadır.
Bazen bir haber alırsınız. Hani derler ya ’kötü oldum ’ der gözleriniz.Yüreginiz daralır sözcükler yitikleşir dilinizde. Bir ölüm gelir girilmez her vakit girilen eve. İnanasınız gelmez nasıl bir külfettir yürek anlamaz. Hani insan dönüp şöyle içi sevinçle geleceğe bakamıyor.Geleceğin anlamsızlığını görüyor gözleriniz.Anlamsızlaşıyor ömür niçin kim için bu mucaadele. Bu yaşamı anlama cesareti. Kimsesiz kadınlar kimsesiz çocuklar ve yılgın erkekler .Hayat bizim için degil anlaşıldı. Nasılda zavallı kaldı umut vakitsiz ölümlere yoldaş oldu gelen sabah .Çok acılar gördük taşlı dikenli yollarda dolaştık gülümsemeyi unutmuş hikayelere yoldaş olduk. Ah memleketim öldük biz Haberin varmı . Hayat kışa mahkum oldu. Yağan karlar karalara bürünmüşte biz onu beyazından tanıdık. Öylesine konuştuk biz öylesine yaşadık zamanı. Şimdi acının harman oldugu başakları ektik ölümün tomurcugunda . Kimseler anlamadı. Ölüm insafsız ölüm celladı bu hayatın. Ölüm kurtuluşu acının. Ne yapabilirizki tanrının hükmü böyle. Bir sebep çıkıyor ortaya sonuç yitiklik oluyor. Biliyoruzki Hepimiz ölümle nişanlıyız. Toprak bekliyor bizi meçhuliyetin yolcularıyız.Karanlıgız yorgunuz kimsesiziz.Zavallıyız.Biliriz kırılgan yüregimizin bize açtıgı hüzünü.Soysuz bir kervanın peşine takılmışızdır daglarda çöllerde yanlız susuz kalmışızdır. Yar bildiklerimiz başka otagların çadırlarında rezillkle yoldaş olmuştur yalanına gecenin.Hani yanlız yaşadık dedikya zamanı.Fabrikalarda sıska umutlu kadınlar uykusuzdu.Genç erkekler çöküntüsündeyi çaresiz<ligin.Ölüm gelirdi vakitsiz.Yıkardı penceresini o kırmızı pancurlu evin.
Evin Toros dağlarına bakan çökecek hissi veren balkonunda oturmuş düşünüyorum. Zaten yapabildiğim tek şey düşünmek .Bana ne faydası olacaksa acı vermekten öte.
Toplumun dayatmalarından kurtulabilmek için kendimce çözümüm hayal kurmak oluyor. Yaşamda zaten bir hayal gölgesi degilmidir.
Bana hiç aşık oldunmu diye sorduklarında yanıtım gerçekçi oluyor. Evet zaman zaman kendimi hasta hissetmişimdir.
Azla yetinmeye alıştığınızda çıkarca bir bolluğun size sadece ızdırap vereceğini daha iyi anlıyorsunuz. Buna yaşamsal bilinç yansıması diyebiliriz.
Ben düzgün insanlara mahkumum. Seviyorum onların gölgelerini beni yakıcı yalanlardan koruyor. Cömertçe açılıyorum içimi onlara . Boşa geçmiş ömürler acı veriyor içime.
Tıbbı onkologa pankreas problemli bir organ dedim ! onun hücrelerinin isyankârlığı zor oluyor . Öyle düşünmediğini söyledi. Sonra birlikte çalıştığı hematoloğ pankresının azizliğine uğramış . Üzüldüm keşke hayelleri gerçek olsaydı o tıbbi onkologun. Öyle olmadı .
Gereksiz kadınlara bağlanırsanız .Gereksiz bir yanılgıyıda kabullenmiş olursunuz. Bu erkekler içinde böyledir. Hani hergün baktığınız köyünüzdeki tepeleri tarlaları o ter kokan kocanızı bırakıp kaçıp gitmeleriniz yokmu yanlış erkeklerin şehvet dürtülerinde değirmendeki çavdar taneleri gibi ezilirsiniz. Halbuki kimbilir belki sizinde gülümsediğiniz anlarınız olmuştur . o ırak köyde o ter kokan erkeksi bedenin yakıncasında sizde yaşamışsınızdır kendinizce yaşanılması gerekeni. Çok umutlar taşıdı yürek çok kavgalarında aç kaldı yüreğinin sofrası .Sarı boyalı saçları ile ço kadınlar gördü yoksul sokaklarında yanlızlıgının.
Pembe çiçekli transparan elbisesini kapatmak için üzerine girdiği mavi çiçekli beyaz gömleğin düğmelerini açık bırakmış. hardal rengi kadınsı pantolonun kısa paçalarının altına girdiği ten rengi çorabıyla kadınlığını tamamlamış görünen üniverstenin genç akedemisyeni nedense evde mutvaga girip yemek yapmayı sevmiyordu. Aslında yemek yapmak başlı başına bir kültürel birikimdir. Düşünsenize burgulu ıslıyorsunuz sonra yağdan arınıdılımş bir kıymayla yoğurup avuç içlerinde yuvarlatınca onu naneli salçalı bir limonlu çorbanın baş aktörü yapıyorsunuz. Yanına Diyarbakır üsülü bir sumaklı dolma mor patlacınların tenceredeki erkeksi duruşunu size gülümsetiyor. Bir öğlen sonrası bahçedeki dut ağacının altında şiirler okuduğunuz köhne hayatınıza kurduğunuz sofranın keyfini boca ederken o ırak çok ıraklardaki buğday saçlı kadını düşünüyorsunuz. Hani Ankara cebecide yeşil parkalı devrimci yoldaşların yorgun bakışları gibi sizi hüzünlendiren geçmişi ansıyıp.
Yaşamak sofralarda hatırlatır kendini. ısısıtır ürkek bakışlarını yetim gecelerinin .Kara bir tiren usulca gıcırdatır demir yolu peronunda sessizliği. Mevsim kış Ankarada kar yağıyordur.Ruhumda ülkücü bir haykırış var.
Siz hiç üşüdünüzmü tiren garlarında anlatın bana olurmu. Siz hiç Ankara oldunuzumu. o esmer bakışlı kadını anımsayıp . kanadımı yüreğiniz. Vakitsiz ölümce umut.
Üniveristenin öğretim üyesinin onkoloji departmanındaki odasının kapısında unvan yazısı değişmiş, ama bu kemoterapide kullanılan ilaçların etkisini degiştirmiyor ! hani ‘sonunda ölümmü var ‘ denirya evet bu durum öyle bir şey.
Yaşamın odak noktası özgürleşmeyi ana gerekçe olarak görür. Ne yazıkki büyük halk kitleleri bazen bu gerçeği kenara itiyorlar.’ Bende sizdenim ‘ olgusu öne çıkıyor. sorgulamak ,istemek ,kendini toplumun saygın bir bireyi yapma uğraşı yerine kabullenmek silik bir ömre mahkum olmayı kaderi olarak benimsemek öne çıkartılıyor.Bilmeliyizki sosyal bir varlık olarak eşitcil ve çağdaş bir yaşam bize verilen aklın gerekliliğidir. Akıl bizi düşünmeye ve kendini toplumsal yapıda ifade etmeye zorunlu kılıyor.
Yaşam geçiciyse birilerine köle olmamalıyız. Paylaşmayı insanca hakça bir düzeni kurmayı başarabilmeliyiz.Bu sureç devrimci atılımla köklerimizden damıtılan ülkü yoğunluğumuzun harmanlanmasıyla varlık oluşturur. Biz olabilmeyi başarma bireysel kimliğimizi ötelemeden bütünsel olabilmekle ilgili bir durumdur. Hiç degilse kediler kadar özgür olmayı başarabilmeliyiz.
Gerçek aşk saklanılan aşktır ızdıraptır koyu bir perdenin arkasında gizlenmiş gözyaşlarının içine aktığı bir duygu nehrinin akıntısında dolaşan kabul görmez arayışların bir matemidir.
Nerdesiniz tanrının kanatlarının sesini duyduğum melekleri, bir tanıdığım ölüm meleği ezrail hep ben burdayım dedi bana .Beni hiç unutmadı.
Güneş her dogdugunda nefes alıyorsak yaşam bize bir umut veriyor diye düşünmeliyiz.
Keşke şimdi orda olsaydım o toz duman arasında mardin çimentonun döner fırınının makinelerinin arasında tenimde gençliğim umutlarım. Gözlerime sonsuzmuş gibi gelen mardin ovasından Diyarbakır taraflarına bakar olsaydım. Rahmetli babamın memleketi batumuda böyle içime alabilirmiydim bilmiyorum. Esmer bakışlı kızları işsiz yorgun erkekleri ve damlarda güvercinleri ile bir başkaydı ülkemin bu köşesi. (Diyarbakır )Yıllar sonra Ankarada sıhhıyede bir parkta oturuyordum. Karşımda bir sevecen iki göz. Kırşehirli Kezban bana bir şeyler anlatıyor. Kulaklarında altın sarısı çakma küpeleri kendince umutlu. Şimdi nereleydedir kimbilir. İhtimal çoluk çocuğa karşımıştır. Bu yaşlarda kahveye gidiyordur erkeği. Belki torun torba sahibi olmuş ülkenin geleceğinden çok torunu düşünür olmuştur. Yada hiç evlenmemiştir beklemiştir yanlızlıgını umudun. Yorgun bir bedende tüketmiştir kadınlığının hormanal varlığını. Belki şimdi bu kış ayazında Ankarının sihiyede bir çay ocağında düşünüyordur düşünülmesi gerekenleri.
Düşüncenin ötelendiği ilkelliğin öncelleştigi bir dönemi yaşıyoruz. Gökyüzü bile karanlıktan kurtulamıyor.
Adalet senin beni tanıman kabul etmen değildir adalet yüreğini açabilmek paylaşmayı başarabilmektir. Farklılaşmaktır sürüleşmeden toplumcu olabilmek eşitliği benimseyebilmektir. Sosyal adalet ulaşılması hedeflenen bir ütüpya değildir. Toplumsal gerçekçiliğin bizi götüreceği bir sonuçtur. Sadece diktatörlüklerde emekçi ve emek görmezden gelinir hatta adalet kavramı tehlikeli ve sıkıntı olarak bilinir !
Hukuk açısından sosyal adaletin temeli eşit olurlulugudur. Eşit haklara sahip olma ve bu haklara ulaşma yetisi !
Kapitalizmde sosyal adalet kavramının yaralarıcı yönleri devletin törpülemesi kitleler lehine sistem oluşturmasıdır diye düşünülebilir.
Kapitalizim toplumda bireyin uygulayıcı yönünü ele alır görünsede milyonlarca bireyin toplumda ekonomik bagımsızlıgı ve ekinselligi sağlaması mümkün olması farazi bir durumdur. Sermaye tüm topluma yayılma şansını kendine vermez .sermaye kümelenir ve o kümesel güçler kitleler üzerinde etkenleşirler.
Günümüzde üretim araçları kadar hatta ondan daha güçlü olan sermaye merkezleridir, bu merkezlerin finans güçleri toplumları hatta devletleri kendi yetki alanlarına rahatlıkla alabilmektedirler.
Sosyal devlet sosyal adaleti kendi var oluş gerekçesinde ana tema olarak öne çıkartan bir tüzel yapıyı benimser. Eşitlik emek paylaşım yaşamın olması gereken gereçleri degilmidir !
Tanrı esirgeyen ve bağışlayan yanını insana akıl verisini nasipliyerek vermiştir. Akıl uygulanışı mantık ve götüreceği hedef bilimsellik. Yaşamı bu çizgi üzerinde götürmeye çalışmak gerçekçi bir duruş olmaktadır. Edebiyat düşüncenin duyguyla yoğurulup öne çıkmasında önemli bir işleve sahip görünmektedir. Sorgulayan ve aklı öne çıkaran bir yolculuktur bu !
Hangi eğitim size yaşamın verdiği olgunluğu verebilirki.Bir onkolojik hastanın yaşam mücadelesini hangi tıp kitabı açıklayabilir hangi akedemik unvan algılabilirki ! Ah hayat bizi kendimize bırakmıyorsun. Korkutuyorsun. Halbuki biz yaşamak istiyoruz.
Bu acılar beni alıp götürüyor bilmiyorsun. Bende bilmezdim bu acının bu kadar çok yakacağını.Üşüyorum biliyorsun bu boş odada kimsesiz.Yıkık sevişmelerim vardı benim umutla.Gidişim bir kara tiren kompartumanında.Arayıp bulamadığım sıcaklığın hep yanımda.Bana çocukları anlat mavi önlüklü kız çocuklarını.Şiirler okuyan yirmiüç nisanlarda ışıltılarını anlat annelerinin.Herkes kendi yazgısını yaşıyor bırakıp acılarını gidenler.O kara tirenin kompartumanında birbilseler konuşulanları.Bak kara bir tünele giriyor hayat soyunup fahişeleşen gece.Bana kendini anlat olurmu sevişirken işçi umutlarınla.Bu yitikliklerdir papuçlarımı kirleten beni bu karanlıkta bırakıp.Eskinin yeniliğine mahkum eden. Bir bilsen anlasan artık.Ölüm kırmızı bir kan olmuş yatağımda gizlenen.Haydi devrimler yapalım seninle bırakalım utangaç sözcükleri.Tanrıyla arkadaşız ya kendimizce anlatırız ona dertlerimizi.Yüreğimizi yakan çekip gidenler birde cehaleti var biliyorum.Hani ağlar çocuklar gecenin bir yerinde yağmurlar ıslatır pencereyi.Yalnız bir kadın dolaşır tenimde adı meneveç ötelerde bir yerden.Atlı bir arabanın üstünde çağlar öncesinden arayış bu karanlığın içinde.İsmi bilinmez bir kavganın sıgıntısı bir kılıç boynumda.Biliyorum işçi kadınlar mazlum yaşar kadınlıklarını.Gülümsemez perdelerin çiçekleri pencereden.Bana kafiyesiz şiirler oku sen olurmu hani o günahlı geceden.Bağlardan, fatih mahallesinden hiç adım atmadığım keda,dan.Bana hiç ağlamamış bir ülke anlat olurmu kadınları kirlenmeden yaşanan.Özgürlük nedir söyle bana üşümesin çocukları bu ülkenin.Gülümsesin güneşi kedileri bir kış gecesinde donarak ölmeden.Bir ülkede kediler mutluysa insanlarıda mutludur.Köylülüleri üşümez pazarında meyve satarken.Bu gidişleri yokmu umutların ,çekip giden tirenleri o köyden.
Garipçe bir tozlu yolda sürükleniyor milyonlar .Hep tesadüflerle biçimleniyor ömrümüz neyi niçin istedigimizi bilmeden yaşam denen çölde vaha arıyoruz. Hep ötelerdeki dişiliklere aşık hep korkulu gecelere misafir. Gizsel dürtülerde muzdarip inançlarımızda hüzünlü,yarınları tanıyamıyoruz .Belki şuan bizi bulacak ölüm yada pazen etekli baharlara uzak kalacağız . Öpüşlerimiz yalan adımlarımız ürkek olacak. O çok ötelerde yanlız uyuyacak .Ben yılgın atlar gibi kaçkın ve ürkek .Birde gece bitmiyecek bilirim anlatamıyacak pencerem dogan günden hikayeler .Ölülerim etrafımı saracak şiirlerim yetim .oda ırak çok ıraklarda sokaklar unutacak adımlarımı .Artık şİirlerim olmayacak.Bir akşam üstü ölüm beni bulacak .Tümce yanlızlıklarımı yetim bırakıp.
Gölgedeyiz Işıgın aydınlığı ırak bize. Kuytu dehlizlerde sakladık acılarımızı.Yorgunlugumuzu kimselere anlatmadık.İstedik ekmek eşit bölünsün.Tüm çocuklar tok yatsın analarının kucağında.Al yıldız bir sevda büyüsün yürekte. Sevimlesin bağ bozumlarında ovaları memleketin. Çok şeymi istedik bilmiyorum.Hani sorunca niçin eşit değil suları umutların .Ne yaraladı bizi niye erkenden göçüp gitti umut veren yiğitleri bu toprakların Niçin yaralı kalplere sığındı sevdalarımız.
Tanrı beni seviyor biliyorum yakında beni yanına alacak Ona sözcükler kuracağım.Kadınları soracağım yokluğumda.İşsiz erkeklerin kavgalarınıTanrı beni yarattı ihtimal günaha gireceğim düşüncede.Issız bir karanlığı aydınlatmak yada güneşi sofraya koymak birde çocukları sevmek.Fakirler ve yoksulların hikayesini dinletmek.Biliyorum cennette banada bir yer var şöyle betula ağaçlarının arasında .kırmızı ojeli huriler açılmış baş örtüler birde sonsuzluğu umudun.‘Altından ırmaklar akan’ Sıcak sevinçlerin oturduğu çardaklarda gülümseyen bir sonsuzluk olacak mutlak.Üzeri toprak kokan bir adam anlatacak hiç bitmeyen o ölüm denen meçhuliyeti.Şimdilik yetimleşti varlığım.Ama biliyorum sevecek beni o büyük tanrı. Çiçekler açacak Kırmızı sarı ve beyaz Adını bahar koyacaklar mevsimin.
Acaba dünyada yanlızmıyız içimizdeki umutsuzluk kendi yanılgımızmı .Birileri şu koca dünyaya bakı pbizleri yardımma muhtaç karıncalar gibi görüyor. Uzayın sonsuzluğunda bizden başka kimler olabilir .Yada olurlulukları ihtimal dahilimidir.Tanrı onlarada aynı görevleri vermiştir.Yada bu milyarlarca galaksi içinde sadece dünyamıza ait bir gereklilikmi oluyor.Evren öylesine muazzam bir büyüklükteki dünyanın varlığının inanın pek önemi olmuyor.Galaksiler (gök ada ) belkide her birinde milyarlarca güneş kümesi . V e biz dünyanın kasıntılı canlıları .İnsan denen canlı. Samanyolu galaksisi uzaydaki konumumuz olduğu ifade ediliyor. Dünyadaki konumumuzsa sadece bilinmezlik.
İnsan ölüyor erken ölenler ömrü uzun olduğu düşünülenler olası ömür beklentileri .İlk insandan günümüze milyonlarca bir ölü bedenler olduğunu (belki de milyarlarca ) düşünebilriz bu bize şunu gösterir ki milyonlarca ruhta ölümün onları götürdüğü o meçhuliyette varlıkları ile bekliyorlar (kıyamet ) Bazı görüşlere göre ruhlar yeni bedenlerle yaşama yeniden katılıyorlar (reenkarnasyon ) Başka bir bedende var olma .Mademki beden bize yaşamda için gerekli beden nötürleştiginde başka bir bedenle var olmak olasılık dahilindemi. Sizce bu süreç bizi nereye götürür. Burda şu tesbiti net olarak yapalım kabul görmüş kutsal dinlerin önemlileri (Bizler için İslamiyet ) böyle bir durumu red eder.Ruh bir bedenbe aittir ve kıyamete kadar o bedenin dışında bir başka bedende olması düşünülemez. Sonuç olarak kişi öldükten sonra başka bir bedenle yeniden hayata intikalini islam dini kesinlikle red eder. Bunun böyle olduğunu kabullenmek inanlar için gerçekçi bir durumdur.Ruhun daim göçlerle başka bedenlerde var olduğunu anlamısız görmek bir Müslüman için gerçekçi bir görüş olarak benimsenir.Durum gayet açıktır beden nötürleşir ruh bilinmezliğe uçar.O bilinmezliği bizler inançla olasılık dahiline sokmaktayızdır.Biliyoruzki böylesi mükemmel yaratılmış bir canlının serüveni ölümle bitmeyecektir.Ölüm ötesi gerçekliğe yakın bir varsayım olarak inancımızı pekiştirir. Ölüm varsa sonrasıda olacaktır.
Korkularım boy attı baharda sıcak bir kahve soğuttu yüreğimi.İşçiler hiç sevişmeyi beceremedi yalanlarla üzüldü gece.Biliyorum birgün bırakıp gideceksin bu hayatı ötelere.Kimsesiz bırakacaksın ruhumu, kaçıp yolculuklarına zamanın.Köhne duygularda kaldı o mahzen ,bana nerdesin söyle.Biliyorum barışık değiliz umutla kadınlar ıraklarda çok ötelerde.Yorgun sabahları bekliyor gece biliyorum özgürlük bu değil.Sen kavgalarımın şehri terket beni .korkularımı görme tüm kadınlara aşık yüreğim tüm kadınlara kardeş .Ölüm erkence gelirmiş nerden bileyim ,söyle.Hadi gel bir sofra kuralım akşamında iftar yapalım.Tüm günahlarımız karanlıkta umutlar ışık olsun.Gömelim toprağa tüm arzuları ağlamak ırak olsun bizden.Kaçkın bir kavgaya mahkum kalan özgürlüğümüz.Hiç konuşmayan acılara içimizde biliyorum başkasına aitsin.Ben ne yapayım şimdi sen söyle, gideyim yolculuğuna ölümün.Bir kış gecesinde üşüten senin .arlığındın biliyorum.Aç saçlarını rüzgarlarda savur şöyle ,belki gelir kokuları varlığının.Ben biçare bir yoksunlukta yorgun bir hiç oldum.Sen yolculuğumda kal gitme korkularım boy attı benim.İşsiz köylüler gibiyim yorgun ve uykusuz kaldım.Sen tut ellerimden koru beni al yüreğinde eyle.Bugün ne yapalım çocukları sevelim yetim çocukları.Onlara şiirler okuyalım annelerinden şöyle.Birde yorgun yürekli babalardan hikayeler anlatalım.Yıldızları toplayalım döküp kırmadan dağıtalım öyle.
Alanya Toros dağlarına dogru gök mavisi arabamızla gidiyoruz.Yanımdaki sürücü koltuğunun yanında ablam oturuyor.Size ablamdan söz ederim Fidan ablamdan küçük yaşta postaneye memur olmuş yaşı küçük olunca mahkemece bir yaş büyütmüşler işe başlaması için .Kafkas göçmeni babam yaşlılıktan emekli olunca evde geçim sıkınıtısı başlamış. Ben o zamanlar ilk okuldayım bizimkiler Adana Malatya Diyarbakır derken dolaşıvermişler memleketi Diyarbakırda lise ikideyken ablamın hastalığıyla karşılaştık .Oldukça çetrefilli bir hastalık hücrenin kontrolsüz çoğalması ,Yedavi edilmez yada edilemezse ölümle sonuçlanan bir felaket. İşin ilginci genelde çok geç fark ediliyor tedavi edilebilmesi içinse erken fark edilmesi lazım. Hekimler hastalığı seviyesine göre değerlendirmekte buna evreleme diyorlar. Evri bir en önemlisi genelde dört evre yorumlanıyor.Amerikan sistemi diyorlar.Yüzün üzerinde türleri olan bir hastalıklar gurubu . 1977 Anka tıp cebecide radyasyon onkolojisi .Yıllar sonra yine ankara yine cebeci tıp sonraları ibni sina daha sonraları akdeniz tıp yaklaşık kırk yıla yakın bir yaşam mücadelesi sakin geçen yıllar hastalığın ortaya çıkış atakları hastane koridorları patolojiler pet bt çekimleri tam kan sayımları yaşama mücadelesi umut. ve ömrün yorgun yılları yine gölgedeyiz daima üstümüde olan ölümün gölgesi. Hayat herkes için laylaylom olamıyor.
1979 yılı 111 sayılı **** askerlik kanunu gereği askeligimi yapmak üzere askerlik şubesine baş vuruyorum.Beni Isparta kırkıncı piyade alayına yolluyorlar.Aylardan kasım üçüncü devre olarak askere alınıyorum.Isparta o mevsimde oldukça soğuk .Hele akdeniz sahilinden gidince bunu daha iyi anlıyorsunuz.Kırkıncı piyade alayının havan bölüğüne veriyorlar.Orduda askerlik yapmaktan oldukça memnunum.Askerlik biz türklerde önemli bir görev.Yıllar sonra gençlerin bir bölümü bedelli askerlik yapıyorlar yaklaşık bizim yaptığımızın yirmide biri kadar bir zaman diliminde .Demekki ordunun fazla askere ihtiyacı yok diye düşünüyorum. Nufus artınca yığılmayı eritmeye çalışıyor yetkililer. Tabi ordunun mevcut sayısı yeterli durumda tutuluyordur diye düşünüyorum. Askerlik önemli bir görev. Bizlere kişilik kazandırıyor.Olgunlaştırıyor.Havayi yönümüzü törpülüyor.Bize kendimizi veriyor. Askerligi önemsemek ülkeyi sevmeklede direk ilgili diye düşünüyorum. Bazı çevreler militarizmi pek benimsemezler. Öyle düşünenlerden olamadığımı biliyorum .Bence bir devlet için ordu insan vücudunun iskeleti gibidir.Önemlidir.Vazgeçilmezdir.
Hayat böyledir sizi görevler sorumluluklar acılar umutlar tutkularda çevirir durur.Siz var olmanın yorulmaz yolcusu olmuşsunuzdur. Çok şey bekler sizden hayat siz ona beklentilerini açıklama şansı bulamazsınız.
Yaşama getirildik yaşamı sosyalleştiren bir kareterle kümeleştik.Şehirler kurduk değerler oluşturduk Milletleştik.Bazı milletlerin diğerlerinden önde olduklarını gözlemledik.Sanayi devrimin oluşturduk .Toprak sahipleri seviyesinden üretim araçları sahipleri üst kültürüne (Yada aymazlığına ) ulaştık .Örgütlendik yasalar kurduk .Devlet kurduk Ama insan olarak eşit paylaşımcı yaşam kucaklıyan bir yaşamı insanlığa veremedik.Evrensel bakabildiğimizde durum bundan ibaretitir. Degerleri ya çok yücelttik yada yerin dibine batırdık .Bu yönmüzle kendimizle çelişen yaşamlara mahkum edildik.Genel durum böylerken bireysel yaşantının sağlıklı bir toprakta yeşerdiği yada yeşertmiş olduğumuzu söyleme şansımız olabilirmi .Dogrusu yaşamdada tökezledik bireysel ilişkilerdede samimiyeti kaybettik sınırlı ömrün sınırsız mülkiyetine sahip olmak için tüm maneviyatı çökerttik. Gerekli olandan fazlasını biriktirdik.Kendimizi diğerlerinden üst yapmanın mücadelesinde insanlığımı çürüttük.Sonuçta yorgun öngörüsüz ilkel ruhlu bir hayatı kendimizle paydaş yaptık.Yanıldık yanılgının gölgesinde tükenirken gölgelerden medet umduk.
Ülkede puslu bir hava var bunu görebiliyoruz. Demikrasi eşitlik çağdaşlık hukuk aşına aşına hiçliğe doğru gidiyor. Karşıttaysa neyin mücadelesini ettiğini bilemeyecek kadar ruhen ayyaşlaşmış bir muhalif kesim var. Onlarda muhalefet ettiklerini sanıyorlar. ülkenin temel değerlerine karşı gelmeyi ilericilik zannediyorlar . Ülkenin onlarca yılının puslu bir sis havasında belirsizlik içinde olduğunu temiz akıl sahipleri görebiliyor.Bu ulusun ana değerleri olduğunu bilmek durumundayız. Yurt sevgisi millet olma bilinci inanç özgürlüğü mavi vatan kavramı (denizlerimizdeki etkenliğimiz ) Hukuk gerçeği Cumhuriyetin kurucu değerleri müsbet bilim. Bu daire içinde olmayı başara bildikçe Ülke yarınlarını sağlıklı oluşturabiliriz diye düşünebiliriz. Afaki amaçlar yetmezlik içinde dar görüşler yaşamın gerçeklerinin terk edilmesi ülkeyi ve halkı zora sokacağı bir süreci yaşatırki buna katlana bilmek hepimiz için dikenli taşlı yollarda yürümeyi mecburlaştırıyor. Yaşamda yurttaş ve toplum (millet ) Bilinci öncül yapmak zorunda olduğunu anlamadıkça yanılgılar kaçınılmaz olur. Yurttaşlar mutsuz ve huzursuz yaşama mecbur bırakılırlar. Günümüzde sağ yada sol pencere yok ortak bir büyük alan var ve odağında insan denen canlı.Artık bazı gölgelerden kurtulup güneş görebilmeliyiz.Bir yerde gölge varsa ışıkta vardır.Biz o ışığı öne çıkartmanın mücadelesinde olmalıyız.
Düşünce önemli bir kavram düşününce sorguluyoruz.Gülümsüyor hayat umutlarımıza bir keyif geliyor.
‘Sevecegim hatun kişiyi illaki esmer olacak ‘Der şair Tarancı . Esmer kadınlar sevdadır biliyorum.Hani bir meftüne pişirse hayat sumakli bir tadı olsa umudun. Ne oldudua üzüldü yüreğimiz kimler bırakıp gitti bizi bu yalan dolan hikayesinde ömrün.Hani kapatalım demiş olalım .Sofraları kurmayalım hayellerde.Evlerden kaçalım sokaklardan korkalım . Sonra illaki esmer olsun gözleri hayatın.Gülmeyi bilsin geleri gök yüzünde hilal. Şiirler yazalım .Birde yalnız kadınları olsun hikayenin İşçi kadınlar olsun boyasız bakımsız insancıl olsun oasaklı hali.Oturup konuşalım memleketi.Sonra ne olacaksa olsun hayat.
İnsan denen canlı nelere katlanıyor ömrü birlikte geçirdiğiniz yol arkadaşlarınız göçüp gidiyorda yaşam yine vaz geçmiyor sizi kandırmaktan.Yine sofralar kuruluyor yine güleç şiirler yazıyor sözcükler.İsimsiz kadınlar aşkı anlatıyor yine.Unvalar sitatüler makamlar hükümdarlığına devam ediyor.Sonra Bir ağustos günü Eyyamı Buhur bir köz yüreğinizi yakıyor.Akdeniz üzgün ve mahcup sen çekip gitmişsindir.Hani kal diyen olmamıştır .Yetimler bir başka yetim kalmıştır gidişinde pısırık yüzlü yalanlar tünemiştir rezilliğine yalanın.
Bazı günler şöyle tabağımda sevdiğim meyveler görünce kiraz kavun ve karpuz bunları ölülerin yiyemediğini düşünüyorum. Oldukça deli düşünce biliyorum .İçimi bir hüzün kaplıyor. Son baharda yapraklar dökülünce toprağa hatırladıklarım göçüp gidenler oluyor. Sonra bir rakı içiyorum şöyle sekten öte bir halcede .Günahlarım parıldıyor korkularımda. Erkence uyanıyorum. Akdeniz hafif dalgalı ayaklarım ıslanıyor köpükleri temizliyor kirlerini hayellerimin. Güvercinler kumlarda rızklarını arıyor.Kangal kırması cüsseli bir köpek oturmuş denizi izliyor damlataş pilajında Alanyanın.Görüyorum deniz ona gülümsüyor.Birlikte yaşıyor hayellerimiz Akdenizde. Akşamdan kalmışım herhalde başım ağrıyor. Sen çekip gitmişsindir ben senle kalmışımdır o şehirde.
Düşünmüşsünüzdür insan denen canlı niçin yaratıldı (kendiliğinden ortaya çıkamayacağına göre bir kökkeni vardır diye düşünelim .) Üreme için demiş olsak bu bir tercih neslin devamı sizin kabul edişinizle ilgili bir durum. Mal mülk edinmek için dersek buda gerçeli olmuyor binlerce yıl insan toplulukları göçebe olarak bir varlığa (menkül sahip olamamıştır.Kullandıklarının dışında bir mülkiyeti söz konusu değildir. İnsanlıgın külütür oluşturması ve süreçte günümüze ulaşması yerleşik düzenden sonra bir ivme kazanmıştır .Eski şehir devletlerinin ortaya çıkışı kültürel üst oluşumun olgunlaşması tüm bu süreçte var olmuştur. Dünya tarihi insan neslinin kültür karekterini yansıtırkende birbirinin boğazını gıtlakladıgının örnekleri ile doludur.Enson dünya savaşlarını hatırlayalım.Saga sola ladıran despot yöneticileri ve onların peşi,nden sürüklenen milyonlarca insanı. Günümüzde durum dahada ilginç bir seüvenle işlevine devam ediyor .O da Neoliberalizim denen sermayenin sınır tanımaz sömürü düzeni.İnsanlıgın geldiği son nokta sömürüden başka bir şey olamıyor.Sokaklara konmuş makineler ( Atm ) cebimizdeki banka kartları sınırsız faiz ve sömürü düzeni üretim araçalrının ihtiyaç olsun olmasın ürettiklerinin cazibesi müsriflik ve büyük halk kitleleri için asgari yaşam ihtiyaçlarına barınma zorunluluğuna ulaşılamaması .Böyle bir dünya düzeninde insanlar niçin yaratıldı (herhalde kapitalizimde sömürülmek için değildir. ) sorusunun cevabını bilmek durumundayız.Burda sömürü araçalrında her duyguyu öne çıkartan bizi bam telimizden vuran kavramlarda dikatimizi çekmelidir.Yurt sevgimiz tanrı inancımmız kapitalist toplumda öylesi sömürülürki buna kendimizde bir anlam veremeyiz.Birileri şöyle der ‘Sabret tanrının cenneti seni bekliyor ! . Gelin hep birlikte bir karar verelim birileri rahatlık içinde keyfindeyken milyonlarca dünya üzerinde milyarlarca insan yokluk çekiyorsa bu Tanrı, mızın tercihi hükmü olabilirmi.Mümkünmüdür. Yanılgı bizi yanlşı gölgelerin içine itiyor.bunu görmek istemiyoruz.Rahata kaçıyortuz merak etmiyoruz sorgulamıyoruz.Birey ve toplum sorgulamayı başara bildikçe doğruya yaklaşabilir.Yoksa yanılgı kaçınılmaz oluoyr. Tanrı bize akıl vermiş ve bizi yaratmiış sınırlı bir zaman diliminde bu dünyadayız .Var edilşimizin gerçek nedenini bilemiyoruz.Ama biliyoruzki tanrı merhamet sahibidir.Bu dünyada bizi yıldıran tüm yanılgılar bizim kendi tercihlerimizin bir sonucu olarak önmüzüe çıkmaktadır.Ölüm tanrı bizi esirgesin ve korusun bize Aklı kulnanmayı nasiplesin.Amin.
Dünyayı birileri düzültemez dünyayı biz insanlar bozdu yine biz insanlar ortak akılla düzeltmeliyiz.Bunun için çoğulculukta tek başına yetmiyor.Katılımcılıkta için işinde olmalı.Çogulcu bir cehalet bazen tüm insanlığın felaketi olabiliyor.Bu örneği Hitler Almanyasının tüm dünyaya acı bir tecrübe olarak yaşattığını hatırlayalım .Bireysel yada toplumsal yaşam bilincine sahip olmayı becerebilmeliyiz.Ölümlü bir hayatın içindeyiz isteklerimizin yada bizden beklentilerin bir sınınır olmalıdır.Toplum daim vardır birey sınırlı bir ömre sahiptir.Burda önümüzü açacak olan bilinç ve gerçeklik olacaktır.
Güncel yaşam dialektigi oldukça kesikindir (Zıtların çatışkısı ) Bu çatışkılı durumu paylaşıcı boyuta getirmek yaşam bilinciyle ilgili bir durum olsa gerek.Çogumuz yaşamımızı pilanlamaktansa yaşamın bize yönelttiği yolculuğa eyvalalh diyerek hayatımıza devam etmiş oluyoruz.Sonrası o hayat yüreğimizi dağlıyor. Burda zorunsal olanların ötesinde tercihler ve yanılgılar biribirinin içine geçerken koca b ir ömrü feda ettigimizinfarkında bile değiliz.Özgün bir kültürümüz var bu kültürün özünü koruyup olması gerken içleştirip tortularını öteleyebildikmi yaşam biraz daha kolaylaşacak gibi. Bunun için bir beyin aydınlanması hepimizin ihtiyacı olan bir sonuç olmalı. Yoksa gölgelerin ardında ömürler tükenip gidiyor.
Sokaklarını özlediğim tek şehirdir Ankara, orda umutlarımı közledim heybeme kattım kendime sakladım. Biliyorum orda bıraktım gençliğimin tüm sevdalarını sessiz bir sızı içimde ıraklarda kaldım. Yanlız ben seveceğim sandım o saçları kapalı özgürlüğü ! O yüzden ağladı gece sabah ayazlaştı. Ah ankara unutma beni olurmu.
Benim yanılgılarım seni sevmemle başladı .Ne var ne yok tabağında aşkın alıp çöpe attım. Artık beni ölüm paklar yıkar kirli hayellerimi beni koynuna alır toprak. Kimsede önemsemez öldüğümü yapraklar hazanlaşır şarkıları tiz bir sestir yalanda. Sen bırakıp gidersen eğer oda gider bende giderim ama hiç gelmedimki hiç yakınlaşmadı nefesim.hiç seninle Hayeller kurmadımki .
Herkes kendini farklı görüyor.Önemli ve erişilmez dikenler ekiyor sokaklarına özgürlüğün. En cömert kadınlar fahişelerin uykularında gördüğü kavgalarıdır ruhun. Günahlarını istifleyip yatağın yaşamaya çalışmak yokmu .Askerlerin erken ölümlerinde anlatılmayan bir hikayedir saklanan.
Yaşlanınca insan tanrıyı arıyor ! korkularının dipçiğinde . Bir fahişeyle yatağa girmek gibidir ölümle içleşmek Korkutur insanı . Sabah masamda bir çay, o vardır tanrı ışığında pencerenin ağrıyan baş ağrısında yoksul ömrümde.
Tüm kadınların egemen olduğu bir ülkede bir küçük pencereden şehre bakmak isterdim. Seni görürdüm bir ihtimal gülümsüyorsundur .
Evlilik bence en kötü zorunluluk ! kasırganın içine dalmak gibi dev dalgalarda boğuşmak gibi . Olmayan özgürlüğe dikenli tel çekmek gibi .Mümkünlülügü olabilirmi böylesi bir sorguda mutluluğun. Bu birazda karşınızdakiyle ilgili bir durum. Ne istediğini ne olduğunu bilmekle ilgili bir durum. Doğu toplumlarının en karmaşık yapısı ailede ortaya çıkıyor. Daima görev daima istek ve daima eziklik .Gerçekten bu kadarmı kötü düşünecek olursak dialektik burda kendini varlıklatıyor. Zıtsal bir çelişkide bütünceyi görüyorsunuz .Evlilik size ortak amaç yüklüyor ortak arayış birlikteliğin sıcaklığı yaşamsal bir amaç buda işin öteki yüzü. Burda sonucu etkiliyecek ana olgu davranış bilinci oluyor denilebilir. İki yetken birey ve bir ortak hayat .Siz evliliğinizi iki kulvardan birinde bulursunuz bu buluş direk sizinle ilgili bir durumda değildir. Belki eğitim belki bilgelik belki amaç . yaşamın her alanında beklenen var olma bilinci neyi niçin ne kadar istenebilirlilik öngörüsü evliliği öne çıkartır o evlilik aile olur bu başarılamadımı yaşanan sadece hiçlik.Tüm yanılgılarınıa rağmen aile özeldir ve önemlidir diyelim.
Sınırsız bir acı olmuyor sınırsız bir mutlulukta söz konusu degil. Sadece gelgitleri oluyor duygunun insan denen canlıda duygudan öte nedirki .bizi diğer canlılardan öne çıkartan akıl armonisine katkı veren içgüdüsel yapımızı bilinçlendirip kültürel etkenle olgunlaştıran sadece yaşamın getirileri olmuyorki .düşünme hissetme ve anlamaya çalışma bu sürecin diğer etkenlerini oluşturmuyormu.
Akılcı düşünce (rasyonel ) bu coğrafyada pek kabul görmez bir düşünce biçimi oluyor. Yanılgının burda başladığı şüphesiz ! akılcı düşüncenin özseli bilimsel düşünce olduğuna göre dialektik açı size şunu söylüyor. Bilenen bilimi oluşturduğuna göre bilinmeyen neyi oluşturuyor ! işte metafizik akıl ötesi algı arayışı burda öne çıkıyor. Gerçekçi olansa bu iki varsalın birbirini ötelediğidir.
Bir insan nereye kadar maddeci olabilir ! diyelim bir yakınınızın ölümüne tanıklık ettiniz bu gerçekliği nasıl karşılarsınız. Maddenin bir degişkenligi bir yok oluş . Yada bir ortam yansıması bir mutlak ebediyetin başlangıcı . Bu iki düşünce yapısıda birbirini sanıldığı gibi ötelemesi bir yana birbirinin içinde olan bir yaşam içselligi olmuyormu. Bir birey nereye kadar maddeci olabilirki yada nerede arayışını sonlandırabilirki. Bir toprak çukurunda son bulur görünen bedensel yaşamın ötesini aramanın bir yaşam gerçeği olduğunu anlamaktan acizmi kalcagız. İnanç burada bize bir göstergeç olamazmı.
Disiplinsiz bir yaşam ne kültürel birikim sunar nede huzur verir. Yaşamın en büyük disipliniyse ölüm gerçeğini anlamak olur diye düşünmeliyiz. Ölümü yadsıyan bir yaşam yolculuğu temelsiz bina gibidir sizi savurur.
Karamsar olmamalıyız çünkü her sabah milyonlarca kilometre ıraktan dünyamızı aydınlatan güneş penceremizi aydınlatıyor. Biz o pencerenin ardında nederece yalnız kalsakta yeme içme barınma üreme isteklerimiz nederece karmaşanın karanlığında baskınlansada yaşıyoruz. Yaşamak her yaşta ve herşeye rağmen güzel bir sonuç. Nehirlerin ıslaklığı gibi sevecen çiçeklerin açması gibi hoşnut. Bir kadının anneliği kadar kutsal .yaşamak güzel bir durum.
Yaşamımızda az insan olması iyi hiç olmaması bir fekattir. İnsanlardan kaçmanın anlamı yok yeterki anlaşılabilir olmamıza katkı versinler. Günümüz insanı ‘Ben biliyorum ‘ kibrinden vaz geçemiyor kibir denen yükü yüreğinde besliyor. Bu ne büyük yaşam yanılgısıdırki ruhumuzu kanatıyor.
Niçin böyle oluyor bu yaşadığımız coğrafya niçin hep kavgalı ve yorgun bu coğrafyanın insanları niçin hüzünlerle arkadaş oluyor. Yaşam iki ana yanılgıyı kabul etmiyor. Birisi aklı kullanmamak bir diğeri bağımlı olmak ! sorgulamayı başaramayan bireylerin oluşturduğu toplumlarda doğru sanılan baskıncalar bireyin ve gtoplumun geleceğini karartıyor. Ortaya çıkan çatışkısal yapı ruhlarda kanamalara yol açıyor. Görünürde sakin içselde kavgalı insan izdüşümleri toplumsal yanılgıyı besliyor.
Emek hak özgürlük üçsel bir kardeşliğin varsalı olmakla birlikte günümüz sömürü yapılarında izleri silinmeye çalışılan bir yokluk olgusu olarak görülüyor. Birilerine göre emekten söz etmek eşitlikten söz etmek toplumsal yönetimin olurunu aramak yanılgı olarak görülüyor. Güç size kendisinin uygun gördüğü sınırlar içinde kalmanızı istiyor.
Hastalıklı ruhları besliyen en önemli yaşam çatışkısı dogasal yanımızı görmekle başlar .kendimizi güçlü hissettiğimiz an kibirleşme hastalığı yüreğimize konuk olur. Güçlülüğümüz mantık ve aklı içine sinidmeyen yapay yansımaları öne çıkaran bir görüntü verir. Pahalı binek araçları ,isimler önüne konmuş sitatü veren unvanlar ve onu besleyen içsel cehalet.
Ocak ayını yaşıyoruz .buralarda bir tiren istasyonu yok binip ıraklara gideceğimiz bir kırmızı çizgili lokomatiflerin çektiği kuşetli kompartumanları olan bir vagonlar zinciride gözümüze ilişmez.çekmecedeki köstekli demir yolu saatide kenara itilmenin mahzunluğunda. Kabirlerin üzerine yağan sağanak yağmurlar ve şemisyelerin hiçmi hiç önemi yok.
Gece yatağa girdiğinde dualar okutan ruhum. Beni kutsa ve tanrının cennetine girmeme yardım et. Ama önce şu kısa ömrümü yaşamamı nasiple aç bırakma beni öpüşmeyi unutmuş yosma bedenlerinde kirletme saçlarımı. Bana rüzgarlarını anlat Ceyhun ırmağını tunayı dicleyi anlat bana . Kızılırmak niçin kızıl kara deniz niçin kara neden Akdenizin sularında acı içer yanlızlıgım. Ölümler niçin hırpalar beni bu kadar. Hani bir sabah hiç çıkmazsak evden ekmek zeytin ve aşk yetiverse hikayesine zamanın. İşçiler üşümezse fabrika vardiyalarında bir öğrenci evinde ayazlamassa Ankara kışları sıhıyede o küçük çay ocağında bir simite tav olsa umutlarımız günah günah olmaktan çıksa .
Masanın başındasınız yanınızda birileri var.O birileri çoğunlukların, da yalnız kadıklarınız. Konuşuyorlar anlatıyorlar ve kendilerince sorguluyorlar.Anlıyorsunuzki insanlar kendi açılarında gördüklerini önemsiyorlar. Duymak istediklerini duymayı beceriyorlar. Kendi papuçlarını boyatmayı seviyorlar. Kendi ekmeklerinin yanında birde pasta olsun istiyorlar.Benim ekmeğim dediğinizde o ekmeğin sizin hakkınız olmadığını söylemekten çekinmiyorlar. Toplum böylelikle ezilenlerin yitikleştigi bir toplum oluyor.Siz bunun sadece gölgesinde varsınızdır.Size güneşi çok görüyorlar. Topluma bir bakın milyonlar niçin mazlum birileri niçin despot dişlerinin pırıltısıyla karşınıza dikilmişler. Herkes kendince bir üst perdenin notası olmak istiyor. Paylaşmacı olamadı insan denen varlık .Olmayada niyeti yok gibi. Onun için bizim kültürde (Türk ) Şöyle bir söz çınlatılır kulaklara her önüne gelenle oturma masaya sofran garibe yetime açık olsunda kan emici züppeyi sokma eşiğine.
Yaşamın en büyük yanılgısı kaybedilenlerin birdaha geri gelmeyeceğini bilmekten geçiyor.Gençliginiz çocuklugunuz gençliğiniz tutkularınız umutlarınız sizi siz yapan her duygunuz.Bir sofrada gülümsemeyi başarabildiginiz aileniz. Biliyorsunuzki devinim kaçınılmaz o sona doğru gidiyor.
Beklemediginiz anda Tanrı size kapı açar .Siz yeterki barışık bir ruhu kucaklamayı becerebilin.Çevrenize sevgi verin.Yorgun yüreğinize gereksiz yükler yüklemeyin.Acının var olduğunu huzurun kendinizle ilgili bir arayış olduğunu anlamaya çalışın. Dünyadan vaz geçmeyin şartlar ne olursa olsun daim iyi şeyler düşünün .İyi düşün iyi olsun diye düşünmekten vazgeçmeyin.
Özgürlük nefes almaktır sevinmektir doğan güne. Bir ekmeği paylaşabilmektir.Küçük sevinçlerden dag gibi sevgiler aşıramayı bilebilmektir.Sonra umuttur özgürlük .Çok uzak yerlerden hiç ayak basılmamış şehirlerden sevdalar düşlemektir.Kıyı mahallelerinin yetim bakışlı kadınlarına gülümsemeyi başarabilmektir.
Bir yere ait olmadığınızı hissettiğinizde sizin orda durmanız büyük bir yanılgı olur. Bu yanılgıyı çoğumuz yaşadığımızı kendimize itiraf etme cesaretini gösteremiyoruz.
Gülümseyin içinizdeki ruhu neşelendirin.Acıyı defetmeye çalışın .Yaşamın devinimini kabul edin. Ömrün sınırları olduğunu anlayın.Sevmeyi başarın.Bu sevme işine önce kendinizden başlayın.Paylaşmayı bilin.Kimseleri memnun etmek için özel çabaya girmeyin.İnsansanız ve karşınızdakinde insancıl karekter mevcutsa sevgi ve kardeşlik sizi bulacaktır. Şartlar ne olursa olsun kimseye mahkum olmayın .Siz önem vermezseniz kimse kendini önemli göremez. İnançla barışık olun .İnançlı olmak yaşamı sakin geçirmenize sebep olur. İnanç dünyavi gerçeklerden sizi koparmamalı inancın tamamlayıcı bir değer olduğunu anlamak zorundayız. Fedakarlık sınırları olan bir kavramdır bilinizki yaşamda zaman sınırlıdır.Sınırlı bir zamanda sınırsız bir fedakarlık büyük yaşam yanılgısı olur. Sabaha eriştiğinize sevinin sizi yoran insanlardan ırak durun.Kin ve kibir hepimizin için bir felakettir.Felaketten kaçınmak aklın gereğidir.
Hepimizi etkilen ana duygu umut oluyor.Umut bizi hayata baglıyan sıkıntıları pasifize eden bir duygu.Umut yaşamın içsel enerjisi.Umut güneşin sıcaklığında ısınmak berrak sularda serinlemek yer yüzü sofralarında doyumsamak gibi.Umut yaşamın ta kendisidir.
Yuvadan uçtunuzmu kanatlarınızı açmalısınız.Geriye baktınızmı o kanatlar kırılır uçamazsınız.Yuvanızı kuramazsınız.Nefes alamazsınız.
Konuşmayı beceremiyoruz.İçimizdeki ego buna engel oluyor.Kocaman yanlışlara boyun eğdiğimizin farkında bile değiliz.Siz bakmayın yavan sohbetlerine sözcüklerin bir yerlede yanlışları var davranışımızın.Bir yerlerde yitikleşmiş gerçekliği zamanın .Özgünleşmeyi becerememiş bataklıkta kulaç atmaya çalışıyoruz. Halbuki hayatın güzel bahçeleri var üzüm bağları kiraz zamanı var. Usulcacık sever ruhunu şeftali bahçelerinin sevecen gülüşleri var hayatta. Bizim dikenler arasında dolaşmaya hakkımız olmamalı.
Özgür olmayı başaramıyoruz.Çünkü bizim kültürümüz özgürlüğü benimsemiyor.Mutlak bir itiat sorunsuz bir kabul ediş istiyor. Dogrusu bizde özgürleşme yandaşı bir ruha sahip değiliz gibi. Birilerinin mutlak hükümdarlığında kendimizi güvenli görmenin yanılgısını içimizde taşıyoruz.Cehaleti bilgelik görüp koca bir ömrü yorgun geçirmeyi kendimize görev olarak görmekten kurtulamıyoruz. Birilerini hep üst görmek birilerini çokça memnun etmek yaşamın duygularını hep birileri için törpülemeyi zorunlu bir ahlak kabul ediyoruz.O birileri bir türlü yakamızı bırakmıyor.Güneşi balçıkla suvayıp bizi karanlığa mahkum ediyor.Dogal ve sevisel yaşamı bir yana itmiş korkuları ve biad etmeyi gerekli bir zorunluluk olarak ruhuma kazımış görünüyoruz.Onun için yaralıyız.Özgür değiliz.Özgür olabilmek için bir çabamız olduguda pek görünmüyor.
İnsan denen canlı çok ilginç bir yaratık .Mutlu olmaktansa mutsuz olmak için enerjisini harcamayı marifet sanıyor.Çokça yanlışları olan bir hayatı doğru kabul ediyoruz. Yaşamı sonsuz sanıyor olacagızki zamanı anlamsız kavgalarla geçirmeyi ömrü anlamsız heveslerle tüketmeyi marifet sanıyoruz.Dogru bildiklerimiz yanlış sandıklarımız ruhumuzda fırtınalar estire dursun.Biz yaşam kulvarında hep sessiz görünmeyi tercih ediyoruz. Sevmiyoruz sevdiğimiz sanıyoruz. Iraklara gitmeyi kurtuluşa sanıp adım atmaya cesaret bulamıyoruz. Yaşıyoruz kim için ne için bu içimizdeki kavga anlamayı beceremiyoruz.
İnsanların gözlerine bakınız orda nefret ve umut elele ışıklarını saklar o ışıkları siz görmeye çalışın sevmekten asla vazgeçmeyin .Sevmek yaşamda paylaşmayı getirir. Çiçekler açar pencerede perdeleri açıktır artık o sevinç dolu yüreğinizin. Yaşamak anlamlıdır.
Tüm hayatın tecrübesi sadece kendi yaşamımızın bize vereceği bir donanım olmuyor.Başka hayatlardan kendimize pay çıkarmamız büyük bir gerçeklik oluyor.Böyle oluncada okumak anlamak diğer kapılara misafir olmak kaçınacağımız bir durum değildir. Tüm hayat tecrübesini bize kendi hayatımız vermeyebilir.Buda gayet doğal bir sonuçtur.Örnegin ciddi bir hastalıkla mücadele ediyorsunuz yaşanılanları başkaları hayal bile etme şansı bulamayagına göre sizin bu mücadelenizin size kattıklarından eksik kalacakları aşikardır.Bir haksızlığa uğradınız bun durumu yaşamamış bir insanın buna dair bir bilgisi yada duygusunun olması söz konusu değildir.Dogrusu şunu kabul etmeliyizki yaşadıkça yaşamayı öğreniyoruz.İşin ilginci bu öğreti ölüm bizi bulanadek devam edecek görünüyor.
Biliyoruzki egitimli olmak iyi bir şey sizi öne çıkartıyor cahil olmanın övünülecek yada savunulacak bir yanı olabilirmi.Hayat kuralları olduğu için sıkıcı gelebilir ama o kurallar toplumsal süreçte bize bir güvencede vermektedir.Sınırlı olmayan bir hayat kaostan öte bir şey veremiyor.Bir sofrada çatalın tutuşuluşundan bir su bardağının kullanılışına kadar herşey bir gerekçenin yansıması degilmidir. Bir otobüsteki davranışımız bir hastanediki tavrımız.Bir konserdeki duruşumuz bizi bir yerlere taşımıyormu. Sınırlar yaşamın biçimlerini ruhumuza nakş ediyor .Sonsuz bir özgürlüğümüzü olamayacağını hepimiz biliyoruz.
Ansızın gelir acı ansızın korkular yaşamaktan sonra bir bakarsınız sabah olmuş kapı çalıyor.Umut ben burdayım diyor.Sevmek yaşamak demekmiş bunu anlıyorsunuz. Avuçlarınızda sevinci doğuruyor hayat.Siz bilmiyorsunuz neyi niçin kaybettiğinizi.Yıldızların kış gecelerinde neden saklandığını.Öksüz şiirler yazar kaleminiz. Dogurgan bir kadın olur düşleriniz.Sevdalarda geçici derler doğrudur.Bir umut etmek kalır yüreğinizde.Kaldırım taşlarında izleriniz silinmiştir.Yüksek bir yalan çevrelemiştir sokaklarını ömrün.Yaşamak günahsa günahtır. Hadi bana şiir oku esmer olsun dizeleri. Ekmek aş ve umut dizelerine kardeş olsun. Haydi yaşayalım bir temmuz akşamında hikayemizi.
Günaha girmek çok kolay şünkü dünya bir günahtan iberet gibi. Yaşamın tüm keyifleri içinde günahlarıda saklıyor.Acımtırak bir hüzün damıtıyor içimizdeki meçhuliyeti.Issız sokakları daha çok seviyor yalan. Ne yapabilirzki hepimiz farklı gösteriyoruz ruhumuzun dehlizlerindeki sevdaları. İşsiz ve yorgun yollarda geçiyor ömrümüz. Gülümsüyoruz tüm yalanlarına bu hayatın. Tanrıda biliyor bunu .Günahlarımızı yüzümüze vurmuyor.Tanrı bekliyor.
Çogumuz özgürlüğü dilimize sakız etmiş görünsekte özgürlüğün kendimize ait bir hak olduğu yanılgısına düşüyoruz. Kendim için istediğim özgürlüğün sınırları olabileceğini düşünemiyoruz.İstedigim özgürlük belkide benim gibi düşünmeyenlerin özgürlüğünü ellerinden almak olacaktır.Yaşamın en çetrefilli yanılgısıda bu olsa gerek. Özgürlügü Kendine ait bir obje gibi görmek.
Issız bir yorgunluğun içindeyiz.Bilmiyoruz içimizdeki duyguların anlamsızlığını.Kaçıp gitmek istiyoruz yaşamın tüm gerçeklerinden. Bir kızıl elma olsun usumuzda bir kırmızı yeleli ata binelim dörtnala uçalım bozkırlarında orta asyanın. Saçları uzun bir hatun sevelim.Bin hatun olsun gözleri sevdanın.Sonra mutlak bir şiir yazalım yıldızları anlatan yıldızlar yorgan olsun kabirlerin üstünde .Üşümeyelim.
Biz insanlar çok ilginç yaratıklarız yaşamak istediklerimizle yaşadıklarımız çok farklı. Gölgelerin gizlerinde saklanıyoruz. .Anlıyacagınız ömrü kendimiz için yaşama cesaretini gösteremiyoruz. Daim görevler sorumluluklar ve kabul ediş bir karekteri içimize monte etmiş görünüyoruz.İşin ilginci bu hayatın bir sonu olduğunu en beklenilmez bir zaman diliminde gerekçeleri farklı olsada ölüm gerçeğiyle karşı karşıya kalacağımızı görmezden geliyoruz. Mutlu olmayı beceremiyoruz çünkü kendi hayatımıza sahip olmayı başaramıyoruz.Daim üçüncü kişilerin bizi mecbur ettiği bir yolda amaçsızca ömrü tüketiyoruz.Degerlerimizin ya karşısındayız yada sınırsız bir kabul edişin mahkumu durumunda oluyoruz.Farklı düşünmek başka renklerinde olabileceğini kabullenmek kalıpların her yerde gerekli olamayacağının idrakinde olmak inançlı karekterde dünyavi gerçekle barışık olmak şansını kendimie tanımıyoruz. Yanılıyoruz.
Yaşam yanılgısının ana teması en etken tüzel varlık olan devletimizdede kendini gösteriyor özgün bir yapılanmanın içinde olamıyoruz .Aslında biz Türklerin çok köklü bir devlet tecrübesi ve devlet kurma yeteneği var. Göktürklerden günümüze yakın geçmişimiz olan Büyük Osmanlı Devletine kadar (İmparatorluk sözcüğünü sevmiyorum ) Köklü bir devlet tecrübesine sahip olduğumuz halde gerekli olanı öteleyip yeterli olabileceginide abartılı şekilde öne çıkartıyoruz. Ülke adına düşünecek olursak özellikle din yapılanmalarında abartılı olduğumuz gerçeği önümüze çıkıyor. Örnek olarak Diyanet işleri başkanlığını düşünebiliriz. Büyük Devlet kurucu Dahi asker Mustafa Kemal Atatürk,ün gerekli görüp kurduğu Diyanet İşleri Başkanlıgımızın amacının ötesinde devasa bir kamu iktisadi teşebüsü gibi olduğunu görebiliyoruz.Burda iktisadi deyimini kültür üretme olarak düşünebiliriz.Yapılanmasının amacının çok ötesine taştığı sabit olan Diyanet kurumunun kadrolarının şimdikinin dörtte birine düşürülmesi gerektiğini tüm şehirlerde nüfusa orantılı olarak yeterli kadro bulundurmasının .Din gerçekliğimizi çağdaş normlarda yorumlama cesaretini göstermesinin sağlıklı olacağını görebilmeliyiz. Günümüz diyanet yapısında tarikatların cemaatlerin boy attığı bir alanda devasa kadrosuyla yetersiz kaldığını gözlemlemenin hüznünü inançkarlar olarak yaşadığımızı anlamak durumundayız. Bir diğer ana tema ordu kavramında ortaya çıkıyor Türk devleti ordusuyla güçlü olmak durumundadır.Türk ordusunun tarihi kültürü ve karekteri türk milletinin özüyle bütünleşmiş bir ana yapı olarak korunmalı ve güçlendirilmelidir. Tüm bunlar demikrasi içinde çağdaş hukuk devleti temelinde seküler bir devlet gerçeğinde olgunlaşabilir. Çagdaş devletten söz etmişken eğitim gerçeğini ana tema olarak göremezsek eksik düşünmüş oluruz. Müsbet bilimler ve bireyi besleyen ana değerler töreler gelenekler ve yaşamın gerçekleri bunları aynı havanda olgunlaştırmadıkça birşeylerin eksik kaldığını görebiliyoruz. Amaç çağdaş devlet mutlu insanlar .Neyi niçin istediğimizi bilmek durumundayız.Yaşam birilerine önden gitme şansı vermiş olsa bile bizde geride kalmamak için kendi varlığımızın önemsenir olduğunu anlamalıyız. Ne yazıkki insanlar merhamet sahibidirler ve bu duygu onların kullanılmasına imkan verir. Çevrenize bir baktığımızda merhamet sahibi insanların çoğunluk böyledir daim gerilerde kaldığını görürsünüz. O nedenledirki birileri hep üstedir.ve çoğunluk o üstekileri hep sırtında taşımak zorunda kalır. insan ruhu bir okyanustur her nehirden beslenir her duyguyu içinde taşır.Bunları ayrıştırmanın anlamı yoktur gereklide değildir.Birlik olmak birazda her çiçekten sevinçlenmeyi gerekli kılmıyormu .Şu olmak bu olmanın ötesinde insan kalmayı başarabilsek çok şeyi halletmiş olmayacakmıyız.
Aslında hiçbir acı geçmiyor. Sadece zaman acıları sakinleştirmede ustalığını gösteriyor.Bırakıp göçenleri unutmak kolay olmuyor.Hayat daim eksik kalıyor.Bir yerlerde bir sızı yüreğimizi kanatıyor.Birinci derece yakınlarınızın yaptığı haksızlıklar ruhunuzu daha derinden kanatıyor.Acı ve hüzün içinizi kemiriyor.Sizdeyse sadece sahte bir gülüşün dayanılmaz ürkekliği var.
Yaşamı etkileyen ekonomi ekonomi olgusu biz emekçilerin bir etken alanı değil biz dişlinin ezik karekterini temsil ediyoruz. Dünyayı kontrol altında tutar görünen bir çok ülkeyi etkisine alan neo liberal politikaların iflas eder olduğunu bu yapıyı bize dikta eden deniz ötesi güçlerde kabul eder oldular. Bu sürecin devletçilik ekonomisyle düzlüğe çıkacağını düşünmek bizim için elzem bir sonuç oluyor. Devlet karma ekonomi toplumsal eşitlik gerçeklik olgusu ve yaşam. Ekonomi iktisat artı değer paylaşım hukuk aşk sevgi ölüm açıkçası yaşam karmakarışık bir hikaye.Bu hikayede çok şey için geç kaldık akıp giden bir hayatın sonsuz olacağını sandık .Bir düşünür şöyle der ‘Gençler bir gün öleceklerine asla inanmazlar ‘ Bizlerde bir gün gençliğin mazide kalacağını anlayamadık.Yaşamın deli dolu mücadelesi içimizdeki benlik duygusu anlamsız iç güdüsel arayışlar bize yaşam bilincini unutturdu.Kimiz neyiz ne durumdayız.Yaşam beklentimiz nedir .Hayat bize ne verebilir.Nasıl bir sosyal işlev içindeyiz. Sosyal bir varlık olarak konumumuz ney (sınıf bilinci ) kendimizle daha ötesi çevremizle ilişkilerimizde nasıl bir rotanın içindeyiz.Ben ve biz dengesini nasıl oluşturuyoruz.Yada bunun oluşması gerektiği görüşü benliğimizde mevcutmu. Yaşam süreli bir zamn dilimi.Ölüm gerçeği hepizin sonuç bileşkesi olarak burdayım diyor.Yaşam sınırlı bir sürecedeyse sınırsız bir uğraşın anlamı ney.Bitmeyen istekler dizginlenemeyen arzular toplumsal farklılıklar ve gelip geçen bir ömür.
Yaşadıgımız toplumu (ülke ) Önemsemek kendimizi önemsemekle ilgili bir sonuç oluyor. Yaşadıgı toplumu öteleyen bir görüşün makbul bir görüş olamayacağını bilmek durumundayız. Özellikle egitimli olduğu düşünülen bazı meslek guruplarının kendilerini üste görmesinin dialektik bir gerekçesi olmamalı diye düşünmeliyiz. Yaşam ve toplum tüm karşıtlığıyla hayatın dönencesi olarak varlığımızın özeli olarak bizi besler bizi besleyen doğrular olduğu kadar yanlış kabul edilenlerinde etken olduğunu kabullenmek gerçekçi bir sonuç oluyor. Degerler önemlidir değerler yaşamı bazen tökezletir görünsede içten içe onu besledigini yaşam bize öğretiyor. Ögrenmek önemli bir sözcük Önemli olması bilinmiyene cephe açmasıyla ilgili bir durum. En büyük okul yaşamın kendisi degilmidir.Yaşamın ömür boyu öğrencileri olduğumuzu niçin anlamak istemiyoruz.Niçin dağları ovaları ruhumuzun derinliklerindeki fırtınaları anlamak istemiyoruz.
Farkındamısınız Tanrı birçok şeyin zamanını bildirmiyor.Bizi yaşamdan koparmıyor.Bir saniye sonrasının olasılgını kendi hükümdarlığında saklıyor.Belki bir dakika sonra ölüm bizi bulacak .Milyonlarca saatir atan kalbimiz duracak.Akcigerlerimizde hücrelerin isyankarlıgı bizi çaresiz bırakacak . Beynimizin komutlarını tüm vücudumuza ileten mikro sinir agı belki felç olacak .Ama biz bunların her birinin bizimi başımıza gelebileceğini pek düşünemiyoruz.Yada çok güçlü bir ekonomik sınıfın mensubuyuz.Zamanın tüm imkanlarının kullanılmasını kolaylaştıran bir büyük ekonomik güce sahibiz.Helikopterler yatlar deniz kenarında köşkler bitmesi düşünülmez bir para akışının sahipleri olmanın üstün sınıf konforunun bir bileşkesiyiz. Bunun böyle devam edebilecegini kim bize garanti edecek.Bugün bizi üst yapan tüm yapıların kâğıttan kaleler olduğunu kim anlatacak.Açıkcası Tanrının gücünün sadece fakirler için olmadığının bilincini ne olacakta birileri hafızalarına yerleştirecek.
Her dogruyu konuşacak olursanız orda kıyameti başlatmış olursunuz. İnsanlar hoşlarına gidecek kendi menfaatlerini okşayacak hikayeler duymak istiyorlar.İnsanlar çok insafsızlar.Arayıp bulmaya çalışacağımız içimizdeki merhamet olmalı bizi kurtaracak tek umut var oda merhamet. Merhamet duygusunu bu rezil kara sineklerde aramayın onlar başka bir dünyanın yolcuları bize ırak umuda ırak onlar ölmüde unutmuş gibi görünüyorlar.
Hayat nedir hayat belkide sevdiğiniz bir yemeği tüketme şansıdır.Belkide bir dostla bir türk kahvesi içme zevkidir.Kimbilir bir akşam sofrasında gözleri sevinç dolu birkaç sözcükte buluşabilmektir.
Çok korktum güneşin ışığını kıskanmaktan.Ekmeğimi saklamaktan açlardan.Seni sevmeyi haketmemiş olmaktan.Bu topraklardan ırak ölmekten.biliyormusun ben yitik ömürlerde ardıl insan.üşümekten korktum ağustosunda.ekiminde ıslanmaktan göz yaşlarında.işçi tayfalarında toz toprak içinde yolculuk.ben bırakıp gitmekten korktuğum yanlızlıgımı.uzak köylerde emekçi kadınlar biliyorum sizi.akşam vakitleri paklandığınız evlerinizde.bir yer sofrasında yer yüzüne hükmetmek.korktum gülümsemekten ölüme.Vakitsiz kapı çalmalarından hüznün.Çok ötelerde gülümsüyordu gece.Vakit emekçi kadınların olmalıydı !
kimseler bilemezdi içselde olanı.kuytu öykülerinde yaşandı gece.soguk ayaz yanlızlık yansımaları .belki kloş bir etegin serinlignden.en dar yaşamlardan nefes çalınan.erkek göüslü ömürle tutunan.belki kumral saçları vardır aşkın.belki köy patikalarında tozlanan.kendince umudları vardır bu ömrün.dışarda ekimde yagan yağmur.en gizli köşelerde ıslanan.parke taşlı sokaklardan geçilen.erişimşiz fahişelerin kirliliği.belki yagan ekim yagmurlarına inat.Belki yüreklerde oldu kurulanan.en hücresel kavgalarda ruhum.soyunup sevişen evli kadınlara inat.Bilirim oydu özlenilen ekimde.Bilirim yanlızlıkta ellerim.dedimya en yogunca yanlızlıkta ruhum.belki korkacak soyunmalarında zaman.o en gizli köşelerde ıslanan.Benide ıslatacak bilirim huyum.olaki yanlız olacak son yolculugum.
Anlatmaya çalıştığımız sözcükler nedense kendini izah edemiyor.Sol ve sağ görüşler toplum temellidir ve karşıt değildir diyoruz.Bu süreçte demikrasi sosyal adalet eşitlik katılımcılık töreler öz karekter birbirini tamamlar .Solcu olmak kendini red etmeyi gerektirmez.Bu Türklük şurunda kendin gösteriyor .Göktürklerden günümüze tarihin en önemli kavimlerinden biri olarak kültürel varlığımızla Türk,üz gerçeğini nasıl görmezden gelebiliriz. Türk olmak bir onurdur. Bu kültürel gerçekliğimiz insanlığa katkı verir.Biz türkler kimselerden üst değiliz kimselerden altta değiliz.Bunu anlamak ve anlatmak önceliğimiz olmalıdır. Türküm demek doğal bir durum Kendimizi inkar edecek bir cehaletin içinde olmayı düşünebilirmiyiz.
Ölüler bilmez bayramları.kasvetlidir yitikliği gidenin.Kalan devrimlerin ardıl sözcüklerinde.Sevdalar yaradır yürekte.Bana hikayeni anlat gökyüzü.Yıldızlarının ışıklarını avuçlarımda sakla.Yoksul kenar mahallerinin yıkık umutlarını aydınlat.Sen şiirler yaz yokluğuna yanlızlıgın.Unutma ama papuçları boyasız çocukların bayramını.Yetim sofralarını akşam karanlığının.İnsafsız hastalıkların korkusunu kov gitsin yatağından.Bana çocukluğumdan hikayeler anlat.
Düşünmek bir erdemmidir yoksa felaketmi.Her şeyi düşünmek her yolumuzdaki dikeni yerinde bırakmayıp başımıza belamı ediyoruz.Ona üzül ona küs ona atarlan.Hayat bunun için degildir.Hayat geride kalanlarla yola devam etmektir.Çökmenin bir faydası yok.Dik durmanın yollarına bakmalıyız.
Çogu kez asla alışamayacağınız bir hayat sizin kaderiniz olur.Kaderiniz olur çünkü sizin onu değiştirecek ne gücünüz nede cesaretiniz vardır.Siz o kurak tarlada susuzluğa hasret bir ceviz fidanı gibi yorgun ve bitkin kalmaya mecbur bırakılırsınız.Belki bir zamanlar o bahçede yeşil ve sulaktı o bahçeninde meyvelerini istila eden asalaklar olmuştur.Şimdi bitkin yorgun bir zamanın geri dönülmez yolcuları olarak o bahçesinin kapısında bekliyor olduk.Niçin çekip gitmedik niçin hicretlerden korktuk.Neydi bizi bu yavan hayata mahkum eden anlamakta zorlanır olduk.
Tam canınız sıkılmışken tam bu hayat niçin böyle anlamsız ve yorgun bir huya sahip diye düşünürken. Masanızda bir kahve görüyorsunuz.Oldukça köpüklü sade kahve .Biliyoruzki türk kahvesi sade içilir.Dudaklarınız değdiğinden damagınıza ulşatıgında bir haz alırsınız.O an için yaşamın tüm anlamsız tortuları yerini saydam bir huzura bırakmıştır.Gözlerde yaşam ışığını görürsünüz. Tüm yorgunluğunuz gitmiştir. Şöyle keyiflice nefes almanın hazını yaşarsınız.Hayat böyledir size sınırsız hayaller sunar gerçekçi yaşamanızı ister.Hayat bir dönemeç biz bu dönemeci keyifle yaşamanın yollarını aramalıyız.Karanlıga değil aydınlığa koşmalıyız.Aydınlık bizi kendimize getirir.Tüm yanılgılarımızın kökeninde yitikleşmiş bir karanlığa mahkumiyetimizin yattığını görmek durumundayız. Konuşulanlar çok eleştiriye açıktır.Biliyoruzki yazılanlar bu eleştirilerden fazlasıyla nasiplenir.Çünkü yazı kalır kendini konuşturur. Yaşamı ıskalamaz. Yazı ebediyete yakındır.Yitikleşmesi zor bir gerçekliktir. Bunun için kitaplar önemlidir.Size başka pencereler açar.Başka yaşamlardan ışıklar sunar.
Yaşamda kısıtlı bir alanda olma zorunluluğu ölümün gerçekliğinde düşüncede oldukça rahat olma şansını kendimize verebilirmiyiz. Bu sürecin adımlarında aile toplum töreler din gibi özgün varsalların etkisi ne olabilir. Yaşamda nerde duruyoruz. Dogrusu insan toplumsal bir canlıysa onun bireyselliğinin sınırları nerede bitiyor. Bizi şahsiyet olarak var eden etkenler ruhumuzu nerede nasıl besler oluyor.Toplummu yoksa kendince var olmak isteyen insanmı beklentide öncül oluyor.Neyi niçin ne kadar yaşayabiliyoruz.Toplumu onun hücresel varlıgı aileyi hangi döngü yaşatıyor.Sosyal bir varlık olarak bizi etkeleyen tüm kutsallarımızın başlangıç yada bitiş sınırı olasımıdır. Yoksa degirmende ezilen bugday başaklarımıdır toplumcu yanımızla halcemiz. Niçin ahlaksal olarak samimi olamıyoruz. İnsanca yaşam yolculugumuzda kurdugumuz uymamız istenilen yapılarda insanca hakça bir yaşamdan mahrum bırakılıyoruz. Ekmegi aşkı umudu niçin birileri kendi çarklarında yitikleştiriyor. İnançlarımız bizim kurtuluşumuzmu yoksa felakatimizmi oluyor. Yaşamın her sürecinde niçin yetmezlik içinde kalıyoruz. Baş edemedigimiz hastalıklar önleyemedigimiz sömürü düzenleri gerçeklerle bagını koparmış yanılgılar teknolojinin yetkenligindeki güçsel sınırsızlık yılgın korkular insan olarak bizi niçin mazlumlaştırıyor.
Senin gözlerin beni görmüyor üzgünüm.Anlatamıyorum sana kavgalarımı.İçimde dikenleri yanlızlıgın kanatıyor ruhu.Özgürlük tüm tabuları yıkmaktan geçer.Akan sularda ararım diclenin ıslaklığını.Esmer bir bakış özlerin işçi evlerinde.Kimim neyim hiç anlamı olmayan o şehirde.Bir sabah vakti ayazda üşümüşümdür.Kimsesiz pencerelerden bakmışımdır karanlığıma.Ah o cebecideki hastanede Ankara olmuştur hüzünlerim.Sonra onkolijiyi tanımışımdır.Korku yoldaşım olmuştur.Yitik bir özgürlük ölümü tanıtmıştır bana.Köhne bir otelde vakit geçirtmişimdir.Ankara şairleştirmiştir beni.Kırşehirli Kezban nerdedir şimdi bilmiyorum.Senin gözlerin beni görmüyor kadınım .Ben başka yorgun kavgaların insanıyım . Sen bunu bilmiyorsun.
İnandıgınız benimsediğiniz düşünceler aynı zamanda sizin özgürlügünüzüde beslemeli. Size huzurlu umutvar bir yaşamı müjdelemeli.Çogu kez inançlarımız önemsediğimiz fikirler bize bu şansı vermeyebiliyor.Onun içindirki önceki yazıtım (İzdüşüm ) de denge kavramından bahsetmiş karşıt görüşlerin tamamlayıcı yönlerini anlamaya çalışmak gerektiğini belirtmiştim. İnanö milliyetçilik hakçılık devrimcilik ülkücülük gibi kavramların insan odaklı olduğunu toplumda kendine yer buldgunu tamamlayıcı olabileceğini anlatmaya çalışmıştım.Toplum ve insan huzurlu bir yaşam arayışını sosyolojik olarak iki ana gerekçeye dayandırır.Birincisi doğal ve sevisel yaşam ikincisi bu yaşamı besleyen onu olgunlaştıran hukuk kavramı.Hukuk karşıt görüşlerinde kendini ifade etmesini katılımcılığı saglıyan en önemli sosyal varlık yansıması olarak hepimizi etkiler.Bireyler gücü ele geçirdiklerinde kendilerini tek otorite görebilir halk kitlelerini baskınlatarak kendilerini üst akıl olarak lanse edebilriler (faşizimin kitle ruhu anlayışı ) Bu risk insanlık tarihinde buruygan yönetimleri karşımıza çıkarmış bu yanılgıyı insanlık görmek zorunda bırakılmıştır. Almanya Hitler vakası italyada Mosolini ispanyada Fıranko bir çok ülke tarihinde generallerin derbe eylemleri dahası sınıfsız toplum iddasıyla gerçekleşen rus 17 ekim devrimi sonrası sitalin despotluğu bu yanılgıların somut örnekleri olarak önümüzde durmaktadır.Günümüzde hukuk ulus devlet yapılanmalarının ana güvencesidir.Otoritenin denetlenmesi kuvvetlerin denetim yasama uygulama alanlarının özerkliği çağdaş devlet ve toplumların ana tercih olarak karşımızda durmaktadır.Öngörülür yönetin kavramları hukukla anlam kazanırken bu gerçeği görmezden gelmek düşünce ve yaşamı daraltıp ilkelleşmeyi kaçınılmaz kılmaktadır.Düşünce önemlidir düşüncenin usa dayalı lması esastır yaşamda toplum işlevinde hukuk olgusu vazgeçilmez olmaktadır. Bu bize eşitliği dengeyi katıulımcıılgı ve özgürlüğü getirir. Aksi yaşam yanılgısının kalıplaşmış bir yansıması olacaktır.Yaşamak özgürlükle anlam kazanıyor.
Çok güzel birgün bugün.Sokaklar çok güzel.Çiçekler ağaçlar ve kuşlar.Birde sen çok güzelsin.Kiraz ağacı gibisin .Mevsimsel bir çekiciliğin var.Körpe sevgiler gibi korunmaya muhtaç.Hiç ayak basmadığım şehirlerden gelmiş gibisin.Biraz işveli biraz mahcup.Çokça kadın gözlerin var senin.Çantanda hikayeler saklar gençliğin.Ben senin gibi değilim.Geçkin yorgun birazda ürkek .Gülümser sabahında korkularım benim.Yanlızlıgı hiç sevmez acılarım.Haydi kap açık sabah oluyor görüyorum.Usulca olsun gelişin.Bir çay demliyelim. Senle göçüp gidenleri konuşalım.İşçi evlerini.Yetim çocuklarını memleketin.Bugün çok güzel bir gün sen varsın.
Eleştirisel bakış samimi olunca yaşama katkı veriyor.Haset ve anlaşılmazlığın dip karekteri bir eleştiri ne yazıkki kültüre ve yaşama katkı vermek bir yana yılgınlık yaratıyor.Neden sorusunu sormaktan öte red etmeyi öncül görevimiz olarak görüyoruz.Niçin nasıl neden sonuç ilişkilerini ya görmek istemiyoruz yada yaşamın öz yansımasını çözümlemekten uzak durmuşuz. Neyi niçin sorguluyoruz.Kimin yada kimlerin gölgesinden kaçmaya çalışıyoruz.
İçinden geldiği gibi davranan insanları çok önemsiyorum .Dogal sevisel yaşamın müdavimi gibiler.Riyasız bir gülüşleri oluyor yaşama karşı.Yüzlerindeki doğal çizgilerde bir özgüven görüyorsunuz.Samimi ve içten.Günümüz insanın bırakıp yalnızlaştığı bir durumdur bu durum.Samimiyeti bırak dogallıgı ötele sonrada içten dostluklar bekle.Olasılıgı zor bir sonuç. Güncel olan tek yönümüz yanlızlıgımız oluoyr.Dogrusu bu yanlızlıgıda hak eder oluyoruz. Güven veremiyoruz.Sakin değiliz. Oldukça ince bir yobazlığı içimizde gizliyoruz. Sorunları küçük parçalara bölüp halletmekten öte kar topu gibi büyütüyoruz.İşin ilginci büyütttügümüz kar topunun çığlaşmasındada başkalarını sorumlu tutuyormuş. Bir şey görmek istemiyoruz Tanrı dağına göre kar veriyor.Tanrı acele etmiyor.Tanrı bekliyor.
Sofrada uzun zamandır pek görmedim bir tencere yemeğini görünce içimde bir sıcaklık oluştu .Diyarbakır meftünesi : 400 gram kemikli kuzu eti 3 adet büyük boy patlıcan. 7 adet büyük boy domates.1 yemek kaşığı domates salçası.1yemek kaşığı biber salçası .7diş sarımsak.1/2çay bardağı sıvı yağ.1
su bardağı .sumak(2,5 su bardağı ılık suda en az 2-3 saat bekletilecek)1,5
tatlı kaşığı .tuz . Patlıcanları önce uzunlamasına dörde bölüp sonra çok iri olmayacak şekilde küp küp doğrayalım. Sivri biberler de aynı şekilde ne çok iri ne de çok küçük olmadan sotelik doğrayalım.Domateslerin kabuklarını soyup küp küp doğrayalım. Sarımsakları havanda dövelim. Tencereye sırası ile çiğden et, biber, patlıcan, salçalar, domates ve sarımsak rendesi eklenir. En üste tuzu ve yağı gezdirilir.Ocağın altı açılır ve süzgeçten geçirilen sumak suyu eklenir. Kapağını kapatıp kaynara çıktıktan sonra orta ateşte 30 dakika kadar pişirilir. Yemeği karıştırmıyoruz.Etler pişince yemek hazır demektir. Meftüne hoş bir yemek insanı kendine meftün ediyor.Heleki annem yaptıysa.
Küçük sözcükler kullanırdı.Kimin nesiydi bilmiyorum.Yakındı uykularıma tanıyorum.Yagmurlu bir nisan günüydü.Merhaba dedi yüreğim.Şöyle bir baktı.Yada ben öyle sandım.O caddenin en alımlı kadınıydı.Papuçları mor renkten.Hikaye gibiydi.Geçmiş yitiklerimden ansıdığım.Hüzündü benimdi.Kimsesizdi.Ben gibiydi.Ölümler tanımıştı vakitsiz.Yoksun ve umutkardı.Çatışkıydı tüm varlığı.Bana sordu ismin ne ?Hiç ölüm gördümü yüreğin.Yitenlerin oldumu bırakıp giden.Hiç seviştinmi erkekçe.Kavgaların sokaklara taştımı.Hiç özledinmi çocukça.Yagmurlarında ıslandınmı umudun.
Ah gençlik nasılda kayıp gidiyorsun avuçlarımızdan geriye mahzun hatırlaları kalıyor bırakıp gidilenlerin. (1977 )
‘ Yer yüzü kendilerile konuşmaya değmeyen insanlarla kaynıyor ‘ Voltaire
Bana aglama olurmu.Yağmurları özlerim ben.Kor ateşi yanlızlıgımda.Bir çamurlu sokakta yaşanılan.Özlediğim tüm insanlara muhtaç.Seni ararım yolculuğunda.Göçer kervanların.Bilirim özgürlük dar ağacında ilmek.Haydı sıra dışı olsun arayışlarımız.Köhne bir kadın sevişir rüyalarımda.Ben işçi kahvelerinde ararım umudu.Biliyorum tüm yolculuklar hüzünle başlar.Ölümdür yaşamın sonu.Kimbilir nerde nasıl bitecek.Hiç sevişmemiş kadınların son yolculuğu.Haydi üniveriste gençleri tutun ellerinden bu ülkenin.Şarkılar tınlasın cümbüşte gece.Sokakta bir işsiz öğretmen.Matamatik öğretsin ruhuma.İki artı iki beş eder biliyorum.Soysuz arayışları kahpe eteklerin.Yağmurlar yağsın ağustosta çatısına.Kırmızı kiremetli evin.Ah ankara cebecide seviştiğim gençliğim.Bana ağlama olurmu gülümse ama.
Bir nehrin kayaları gibiyim ,suskun sessiz seni dinliyorum.Biliyormusun dağlar kadar borçluyum hayata yada o bana.İsimsiz korkaklığım adımlarımda soytarı piçleri izliyorum.O köhne taş duvarlı evde katmerleşmiş cehalete mahkum.Hikayeler anlatılmayan duyguları saklar biliyorum.Yine ölümler konuşuluyor gecesinde karanlığın.bir arayıştır kavgalar ,nasılda anlatırdı yalanı.Yörük çadırlarının çamaşır kaynatılan teneke tınısında.Hiç sevişmemiş askerler vakitsiz öldüler ülkem biliyorsun.Güneş soğuk bir ışık verdi sokaklarına sözcüklerin.Sözcükler kısrak bir at gibi koşkun yetişemiyor bu çileye.Kalın perdeler kapanmış penceresine görüyorum.Kirli kaşe kumaştan bir palto giymiş kadın.Irakta o taş duvarlı evde konuşulacak bir şey kalmamışNehirler taşıyor artık kırmızı bir çakıl taşı.Sevişiyor kendince umutla soysuz kadınlardan kaçıyor gecem.Bir anlatan olmalı artık sinsi ruhunun çirkinliklerini.Islatmalı acının göz yaşlarını umut bir de sen.Sevmeyi bilmeyen bir köyün bahçevanı.Gülleri siyah olur acının bilirmisin.Tüm askerlerin anneleri hüzünlüdür.Ölümü iyi tanır yürekleri bir yufka ekmektir tüketir sabahı umut.Bana yalanlar söyleme olurmu hayat.Bir geçkin kadının sinsi söylevleri.Anlatma bana yalanlarını o şehirin.Taş duvar arasında bir akrep götürüvermiş sevgiyi.Yaşamak hakkımızdır özgürlük biliyorsun.Çözme uçlarını mahremiyetimin.isimsiz suskunluğumun mahkumiyetindeyim.
Yanılgılarımızın başında hazır olmamak ve ani karar vermek geliyor.Bir adım ötenin getireceğini hesaplamadan yaşamda huzurlu olmak yada görece bir başarıya ulaşmak mümkün olmayacaktır.Bunda tercihlerimizinde yüksek katkısı olduğunu görmek durumundayız.Ve kendimize şunu söyleyebilmeliyiz.Hazır değilsen adım atma.
Güçlü bir yuttaş güçlü bir devletin sırrıdır. Yuttaşlar devletin var oluş sebebi olduğuna göre güçlü olmaları tabi bir durumdur.
İnsanı etkiliyen her olgu topluma yansır bu yansıma ortak paydanın işleviylede ilgili bir durumdur. İnanç kavimsel farkındalık eşitlik özerklik (bireysellik ) birbirinin içindeki daireler gibidir .Bu olurlar gökkuşağının renkleri gibi birbirini baskılamadan toplumda kendine yer bulmak zorundadır.
Yazı bu süreci belgeleyen toplumsal hafızayı oluşturan en etkin gerçek olarak kültüre ivme kazandırır .Ona bir mahzende olgunlaşma şansı tanır.
Zıtsal çelişkiler çatışkıları öne çıkartır. Bu durum insan ruhunun içselliginde olmakla birlikte toplumsal yaşamdada gözlenilebilir bir sonuç olmaktadır.
Birey kendini yaşamını yurttaşlık bilinciyle varlığı olduğu devletini kültürle özneleştiği kavimini anlamak durumundadır. Yirmibirinci yüzyıl iki dev savaşla kapana dursun (birinci ve ikinci dünya savaşları ) yirmibirinci yüzyıl bir farklı belirsizlikle sürece katkı vermektedir. İnsanlıgın iyiyi güzeli doğruyu arayışının devam ettiğini söyliyebilmeliyiz !
Ortak akıl katılımcılık çağın gerçekleri evrensel değerler .köksel kültür birbirinle barışık olmadıkça insanların bir kurtayıcı aramaları bir patolojik durum olarak gerçeklik kazanmaktadır .buruygan yönetimlerin bu süreçten beslendiğini ifade etrmek yanlış olmayacaktır. Birey yaşamla mücadelesinde çaresiz kaldıkça onu içeriğine taşıyan dinsel doktirinler olmaktadır. Bireyin inançlı olması fıtratının bir sonucudur .Toplumda dinsel otoriteyse toplumsal yetmezliğin bir sonucu olmaktadır. Din bireyleri etkiler bu doğal bir sonuçtur Dinin otoriteleşmesiyse toplumsal bir yılgınlığın sonucu olmaktadır. Burda din gerçek amacının dışında bir siyasal yaptırım aracına dönüşmekte ölüm ötesinden öncül yaşamı kıskaca sürüklemektedir. Bu dinin kendisiyle ilgili bir sonuç değildir . Otoritenin kendi varlıgına dini çimento etmesiyle ilgili bir fili durum olmaktadır. Bırakalım bireyler dini kendileri yaşasın.
Kapitalizm bireylere asla huzur vermemiştir. Dogası geregide vermesi mümkün değildir. Kapitalizim parayı ve artı değeri sever bunu tek elde biriktirir .Bireylere insanca yaşama şansı dahi vermeyi kabullenmez.
Demikrasi bir araçtır derler .Dogru olabilir araç bizi eşitcil kabul görür bir sosyal yaşama kavuşturabilir. Birey bunun bilincine ulaşmaya çalışmalıdır. İşin bir başka yansıması ölümün bizi meçhuliyete taşımasıdır burda inancın dinin öncül aktörlüğü ruhumuzun hükümdarı olur.Sonuçta birey ölümlüdür ve ölüm omuzlarımızı çökerten bir yük oluşturmaktadır dinin bu yükü hafifleten bir kaldıraç görevide gördüğünü kabullenmek gerçekçi olmaktadır .
Burda süreç yenilenmenin gereklligiyle ilgili bir durumdur. Çagın dinini kendi içimizde olgunlaştırabilmeliyiz.Buda Anadolu halkı olarak kökleri yedinci yüzyıla hatta daha ötelere uzanan dinsel gerçekliği çağın olurluluguna taşıma beceresiyle ilgili bir durumdur. Dünyavi yaşam çizgisini akıl ve mantıkla belirler kültürden beslenir burda dininde bir kültürel etken olduğu gerçeği yadsınmaz bir sonuçtur.
Büyük devrimci devletimizin öncüsü özgün asker Mustafa Kemal Atatürkün ifade ettiği gibi ‘din vardır ve lazımdır ‘
Birbaşka gerçeklik yansıması kavimsellik olmaktadır .Özsel ortak kültürün millet olma becerisinin bir yansıması ulus devletle ortaya çıkar. Bu süreç doğal bir süreçtir. Biz Türk milleti olarak kültürel yoğunlukta tarihsel geçmişmizle oldukça verimli bir kavimsel gerçekliği yaşıyor ve yaşatıyoruz denilebilir.
Toplumsal yapıya bakıldığında günümüzde halk kitlelerinin en önemli öğrenmesi gereken sınıfsal bilinci olmaktadır. Emekçi sınıf ücret karşılığı çalışan işgörenlerin sınıfıdır. (Ücret karşılığı çalışan konum unvan sitatü gibi yapay olgulara rağmen emekçidir. ) Kapitalizm ucuz emek gücünü daim el altında tutmak ister .Kapitalizimin olduğu her düzende işsizler ve çaresizler gurubu emekçi sınıfın en önemli kümesi olarak var olmak zorundadır. Kapitalizim iş emek üretimde ihtiyacının ötesini görmekte bir çaba sarfetmeyi kendine amaç görmez. Yoksulugu eşitsizliği pek önemsemez .Burda toplumsal yaşamın ana gücü olan kamu otoritesi (devlet ) önemli bir sorumluluğa sahiptir. ! Yada olmalıdır.
Edebiyat toplumcu olmak zorundadır. Yarin kara gözleri size ilham verebilir. Ama sizin yaşamınız toplumcu duruşunuzla belirlenir. Yaşam her şartta adaleti sağlamıyor .İnsanlık bunun için varlığı boyunca mücadele etmiştir etmeyede devam edecektir .Ne çareki insanca hakça bir düzene ulaşamamanın yorgunluğundayız. Dileriz aydınlığa çıkmada her bir birey olarak yaşamımız iyi bilinç yansıtır. Yaşam biraz çalışmak çoğu kezde umut etmekle anlamlaşıyor .
Daim dönen kalplere sahibiz ! Tanrı doğru yöne dönmesini nasiplesin. Yaşam asla sabit değildir.Daim bir değişim içindedir. nefeslerimize karışıp kısa ömrümüzü dahada kısaltmaya etken virüsler dahi değişim içindeyken .Sosyolojik olarak durulgan olmak mümkünlülügü olmayacak bir durumdur.Öyleyse bize etki eden bizi yönlendiren her değerde değişime açık bir karektere sahip olmak durumundadır. Bu süreç insanı etkiliyen her değer için geçerlidir.
Ben sana vurgunum biliyorsun .Bakışın bir mavzer kurşunu gibi
Korkularım yokluguna katlanmayı beceremez
Ürker umudum terk eder beni.
Sen usulca sokul üzüm baglarına yüregimin
Hikayeler yazalım seninle olurmu
Bir umut ekelim topragına sevdanın
İşçiler sevişmeyi bilmez mutlulukla
Kimseler saymaz sen gidince yıldızlarını gecenin
Sabah ıraklarda kalır gece bitmez.
Sen sevdasısın gençligimin.Yoksan eger ömür geçmez.
Toplum erkeği önemser .toplum kadını daha çok önemser. iki cins yaşamın işlevini oluşturur. Devamlılıgın özünde üreme iç güdüsü olduğuna göre toplumsal içerikte herhangi bir cinsin diğerine baskınlığı yaşamda gerçekçi olmamaktadır.
Burda karşımıza çıkan bireysel donanım (eğitim,kültür ) içselligi olmaktadır. toplumsal çatışkıların çoğulunda karşımıza çıkan bireysel cehaletimiz olur görünmektedir.
Burda toplumun ana kutsallarından biri olarak gözüken devlet tüzel yapısının işlevini anlamaya çalışmadan bir toplumun yaşam algısını kültürel olgusunu tesbit etmek mümkün olmayacaktır.
Devlet toplumun ana otorite etkeni olarak her bireyi etkiler . Yönergeler. Bu tüm toplumlarda kabul görmüş bir durumdur. Burda devletin pilanlayıcı ve uygulayıcı olarak halk kitlelerine pozotif bir etki olma işlevini sağlaması öne çıkmaktadır. Devlet ve toplum bir bütünceyi oluşturur.
Edebiyat yazı söz bu bütünceye katkı vermek durumundadır. Bu süreç toplumsal bilinç etkeniyle ilgili bir durumdur. Bunun sosyolojisi çağdaşlaşma kavramıyla açıklanabilir.
Dialektik olarak biliyoruzki içsel çatışkılar daim olacaktır. Bu sonuç bireyin ve toplumun kendi yaşam akışının bir yansımasıdır. Yaşamın varlıgında arayış gerekçe olur. Gerekçeleri aramak iyiye güzele gitmek kalıpsal olarak dirençlede karşılaşabilir. Bilinmesi gereken yaşamın akışkan olduğudur.
‘Su akar yolunu bulur ‘ toplum ve insan daim arayış içinde olmaya devam edecektir kuşkusuz.
‘Fazla fedakarlık kişinin kendi hakkına girdiği kul hakkıdır ‘ Farabi.
Üniveristenin öğretim üyesinin onkoloji departmanındaki odasının kapısında unvan yazısı değişmiş, ama bu kemoterapide kullanılan ilaçların etkisini degiştirmiyor ! hani ‘sonunda ölümmü var ‘ denirya evet bu durum öyle bir şey.
Hücrelerin isyankârlığını ruhlar red etsede karşımıza çıkan tüm çaresizliğimizin mimarları oluyorlar. patoloji tahlilleri, sedim değerleri, lökosit sayıları tırombosit seviyeleri. tüm bunların uyumsuzlukları bize ölümü hatırlata dursun tanrı yanımızda olduğunu kutsuyetin doruğundaki kitaplarda arıyoruz. kutsal kitap şöyle bildiriyor ‘her canlı ölümü tadacaktır.’ Anlıyoruzki kutsal kitapların bize ihtiyacı yok ,incil zebur Tevrat kuran bizim muhtaç olduğumuz ışığı bize veriyor. tabi o ışığa yakın olmayıda becerebilmek lazım. Bazen doğan bir güneşin altındada karanlıkta kalabilirsiniz.
Bir hücresel hastalığa muzdarip olmak mutsuz olmakla eş deger bir durumdur.Orda çağdaş tıp disiplininin (bugün için ) yetmezliğini çok iyi anlamış olursunuz. Despot siyasal oluşumlarda böyledir. Size sorgulama ve kendi yaşamınızı yöneltme hakkı vermez. Toplumcu kimliğinizi birey yuttaş gerekliliğinden soyutlayıp hükümdarın tebası düzeyine indirir. Bu düzey toplumsal çatışkının tavan yaptığı bir durumdur.
Yaşamın odak noktası özgürleşmeyi ana gerekçe olarak görür. Ne yazıkki büyük halk kitleleri bazen bu gerçeği kenara itiyorlar.’ Bende sizdenim ‘ olgusu öne çıkıyor. sorgulamak ,istemek ,kendini toplumun saygın bir bireyi yapma uğraşı yerine kabullenmek silik bir ömre mahkum olmayı kaderi olarak benimsemek öne çıkartılıyor.
Bilmeliyizki sosyal bir varlık olarak eşitcil ve çağdaş bir yaşam bize verilen aklın gerekliliğidir. akıl bizi düşünmeye ve kendini toplumsal yapıda ifade etmeye zorunlu kılıyor.
Yaşam geçiciyse birilerine köle olmamalıyız.paylaşmayı insanca hakça bir düzeni kurmayı başarabilmeliyiz. Bu süre. devrimci atılımla köklerimizden damıtılan ülkü yoğunluğumuzun harmanlanmasıyla varlık oluşturu. Biz olabilmeyi başarma bireysel kimliğimizi ötelemeden bütünsel olabilmekle ilgili bir durumdur.Hiç degilse kediler kadar özgür olmayı başarabilmeliyiz.
Şimdi artık hiçbir konu konuşulmuyor.Tüm ruhlar sessizce kabul etmiş görünüyor o sahil beldesindeki haksızlığını birileri oldukça keyifli şimdilik iyi yaşıyorlar. Yaşasınlar bakalım diye düşündü bu sahte kardeşliğin karanlık yüzü bürgün suratlarına tokadı yaspıştırır diye düşündü.
Biz türkleri yönelten bize yol açan türk töresidir.En küçük boydan en büyük devlet yapısında ortak paydanın türk töresi olduğunu görmekteyiz.Türk töresinin temelinde adalet yatar.(hukuk )Türkler önceleri göçebe bir kavim olduklarında sonraları yerleşik düzene geçtiklerinde duygu ve düşüncelerinde sanata katkı vermişlerdir.Tümacı ve mutluluklarının yansımasında türk kavimleri sanattan faydalanmışlardır.Destanlar hikayeler şiirler öyküler türk kültürünün ana karekteri olarak nesiller boyu öncül olmuşlardır.Şiirin türklerde çok etkin olduğunu bilmek durumundayız.Örnegin sümer türklerinin destanlarında şiir metodunu kullanmışlardır.Orhun yazıtlarından başlamak üzere dede korkutlar Ahmet yaseviler yunus emreler. Yakın zamanda Necip Fazıllar Nazım Hikmetler bu süreci devam ettirmişlerdir. Şiir türk edebiyatında önemli bire yazıt türü olarak varlığını ve gücünü hepimize hissettirir bir karekterdir.
Aslında herşey kabullenmekle ilgili bir durum.Sahipsiz bir ömrüm mudavimleriyiz ve bunu bilmekten açiz garipleriz. Yaşamda umut etmek neysede hani zamanla kanıksanan durumlar oluyor ya.Aslında yok öyle birşey kanıksamak birazda mecburiyetten oluyor.Hani yaşamak istiyoruz insanca şöyle sıcak bir evimiz olsun.Akşamları tüm aile bir sofrada buluşabilsin .Tüm umutlar yeşeri versin gözlerimizdeki ışıltıda.Kimse kimseye kibirlenmesin.Yorgun yüreklerimiz sakince gülümsesin ruhumuzda.Tüm kadınlar özgürce savursun saçlarını yaşama karşı.İşçiler onurlarını hissetsinler emegin.Kimseler korkutmasın bizi tanrının cehennemiyle.Portakal kokulu bahçede çiçekler açsın.Vakitsiz ölümler kanıksanır olsada zamanla.Yitik acılar tütsemesin acısını bacalarında umudun.Sen yörük kızı tahtalı dagının çam ormanlarını anlat bana.Korkunç haksızlıklarını anlat köhne kavgalarımızın.Kimsesiz kalmış mayıs kuzularının sevimli çocugu olsun sevdamız.Özgürlügümüz Akdenizde ıslansın.Hani tüm acıları bir sepete koyalım atalalım kaf dagının ardına eksi bir artı olsun bizim için zaman.Gel gitler arasında biliyorum sende anlayacaksın o korkunç haksızlıgını gecenin.Kovacaksın karanlıgı avuçlarından .Avuçların tutacak avuçlarını umudun.Ben çok kanıksadım bilmelisin sana yapılan bu haksızlıkları soytarı kılıklı yitik bakışlı rezillige çok öfkelendim.Ama sen anlamadın bende anlatamadım cehaletin yaldızlı yalanlarını ’çok kadınlar sevdim’ diyor şair. Çok kadınlar yıktı gönül terazimi isimsiz ve meçhul kabirlerde onurlu yaşamış bedenleri çürüdü özgürlügün. Özgürlük kanatları kırılmış serçeler gibi .Ah kimi sevdim ben söyle bana .O güzel insanlar nerelere göçtü gitti. Şİmdi fare gözlü yalanlar kirletiyor ışıklarını güneşin.Hani aglamakta çözüm degil. Gülmekse basitletiyor her kavgasını ömrün.Söyle hikayelerini .Bir sabah vakti güneş dogarken çal kapıyı gir içeri.Girki güneşin doguşunun bir anlamı olsun olurmu.
Dünyanın yaşının milyarlarca yıl olduğu bilim insanlarınca ifade edile dursun.Yaratıcının ilk insanı (Hz Adem ) yaradılışının yedibin yıl evvel gerçekleştiği yorumlanıyor.Burda bu karşıtlığı zaman kavramının algısıyla ilgili olarak kabullensek dahi. İnsanlıgın bugünün dününden farklı olduğunu nasıl izah edebileceğiz.Tanrının üst insanları pergamberlerin hayatına baktığımızda günümüz sıradan insanların onlardan çok daha üst imkanlarla yaşadıklarını görebiliyoruz.Teknolojinin gelişmesi özellikle elektirigin bulunması bilimin tökezliyerekte olsa ilerlemeye çalışması ve imkansızlıklar içinde ömürlerini tamamlamış pergamberler. İlginç bir durum.Günümüzün günahkarları bir çok imkana sahipken pergamberlerin (Geçmişin üst aklının) yavan bir hayat sürmesinin hikmeti gerekçesi ne olabilir.Düşününce anlatılacak bir durum olmuyor.
Biliyoruzki yaşamda gereksiz ne varsa onu dert ediyoruz. Sonrası başımıza gerçek bir sorun çıkarsa tökezliyoruz.Evet o gökyüzüne bakınca gördügümüz gökyüzü kapkaranlık oluyor .Nasılda titretiyor ruhumuzu o karşı konulmaz ölüm gerçegi.
Kanser canlı bir bedene sahip olan herkesin karşılaşabilecegi bir hastalıklar gurubu.Evet kanser tek bir hastalık olarak karşımıza çıkmıyor en az yüz civarında türevini biliyor ve onunun konumunu anlamaya çalışıyoruz.Bir tıbbi onkoloğ için belkide bin civarında sürecel bir hastalıklar gurubuna muhatap olmak kaçınılmaz görünüyor.Yüz civarında kanser türü oldugunu bunların tesbit seviyesini (evreleme ) ve bu evrelerin her kanser türünde ve seviyede farklı riskler oluşturdugunu bilmek durumun nederece karmaşık oldugununda bir ifade olmuş oluyor.Evet kanser günümüzdede oldukça riskli ölüme yaklaştıran tedavi şartları kişiden kişeye türden türe degişken olan bir hastalık olgusu olarak önümüzde duruyor.Kanserlerin bir çok türü tedavi olma sürecinde umut vaad ede dursun bir çok kanser türünün riskinin oldukça sert bir karekterde oldugunu görmek gerçekçi olacaktır.
Kanser nedir: Kanser hücrenin kontrolsuz olarak büyümesi kan ve lenf yoluyla vucuda yayılması durumudur.Tedevi edilmez yada edilemezse ölümle sonuçlanan bir hastalıklar gurubu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Böyle bir hastalıkla mucadele yüksek bir bilinç sogukkanlılık ve ciddiyet ister. Diyelimki size böyle bir tanı kondu.Yapacagınız birinci iş seviyesini (evre ) anlamak olmalı .İkinci olarak size uygulanacak tedavi pilanını görün. Sonrası elinizdeki tüm tahlil dökümümanlarını bir dosya yapıp ikinci bir görüş almak üzere başka bir kıliniğe muracaat edin.Tedavi pilanını karşılaştırın.En önemli olgu sizin tedavinizi pilanlıyacak doktorun akedemik unvanını referans kabul etmemelisiniz. Uzmanlık başka bir durumdur akedemik unvan başka bir konudur.İyi bir uzman hekim bir prefesörden daha faydalı olabilir. Mümkündür.Bir başka konu kanser hastasının tedavi pilanlaması (sıtandarttır ) bunun için özel hastanelerde direk tedavi farklı degildir.Ama ücret olarak sizi zora sokabilir.Çok özel durumlar hariç ( kök hücre nakli gibi ) kamu hastanelerini tercih etmeniz iyi olacaktır.Kanser tedavisi günümüzde cerrahi ,kemoterapi ,üminoterapi , Akıllı ilaç hedefe yönelik ilaç radyo terapi gibi bir çok farklı tedavilerle gerçekleştirilir. Esas konu. Tanının erken konması durumudur.Tedavide ne kadar erken o kadar başarı söz konusudur. Bilmeliyizki rutin yapılan kan degerleri kanser hakkında net bilgi vermez.Bir çok deger başka nedenlerden dolayı yüksek yada düşük çıkabilir.Yinede kan degerlerinde tam kansayımı önemlidir ve hekime ön bilgi verir .Bunlar arasında lokosit yüksekligi sedim yüksekligi crp degeri önemli parametrelerdir. Günümüzde tedavi şansı çok yüksek olan kanser türleri meme, lenfomalar, bazal hücreli karsinomlar kıronik losemiler ( klm) sayıla bilir .Bazı kanser türleri ise gerçekten yüksek risk taşır ve bu kanserlerde erken tanı çok çok önemlidir.Bunlar arasında mide ca ,kolon , özellikle pankreas akciger calar düşünülebilir. Bunlardan sakınmak için yılda bir kez saglık taraması faydalalı olabilir. Ama bilelimki kanserlerin riskli olanlar aniden gelişiyor rutin taramalar sonrası çok kısa sürede agrasifleşebiliyor.Yinede rutin taramalar riski yüzde altmış azaltır diye düşünmeliyiz.Kanser günümüzdede tedavisi şartlara baglı kişiden kişiye farklılık gösteren bir hastalıklar gurubudur. Erken fark edilmesi bu hastalık gurubunda çok önemlidir.Bazı kanserler yıllarca devam edebilir . Belirti vermeyebilir. Kişi kendi bedenini iyi tanımalı hayatla barışık olmalıdır.Şunuda belirtelim yaşam biçimi bizi saglıklı kılar erken uyku dengeli beslenmek hareket bunların başında gelsede esas olay genetiktir.! Bir başka gerçek sıtresin kansere sebep olmadıgıdır.Çok sıtresli insanlar kanser olmayabilir. Burda bireysel olarak sıgara nın kanserle yakın ilşkisi oldugunu uzmanlar sıklıkla ifade etmektedir. Bu hastalıkta sıgaranın bir çok türünde tetikleyici oldugu kesin bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Yaşamda saglıklı kalmanız umuduyla.. (Kanserden kaybettiğim Ablam Fidan Sevgi Şahinere,e saygıyla. )
Ezan okunuyor saat sabahın beşi civarında .İnsanların büyük çoğunluğu uykuda ! Tanrıyla iletişimde bizim önümüzü açan yaşamla içsel düşünmeyi bize öncü olan kutsal kitabımız (kuran) bizim için bir yaşam kılavuzu olarak ruhumuzu besliyor. Biliyoruzki kutsal kitap yaşamın içine öncülük ediyor . Peki nasıl oluyorda bir çok işlevde yetmezlik içinde olan bir islam dünyasının kuran gibi mükemmel ötesi bir kitabı varken niçin gerilerdeyiz ! Neyin eksikliğini yaşıyoruz. Bazı çevreler kutsal kitaplar için ‘ bilimsel değil ‘görüşünü ileri sürerken bilimin ne olduğunu açıklama zorunluluğu bir ödev olarak önlerinde durmuyormu ! Bilelimki ‘kuran bilim kitabı değil’ demek bilimin ne olduğunu anlamamakla ilgili bir durumdur ! Hiç şüphesiz kuran olağan üstü bilgileri içinde taşır .Bunun anlaşılması içinse olağan bir akıl yeterli olmaktadır.Biliyoruzki birilerinin kendi algılarını kutsiyete taşımak inananlar için yanlığının başlangıcı oluyor ! Yaşamın içindeyken düşünmek araştırmak ve gerçeği anlamaya çalışmak bizim yaradılışımızın bize yüklediği bir zorunsallık olarak karşımızda duruyor.Biz bu gerçeğe sırtımızı dönme lüksüne sahip olamayız ! Yaşamın sekülerligi dialektik düşünce bizi inancın dışına itmiyor sadece onun üzerinde bizi daha çok düşünmeye mecbur bırakıyor .Durum bundan ibarettir.
Babam öleli on yıllar olmuş on yıllardır mahcup yaşıyorum.Oturup konuşacağım biri yok ! Kendi kendimide yetmiyorum.Düşünüyorum ölüm sonrası gidilen (yada düşünülen ) yerde ruhlar buluşuyormu.Farkındamısınız aslında inancınız sizi ölümsüz yapıyor ! Size ebedi bir hayat sunuyor. Peki biz niçin bu dünyanın kahrını çekiyoruz .Niçin bırakıp gideceğimiz şeylerin peşinde koşuyoruz bilinmezliğe doğru giderken bilinen bir anlamsızlığı niçin yaşıyoruz. Kutsallıgımızın görkemli imparatorluğunun muhtaçlığından niçin kendimizi azad etmek istiyoruz. Çünkü korkuyoruz sahiplenmek istediğimiz her şeyin elimizden alındığını biliyor ve yaşıyoruz. Hiçbir hakkımıza sahip olamıyoruz bekliyoruz birileri üst mevkilerden bizi korusun bize hamilik yapsın .Kendi var oluş gücümüzün farkında olamıyoruz.
Zaman bir çok şeyi küllendiriyor.Öylede olması lazım acılar küllendikçe katlanılır oluyorlar.!
Gerçeklerine sırt çeviren toplumlar hüsrana uğramaktan kurtulamazlar .Bu durum biz insanlar içinde geçerli bir kavram uçlarda olmaktan vazgeçmeyi başarabilirsek gerçeğin yalın hali yüreğimizi yakabiliyor.
Sınırları belirli bir hayatın içindeyiz öyleyse kendimize bir değer vermeyi başara bilmeliyiz.Eger bizler kendi değerimizin farkında olamazsak başkalarının bizi küçümsemesinden rahatsız olma hakkımız olamıyor.İşin özü burda bitimleniyor.Yaşam daim bir mücadele istiyor ve biz yorgunuz ! Ve Tanrı bizi biliyor Tanrı bekliyor.
Anlaşılır olmak bu dünyada tada bileceğimiz en güzel zevklerin başında geliyor.Bu birazda karşınızdakilerin duyugularını anlamaya çalışmakla ilgili bie durum. Duygular bizi yönlendiriyor .Ruhumuzun mutlak otoritesi inanın duygularımıdan başka kimse deigldir.Biz duygularımızı kontrol etmeyi başaramadıkça nehirlerde sürüklenen kütük misali ömrümüzü yara bere içinde geçirmeye mahkum oluyoruz.Tabi bu eziklik içimizi kanatıyor bizi kendi dünyamızda tüketir görünüyor. Neyiz nerdeyiz ne durumdayız.Çevremizle diyalogumuz nasıl .Paylaşmayı başarabiliyormuyuz cehaletimizin bize yüklediği hezeranları defetmeyi becerebiliyormuyuz.Yaşamı kabullenmek onun bir arkadaşı olmak için ne gibi bir çabamız oluyor. Kimiz nerdeyiz nereye gidiyoruz. Gidişimile ilgili bir hazırlığımız olacakmı. Yoksa yaz temmuzunda susuz kalmış bir gül ağacı gibi yılgın ve yorgunmu kalacak ruhumuz.
Sevgiyi yaşayan insanlar hüzünü en çok hisseden insanlar oluyor.Bu durum sevdiklerimizi kaybedince daha bir zirve yapıyor. Sevmek sizi acıya mahkum bırakıyor.
Hİçbirimiz sanıldığı kadar ahlaklı değiliz .çünkü ahlak bize karşı samimi değil ! sadece iyi çocuk olmaya çalışıyoruz kime karşı niçin bunuda pek düşünmeden
Toplumsal kültürün kaynağında geçmiş olsada bugünün kültürünün bugünün gerçekliğiyle yogurulması gerektiğini bilmek durumundayız. Biz istesekte istemesekte geçmişe takılıp kalamayız.
Biliyormusunuz özgür değiliz işin tuhafı olmak için bir çabada sayfetmiyoruz. Ne acı bir durum bu!
Sehpanın eşit ayakları sehpayı daha sağlam yapar. Gücü tek noktada toplarsanız nokta çökünce sehpa yıkılır ! güç kontollü olmak durumundadır. Bu her şey için geçerli bir sonuç olarak görülmelidir.!
Yanlış patikalarında kaybolmuş ömürlerin sahibiyiz. Tüm mutsuzluğumuzun nedeni bu olsa gerek.
Niçin ıraklaşacagımki inancımdan, ölüm benim için yok diyebilirmiyim ! Dünyavi yaşama bir iz bırakmaya çalışırken ebedi yaşamı (ölüm sonrası ) niçin görmezden gelmeliyim. Kim beni buna zorluyor. Yaşam sınırlıysa sınır ötesini düşünmekten doğal ne olabilirki. Bu benim yaşamda tökezlemem olarak görülebilirmi. Yaşamı sorgulamak inancı önümüze çıkarmıyormu. İnanç ölüm karşısında inançkar için bir zırh olmuyormu.
Gökyüzünde yıldızlara bakalım görürüzki her biri farklı bir dünyadır birbirini tamamlar gökyüzüne ahenk verir .Düşüncelerde öyledir hiçbir görüş size çok ırak olamaz mutlak içinde nokta kadarda olsa bir doğrusu olur. Tıpki tuz gibi zerre bir tuz tad verir. Küçümsemek olmaz.
Arayış devam ediyor, ormanın içinde kaybolmuş gibiyiz ! doğru olanla doğru sandıklarımız aynı heybede omuzlarımızda meçhuliyet yol almaya çalışıyoruz.
Büyük halk kitleleri olarak bizler güncel sıkıntıları aşamadık. Barınma temel ihtiyaçlar gereksinmeler kulvarında kültürel doyuma yönelemedik,çoğunluğumuzun bilgeliği gazete izlence yayınlarından öteye gidemedi. Yazmanın okumanın çömezliğini dahi yaşayamadık. Bekledik birileri gelsin tüm acılarımıza melhem sürsün, insanlık tarihi boyunca bu böyle olmadı birileri geldi sürüleşmemize kırbaç salladı nereye koştuğumuz belirsiz atlar misali yorulduk takatımız kalmadı .
Bizi bekliyorlar kimlermi o çok korkar göründüğümüz böcekler tehlikeli toprak hayvanları bedenimizi tüketmek için. O zaman bu toprağın üstünde daha bir mütevazi dolaşmalıyız.
Maddeci bir arayış gerekli olsada (gerçekçilik ) o gerçekçiliğe maneviyatı kabullendiremedik. Ruhumuzun tatminsizliğini yüzeysel şehvetlerin çatışkısında tatmin olur sandık .Tabiki böyle olmadı. Bunun içindirki hep mahzun kaldık bu yaşamda. İzlerimiz ruhumuzu acıtan yaralara dönüştü.
Ülkemin deli dolu akan nehirleri benide götürün gittiğiniz yerlere yüreğim kayalara çarpsın dinsin bu içimdeki acı olurmu mümkünmü söyleyin bana.
Görülüyorki yasadıgınız zaman size imkanlar sunuyor aynı zamanda sorumlu tutuyor. Yedinci yüzyıl ve öceleri iki büyük dinin (hiristiyanlık,Müslümanlık ) ortaya çıktığı özsel bir zaman dilimi. Bu zaman diliminde görünür imkanların son üçyüzyılın imkanlarının hayal bile edilemeyeceği bir düzeyde olduğu gerçeği (maddesel ) bu yüzyılların insanlık tarihini ve inanç hükümdarlığının kuruluşunu üzerinde düşünülmesi gerektiği gerçeğini yok etmemekteyken ölüm ve insan var olduğu müddetçe insanlık tarihini etkileyeceği tükenişe kadar (kıyamet ) bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır . Günümüzde kabul gören Tevrat,zebur,incil ve son kitap kuran ana kaynaklar olarak öncül durumdadırlar. Metafiziğin meçhuliyetini yorumlayan ve önümüzü açan kutsal yanımıza yön vermeye çalışırken biz Müslümanlar için öncül olan kuran gerçeği olduğunu onu anlamaya çalışmanın yaşama katmanın gerekliliği yadsınacak bir durum değildir.
Yaşam dialektik bir süreçte akıp gidiyor artılar eksiler siyahlar beyazlar doğrular (doğru sanılanlar ) yanlışlar (yanlış bilinenler. Gerçekliğin odak noktasıysa ölüm oluyor. Yaşam görünür yapıda sonsuz olmuyor.Burda dinle inanç arasındaki birlikteliğin çetrefilli olduğunu söylemek gereklimi oluyor bunu anlamak zor.Din inancın ete kemiğe bürünmüş hali olarak düşünülecek olursa dinin toplum ve birey üzerindeki etkisini tanımlamak zor olmazsa gerek.Burda şöyle bir yansımayı izleyebiliyoruz inanç bireyler için pozotif ve gerçekçi bir tercihtir.Bu tercihin rasyonel yapısı dünyavi gerçeklerle bütüncemeli olmalıdır.Katı ve baskıncı inanç yansıması çoğu kez dinle toplumum yaşamla kabul edilenin çatışkısı olarak görülürki bu inancada yaşamada büyük haksızlık olmaktadır.İnanç bize muhtaç değildir.Biz inanca mahkumiyeti yaşamda görüyoruz.Bu tesbiti kabullenmek çözümü ve yaşamı daha olur bir yapıda tutacaktır.
Hani gitmek istersiniz ötelere kaçmanız lazımdır artık bu öldüresi tek düzelikten yapay kavgalarından zamanın. Sakallı cüppeli yalanlardan .
Tüm devrimler cici çocuk değildir biliyoruz. koşar adım özgürlüğü törpüleyen bir cenderede olabiliyor değişkenlik. Bir kadın sarkık memeli bir yalana inanıyor. Kovuyor yüreğindeki tüm dişilikleri saklanıyor.
Devrimler aslında kadınların hükümdarlığında başarılır. Çocuklar anneleri sever biliriz.
Birgün bahar gelecek bu memlekete belki biz göçmüş olacağız.
Kimselerin konuşmadığı sözcükleri bulmalıyız ancak o zaman ilerler ruhumuzdaki yılkı atları nalları o zaman toz toprağa karışır zamanı aşarız. Tanrı biliyor kendi hükümdarlığını biz çaresizliğimizden bihaber yaşamaya çalışıyoruz.
Yıllar sonra düşünüyorumda hayat bizlere çok nankör davranıdı doğrusu emekçi sınıfın mudaivimleri olarak çok fazla bir beklentinin hevesinin içindede olmadık.Yaşam bizi hep taşlı ve dikenli yollarda yürrüttü.Şarkılarımız hep üzünlü oldu yaşam baş edilmez dağları önümüze çıkardı .Ama dağlar iyidir sizi kamçılıyor özgürleştirmenin ötesinde size yaşama karşı bir dik duruş veriyor.
Sanki şurada şu masanın arkasındaki döşemesi solmuş tahta sandalyede oturmuş beni izliyor. Çaresizliğimi ondan saklamanın telaşındayım. Vakitsiz ölüm tanımış ansızın yüreği dağlanmış yüksek dağlarda kaybolmuş çobanlar gibi yıkık bir ömrün paçavralarına sarılmışım.
Herkes yatarken o uyanıyordu. Sonra düşündü evliliğini çocuklarını buğday taneleri gibi dağınık özlemlerini . Onları artık toplayıp bir yerlere kaçacak gücü kalmamıştı. Hiç konuşturtmuyordu onu cehaletin kara çalısı.
Niçin böylesi zorlanıyordu bu yolculukta yanlış ata oynamış kumarbazlar gibi yılgın ve yorulmuştu. Sokakta kendi varlıklarından habersiz insanların yaşadığı o şehirde ömrünün kırkyılını geçirtmiş olsada hep yabancıydı. Kendi evinde oturduğu deniz kenarındaki parkın çiçeklerinde. Yağan yağmurda herşeyde bir ötelemenin ağrısını yaşıyordu ruhu.
Soğuk bir kışı yaşıyoruz ikibinyirminin aralığında. Karşıda Torosların arkalarına kar yağmış diyorlar. Ayaz güneşin ışıklarını anlamsızlaştırmış. Tıpkı peşinde koşar göründüklerimizin anlamsızlığı gibi.Bu sabah diğer sabahlardan farksız yine yoksun yine yalnız içiyorum çayı.
Erişemediğim gökyüzünün sonsuzluğunda avuçlarımdaki dualarımı yolladığım tanrım .Beni koru ve huzurlat.
Biliyorum erkekçil röllerinde yaşamın dik durmalıyım.korkaklık ve çekingenlik bana göre değil (çünkü erkegim)
Biliyorum görmezden gelinen ne varsa konuşulmayan yok sayılan o bizim beynimizde bir perdedir.’ Nasılsın ? ‘diye sorulan her söz riyakar ve fahişe.
Yine askerler kılıç kuşanmış yine ülkeler fet edecek ölümler halbuki bak sabah olacak birazdan saçları ıslak aşk ve güneş yaşamak ne güzel.
Tüm kalıplarını kırıp yalanın ellerini tutuyorum senin.Biliyorum ne varsa yasaklanan sözcüklerde aklım onları seviyor.
Yaşam değerli görülen ne varsa değerini senden alır .sensin onu değerli kılan koruyan . isimsiz askerlerin ölümlerinden medet uman. Nutuklar atan.
Binlerce yıldır var olan bir kültürün mensuplarıyız.Günümüzdede bu kültürün varlığını devam ettirdiğini biliyoruz. Bazı kısır görüşler Her olguyu Osmanlıyla açıklama yanılgısına düşmüşlerdir.Osmanlı türk tarihinin yakın zaman olgusudur önemlidir.Günümüzde çagdaş Türkiye Cumhuriyeti Türk kültürünün uluslaşmış bir varlığı olarak ebediyete yolculuğuna devam etmektedir.
Sensiz sokaktaki kadını fahişeletip sonrada namustan laflayan.Sen yalan çek git sokağımdan şimdi güneş doğacak bu sokağa .
Kedilerin hükümdarlık sürdüğü o bahçede kırmızı gülleri göremiyorum. Hanım elleri ve begonyalar anamın ektiği teneke saksılarda bana sevin diyor yaşamaktan keyf al.
Kırmızı bir kadın sevdi yüreğim.Özgürlügü gizlerinde saklıydı.Aldı beni dağların arasında bir toprağa ekti.Küçük gözleri vardı iyi görüyordu.Esmer bir özgürlük vardı saçlarında.Kış günleri ince bir hırka üzerinde.Ankara dikim evi postanesinin önünde.Beklerken otobüsü beni görünce gülümserdi.Küçük esaatta bir mimarlık bürüsunda sıtaj yapıyormuş.Babası demir yollarında makinest.Kendi anlatmıştı bana hikayesini.Annesi bırakıp gitmiş babasını.züppe kılıklı bir yalanın peşinde.Bana gorkiyi okudunmu dedi.Bilmiyordum öğrendim.Devrimci bir ruhu vardı.Bir türk kızıydı.Ülküsü onurluydu bir hikayesi vardı yanlızlıgının.Ben onu kucaklamak istedim.Hani kardeşçe sarılmak umuduna.Gülümsemek istedim .
Ekim yanı başımızda gibi eylülün son günlerindeyiz.şöyle içimizi soğutacak bir yağmur yağmadı daha..Daha ıslanmadı kabirleri kimsesizlerin .Islak bakışlı korku çekip gitmedi daha .Bence sende çekip gitme sakın agladıgımda.Hani özgürlük sınırları olan bir hikayedir derler.Sende benim hikayemsindir. Gece boyu beklediğim nefes.Söyleyin ölüm geçmi gelir böylesi acılarda.Türkçe düşünüyorum. Okyanusları hiç gitmediğim ülkeleri.Genç bakir umutlarımı .Sözcükler diziyorum sıra sıra beyin hücrelerim oksijenleşiyor.Sonra bir tahta masada oturuyorum yukarılarda yıldızlar ülkesi denien yerde.Hani bir kız vardı gülümsüyordu saçları rüzgarlara.Sonra ölüm geldi . Artık girilmez her vakit girilen eve. Ömür bitmez.
Bana kendini anlat sen olurmu.Küçük hayellerini uykulardan uyanınca.Uçup giden uçurtmalarını çocukluğunun.Beyaz dantelli gizlerinde sakladığın.Umutlarını anlat bu hikayede.Biliyorum kırmızıdır rengi sevincin.Bana kırmızıyı anlat hiç bilmediğim.Yıkık erkek hayellerinde saklanan.Hiç gülmeyi bilmez kapılarını anlat.Taş duvarlı gizlerinin acısında.Sözcükler anlat bana içinde sen olan.Biliyormusun ışıkları sönük bu şehrin.Kadınları mutsuz erkekleri karanlık.Kelepçelerden kaçkın kimsesizliğim.İşte sen tüm devrimci yoldaşların.Yürekcil ülküdaşların sevdası.Bana seni anlat olurmu.Bir kır kahvesinde tahta masada.Kiraz incir ve çilek birde sen.Çocukluğumu anlat bana hikayede.Damda uçurduğumuz güvercinler.Ve yitenleri toprak altında yatan.Biliyorum kırmızıdır rengi sevincin.
Bazen sıradışı sözcükler gelir kulağınıza.Aklın kabul edemeyeceği vay canına dedirtecek cinsten Hani peşine takılsanız sizi günahkar edip dar ağacında salladıracak korkuları size görev nakşeden.Kokrka olmanızzın çok faydasının görürsünüz.Uymazsınız şeytan denen o iblisin hezeyanlarına. Ah korkardı bilirsiniz vakitsiz ölümlerden ve muhpusluktan. Onun için hep gmrmezden geldi şöyle beynine kuşrşun sıkılacak kaderini.Kabullendi gidebildiği yere kadar gidecekti artık.Biliyordu yoksul yaşamıştı çıplak kavgalarında sofranın .Biliyordu daha öncede bu sözcükleri kullanmıştı.
Bir yerlere nasıl gelmeniz bir şeylere sahip olmanızdan öte oralara nasıl geldiğiniz o benim dediklerinizi nasıl kazandığınız önemlidir.
Niçin öylesi öfkeli bir yüreğe sahibim.Niçin kaçıyorum .kalabalıklardan.Günahlarımı ipe diziyorum kendimce.Kızıyorum korku dağlarının yamaçlarındaki köylülerime.Biliyorum özgürlük seni sevme hakkımı kullanmak gibi bir şey.Söğütler arasında dolaşan genç kadınlar gibi kısrak.Aranılan nevarsa kendinde onda bulmak.Ben niye özlüyorum seni anlat bana.Köhne özlemlerimin geçkin hayelleri.Ve başka erkeklerin kadınlarına özlemim.Günahkar ve ilkel bir sapan lastiğinden gelen taş.Ondan yaralıdır yüreğim.Biliyorum ölümümü kimse umursaamayacak.Kimse şiirler okumayacak bu hikayede.Sadece kısrak bir koşusu olacak yılkı atlarının.Kırmızı tuğlalı evde cebecide ankara olacak yüreğim.Sen kimdin neydin anlat bana haydi.O kırmızı tuğlalı evin gecesinde.Özlemiş olacağım gidişini.Gidişin acıdır yüreğimde.
Yaşamın yanılgıları var bu yanılgılar kendi dialektiginde devletler içinde söz konusu oluyor. Bu süreçte hükümetlerin zaman zaman kendilerini ve ülkelerini sıkıntıya soktuklarını hep birlikte gözlemliyoruz.Bu süreçte hükümetlerin ülkedeki hukuk kavramının zayıflığı yapısal sistemden kaynaklanan yanılgılar ve neo liberal yansımaların ekonomideki baskınlığı olumsuzluğunu gündeme taşıyabiliyor.Kabul edelimki neo liberal rüzgardan dünyanın bir çok ülkesi olumsuz yönde etkilenir olunca bir çok ülkede hatta sanayisi (artı değeri yüksek ) ülkelerde dahi yaşamın olumsuz yansımaları kendi düzeyinde olabilmektedir. Burda bir çok yerel çatışkının ve o çatışkıların hükümetleri askeri harcamalara yöneltmek zorunlulugunuda göz önüne alınca.Güncel ekonomik verilerin özellikle emekçi sınıfta yüksek bir yaşam düşüklüğünü önümüe koyduğunu görebilmekteyiz. Bu süreçte hükümetlerin yanlış kararlarının etkisi olduğu bir tesbit olmakla birlikte dünyanın içinde bulunduğu şartlarında hükümet programlarında hata payını yükselttiğini görebiliyoruz.
Rutubetli Alanya havasında temmuz ayını yaşıyoruz olasılık eylülün ortalarına kadar Akdeniz bölgesinde bu nemli tiropikal havanın yaşamı olumsuz etkileyeceği gerçeği olacak.Kurban bayramı arefisinde Müslümanların kabir ziyaretinde ektikleri çiçeklerin kurumaya yüz tuttuğu çoğunun kuruduğunu düşünmek akla geliyor. Hayat suyu seviyor.Su yaşamı besliyor .Umutları yeşertiyor.Dünyayı renklendiriyor.Serçe kuşları küçük gagalarında suyun ıslaklığını hissedince kanatlarını boşuna çırpmıyorlar. Su kirlerimizden bizi paklıyor.Yaşam yanılgısını yaşamsal umuda bıraktırıyor.
İnsan gülmeyi bilmeli hayata bir anlam yüklemeli umut.Esmer bakışlı kadınlar şiirler okumalı geceye.Yetimler ve öksüzler hikayelerini anlatmalı özgürlüğe .Uzak durmamalı selamlarından sevdaların .İnsan ömürce sarılmalı o mavi bakışlı Akdenize. Bu dünyada yaşamanın bir anlamı vardır mutlaka .Bu hayat sana bana bağlı değil. Çiçekler senin benim çiçeklerim değil .Hani bir yerlerden başlamalı dedik hayata. Bir yerlerden sevmeli umutlarını memleketin.
Bir toplumun iki ana karekteri vardır .Bunlardan birincisi millet olma (ulus ) İkincisi yönetim tercihidir.Millet olma vasfı geçmişten damıtılarak gelmiştir Türkler olarak çok derinlere inen bir öz yapımız olduğu aşikardır. Günceldeyse yönetim tercihi çağdaş zeminde demikratik laik sosyal hukuk karekterinde halkçı bir içselligi içinde taşımayla ilgili bir sonuç olmaktadır.Günümüz devlet kareterinde ulusal boyutta halkçı paylaşımcı demikratik karekter kabul görür bir devlet yapılanması olarak görülmektedir. Demikrasi farkındamısınız edebiyatı besleyen bir kavramdır .Çünkü düşünceyi ve yazıyı özgürleştiren bir hamuru vardır.
Ne büyük hatalar yapıyoruz.Ne büyük haksızlıkların gırdabında eziliyoruz .Dinginlenmeyen bir ateşin içinde sahiplenme duygusuyla yaşamın fani olduğunu unutuyoruz.Tüm yanılgılarımızı tanrı görüyor.Bize kızmıyor tanrı takipteyiz ama müdahalede değiliz.Tanrı bizi tanıyor.Tanrı bekliyor.
Fikirler anlaşılmak için ortaya çıkarlar.Toplumsal gereklilikleri oluncada kabul görürler. Miliyetçilik fikriyatınıda böyle değerlendirmek lazım,Günümüzde bu süreç Türk islam ülküsü kavramıyla uyumsallaştırılmış görünsede aslında ümmet millet kavramının birbirini desteklediğini ifade etmek gerçekçi olamıyor.Ümmet kavramı dinseldir ve özeldir.Millet kavramı kavimsel karekterli, günümüzde kültürel birlik ve amaçları öne çıkarır.Bazı çevreler miliyetçiligi ırkçılıkla ve daha ötesi şöven faşizan yapıyla bir tutarlarki bu görüşte samimiyet aramak pek gerçekçi olamıyor. Millet kavramı kültüreldir.Aynı toprak parçası üzerinde yaşayan aynı ülküleri içleştirmiş hukuk boyutunda eşitcil hakların sahibi olmanın kültürel ifadesi olarak yorumlanır.Millet karekterinin bir geçmişi vardır simgeleri vardır bu simgelerden rahatsızlık duymak anlamsıdır ve gerçekçilikten uzaktır.Günümüzde sağ sol kavramları kalıplarını aşmak zorundadır.Bütünleştiricilik hedef olmalıdır. Üretim tüketim ilişkileri katılımcılık paylaşım karekteri çağdaş devletlerin ve o devletleri oluşturan halkın ana hedefi olmak durumundadır. Burda kalıpsal düşünmeyip denge üzerinde olmak yaşamı özgürce kucaklamak benlik vasfımızı yitirmeden biz olabilmek zorunsal bir tercihtir. Bireyler yaşamlarında özerk toplumsal yapıda ortak kültürün yoldaşları ülküdaşları olmak becerisini gösterebilmelidir.Yaşam hepimiz için sınırlıdır.Sınırlı yaşamın huzuruda bilim ve özgürlüğün patasında olgunlaşır. Benim doğrularım sizin doğrularınız olacak diye bir baskınca ilkel bir yansımadır.Büyük bir yanılgıdır.Yaşamı birlikte kucaklamanın yollarını bulalım o yolu akıl bilgi ve çağdaşlığa taşıyalım. Her fikri aşağılamak yada göklere çıkarmak toplumsal barışa katkı veremiyor.Hoşgörü gerçekçilik bu süreçte yolumuzu aydınlatacaktır diye düşünmeliyiz.
Konuşmayı beceremiyoruz çünkü sabit düşüncelerden kendimizi soyutlama şansımız olmuyor.Ya tabuların kıskacına takılıyoruz yada despot feodal ilkelliklerin bataklığında hiçleşiyoruz.Düzlükte değiliz olmak içinse bir çabamız olmuyor. Niçin böyleyiz niçin bizi ezen çarkların yağdanlıklarında boğuluyoruz.Yaşamı anlamakta yetersizliğimiz bizi nerelerde tüketiyor. İsteklerimizde samimi olamıyoruz .Yanlış yollarda yitikleşmemiz kaçınılmaz oluyor.
İnsanlar kendileri dışında herşeyi eleştirmekten büyük bir haz duymaktalar.Çogumuzun güncesi o şunu yaptı o bunu dedi o şunu giydi potasından dışarı taşamıyor.Ömrümüz birilerini eleştirmekle geçiyor dersek bundan kendimizede bir pay çıkarmış olsak doğrusu gerçekçi davranmaya yakınlaşmış oluruz. İşin ilginci eleştirisel bakış kendimize yöneltildiğinde büyük bir tepki göstermekten geri durmuyoruz. Hepimiz kendi cehaletimizin karanlığını aydınlık sanma yanılgısı içinde degilmiyiz. Yaşamı başkalarının keyfiyeti için ıskalamaktan geri durmayı bir türlü başaramadık. Birilerinin gölgesinde olmak yaşamın olmazsa olmazı gibi görüldü. Hep geride kalanlardan oldukç.Çünkü yüreğimizdeki merhamet ateşi hep var olsun istedik. Sevmek bizim için fedakar olmakla eş değerdi .Dogrusu bu durumda olan milyonlarca insancıklar olarak eksik yaşadık.Birilerinin değil çok şeylerin gerisinde kalmamızın gerekçesi birazda insanca var olma çabamızın bir sonucu oldu. Yaşamak kendimiz için yaşamak bizim için yaşamak yetim sofrasına bir ekmek koymak için. Yaşamak maden ocaklarında karalar içinde tükenen ömürlere beyazı tanıtmak için.
Nereye sıgınabilirdiki bu küçücük serçe ruhlu kadın kanatları kırık güvercinim benim.Çekti gitti kendi yolculuğuna.Yorgundu onu çeken atlıları hayatının .Saldırıya uğramış eski zaman posta arabalarının borda elbiseli çekici kadınları gibiydi. O derece savunmasız ve sıradışı.Sıra dışıydı hele o sünepe tipli erkeklere beş basardı cesareti tek kurşunu kalmış simit wesson tabancası gibi son atışı yapmak için bekliyen kovboy gibiydi.Gerçi hiç onu güldürecek saçlarını okşayacak ona şarkılar söyleyecek bir yoldaşı olmamıştı .Nerde akşam orda sabah kümesini arayan bıldırcınlar gibi çatı pervazlarında saklanıpta bu günlere gelmiş gibiydi.Sonra onun birkaç yıl şehrin mahpushanesinde misafir olduğunu duyduk. Kendisini taciz eden bir yaşı geçkin adamı karnından vurmuş adam haftalarca şifahanenin odasında kendinden bi haber yata kalmıştı. Tüm bu kabadarı tavrına karşın sonuçta bir kadındı .Dediklerine göre çocuk yaşlarda bir toprak ağasının karısı yapıvermişlerdi onu .Boynuna altınlar takmış yüksek topuklu ayakkabılar giydirmişlerdi çocuk ayaklarına.Elbiselerinin rengi ya pembe yada kırımızı dantel yakalı uzun kollu rahibe elbiselerini andırmaktaydı .Onlardan tek farkı mintanların renkli olmasıydı. Ah dedi keşke mintanlarım degilde kaderim renkli olsaydı. Şimdilik toprak ağasının karısı olmak iyi bir şeydi.Her nekadar solcular ‘toprak işleyenin su kullananın ‘deselerde hayat öyle yaşanmıyordu.Suyunda sahibi vardı toprağında. Bir gök yüzündeki güneş herkesindi o herkesi ısıtıyordu .Işıgını herkese veriyordu. Tanrı kullarını seviyordu .Kimse güneşe dokunamıyordu.
Agacı köklerinden söktüler .Söktükleri ağacın nelerin hikayesi olduklarından haberleri bile yoktu.Aymaz bir cehaletin hırslı aptal tavukları gibi çığırtıp duruyorlardı aptallıklarını. İşin ilginci bu durumdan haberleri olmayan bir tayfanın mensupları olarak o akdenizin kıyısındaki köyde yüzük kaybetmiş yeni yetme aşıklar gibi gülüp eğleniyorlardı. ‘Hani insan üzüleceği zaman gülermi, olacak işmi bu’ diye düşündü .
Siz Akdenizi bilirmisiniz ben size Akdenizi anlatayım .Sıcak bir yuva gibidir Akdeniz. Suları sevimlidir kıyılarında yaşayan insanlar onun rutubetli havasına alışmışlardır.
Akdenizin gerçek çocukları hep ötelendiler o kırmızı masa örtülü restoranlarda yabancı suliyetler oturup içtiler akşam vakitleri şaraplarını.Birileri hep övüp dursada büyük bir onurun sahipleri olduklarını gerçek onu göstermiyordu. Yerli halk çoluk çocuk hep dışardan gelen sarı tüylü kadınlara göbekli erkeklere hizmet etmek mecburitinde oluyorlardı.Bir çok otelin sahipleri aynı ailenin mensupları olarak otelleri dolup boşaldıkça daha bir palazlanıyorlar daha bir cüretkarlıkla şehre hakim olabiliyorlardı.Yetmezlik içindeki üniveristelerden mezun olmuş esmer saçlı kızlar öğretmenlik atamalarını bekleye dursunlar.Genç erkekler kendilerini bekleyen bu gölgelerin yitikliğinde varlıklarından habersiz gibiydiler. İşlerinde biraz şanslı olanlar tıbbıyeyi okumuş kamu hastanelerinde asgari ücretin birkaç katmanı maaşlarla işe başlamış oluyorlardı.Bunlar genellikle daha bir umutkar bir yaşama yakın gibiydiler.Ya diğerleri unvanlar sitatüler kapitalizimin o para egemenliği artı değer emek sömürü aşk kadın erkek yaşam ölüm.
Her şeye Yeniden başlamak mümkün olabilirmiydi.Hani bir tirene binersiniz tiren aniden sarsılarak hareket eder.Siz bir irkilmenin mahcupluğunuzu yaşarsınız.İyi bir hekimin çaresiz bir hastalığa yakalanması gibi yapılacak hiçbir şeyin olmadığı bir hikayeyi anlatmak olur yapılacak olan. Hani suskun kalmızsınızdır .Üzgünleşmiştir dilin ucundakileri saklamaktan.Kendinizden vaz geçmiş bir hikayedir artık sizin için zaman. Hani hiç konuşmamışsınızdır.Hiç saklamamışsınızdır.Açıp dökmüşsünüzdür utangaçlığınızı sofraya.Sonra sözcükler kırılmıştır size hikayesi yanlış yazılmıştır gizlenilenin.Kimseler anlamamıştır .Hep yavan umutlar kapınızda misafiriniz.Bir sabah vakti en beklenilmez zamanında çekip gitmişsinizdir.O kara yazılı tirenin kompartumanında tüm sakladıklarınızla.Bilirsiniz hikayeler olasılık dahilindedir. Sabah varsa akşamıda vardır mutlak.Yol varsa gelenide olur. Konuşulmayanların hikayesini dinlemek zor olurda olur işte.Tükenir sevdaları umudun.
Varlıgımızın varlık nedenini nasıl bilebiliriz.Varız niçin varız varlığımızın başlangıcı ve sonu ne olabilir .Başlangıcımızın başlangıç aşaması nedir dogumumuzmu ötesimi ötenin bilinmezliginin gerekçesi ne olabilir. Ruhun varlığını nasıl ifade edebiliriz .Madde nedir nasıl var olmuştur .Büyük patlama teorisi var oluşun sebebi olabilirmi .Var olanın patladığını düşünecek olursak Maddenin büyük patlama öncesinde var olduğunu düşünmek gerçekçimi oluyor. En büyük giz olan ölümle nasıl barışık olacağız.Tanrı inanç yaşam sarmalında düşünce neyi yada neleri çözebilecektir.
Tüm cesaretimi toplayıp yazdım hikayesini gençliğimin. Neydi öyle o .Kırmızı bir don giymişti yalan salınıyordu ortalıkta.Sende bende kaçardık korkulardan.Toprak yolda çamurları olurdu yağan yağmurların.Ülkücü bir genç aşık olurdu özgürlüğüne zamanın.Ah nasılda ağlaşırdı kelebekler erken gelen ölümlerine. Nasılda saklanırdı sözcükleri şiirlerin.Herkes kendi aleminde. Bakıştık göz göze Hayata oda bende suskunduk .Kimsesizdik yorgunduk .Sonra bahar gelir oldu memlekete. Baharda gülümsemek çok yakışırdı. Lacivert gözlü yıldızlarına umudun. Merhaba dedi hayata burdayım şimdilik .Seninleyim.
Öylesi ortamlar olurki konuşmanız felaketiniz olur.Tüm oklar üzerinize çevrilir .Böyle durumlarda orda durmanız bataklıkta çadır kurmak gibi anlamsız ve yorucudur.Kendinizi sevin ruhunuza eziyet etmeyin.Özgürleşmenin kendi tercihiniz olduğunuzu unutmayın.Sürünün arasında olmak size değer katmaz .Bir duruşunuz olmalı sakin ve kendince yürekli. Bunun için konulşulmayanları konuşun.Size oklarını çevirenlere hedef olmayın.Kükremeyi bilin.Boyun eğmek kolay bir tercihtir. Küçülmenizde kolay olur . Siz gökyüzünde dolaşın özgür kartallar olun.
Tüm çatışkıların içselinde konuşmamak yatıyor.Konuşmayı beceremiyoruz.Suskunlugumuzsa birilerinin cahil cesaretinde azgınlaşmasına zemin yaratıyor.Suskunca davranışlarımız içsel benliğimizde fırtınalar oluştursun biz sessiz akan suların altında çırpınan balıklar gibi kalıyoruz.Yaşam bu olmamalı .Tanrı bizi bunun için yaratmadı .Sonsuz bir ömrede sahip değiliz.Neyi niçin istediğimizi neye niçin katlanmak zorunda kaldığımızı kendimize anlatabilmeliyiz.
Arsız insanlar cüretkar olur .’Yavuz hırsız ev sahibini bastırır .’ Kimselerin erişemiyecegi rezilliği onlar biçimi yapmışlardır.Dogrusu bu kulvarda yol katedenleride görmeniz mümkündür. Usulca korku saçarlar çevrelerine.Yalanın ve yitikliğin ruhlarındaa verdiği kara lekeyi pek umursamamzlar. Siz hiç yetim hakkı yiyende merhamet duygusunu ararmısınız.Hiç düşünürmüsünüz yaşamın kısa bir hikaye olduğunu .
Meteryalist bir bakış açısının eksikliğini yaşıyoruz.Evet her olguyu maddeyle açıklama şansına sahip değiliz.Belki görünen haliyle madde oldukça önemli bir özne.Örnegin bedenimiz.Beden olmazsa bu dünyada var olma şansımız olmuyor.İşin diğer yönü beden niçin gerekli sorusunda .Evet beden yoksa bizde yokuz .Ama görünürde yokuz bilinmiyende yok olduğumuz ileri sürmek gerçekçi olamyacaktır.Bedenin yitikleştigini var ölüm ) Varlıgını çok iyi bildiğimiz bizim karekterimizi biçimlendiren ruhun durumuna ne diyebileceğiz.Bedenin öldüğü an itibari ile ruhunda yok olduğunu söyleme şansımız olmadığına göre (bilinmezlik ) meteryalist görüşle herşeyi açıklamak mümkün olamıyor.Evet madalyonun öteki yüzünü görmezden glememeliyiz. Ruh bir içsel gerçeğimiz olduğuna göre ruhun bedenin hiçligyle paralele bir sonu yaşadığını idda edemiyoruz.Ruh bizi sonsuzluğa götürüyor.Topraga verdiğimiz bedenlerin çaresizliği bizi yanıltmasın Ruh daim var oluyor.ve sonsuzluğa uçuyor.Durum ihtimaldir böyle oluyor.
Pilatonun fizik ötesi iddalar kavramı olarak dikat çektiği metafizik kavramdanda birkaç cümle etmeye çalışalım .Metafizik madde olarak görünmeyen ama varlığı idrak edilebilen bir meçhuliyetin var olabileceği yada var kabul edildiği bir felsefi alan olarak düşünülmektedir. Örnegin ruh yada var olduğu hissedilen olgular bunlar içinde hepimizin acaba dediği zaman zamanda var olduğu duygusunun katmerleştiği alan örnegin kutsal kitaplarda ateşten yaratıldığı ifade edilen cinlerin varlığı (!) Yada meleklerin varlığı içimizdeki duygu dünyamız .Görünmeyen ama varlığını hissettiğimiz kabul ettiğimiz Tanrı kavramı .Ölüm ötesinin olası sonuçları . Burda Aristo,söz etmeden geçemeyeceğiz aristoya göre metafizik var olanla varlık olanın ilişkilendirlmesi olayıdır diye yorumlanabilir. Hoş geldin metafizik düşünce.
Hayat akış gidiyor bu hayatı düzeltebilecek bir güce hiç birimiz sahip değiliz.Kapitalizim kominizm burjuva işçi sınmıfı din tarikatlar cemaatler.Milli değerler halklar halkların kardeşliği ve karmaşık temelini bulmakta zorlandığımız bir düşünce varlığı.Kimiz neyiz ölümümüzün gerekçesi ne olabir.Ölüm ötesi nedir.Yaşam yaşamın sosyal karekteri sınıfsal gerçeklik rahat yaşayanlar ezilenler.Demrasi hukuk eşitlik ve sınırlı bir hayatta daim istenen fedakarlıklar .Ahlaki değerler olasılıklar yada yanılgılar.Düşünülüp konuşulamayan güncel beklentiler amaçlar arzular.Ve içselleştirilmiş büyük yaşam yanılgıları . Şu olmak yada bu olmak .Yada hiç birşeyin hiçliğini hissetmek. 2024-Alanya )
Örgütlü toplum iyidir toplumun en etken örgütüde hiç şüphesiz tüzel karekterinde devlettir.Devlet kamu otoritesinin ana güvencesidir.Ve gerekli bir otoriter gücün mutlak temsilcisidir.Günümüzde devletin çağdaş karekteri biliyoruzki hukukla özgünleşiyor.Hukuk devleti yüceltiyor.Adeletli olmasını sağlıyor. Devlet bunu ana yasa ve yasalar etkeninde gerçekleştiriyor.Biz bireyleri etkileyen bir başka güçsel varlıkta toplumsal değerler töre gelenek görenek oluşturuyor.İkincisi birinciyide etkiler görünsede ikincisi agır gelişen bir kavram .Biraz tutucu bir yanı olduğunu görebiliyoruz.Gerekli olanlar niçin var sorusuna çokça muhatap olan bir durumun varlığından söz ediyoruz.
Sabit düşünce büyük bir yanılgı oluyor.yaşam akıp giden dinamik bir kavram bizim bu gerçeği görmememiz bizi geriye itiyor.Yaşam ıskalanıyor.Hayat anlamını yitiriyor.Bizlerse çok şeyleri kanuşmaya dahi cesaret edemiyoruz.İçimizdeki şeytanla yalnız bırakıyor hayat bizi.Yolculugumuz taşlı dikenli yollarda ruhumuzu kanatıyor.
Bazen kader ben burdayım diyor.Aklın kabul etmeyeceği olayların içinde buluyoruz kendimizi . en güçlü göründüğümüz zamanlarda dahi çaresizliğin gırdabında tükenmeyi yaşıyoruz.Biliyoruzki yaşamın varlığı umut etmekle yeşieriyor.Umut tükendiğinde konuşulanların konuşulmasının bir anlamıda kalmıyor.Anlamak istemiyoruz yaşamı konuşulmayanların sevinçledigini.
İnsanlarla konuşurken gözlerinin içine bakın o size samiyeti getirecektir.İçinizdeki kirliliği paklayıp aklayacaktır.Kibri ayağınızın altına almış olacaksınızdır.Gözler yaşamın var oluş kapısıdır. Sevgi gözlerde kendine yer bulur.Gözlerdir ilk hüzünlenen yaşını akıtan.Sizi insan kılan.Gözler yüreğiniz dünyayla özdeş bir kapısıdır.Okapı hep açık olmalıdır. Samimiyetin daklaştıgı tek varlığımız gözlerimizdir. Ah o kara gözler hatırlayınca yüreğim sızlar .Alıp başımın giderim ıraklarda bag bozumlarının vaktidir zaman .Sevda delirmiş ömür tükenmişken.Hatırlanır olur hikayesi yitenlerin.
Ruhumla çok iyi anlaşıyoruz.Umarım beni yanıltmıyordur.Ruhu bir misafir gibi görmemek lazım ruh bedenimizin hükümdarı .Acılarımızın yoldaşı .Yanlışlıgımızın zulası.Ruh bizim var olmamızın adı . Tanrı vardır bunu biliyorum.Seninde bilmeni isterim. Ahlakın ilahi bir yönü olmalıdır.Günümüz ahlakında bu özneyi göremiyoruz. Ahlak doğanın içinde bir kuvvet olarak varsa o kuvvetin beslendiği mekanda evren olmalıdır.Ama görüyoruzki bir çok toplumda ahlak diye bize dayatılan yaşamın çöp kırıntılarından öte bir şey değildir. Aslında ahlak insan ruhunu besleyen en önemli varlıktır.Ahlak ruhun edebidir diye düşünebiliriz. Aslında bu dünyaya getirildik (Yaratıldık ) amaç olarak varlığımızı nasıl izah etmeliyiz yoruma açık bir durumdur.Dini kavramlarımız bize insanların imtihan için getirldigini açıklaya dursun Tanrının buna neden gereksinim duyduğunu bu sınırlı aklımızla anlamakta zorlanacağımız kesindir.Evet yaratıldık ve bunun bir amacı olduğu gerçeği önümüzde duruyor.Bir şeyin ne olduğunu anlayabilmek için neden var olduruldu onu anlamakla ilgili bir durumdur.Ben varım bu var oluşun gerekçesi ne olabilir. Yada şöyle düşünüyorum ben hastayım tanrı niçin bu hastalığa beni uygun buldu.Kaderimin bunda rölü nedir.Kaderimi tanrı çiziyorsa ben niçin sorumlu oluyorum. Gençliginden yaşamın diğer akışlarında ablam fidan niçin hastanelerde geçen bir ömür yaşadı .Tanrı ona haksızlıkmı etti.Niçin birileri uzunca bir hayatı yahatça yaşama şansı bulmuşken birileri erkence zamanlarda ömrünü tamamlamış oluyor.Kaldıki bu kısa sayılacak ömürde daim bir mücadele daim bir endişe yaşamın özünü belirliyor.
Duygularımız ve dolayısıyla duyu organlarımız çok önemli bize çevrimizle anlaşılır olma şansını veriyor.Burda şöyle bir belirsizligide ifade etmekte fayda olacak gibi .Çevre değişkendir.Çünkü toplum dinamiktir.O zaman gerçek sanılanı sade duyu organlarımızın yetkenligiyle açıklama şansımız olmayacaktır .Burda düşünme sorgulama araştırma neden niçin sorularına yatın arama bizim yolumuzu belirlemiş olacaktır. İyiyi bilmek iyi olma iddasından vaz geçmemek lazım .İyi nedir diye düşünecek olursak Huzurun kaynağı diye bir görüşü ifade edebiliriz.Bu durum en iyiye ulaşmak en huzurlu olmak gibi bir sonuçla bizi karşılaştırmış oluyor.
Dünyadan vazgeçmeyelim .Dünya bizim için yaratıldı diye düşünelim. Paylaşalım empati yapalım .Kendi doğrularımızın gerçek doğru olmayabileceginide akıldan çıkarmayalım.Kırmızı güller dikelim konuşulmayanları konuşabilmeyi başaralım.Hayata bir anlam katalım.Bu dünyaya tesadüfen gelmiş olamayacağımızın farkında olalım.
Dünyanın çivisi çıkmış.Haksızlıklar diz boyu.Kalbi incinmiş insan yığınları hüzünün yorgunlgunda ömür tüketiyorlar.Ömür yalanlar üzerine kurulmuş bir sömürü çarkının dişlileri arasında tükümip gidiyor.Birde vakitsiz ölümleri var kaderin. Yüregi pak insanları alıp götürüyor erkence geride yalanın pici sokağın kahpesi yıkıyor umudun duvarlarını. Yinede sevmek lazım umutlanmak lazım. Paylaşmak lazım sevgiyi .Bunu başarabilirsek belki yine baharlar gelir sokaklara yine sevdalar tütser umuda dair.
Kimse kalmaz yanımda biliyorum sende gidersin Kadın gider umut gider.Bir ben kalırım tozlu yollarında gecenin.Gece saklar beni .Çok kadınlar özler yüreğim.Şiir olur sözcükler yüreğimde. Ah bu özgürlük ne zaman gelcek söyle bana.Ne zaman bitecek bu hasret.İşçiler ne zaman sevinecek yaşadıklarına.Sabah ne zaman olacak .Ne zaman ısıtacak güneş şarkılarını ağlamanın. Hani sevmek vardı bir zamanlar.İşçi evlerinde oturmak bir sofrada .Kafkas göçmeni babam şirin usta maviş gözleri hala aklımda.Hala özlenir olur bu mevsimde babalar.Daha gelincikler açmamıştır hayellerimizde.Daha soyunup dökünmemiştir aşk.Gece dinlememiştir hikayesini özgürlüğümüzün. Bak işte sabah ezanı okunuyor.Kalk giyinelim günahlarımızı üzerimize.Şiirler yazalım bir çay demliyelim. Unutalım göçüp gidenlerimizi. Kimseler kalmadı bak kalk bizde çekip gidelim.
Geçiciyiz biz bakmayın uyuduğumuza uyandığımıza.Kalkıp sabahları işe gittiğimize.Sevdalandığımıza. Agladığımıza.Yokuz yokluğumuzun farkında olmadan.Hani demiş ya şair ‘Yaşamak ciddi iştir ‘.Ölmekte öyledir gülümsetmekte.Sende öylesin benim için.Yanımdasın nefesin gözlerimde.Hani korkular vardır çaresiz umutsuzluklar.Özgür fahişeler gibidir hayat.Emekçi tayfaların ellerindeki sıcaklık.Korkusu yaşamanın ölüme inat.Sana inat bana inat.Vakitsiz devrimlerin başucunda uyuyan.Aparatsız askerler gibiyiz.Geçip gideriz dehlizlerinden ömrün.
Bekliyoruz.Tüm yalanlar tasını tarağını toplayıp gitsin.Geriye sessizliği kalsın acının.Üzerine tuz basalım bu hayatın.Yetim çocukları ısıtsın güneş. İsimsiz hikayelerde şarkılar söylesin sevda. İnsan olmak farklı bir durum anlıyorum. Özgürleşmeyi gerekli kılıyor.İnsan özgürleştikçe insan kalıyor. Özgürleşmeden söz etmişken bu birazda kendinizle ilgili bir durum.Açık olmak hayata karşı kendinle barışık olmak .Yalanlarını red etmek tüm soytarı yüzlerin. Hani yaşamak çok önemli çok hoş sabaha erişmek.Ama ölümüde tanımak lazım.Bölüştürmek ekmeklerini tüm özgürlüklerin. Sevmek lazım başka türlü olmayacak bu hayat.Haydi çekip gitsin yalanlarını yavan hikayelerin.Hayat ısıtsın yüreğimizi. Açalım dehlizlerini yüreğimizin konuşlulmayan ne varsa bu hikaye konuşalım olurmu.
Sigmund Freud Ruh sağlığını ‘sevmek ve çalışmak’ olarak ifade eder.Sevmenin insan yaşamında yadsınmaz bir pozotif etken olduğu görüşünü önemser.Sevmeyince onun yerini nefret algısının dolduracağını ifade etmek doğru bir görüş olurmu bilinmezlik taşısada sevmemenin çalışmayıda ötelediğini kişiyi miskinleştirdiğini dahası melenkolik bir yapıyı oluşturduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.İnsan denen canlının sosyal bir varklık olduğu gerçeğini hepimiz kendi yaşam yolculuğumuzda görmek ve bu gerçeği yaşamak durumda kalmışken bireyselliğimizin sınırları oldugunuda kabullenmiş olmalıyız.Burda şöyle bir sorun karşımıza çıkabiliyor.Sosyal bir varlık olarak sosyal işlevimizde sınırsızlık mümkünmüdür.Açıkcası bilmeliyizki sosyal varlığımızda kendi içinde sınırlıdır.Çünü toplumun kuralları vardır bu kurallar eleştirsel bir karekter taşır görünselerde aynı zamanda toplumun sağlıklı işlevine katkı veren özgünleşebilmiş bir gerçekligede sahiptir.Bunun başında pozotif hukuk kadar toplumu ve bireyi etkileyen ahlak kuralları toplumsal töreleri gösterebiliriz.Zaman zaman despot yönleri olsada toplumların kendi içsel kültürel karekteristigini yok saymak gerçekçi olmayacaktır.Yaşam kabul edilebilir bir toprağın üzerinde yeşerdikçe birey ve toplum mutlu olma şansını yakalar.Bunun içinde düşünmek düşünceyi ifade edebilmek (konuşmak ) ve karşıt görüşlere açık olmak önemsel bir gereklilik olur. Var olanı red etmeden olması gerekene ulaşmaya çalışmak doğal bir gerekliliktir. Yaşamda daim ilerlerde olmak yeniliklere açık olmak özüde ötelemeden içinden doğruyu damıtmak hedef olmalıdır. Sevmek çalışmak ve paylaşmak .Hepsinden öte konuşmak konuşulanı anlamaya çalışmak bir çok yanılgıyı ortadan kaldırır diye düşünülmelidir. Mutluluk birazda karşıtları anlamakla ilgili bir sonuç oluyor gibi.
Akdenizi bilirsinizdir.Cana yakın bir denizdir.Sevdirir kendini.Sıcak sımsıcaktır bir annenin kucağı gibidir.Sofrada anne yemeği olur ya hani şöyle sevdirir kendini zaman . Akdeniz öylebirşeydir işte.Sabah erkenden uyanıp bu yazın ilk eylemini gerçekleştirmiş oldum.Denizde yüzmeye gittim .Daha bir çok iş yeri açılmamıştı.Sokaklar boş gibiydi. Bir yerden başlamak lazım yeniden umut etmeye gülümsemeye sabahı beklemeye.
Tanrı bizi yarattı ve bizi kendine kul etti. Tanrı gücünü kainatı yaratarak gösterirken kullarının günahlarında onları hemen cezalandırmıyor. Tanrı bekliyor.
Kimbilir bazen günahlarda gereklidir.Aksi sevapların bir anlamı olmazdı.Ben olmazsaydım belki tutsaklıgın olmazdı senin.Kış geceleri güneş dogmaz sevdalar kaçıp gitmezdi.Biliyorum az zamanım kaldı sevmeye bölüşmeye günaha girmeye.Ama seni sevmeye hiç bitmedi zamanım hani tanısam seni hani bilsem kimin nesisin .Şiirler okusam sana Nazımdan.şöyle bol kepçe bir kominist olsan belki güleriz seninle bakıp gök yüzüne.Sonra namaz kılarız oruç tutarız dua ederiz. Yıkılsın diye bu rezil düzen.Erkekler bugday biçse tarlada sen su getirsen dicleden kızılırmaktan.Sen gülümsesen gözlerine bakıp hayatın ben avuçlarımı açsam seni sevsem.Sonra ben olsan sen bende sen olsam gülümsek memlekete bahar gelmiş olsa.Biz tüm sevdalara açık tüm acılar yüregimizde hikayeler anlatsak daglarına memleketin.
Bir çok şeyimiz eksik bunun farkındayız asıl farkında olmadığımız ahlakımızında eksik olduğu bunu bırakın bu eksik dediğimiz ahlakta herkese göre degişen bir kavram ahlak bir şablon degilki bizi birleştirsin. Ahlak eksikliğini hissettiren ne oldugunuda anlamak istemediğimiz bir algı karmaşası olsa gerek. Belkide ahlak yasalardan daha önemli ve yasaların temelidir. Onuda bilemiyoruz.
Herşeyi bırakıp gidecen bu dünyadan biliyorsun.çok kısa bir zamana sahibiz anlamalısın.Şu karşıdaki dağlar şu Akdeniz, kenarında karpuz ekilen dicle .Ruhunun içinde sakladığı günahlar yana yakara aradığın huzur.ve sen yörük kızı Torosların. kavgaları umudumun.Bilirsin sevmek gözlerde başlar başka birşeyde değil.Sende başka bir şeyim değilsin benim.Biliyorum ruhum doruklarında acıların.kimsesiz kabirlerde kalan ömrüm unutma beni olurmu.Güneşin dogdugu her sabah hatırla beni .Sanki özlüyor seni karanlığında gece.Gel diyor anlat bana hikayeni ,bırakıp gitmeden önce.
keçiler dolaşır kara çadırın otağında.bir sabah vakti erkencede anlatılır ömür.çaylar demlenir kara keçiler otlakta.kadınlar can kadınlar anadır karaçadıra.Türk bir başka türktür Toroslarında zirvenin.ıraktan su getirilir yürümektir yörüklük.sevdası bir başkadır yörüklügün.güneşle yaşar güneşle tükenir ömürleri.mertlikmi dediniz orda aranır.yiğit gözüpek bakışları vardır hayatın.çok umutlar taşır herbeler göçerliklerinde.hani kara koyunlular ,sarı keçeliler.bir hikayedir ömürler yükseklerinde anadolunun.kimbilir belki dağlar onlar için yaratıldı.belki türk olmak en çok onlara yakıştı.yörükler yaşadı bu topraklarda.bu topraklar onlarla hoşnutlaştı.
Yaşadıgımız toplum dünyadan soyutlanamıyor.Büyük güç odakları kontörlü elden bırakmıyor.Büyük devlet tecrübesi dahada önemlisi öngörüsü yeterli olamayan hükümetler ülkelerinin ekonomik ve siyasal tercihlerinde gerçekçilikten öte duygusal yaklaşımlara yöneldikçede kafalarındaki dünyayla gerçek dünya arasında ciddi krılmaları yaşıyor oluyorlar.Yönetenlerin bu yanıgısı tüm olası yansımalarda gerçeği değiştirmiyor. Küreselleşme Büyük Ortadogu projeleri gibi emperyalist uygulamalar ulus devletlerce dirençle karşıtlanamıyor.Devlet tüzel yapısı ulusal ve evrensel beklenilen emek yoğun tercihini gösteremiyor. Dünya coğrafyasının her hangi bir yerinde emek eşitlik kamuculuk kavramları yetierince kendine yer bulamıyor.Sonuç emperyalizimin doymak bilmez sömürü çarklarının arasında ezikliği yaşayan insan yığınları bu yaşam yanılgısını kaderleri olarak görüyor. Yanılgı burda başlıyor.
Bir yere ait olak çok önemli bir duygu .O nedenledirki bu topraklarda hemşerilik çok önemsenir.Topragım denir biraz ürkeklik ve sığınma iç güdüsünü çağrıştırır olsada bu duruma çokça şahit olduğumuz olmuştur.Benim içinse bir yere değil çok yere ait olmanın keyfiyeti yaşanır olur.Ben bu yüzden nerelisin sorusuna ben dünyalıyım köyümde Türkiye demişimdir.
Mükemel yaratılmış bir evrende yaşıyoruz. Evren . Fizikçiler evreni tarif ederken ‘ Kâinat veya Kozmos, gezegenler, yıldızlar, gökadalar ve diğer tüm madde ile enerji yapıları dahil olmak üzere uzay ve zamanın tamamı ve muhtevasıdır. Bununla birlikte gözlemlenebilir evren, temel parçacıklardan başlayarak gökadalar ve gökada kümeleri gibi büyük ölçekli yapılara kadar tüm madde ve enerjinin mevcut düzeniyle sınırlıdır diye açıklarlar. Ve evrenin özellikle biyolojide daim bir evrim geçirtigi görüşünü öne sürerler.Olasıdır.Bu evrim varlığının ortaya atılması evrenin yoktan var oluşunu açıklayabilecek bir gerçekliğe sahip olamamıştır.Evrenin büyük patlamayla oluştuğunu kabul etmiş olalım . Opatlayan maddenin kendi kendine olaşamayacagı yok olanın nasıl olacağı bir bilinmezlik olduğuna göre afaki bir görüş olmaktadır. Özellikle on dokuzuncu yüzyılda astronomlar evrenin boyutunun sınırsız olduğu gerçeğini tesbit ettiler bir muazzam sonsuzluk ve o sonsuzlukta idrak edemeyeceğimiz kadar dünyalar . (gazegenler )
Güneşin bizden milyonlarca kilometre ötede olduğunu biliyoruz. Okyanusların dünyadaki kara parçasından çok çok büyük olduklarını görebiliyoruz. Daglar kıtalar mevsimler gökyüzündeki hareketler yer bilimde gerilimler (depremler ) ve yetmezlik içinde kendini üste gören biz insanlar. Gereksiz bir çok şeyi önemliymiş gibi hayatına sokan boş yere ömür tüketen zavallılar.
İnsan denen varlık toplumsal bir canlı çoğulcu kümelenci birlikteci aynı zamanda bencil. Kendinden bihaber.Sunu değerler oluşturup o değerlerde köleleşen mevki sitatü güç sarmalında hiçleşen aynı zamanda duygusal belkide paylaşımcı ilginç bir canlı.
Bir şeylerin tanıklığını yapmak o tanıklığı somutlaştırmak için yazıya dökmek.Kısaca edebiyatçı bir karekterle hayatı tamamlamak .Ölüm sonrası geriye bir yaşanmışlık bırakmak .Işık vermekten öte var olan ışığa bir imge sağlamak. Sevmek tüm canlıları insanı kendini sevmek.Yaşadıgı toplumla barışık olmak ötekileşmemek ötekileştirmemek.
Hepimiz aslında yaşamın içindeyiz bu ölüm bizi bulana dek böyle devam edecek. İnancımızda öyle bir sorumlulugu bize yüklüyor.Sadece öteki dünyayı düşünerek bu dünyada var olamayız.İnançsızlık bizi tökezletirken sınırı olmayan bir kabul edişin bize nasıl bir yapıya götürür onuda bilemiyoruz.İnancın sınırları olabilirmi olursa o eksik bir kabul ediş olmazmı oda farklı bir sorun. Yaşamak oldukça engebeli bir yolda yürümek dağları aşmayı becerebilmek kendini kabullenmekle ilgili bir durum.
İnce ruhlu insanları önemseyiniz onlar acılarını ortalığa dökmezler.İçlerinde bir yerlerde erişilmez bir zulaları vardır. Küçük sözcüklerle konuşurlar.Bagırıp çağırmazlar saçlarını çok taramaz kadınlar onlarla iyi geçinir insanlıklarını paydaşlaşırlar.Sonra bir sonbahar ayazında Ankara ısınırken kışın ayazına hani kapı açıkken .Esmer bir kadını özlemişken ten.Ben olmayı bırakıp küsüp gitmişken bizlerin arasına şiirler okumuşken hayat ağlatmışken göz yaşlarını Önemseyin olurmu.Şöyle üstübaşı perişan şiirler okuyun gökyüzüne bakıp.O yitirdiklerimiz ve erişemediğimiz tanrı bilir sizi .
Neyi niçin istiyoruz istediklerimizin bir gerekliliği varmı yaşadığımız hayatın zaman kavramında anlık bir öteleyiş olduğunu niçin geç fark eder oluyoruz. Köhne umutlarımızmı var yoksa dünya denen bu yalan dolan hayatmı köhne. Kim için neyi nasıl yaşamak zorunda kalıyoruz. Büyük devasa binalar yapıp küçük ruhlarımızla içlerinde gezinirken neye ne kadar sahip olabiliyoruzda farklılaşıyoruz. Hayat yaşamaya değer diye düşünüyorsak bu hayatı değerli kılan paydaları niçin paydaşlarla bölüşemiyoruz. Kibir niçin içimizden söküp atamadığımız bir böcek niçin hamam böceklerini besler görünen bir cehaletin içindeyiz.
Irak çok ıraklarda közledi acılarını. korkma dedi. Tanrı seviyor seni ve tüm yarattıklarını.Bir gece vakti geldi ölüm.Yer gök isyan etti dağlar ovalar sarsıldı yosma bakışlı ölüm geldi hükümdarlığını ilan etti karanlığa. Biz neyin yanılgısındayız anlatın bana .Garip yolcularını anlatın memleketin. Haydi hep birlikte şarkılar söyleyelim özgürlük kokan şarkılar.
Bir toplumun yaşamsal algısında en önemli bütünce kültürde oluşuyor. Kültür zaman içinde degersel olarak değişim göstersede içsel bütünlüğünü bazen yeniliğe karşı direnci kolay kolay kaybetmeyen bir karektere sahiptir. Günümüzde kültürel değişime en büyük direnci sadece Anadolu coğrafyasından öte tüm dünya uluslarında dinler göstermektedir. Din kendi oluşturduğu kütlesel ağırlığı oldukça korumalı bir yapıda muhafaza etmeyi kendi için gerekli görmektedir.Birey içinse söylenecek söz şu olabilir din birey için zorunsal bir sonuçtur.
Her sabah aynı sözleri duyup aynı konuların yorgunluğunda tükeniyorsan miskinliğin duvarında altta kalmış demeksin.Yapma böyle koş ara bul tut ellerinden umudun.
Gece hüzünlüdür çoğumuz için .Bir sinema filiminin ağlatanıdır aşk.Ölümlü insanlara ölümsüzlüğü meşk eden o lacivert gece yoldaşımızdır bizim.Korkunç bir felakettir gidenleri özlemek.Sevmek bir fotoğraf suliyetini.Sarı badanalı bir çingece evinde oynamak sevdanın namelerinde.Özgürlük yalan dolan bir şey olsada peşinden koşmak o hayalperst garipliğin.
Ben umutsuzum seni sevmeme dair .Yorgun göçebe hayellerin adamıyım.Peşime takınılmaz benim.Yatagıma girilmez.Sevincime sevinilmez.Ben proleter bir devrimciyim. Biraz ülkücü birazda yorgun.İşin aslı korkağımda bilirim.Güneşi avuçlarım almaz içine.Ben karanlığım Birazda hiçliğim.Sen benim ülkülerime katığım olma.Soyunmasın gözlerin odamın karanlığında.Kimseler sormasın aramasın izlerimi sokaklarda.Dedimya ben birazda sensizim.Fabrika vardiyalarında uyuklayan kadınların müdavimidir yüreğim.Şimdi ölüm mevsimidir özgürlüğümün.Ben alanyada köhne bir hikayesiyim zamanın.Sen dinleme olurmu uyanık ol Aglamasın gözlerin.
Kimselere söyleme bu gece şöyle gözlerim tavanan bakarak ölebilirim .Artık önemsenmez olmuştur ölümüm.Sokak lambaları belediyenin her yaz birilerini çağırıp zıplattığı turizm festivali önemsizdir kabirliklerde yatan ölüler için .Gökyüzünde ışıl ışıl yıldızlar kaçıp gitmiştir artık.kırık bir hüzündür sevdaları bu şehrin. Her gece böyle düşünürüm. Beklerim böyle düşünmeyi Nörolojik bir ilaç içer vakitsiz gecede hastalıklarım. Ben seni düşünürüm biliyorum.İşçi kadınları ve güzel işçi kadınları kardeş gibi sarmak sözcüklerde.Sonra sabah olur belki şimdilik vaz geçerim ölüm yolculuğumdan bu gece şöyle soyunup dökünüp günahlarda merhaba derim hayata.
Çogunlugumuz kendi karekterimizin bize yüklediği sorumluluğu taşımaktan aciz bir durumun içinde ömür tüketiyoruz. Hayatın sınırsız olduğu yanılgısı içimizde beslenmeye devam ediyor. Ya çok diplerde tükeniyoruz yada havai suni anlamsız kavramların peşinde sürükleniyoruz.Olmamız gereken yerde değiliz.Oyerin neresi oldugunuda bilemiyoruz.Red edici bir yanımız var büyük çoğunluğumuzda biad etmeyi kendisi için kurtuluş görebiliyor.Bu bizim için bir yaşam yanılgısı olmaktan öte bir sonuç olamıyor.
Bilincimizi kullanmanın yolunu bulmalıyız bunu çoğumuz başaramıyoruz . Sigmun Freud tüm eylemlerimizin etkeninde bilinç altı olduğunu ifade eder. Freud,a göre tüm duygu düşünce ve eylemlerimiz bilinç altında biriken bastırlmış yada olgunlaşamamış saplantıların bir sonucu olarak görülmelidir. Freud bilinci farkındalık olarak tanımlar. Freudun öğrencilerinden Bedensel Boşalmanın İşlevi kitabında Wilhelm Reich bazı düşüncelerinde Freud teorisinden farklı bir yolu benimsemiş olsada temelde oda bilinç altının toplumsal yanılgıların içsel ilşkilerini anlamaya çalışmıştır. Reic,e göre bedensel hastalıkların ortaya çıkışında aynı mekanik karekterin bir sonucu durumu belirlemektedir. Açıkcası insan denen varlık kendi sosyal düzeni içinde içsel bedensel varlığını zaman zaman belkide çoğunlukta görmezden gelmekte bilinç altındaki veriler onun beyni için bir çöplük oluşturmuş olmaktadır.Sonuç olarak burda bireyin yaşam dialektiginde özgürlüğün öncül olması gerektiğini hatırlatmış olalım.Beyinlerimiz özgürleşemedikçe yaşadığımız toplumların özgürleşebileceğini varsaymak bataklıkta temizleneceğini düşünmekle aynı yanılgıdır.Bu sürece yaşam yanılgısı adını vermiş olalım.
Toplumun alt katmanlarında olmak doğrusu mutlu olmak için dogallıgı yaşama şansı verir. Burjuva veya orta burjuva toplumunun doğal ve sevisel bir yaşamla barışık olduğunu düşünmek pek sağlıklı olmuyor.Az imkanları olanların çokça sevgileri oluyor. Paylaşmayı biliyorlar özgün değerlere sahiplik yapıyorlar. Tanrıya daha yakın görünüyorlar.Tabiki daha çok günahkarlar yada öyle görünüyorlar. Tabi işin aslı dünyavi mülk sahiplerinin daha çok günahkar oldukları gerçeğini ifade etmek olurki .Biz Alttakilerin bunua ihtiyacı varmı tartışılır bir durum oluyor. Yoksul insanlar aslında fani dünyanın gerçek hükümdarlarıdır.Bunu görmezden geliyoruz.
Uçsuz bucaksız bir hayal dünyasında varlığımızı perçinlemiş gibiyiz. Arafta bir yerdeyiz. Yaşadıgımız hayatın sınırsız olmadığını bilmek durumundayız.Tüm olasılıklı olurlulukların aynı zamanda olurunun olmayacagınında işin tabiatında var olduğunu anlamalıyız.Yaşamdaki tüm kazanımların yitik eksik ve gereksiz olduğunu söyleyebilmeliyiz.Burda şöyle bir durum ortaya çıkıyor mademki bu dünya anlamsız o zaman biz tüm varlığımızla ölüm sonrasına göre hareket edelim.Kendimizi ölüm sonrasına hazırlayalım.Bu durum kulağa hoş gelsede hem gerçeklikle ve işin zemininle çatışan bir durumu gündeme getiriyor. Tanrı bu dünyadan vaz geçmemizi istemiyor öyle bir durum vaki olsaydı bu düya var olmazdı ve biz doğumla bu dünyanın bir misafiri olma şansı bulamazdık.Tanrı bizi direk kendi yüceliğiyle misafiri edebilirdi .Durum öyle değildir bu dünyadıyız ve bu dünyada mal mülk zevk için gelmiş olma yanılgısına düşmemeliyiz. Tanrı ölümü önümüze koydu onun vaktini bildirmedi ve bizi ölüm gerçeğinin öncesinde imtihana sokuyor.Yaşamda var olmaya çalışırken bu gerçeğini görmek durumundayız.Bu gerçeği görmek bizim yaşamı ıskalayacağımız anlamına gelmeyecektir sorgulayacağız.Niçinlere nedenlere bir yanıt arayacağız.Sosyolojik olarak ezelin sınıfların tanrıya daha yakın bireylerden oluştuğunu gözlemlerken tanrının hükümdarlığında bu ezikliğimizin gerekçelerini tanrının hükümdarlığında mecburiyet olarak görme yanılgısında olmamalıyız.Çalış ve rızka ulaş.Rızkını kimselere meze yapma.
Bir arada yaşayan insanların oluşturduğu canlılar topluluğu olarak toplumsal bilince açık olmalıyız.Bunun içinde geçmiş gelecek ve bugün denklemini iyi anlamayı kendimiz için bir gereklilik görmek olumlu olur. Bazen düşünürsünüz niçin acılar ve sıkıntılar beni bulur diye işte o zaman rahat olalım sıkıntıların ve acıların bizi olgunlaştıracağını bilelim.Yaşamın sınırlarını çizen bir mutlak güç olduğunu anlamaya çalışalım.Ona yönelelim bilelimki o bekliyor .
Bir durumun olurluluğunu kabullenmek başka bir şeydir o kabullenişi sorgulamak başka bir durum oluşturur.Biz birinciyi ikinciyle desteklemenin sebeplerini anlamaya çalışalım.
Farkındamısınız çevremizdeki ilişkiler birilerinin görmek istediği bir yolda ilerliyor.Buna karşı çıkmak sizi istenmeyenler listesinin başına getiriyor.Birileri için değil çoğunluk için durum bundan ibaret.Yaşamda üçüncü kişilerin gölgesinde olmaktan kurtulamıyoruz.insan ilişkilerine bakacak olursunuz bunun böyle ilerlediğini görürsünüz. ‘Ben ne yapacağımı biliyorum ama şunun için susuyorum .’ İyide bu suskunluğunuz sizin hayatınızı etkilediğini niçin anlamak istemiyorsunuz. O nun için sustuklarınızın sizi önemsemediğini niçin görmezden geliyorsunuz.Birilerinin üst perdeden konuşmasına dahada ötesi yavan yitikliklerinin hükümdarlığına niçin boyun eğiyorsunuz. Geçici bir ömürde buna hakkınız olmadığını niçin anlamak istemiyorsunuz.Görmüyormusunuz duymuyormusunuz bilmiyormusunuz tanrının sizi gözlediğini.Size verdiği iradenin sınırlı olduğunu ömrün kısa olduğunu yaşamın kendinizle bütünceleşecegini olası fadakarlıgın sizi hiçleştirmeye götürecek bir sınırsızlakta olamayacağını .
Tanrı ritüellerle uğraşmaz. (Ritürel birey ya da gruplarla ilgili bazı değerlerin, uygun zamanlarda, sembolik ve aşağı-yukarı değişmeyen ardışık davranış biçimleri ile tekrarlanması olarak tanımlanır.) Tanrı sizden iyi insan olmanızı bekler .Bununda ana düzlemi samimi olmak yaşamı ve kendini tanımakla ilgili bir durumdur. Olgu olurlulukla ilgili bir durumdur. Neyi nasıl yapıp nasıl sonuç almalıyız. Tanrı yaşam çağın getirisi yada yitikliklerinde ritürel davranış neyi ifade eder. Gerçekten kendimizi olgunlaştırmak için kalıpların içindemi kalmak gerekiyor.Bir ibadet hanede elimize aldığımız bir teşbih bizim için ne derece önemseldir.Örnegin otuzüç degilde kırk üç kere aynı sözcükleri kullansak tanrı bizden dahamı hoşnut kalacaktır yada bunun aksini düşünelim mabette bilinen ardışık davranıştan vazgeçer olsak ibadet tanrı tarafından redmi edilecektir.Elindeki teşbihi on kere okuyan bir mümin otuzüçkere okuyandan daha zayıf bir imanamı sahip olmaktadır. Çagın imanla ilişkisi nasıl belirlenecektir. Bir şeytan taşlama gerekçesinin anlamı günümüzde nasıl açıklanacaktır.İman gerçeklik toplum bilim bilgelik yetmezlik iman neye göre nasıl yorumlanabilir. Geçmişin bir çok aklı selim din alimi elektirksiz yaşamaya mahkum bir hayatı yaşarken günümüz günahkarlarının rahat hayatında bu teknolojik ve sosyal algının gerekçesi ne olabilir.İiyi bir iman iyi bir acımı gerektirir. Tanrı kullarına acı bir hayatımı nasipliyor.Eşitsizlik haksızlık garibanlık yada bunun aksi mevki makam sitatü unvan ve iman nerede birleşiyor yada çatışıyor.Bilmekten niçin aciz yaşıyoruz Tanrın bize verdiği iradeyi niçin böylesi ilkelce tüketiyoruz.Biz gerçekten kendi kendimizi tanıyormuyuz.
Siz bu dünyada en çok kimi sevdiniz. Türk şair Can Yücel,in dediği gibi ben ‘Bu dünyada en çok babamı sevdim.’ Onu özledim ölümün alıp götürdüğü umutsuzluğun gırdabında kalırken.Esmer bir kürt kızı bana yakın oldu ıslatsın dicle saçlarını olurmu.Ben becermedim ruhumun kasırgalarından kaçmayı.Şiirler yazdım anarşist o derece korkak şiirler.Hiç bir açık sözü olmayan cümleler kurdu garipliğim.Ben ıssız bir yokluğun içinde korkarak yaşadım .Hani yaşadım derken nefes almaya çalıştım diyelim .En ırak sevdalara aşık ruhum gördüki yanında olmak istediklerim hep başkalarının yanında uyandı.İşçileri hep mazlum kaldı bu ülkenin.
Her doğan gün umuttur hepimiz için.Sense soframda ekmek gibisin.Görürsün gözlerime bakınca akşamları.Lacivertinden bir acı yüreğimde.Soysuz kadınlar gibi ürkek ve fahişe.kavgalar içinde yürür gençliğim.Ölürüm dersin sızlar ilikleri kemiğimin.Yorgun serçeler gibi umutsuz.Acıtır yokluğun ruhumu.Kimseler görmez saçlarım biçimsiz.Ölüm ki heybetli bir küheylan bağlıdır kapımızda.Özlemek nedir anlamazsın sen.Tüm züppe ruhlu yalanlar oynaşırken gözlerinde.Bırakıp gitmek kolay mı o işçi bakışlarını.O mavi yakalı kavgalarını hayatın.Ağlamalarını sevdalarımın.
Aslında herşey kabullenmekle ilgili bir durum.Sahipsiz bir ömrün mudavimleriyiz ve bunu bilmekten aciz garipleriz. Yaşamda umut etmek neysede hani zamanla kanıksanan durumlar oluyor ya. Aslında yok öyle birşey kanıksamak birazda mecburiyetten oluyor. Hani yaşamak istiyoruz insanca şöyle sıcak bir evimiz olsun. Akşamları tüm aile bir sofrada buluşabilsin .Tüm umutlar yeşeri versin gözlerimizdeki ışıltıda. Kimse kimseye kibirlenmesin. Yorgun yüreklerimiz sakince gülümsesin ruhumuzda. Tüm kadınlar özgürce savursun saçlarını yaşama karşı. İşçiler onurlarını hissetsinler emegin. Kimseler korkutmasın bizi tanrının cehennemiyle. Portakal kokulu bahçede çiçekler açsın. Vakitsiz ölümler kanıksanır olsada zamanla.Yitik acılar tütsemesin acısını bacalarında umudun. Sen yörük kızı tahtalı dagının çam ormanlarını anlat bana. Korkunç haksızlıklarını anlat köhne kavgalarımızın. Kimsesiz kalmış mayıs kuzularının sevimli çocugu olsun sevdamız. Özgürlügümüz Akdeniz de ıslansın. Hani tüm acıları bir sepete koyalım atalalım kaf dagının ardına eksi bir artı olsun bizim için zaman. Gel gitler arasında biliyorum sende anlayacaksın o korkunç haksızlıgını gecenin.Kovacaksın karanlıgı avuçlarından .Avuçların tutacak avuçlarını umudun.Ben çok kanıksadım bilmelisin sana yapılan bu haksızlıkları soytarı kılıklı yitik bakışlı rezillige çok öfkelendim.Ama sen anlamadın bende anlatamadım cehaletin yaldızlı yalanlarını ’çok kadınlar sevdim’ diyor şair. Çok kadınlar yıktı gönül terazimi isimsiz ve meçhul kabirlerde onurlu yaşamış bedenleri çürüdü özgürlügün.Özgürlük kanatları kırılmış serçeler gibi .Mazlum.Ah kimi sevdim ben söyler bana .O güzel insanlar nerelere göçtü gitti.Şİmdi fare gözlü yalanlar kirletiyor ışıklarını güneşin.Hani aglamakta çözüm degil. Gülmekse basitletiyor her kavgasını ömrün.Söyle hikayelerini .Bir sabah vakti güneş dogarken çal kapıyı gir içeri.Girki güneşin doguşunun bir anlamı olsun olurmu.
Yaşam bireysel degildir çünkü insan sosyal bir varlıktır .ve ölümlü bir canlıdır.Ölüm çok büyük bir gerçeklik olarak bizi meçhuliyete mahkum eder.Bu durum inancı bizim yaşamımıza zorunlu kılıyor.Tabiki ölüm karşısında inançlı olmanın ana gerekçesi kendimizi hazırlamaktan geçiyor. Akıl becerimiz bizi inançlı olmaya mecbur bırakıyor. Biliyoruzki bu dünyaya gelmeden bu dünyadan habersiz hatta kendimizden habersizdik,Bu durumda şimdi daha şanslıyız. Düşünüyoruz ve ölüm sonrasına karşı kendimizi hazırlıyoruz.Burda din gerçeğiyle yüzleşmek kaçınılmaz oluyor
Bilmeliyizki inanç sabittir.(Tüm dinler için ) Ama kuralları (şeriat ) dinamiktir.Ve kendi çağına göre yorumlanmalıdır.Geçmiş yüzyılların alimleri kendi çağlarında kendi bilgeliklerinin sınırları içinde kurallar koymuş mezhepler oluşturmuşlardır.Bu kurallar köken olarak saygın kabul edilmelidir.Ama günümüzde yaşam algısı çok farklılaşmıştır.Günümüzün yaşam biçimindeyse inanç baki kalmak kaydıyla güncel algılar çağa uygun olmak durumundadır. Ölüm vardır ve ölüm sonrası hepimizin meçhuludur.İnanç iman din hepimizin ilgi alanındadır
Rüyamda dicle nehrinin sularında balık avlıyormuşum.Karşıda heybetli hevsel bahçeleri içinde binbir hayellerin yaşadığı bir yeşillikler cenneti.Yanımda bir zamanlar esmer bakışlarına mahkum olduğum ujmutlarım var.Bir kadın gibi çekici ve ıslak.Mutlak bir ölümün kapısında bekleyen bezirganlar gibiyim. Irakta dogup büyüdüğüm tiren istasyonunun lojmanlarında bir lokomatif agır agır gidiyordur bu vakitler.Devrimci bakışlı bir kedi gül ağacının altına uzanmış.Sanki nehirlerde ıslanmaya hasret benim gibi.Çok dindar bir kadın saklamış saçlarını özgürlükten.Kirli sakallı bir erkek siyah bir gömlek giymiş tüm umutları örten. Ben Akdeniz oluyorum diclenin sularına bakarken.Nerden akdeniz aklıma geldi bende bilmiyorum.İlerde karacadağın ardında buğdaylar ekilmiş başaklar vermiş buğdaylar aralarında gelincikler açmış .Gelinler ağlamış.
İşte bu sabahta tanrının buyruguna uydum. O çok sevdiğim çayı içmiyorum. Oruçluyum. Yine yoksulluk avuçlarımda .
Bu on yıl yokmu bu on yıl. İşi bırakıp kenara çekildiği onu öylesi mahkumlaştırdıki hiç ısınmadı yüreği. Kimselerle konuşamadı kimseleri kardeş etmedi yanlızlıgına !
Karmaşık değildi hiçbir şey açık ve netti .kıymık batmış gibi acıyan bir yürekle ömrü tamamlaması gerekiyordu. Öylece katlandı yıkık bir duvarın altında kalmış kedi yavrusu gibiydi.
Kapıda bekliyen bir kangal kırması olsun isterdi. Tüm kötülükleri evin dışında tutsun. Yozlaşmış selamlaşmaları ötelere itelesin. Sıcaklığımı bana bıraksın diye düşündü. Şöyle otağı koruyacak bir Anadolu köpeği olsun beni kötülüklerden koruyan.
Mümkün değildir tabi kötülükler sizi içinizde bulur. Korkularınızda öyle doğru sandığınızla doğru olan her zaman farklıdır ama bunu geç anlarız. Onun için üşür yüreğimiz ölülerimiz yalnız kalır toprakta.
Niçin böyle oldu niçin taklalar attı yolculuğunda o dört atın çektiği umut denen araba. Niçin tekerlekleri kırıldı gece karanlıktaştı .tüm kadınları ruhunun başka otağlarda ömür tüketti.
Okullar önemlidir okullarda ne öğretildiği dahada önemli ! hiç okula gitmeyenmi daha bilgedir. Yoksa okulun kalıplarında törpülenen ruhların sahiplerimi. Despot arayışların beslendiği buruygan düşler nerede kendine yer bulur. Yürekleri yorgun Anadolu erkekleri niçin kendi çekingelerinde ömürleri tüketirler. Niçin korkarlar var olmaktan esmer saçlı kadınları özgürlüğün.
‘Seyahat etmeyenler okumayanlar müzik dinlemeyenler yavaş yavaş ölürler’ Pablo Neruda .
Aslında insan denen canlılar olarak özgün bireyleriz.Herbirimiz farklı bir dünya gibiyiz kendimiziz. Doğrularımız yada doğru sandıklarımız bizim içsel kartımız oluyor. Farkında değiliz kendimizi çok güçlü görüyoruz sonra bu gücün anlamsızlığını Tanrı bize çok keskin hissettiriyor. Hiç düşünmediğimiz görmezden geldiğimiz yaşamın o bitiş hikayesi en zamansız anında ömrün ben geldim diyor.Çogumuz burda yaşamın engebeli yolculugnda olduğumuzu ancak o zaman anlıyor.Çaresiz yorgun ve zamanın olmadığı bir sonun arafesinde hikayleler yazıyoruz suya.
Hangi renk gömlek giyeceğimize karar veren içtiğimiz kahvenin peltesini sorgulayan aldığımız bir çiçeğin ne olması gerektiğini karar veren bir toplumun içinde özgürleştiğimizi zannetmek nasılda bir afaki hikaye oluyor. Devrimci bir yolculuk sizi alıyor köhne bir dehlizin içinde kümes hayvanı yapıyor.Kümesin mutlak bir horozu olur o horoz hep zamansız öter.Sizde onun horozluğunu kabullenirsiniz.Bu buruyganlık tökezleyecek bir sıpa değildir.Yıkılması mümkün bir iskambil kagından olma şato değildir.Bu buruyganlık sosyal karmaşanın hükümdarlığını kurmuş bir kara bala olarak yaşam yanılgısının bir yansımasıdır. Yaşamak gülümsemektir derler.Bizse ağlayanlar tarafındayız doğumdan ölüme.
‘Kaybettigin tek savaş uğruna savaşmaktan vazgeçtiğindir ‘Cehe Guevara .
Biliyormusunuz her şeyi çok büyük hayale ettik bizim hayallerimize dünya kardeşlik yapamadı gözümüzde küçülen bir dünyanın zevki de acıdan başka bir durum olamazdı. Acılaştık . Giri bir renk mahkum etti bizi kendine. Şiirler yazdık şiirler okuduk Sonra sözcüklerle arkadaş olduk .Sözcükler bizi sevdi biz sözcükleri. Sonra vazgeçtik ve kaybettik.
Bazen bir puslu acı kaplar yüreği.Kimsesiz kalmış kedi yavruları olur hayat gözlerimizde.Yıkık yorgun ve sahipsiz bir ömrün peşinde koşarız .Sonra görürüzki bir zamanlar birlikte uyandıklarımız hep başka limanlarda uyanıvermiş. Hırsız ve yalancı olmuş hayat .Bizi bizden çalmış.
Sıcak bir haziran sabahında Alanya olmuşum yine. İnsanlar saklanıyorlar ışıklarından güneşin. Bir kadın saçlarına tokalar takmış kulağında mavi boncuklu küpeler.Devrimci bir kot pantolon saklamış tüm kadınlığını geceden.İşsiz erkekler ve atama bekleyen öğretmenler kısık sesli bir şarkı mırıldanıyor kimselerin duymak istemediği.
Biliyorum ölüm önemlidir.Alır götürür sizi o araftaki meçhuliyete.İnsan ölürse özgürlük için ölmelidir. Ne demiş şair ‘ Bir küçük tohumda iletilen aşk ‘ (Turgut Uyar ) .
Ve leylak rengi bir etek giymiş sevdam bana ıraklardan çok ıraklardan hikayeler anlatan yalan. Kapısını çalmış gecenin. Tüm kadınlar özgürlüğü sever.Dogurgan bir umut gözlerinde ışıldar görüyorum. Işıklar aydınlatır sokaklarını karanlığın. İnsan böyle yaşar.
Tanrıya inanmayanlar ölümü unutmuş gibiler.Hani ölüm olmazsa ömür şöyle bir uzunca yaşatsa yalanlarını hayatın insanın boş ver tanrıyı diyesi geliyor.Ama gerçek olan ölüm var vakitsiz ve zamansız bir hükümdarlığı var ölümün. Tüm biriktirdiklerinizi bırakıp çekip gidiyorsunuz. Sizden sonraları birileri yine sizinle aynı yanılgılarda aynı oyunlarında hayellerinin dolaşıp dururlar bilinmezliğinde bu meçhul yaşam denen felaketin. Tüm kavgalarını bir kenara bıraksak hayatın hadi söyleyin ölüm karşısında ne yapabiliriz.Saçları sarıya boyanmış yapay kadınlar ve şehveti bu keyfiyetin bitkin yolculuklarında dolaşır gece.Birgün sabah sabah kapı çalınır. Gülümser gözleri sevdiğinin.Birgün ölüm gelir kara bir devedir dikenler içindedir her yeri. Kim bilir niçin kapısı aralıktır acının .Gece kim için laciverttir.
Türkiye Dialektik Yanılgısı : Yurttaşı olduğumuz ulus olarak bir parçası olduğumuz büyük Türk ulusunun devlet mekanizma işleyişinin içsel karekterinin hepimizi etkiledigi bir gerçeklik olarak önümüzde dururken yüzeyselde olsa bu işlevden söz etmemek onu görmezden gelmek gerçekçi olmayacaktır. Günümüz Türkiyesi dünyadaki ikiyüz civarında devletten birisi olup öncül olanlarındandır.Türkiye cumhuriyeti Osmanlı Büyük Devletinin (imparatorluk ) bir ardıl devleti olarak çok çağdaş pirensiplerle kurulmuş modern devrimlere yoldaşlık yapmış Empreyalizime karşı milli bir dirençle savaş kazanmış bir önemli devlettir. Bizler hem millet olarak köklü bir karektere sahibiz hemde devlet olarak önemli bir geçmişe sahibiz.Tüm bunların yanında Türk budunu incelendiğinde köklü bir kavim olduğumuz gerçeginide bir kenara koyalım. Ülkemiz biliyoruzki çok önemli bir coğrafyada Akdeniz gibi sıcak bir denizle afrika avrupa bileşkesinin bir kıyıdaş ülkesi.Ülke bir yandan geçmişin büyük türk kaviminin yaşam karektine sahipken bir yandanda islam dini külterel etkencesini içsel olarak yaşar görünmekte bu iki karekter ülkenin kültürel ve siyasal yolculuğunun ana bileşkesi olarak görülüyor.Burda bunların birbirini tamamladıgını varsayalım .İster dini ister milli ister evrensel değerler birbirilerini öteleyen değil tamamlayan varlıklar olarak görülmeye çalışıldıkça yolculuğun daha bir tutarlı hale gelebileceğini görebiliyoruz.
2024 Dünyasının en ilginç çatışkısı zirve yaptı israil faşist yönetiminin Filistin halkına karşı uyguladığı ve dünyanın sadece izlediği bir soykırım derecesinde güç uygulamasıdır. Bilelimki İsrail in şimdiki hükümet kadrosu tarih ve insanlık önünde suçludur. Bu suça o hükümeti ülke yönetiminde tutan İsrail halkınında katkısı olduğu açıktır. Savunmasız bir halka böylesi sınırsız acımasız saldırı insanlık tarihinde görülmüş olabilsede günümüz çağımızda böyle bir katlamın olması ve buna tüm insanlığın seyirci kalması tam bir felakettir.Tarihin bu süreci birileri için kara bir leke olarak yazacağı aşikardır.
Yaşam bir gerçeklikmidir yoksa bir yanılgımı.Sizce durum nedir.Ögrendiklerimiz bildiklerimiz bizi bu yaşamda var eden bedenimiz tüm bunlar yaşamın bir geçrekligimi yoksa yanılgısımıdır.Ölüm nedir niçin ölümlüyüz ölümlü olmayı niçin hak ediyoruz.Burda Tanrının rölü nedir.Tanrı varmıdır yada yok dersek tüm yanılgılardan kurtulmuşmu oluyoruz.Bizim kendimizle yada var olma olasılığı oldukça yüksek olan Tanrımızla algımız nasıl olmalıdır.Aşk nedir aşırı ve kontolsüz bağımlılığa aşkmı diyoruz.Aile nedir önemselligi açık olan aile birlikteliği aynı zamanda yaşamı kalıplara sokan sizi birilerine hizmetkar yapan bir görevler diktasımı oluyor.Yaşamın ana gerekçesi sevgiyse sevince mutsuzluğumuz niçin bizi kullanılmaya götürüyor.Bireysel yada toplumsal neyi nniçin istiyoruz neyi niçin korkunç tabulara kilitlemişiz insanca yaşamın anahtarı nedirYaşam görünen haliyle sınırlı oldugunua göre sınırlı bir ömürde sınırsız beklentler bize neyi hatırlatabilir.Yanılgı nerde başlıyor.
Hayat öyle veya böyle akıp gidiyor. Kırmızı bir gelincik açıyor bazen buğday başakları arasında çok hoşlanıyorsunuz umutlanmaktan sonra acı bir hüzün kaplıyor yüreğinizi Yaşamak anlamsızlaşıyor.Yada gerçekçi olalım acılar yaşamın yanılgısını bize anlatıyor.
Görünürden sakladım seni serpaye sözcükler buldum.Anama anlattım hiçliği gözleri doldu nehirleri taştı yanaklarına.Ben ceviz ağaçlarının ardında sevdim seni ,kendim için sevdim.İşsiz yavan sofralardaki kadın bakışları oldun bana .Sendin o devrimci bir kavganın başlangıcıydı ölüm.Ben seni anlattım dağlarına sevdalarımın küçük bir karıncaydım.Kimseler aramadı beni ,Toprak damlı o evde kaldı herşey.bir yörük kızı sardı yaralarımı yada olmadı yok öyle bir durum.Yaralarım kanadı benim ,Sakladım kendimi seni ve ölümü.Anlatamazdım kırmızı rujlu özlemlerini gecenin.Bir gün tanıdı seni sokaklar devrimci bir gülüştü bu.Kiraz bakışlı duruşu vardı türk çocuklarının.Ben çok sevdim onları bahar kadar.
Oldukça geçkin bir ömre sahip olmak nasıl bir duygu acaba düşünsenize yaşınız doksanı geçmiş hadi diyelim yüz yaşı bulduğunuz.Hayattasınız her nefesinizin bir sonrasında ölüm gelecek gibi.İçinizde meçhuliyetin korkusu var. bir artı değer oluşturmuşsuzun .Kalbiniz böbrekleriniz akciğeriniz size cömert davranmış bu yaşa ulaştırmış yüce tanrı sizi.Şimdi gerçekle yüzleşmede bilinmezliğin kapısında bekliyorsunuz.Nefesinizi korkarak alıyor önem verdiğiniz ne varsa önemsizliğini şimdi kavrıyor oluyorsunuz.Koca bir ömrü bir yaşam yanılgısında geçirdiğinizi şimdi anlamanın bir faydası olmuyor.Gerçek artık size bir katkı veremiyor.Hiçlik duygusu yüreğinizi kemiriyor.Bu dünyayı bırakıp gitmek bezlere sarılıp toprağa verilmek .Hiçleşmenin zirvesine koşmak görünür haliyle kıyameti yaşamak .
Toplumsal karekterde var olabilmek direk sizinlede ilgili bir durum değil.Her önünüze çıkan engeli aşma şansını size toplum vermiyor.Sizinde böyle birşeyi bekleme hakkınızyok.Çogumuz kendi mücadelemizi vermekten çekingeli bireyler olarak yaşamı tüketiyoruz.Büyük çogunlgumuzsa birilerinin kontroluna girmiş ister seküler olsun ister metafizik akımların mümini olalım her yanımızda bir şüphe bir eksiklik bir acaba sorusu içimizi kemirmiyormu.En itiatkar kişilikler menfaat işin önünde olunca ruhunu teslim etmiyormu.Dogru bildiklerimiz ve istediklerimiz birbiri ile çelişmiyormu.En namuslu görünen suliyetler işin içine menfaatler girince ilkel despot hükümdarlıklarında ruhlarını tüketmiyormu.Kim neyi niçin seviyor.kim niçin neden nefret ediyor.
Sessizce ağlar ömür yanlış sularda kulaç atan köhne köşklerde yaşayan harebe umutların çocukları olmuşuzda büyüdüğümüzü sanıyoruz. Bana kendinden söz et .Hikayesi olsun bu ölümrü hayatın.Bir fotoğrafta kalacak silik göçkün hayatın izi.Unvansız korkuları olacak sevmenin özlemenin.
Ölümler hazan yaprakları gibi yakar umutlarını ömrün.Kırık cam parçalarıdır artık yitikliğin ardında kalanlar.Ne ikindi çayları ne sevdaları ömrün anlamsızlşarı.Kuru bir vaha gibidir hayat siz yaşar görünürsünüz.
Sınırsız bir özgürlük mümkün değildir.Yaşamda herşeyin sınırları var.Sevmeninde umut etmeninde gülümseyebilmeninde.Bunu bilmek ve yaşamın perdelerini ona göre açmak gerekir.Ne loş odalara mahkum olmalı nede tüm yüreğini sokaklara açmalı .Bırakalım yaşam kendi hikayesini okusun yorgun kalplerimize.
Derince korkular taşıyor ruhum,çalan her telefon acabalara gebe ,ve sen yoksun .Hücre en isyancı hikayesinde ölümün,soluk benizli yerli gözlerinde. Bence her şey yalan olsa ne çıkar ,yalanda bir gerçek degilmi.Düşünüyorumki kaç anne süt verdi çocuguna kaç çocuk annesiz kaldı .Sofralarında kaç ailenin zeytin yoktu bu sabah kaç cahil sırma taktı boynuna, güneş kaç milyar ışık saçtı ögle üzeri,kaç dişi yanlız yıkandı sularında ömrün.kimler hatırlandı bu sabah,şirinin oglu serdal niçinlere kaç kez yanıt bulamadı. Hep maskeler taşıdı asalak yüzler .Kardeşce olmak anlamsızlaştı .Ankarada unuttu yanlızlıgımı.
Bir sıcak çaya hasret ruhum .En heybetli dagların ötesinde bir ölüm buldu beni.Kimseler sormadı nasılsın diye omuzu yıldızlı yalanlar hükmettiler anlamsız kuytularına bilinmeyinin.İnsanlar yaşadı bu ülkede yüreği pak cesur insanlar .Korkmadılar ölümden ve umut etmekten özgürlü.Sonra şaekılar söyledi hayat onlara yalan şarkılardı onlar.
Yaşam çok esintili çogumuz için ve bir bayram ancak bu kadar hüzünlü olur Duvarda rahmetli annemin fotografı sag olsaydı Adananın karakuş tatlısını yapardı herhalde ,haberlerde izledigi şehitlere yavrularım diye aglardı,
Otuz yıldır kanserle ugraşan ablam gelecek bayram sag kalacakmı diye düşünmezdim bugün bayram olmazsa . Yıllardır uykumda bile göremedigim kafkas göçmeni babamın garip kabri beni bu kadar titretmezdi. 1983 te ankarada ilk defa bir kız arkadaşımla gençlik parkında bir bayram günü türk kafvesi içtigimiz fenerbahçe kebapçısı aratmazdı kendini . Eger bugün bayram olmazsa ,mapustakileri düşünmezdim ,sabah içtigim bir bardak çayı içe bildİmi diye hastanelerde çaresiz hastalıklara muzdarip insanlarımız bayram olmazsa bu kadar aklıma gelmezdi .Bu bayram beni üzdü .Kemiklerimin iligini sızlattı. 2011 Alanya.
ölüm bir yanılgımıdır yoksa bir dönemeçmi. ötede ne oluyor milyarlarca insan nasıl yorumlanıyor yüce güç tarafından.Bir arkadaşım cep telefonları nasıl baz istasyonlarına baglıysa her canlıda yaratıcısına bagımlıdır der .O yüce güç mutlak otoriteyle bize ancak kendi boyutumuzda bir irade bahsetmiş onun için ölüm sonrası tüm kültürlerde ilgi çekmiştir ve her ölüye kendince bir tören yapılır.Ölüm edebiyattada kendine fazlasıyla yer bulmuştur ,ölümle şiirinde bütünleşen şairlerin başında cahit sıtkı tarancı gelir ,ona necip fazıl kısakürek ,nazım hikmetide ekliye biliriz .aslında her şair biraz bulaşmıştır ölüme. Çünkü yaşamı en iyi algılıyan bence şairlerdir. ölüm yanılgısı şairlerde bir yoruma kendini yansıtmıştır.Gorki çocukluk yıllarını anlattıgı ekmegimi kazanırken,de belkide ölümün monotonlugunu yansıtmıştır okuyucuya Ölüm erişilmez gibi hep başkalarında gördügümüz gerçek .Deli dolu sevişen kavga belkide bir özgürlüktür. Belkide korkmakta yanıldıgımız bir yol yansıması .
Hiçbir şey yanlış değildir hiç bir şey doğruda değildir. Sizin duruşunuz hayat beklentiniz Bireysel ve toplumsal bilinciniz bunu belirler.Siz bilginin yolunda olmalısınız.Çevremize baktığınızda görürsünüzki kapitalist düzen her davranışı mubah görüyor.’ Bırakınız yapsınlar ‘ zihniyeti güzeli doğruyu ve iyiyi öteleyip yalanı sömürüyü öne çıkartıyor.İlginçtir rant örümcekleri kapitalist toplumda yaşamın öncülü oluyor.Tabi bu geçici bir durumdur.Erdemli insanların bu bataklıkta kulaç atması pek görülmüş bir durum olmayacaktır.Bireyin bir duruşu olmalı. O duruş sizin yaşamınızın öncül yoldaşlığınız olur ve sizi farklı kılar.Farklılık kibirlilik değildir.Birey olmanın ana gerekçesi kendinizi tanımak olmaktan geçmiyormu.
Vakit oldukça geç olmuştu herşey için geç diye düşündü.Artık hayal bile kurulamayacak bir zaman dilimindeydi ömrün. Şöyle evden çıkıp cadde birkaç adım atmak onun için bir külfet olmuştu artık.Aynanın karşısına geçti . Kendini izlemeye başladı . Saçları aklaşmış şakaklarındaki saçlar yitikleşmiş.Gözleri çökmüş artık gitmerye hevesli bir bedenin içinde çocukça bir ruhla yaşamın var oluşunda kendince uzatmaları oynuyor gibiydi. Düşündü ebediyet yolcusu olarak hazırlık yapmalıydı.Önce kendi ruhuyla hellalaşmalıydı birbirlerine çok çektirdiklerini düşündü.Sonra pencereden dışarı baktı yok şimdi gitme zamanı değildi. Yaşam sokaktaydı tırafik ışıkları hoş kadınlar küpeli genç erkekler kırmızı rujlu geçkin suliyetler dışarda hayatı yaşıyorlardı. Cüzdanına baktı az bir parası kalmıştı olsun bir yere oturmayacaktı bir şey içmeyecekti sadece sokaklarda dolaşacaktı .Sonra vazgeçti balkona çıktı oldukça sıcaktı yeniden içeri girdi. Perdeleri kapattı kendince konuşmaya başladı.İnsanın kendiyle konuşması çok ilginç bir sonuç önceleri tuhaf geliyor bu durum .Sonra alışıyorsunuz kimselere karşı bir endişe taşımadan özgürce konuşmanın keyfini yaşıyorsunuz.
Artık yolculuklar kolay oldu( ölüm ) geride kalanlar çabuk aşina oluyorlar duruma. Korkak bakışlar yerini kabul edişe bırakıyor. Yaşanması mümkün olan es geçilmiş olsada vakitsiz gel se de ölüm Hani o çok bilinen laf ağzımızda sakız ‘ Hayat devam ediyor’ Öylemi diyor yür eğimiz devammı ediyor hayat. O gözlerin yitişi o ağlamaları kalbin vazmı geçiyor özlenileni özlemekten.
Din iman tarikat cemaat tüm bunlar aslında dinin sosyal yönünü bize gösteriyor. Evet iman bilgi istiyor bilgiye ulaşmak içinse kümeleniliyor kümelenince paylaşım gündeme geliyor bir zaman sonra paylaşım kapital bir güç olarak kendini söz sahibi görebiliyor.Tarikat ve cemaat yapalanmaları toplumda öne çıkmaları zaman zaman devlete egemen olma girişimleri dahada ötesi emperyalizime maşa olmaları gündeme gelebiliyor. Burda dinin yüksek düzeyde siyasallaştığını ve devlet ve toplum için kontrolsüz güç olabilirliğini gözlemliyoruz. Çagdaş devlet yapıları bu süreçte laisizimi öncül ve gerekli olarak karşımıza çıkarmaktadır. Din gereklidir laisizim din için önemli bir zemindir.
Çogunlugumuz şöyle bir soruyu aklımızdan geçirtiyor ‘insanın elinde bir şey yoksa niçin sevap ve azap oluyor.’ Bu soruya yanıt bulmaya çalışırken işin kontrolden çıktığını bireyi inançsızlığa kadar götürebildiğini gözlemliyoruz. Şunu bilelimki azap intikam değildir sevapta mükâfat değildir.
Burda Tevekül kavramı üzerinde düşünmenin gerekliliği dogmuş oldu ! Tevekül ne demektir tevekkül Allahü talanın lutufunu yüksek olduğunu sınırsız olduğunu anlamak durumudur. ( inanlar için ) Bu durum dünya malından dünyanın keyfiyetinden kendini azad etmekle ilgili bir durumlada sonuçlanıyor. Tevekül sahibi olmak yaşamının her zerresinde tanrının gücünü bilmek ve ona kendini ruhen teslim etmektir .Tabiki bu süreçte sebeplerden kopmak tevekülünde aslında iflası olurki büyük bir yanılgının içine düşürtür. Hüküm veren Tanrıdır sebepleri yaratanda odur .O sebeplere yönelmektse aklın gereğidir. Şöylede düşünebiliriz iman sahibi olmak için ne yapmalı .Önce kelime-i şaadet getimeli bunu kalben tasdiklemeli birinci gereklilik budur. Böyle düşünürsek inanın yanılmış oluruz.İman sahibi olmak için önce akıl sahibi olmak gerekir. İnsan özel yaratılmıştır en büyük özelliğiyse akıll sahibi olmasıdır.Aklı kullanmak esastır.
İnsan egosu yüksek bir canlıdır.Kendisini çok önemli görür.Her insan kendi dünyasında kıral pozisyonundadır. Böyle görülmek böyle düşünmek kendini oldukça havaya katar.Bunun için bu yalan dolan dünyanın malzemeside azımsanmayacak kadar çoktur.Makam sahibi olmak mal mülk sahibi olmak bankalarla arası iyi olur olmak.Bu tiplerin bir ortak yanıda saklanamacak kadar doğal bir cehaletlerinin olmasıdır.Cehaletinde doğalı olanıdamı varmış diyorsanız.Evet efendim.Dogal cehalet birazda doğal felaket gibidir.Bundan kurtulmak için ne yapabiliriz (Cehalet ) Önce düşnceyle barışık olmalıyız bunun hemen yol arkadaşı sorgulamadır.Neden,niçin nasıl. Bize öğretilenleri sorgulamadan başlamak en gerçekçi tercih olacaktır.Yaşam doğruların bile zamanla yer değiştirdiği bir akışın içinde doğrular yanlışlar yada öyle bilinenlerin daim yer değiştirdiği bir akış.Ve biz bu akışta yitikleşmeye müsait görünüyoruz.
Toplum böyle bir şey çok erdemli şahsiyetleride aramızda saklar kendinden bi haber selam vermekten aciz tipleride. Tip olmak gerçekten farklı bir şeydir bunların her davranışı barbar bağırır vakitsiz öten horozlar gibidirler. Kendi karanlıklarına dipte olurlarda kendilerini göklerde sanırlar. Tüm bunlara birde kendini üst görenler vardır. ‘Ben buyum ‘ Havasında olurlar. Bize gelince emekçi yoldaşlar vatansever ülküdaşlarız biz ben olduğumuzu bilir biz olmayı tercih ederiz.
Vakitsiz ölümler : Nasılda kabulleni verdi ölümü Görünürde kudretli saygın cüsseli eğitimli devrimci duruşu olan bir isimdi. Birgün hastalandı hastalığının farkında bile değildi. Dürüsttü saygıyı hak eden bir şahsiyetti. Sessiz ve vakurca ölümü kabullendi yitişini anlamak çok hüzünlüydü. Biliyormusunuz vakitsiz ölümler çok yıkıcı oluyor. Tıpkı altı şubat 2023 yılının bir gece yarısı yeri sallayıp binaları yıkan maraş bölgesel depremi gibi. İnsan bazen düşünüyor şu insan denen varlığın başına ne geliyorda zamanla kanıksıyor. Hayat böyle bir şey işte yapay ve yitik.
Evrim, modern biyolojinin temel taşıdır. Bu teoriye göre ‘hayvanlar, bitkiler ve Dünya’daki diğer tüm canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır ve ayırt edilebilir farklılıklar, başarılı nesillerde meydana gelmiş genetik değişikliklerin bir sonucudur. ‘Kimi görüşler evrimi teorisini yerin dibine batırır.Özellikle dini kutsiyeti olgunlaşmış bireylerde bunu görebiliriz.Kendilerince haklıda olabilirler.Dogrusu konuya biraz sakince bakmayı başarabilirsek evrim teorisi var olanın değişimin açıklıyor.O var olanın yaratıcısını yok saymayı beceremiyor. İşin ötesi geliştiği söylenen canlıların ölüm gerçeğiyle çözülüşünü açıklama yetisinede sahip olamıyor. Biyoloji yaşamı anlatmakta yetersiz kalabiliyor.Şunuda bilelimki evrim teorisini benimsemek yada red etmek bir inanç sorunu değildir.
Dogru olan neydi o esmer ruhlu sarışın alman kadının rahat tavırlarımı .Yoksa ısısz yollarda kaybulmuş köhne yavanlıklarda ruhu ezilmiş ürkek bakışlı serçelerin halcesimi. Biz hangisine tav ruhlarla bu yaşamın korkularıma mahpus olduk. Perşembe gününde günahkar Cuma gününde iman sahibi Müslümanların tayfalarında nasılda kendimize yer bulmuş oluyorduk İbadet hanenin en ön safında namaz kılınca çok sevap alacağımız söylenir. Arkada olanları tanrı görmüyor olabilirmi mümkünmü. Nerelerde başlıyor bu yaşam yanılgısı nerelerde imanımızın üzerini volkanlardan aşırılmış küller saklıyor yüreğimizdeki korları. Niçin vakitsiz geliyor bu ölüm.Özel üniformalı din öncüleri gerçekten bir üst ruhmu taşıyorlar yoksa cehaletin bir oyunumu oynanıyor bu yaşamın loş yitikliğinde. Aşk nasıl bir duygu.Kimi niçin sevmek zorundayız.Niçöin ekmekler eşit bölüşülmüyor.İçimizdeki egoyu niçin kırıp döküp hiçleştirmiyoruz.
Biyolojinin evrim varsayımını bir yana bırakalım kültürel evrim üzerinde düşünmeye çalışalım. Kültür kadim geçmişi olsada eylemsel olarak çağıyla uyumlu olmak durumunda olmalıdır. Buda kültürü değişime açık bir hale gitirmektedir. Geçmişimizin yaşam yolculuğu tutarlı görünür olsada devinim kültürde de süreceli bir sonuç olur görünmektedir. Annemle yaşamak isterim annem gibi düşünmek isteyemem . Durum bundan ibarettir.
İnsan toplumun tüm kültürel değerlerini alır kendi yaşam çizgilerini ona göre belirler. Bu özellikler sadece kendi yaşamıyla sınırlı olmayıp öteye kendinden sonra gelecek nesillerin hareket alanında bir öz etken olarak ortaya çıkar .Saygı dürüstlük paylaşım gibi değerler ve kendi geleceğini toplumun geleceğiyle paydaşık gören kültürel boyut toplumcu düşencenin ana karekteri olarak karşımıza çıkar .Ulus dediğimiz tüzel varlığın kültürel boyutunu oluşturur. Yaşam dün bugün ve yarınlarla ardaşık bir bütüncenin yansımasından öte ne olabilirki. Yaşam hem muhafazacı hemde değişken bir karaktere sahiptir. Ve akıcıdır. Bir nehirin adıdır yaşam.
Anadolu insanı merttir çilelidir ve yorgundur.Evet yorgunuz yaşamla mücadelede kendimizle kavgamızda çevremizle.Sanıldıgından öte sıcak kanlı öylesiinede sinirceli kişiliklere sahibiz.Biraz havai bir yanımızda var çabuk inanmak çabuk kabullenmek buda bizim kaderci yönümüzün baskınlığının bir yansıması oluyor herhalde. Neyi niçin istedigimizide pek bilemiyoruz.Bekliyoruz yarıbnların daha iyi olması için ama yarınlara erişme şansını tanrı bize nasipliyecekmi bilmiyoruz.Kapıda bekleyen bilinmezliğin her an misafirimiz olabileceğini göremiyoruz.Sanıldıgı gibi özgürde değiliz.Omuzlarımızda bize yüklenen yüklerin yorgun yolcuları olmuşuz.
Yaşam ilginç rüzgarlarını vurur yüzünüze siz o rüzgarların sarsıntısında tükenirsinizde bunu söylemek istemezsiniz. Ani gelişen bir baş edilmez hastalık bir kendini bilmezin sürtüşmesinde düşebileceginiz suçlu pozisyonu. Hapishaneler hastaneler yorgun bakışlı insanların kırılgan hayatları. Azla yetinmeyi becerebilen sevgiye susamış insan yığınları .Kendiyle barışık olmaya adanmış ömürler. Beni insanlar anlar sanmayın biz kimi anlıyoruzki kimler bizi anlasın.
Tarifsiz özledim seni .Ürktüm yokluğu hissedince gecemde.Rahatsızlaştı umudum.Karanlıklaştım.Olmadım sensiz kendimle.Lakin ne demek istedim anlamadım.Mahvoldum yokluğunda ben.Agladım kimseler bilmedi.Küçüldüm çok küçüldüm insanlığımdan.Ordaydım senin yokluğunun yanında.Niçin üzüldüm bilmiyorum.Uyumsuz dolaştım kavgalarında hüzünün.Rahatsızlandım rahatsızlık verdim.Daha neler olacak bilmiyorum.Uzaklarda ıslandım yağmurlarda.Rahat bırakmadı keder beni.
Ahlaklı kimlikler ahlaksız ruhlar .Günümüz insanının kendine biçtiği rol bundan öte bir şey olmamaktadır.Kendi ruhuyla kavgalı yaşamla çatışkılı yaşamın özgün karekterinden kopuk kalıplar içinde insan yığınları.Sonuçta sinirceli kişilikler niçin oluştuğu bilinmeyen kümelenmeler.Üst perdeden konuşmayı seven diptekiler.
Sizce us dışı bir inancamı sahibiz yoksa aklın bizi götürdüğü bir inanç zorunluluğunamı mahkumuz. Bizi inançla bütünleştiren ne olabilir. Tabiki yetmezliğimiz.İnsan denen canlı yaşam kulvarında yetmezlik içinde oldgunu görmezden geliyor.Özellikle unvanlar sitatüler makamlar varsa otoriteye yakın olmanını verdiği güç onu kendini erişilmez kılan bir gücün egosuna mahkum ediyor.’Topluma hizmet ediyoruz bilime hizmet ediyoruz .Otoritenin tensipleri bize teveccüh bulunurken hizmet etme aşkıyla yanıp tutuşuyoruz’ .Bilinmezligin gırdabında yüzerken afaki kulaçlara mahkum olmuş ruhumuzla ne çabuk unutuyortuz ölümü.Güç otorite makam gösteriş ve mutlak gücün hükümdarlığını görmezden gelme.Yada büyük mabetlerin gölgesinde kendini imanlı zannetme.Zan kavramı çok farklı bir kavram gerçeklik farklıdır zannetmek farklı bir durumdur.
Siyasal Dialektik : Daha öncede ifade edilmeye çalışılmıştır fikirler artı ve eksiyi içinde taşırlar.Sizin içinde bulundugunuz konum o fikirlerden size uygun olanını sizin için doğru olarak algılar.Aslında tüm fikirler birbirlerini tamamlarlar.Birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Karşıt gibidirler birbirlerini etkilerller.Toplumun kültürel karekteri o fikirleri bazen üste çıkartır bazende geriye öteler. Burda esas olan zeminin yapısıdır.Çagı ötelemiş bir düşüncenin çağdaş kalma şansı olmayacağına göre siyasal etkileşimde durumu netleştirme çağdaş düşünceyle mümkün olacaktır.
Ülke bazında düşünecek olursak kendine has bir çelişkiler yumağını toplum başına sarmalamış görünmektedir.
Toplumun en önemli yapı taşlarından biride ekonomidir.Ekonomide kamucu bir yapı zorunlu görünmektedir .Sınırsız bir kapital yapı sınırsız sömürüyüde içinde besler olurken bir orta yol bulup denetleyici pilanlarıcı temel ihtiyaçlarda karşılayıcı bir kamu ekonomisi ülke için özgün bir zemin yarata bilecektir.
Oldukça korkunç bir hızla ilerliyor hayat. Yıllar haftalar gibi geçiyor.Erkence yaklaşıyor ölüm .Bir umut bırakmıyor peşimizi.Çok acılar çekiyor yürek çok hikayeler yazıyor gece.Kimseler tanımıyor açmıyor perdelerini umudun.Aşk hastalıktır kimseler bilmiyor.
Sinirceli kişilikler aslında hayatla kavgalarında yaralanmış ruhların kafeslerdir.Onları anlamaya çalışmalıyız.Görüyorzki hayat çoğumuz için laylaylom olamıyor.Gülmek gezmek yaşamdan zevk almak biraz değil çok yüksek bir özgüven istiyor.Bu dünya bize bu şansı veriyormu tartışmalı bir durum.
Ruhum o sokaklarda büyüdü ,o sokakların evlerinde dogdu umutlar ben o kuçelerde dolaşırken yudumladım umudu ,o kuçelerki [sokak] dam boyu duvarları demir tokmaklı kapıları küçük delikli taşlarının tadımsadıgı fiskiyeli havuzuyla eyvanlarında sevdanın varım dedidigi dünya .Size çocuklugumda tanıdıgım Diyarbakırın eski evlerinden söz ediyorum dar kuçelerden gidilen .Şimdi o kuçelerde kimler dolaşıyor bilmiyorum .Zeytin gözlü balık eti kadınlarmı ıslanıyor fiskiyesinde o havuzların. Eyvanda içilen akşam çaylarını kim demliyor kim taş odalı evlerin loşluklarında yaşıyor aşkı .O kuçeler kimi çagırıyor koynuna. kara amidin o şehri binlerce yıllık geçmişiyle anadolunun nazlı gelini .Bir istanbul bir bursa Ankarası neyse odur sevdası tümce Anadolu dişiliklerini koynuna alan erkek şehir. Kuçelerinde ayak izlerim vardır,çıngıraklı paytonların dolaştıgı düşlerimde sen neysen dicleden fırattan kızılırmaktan . Islaklıgın gecelerimi aglaştırıp kuçelerden hikayeler hatırlatır. Kadına dair sana dair.
Oldukça ayaz bir ömür tüketiyoruz yapraksız ağaçlarda tüneyen kar kuşları gibiyiz.Yorgun ve çekingeniz.Niçin böylesi tozlu dikenli çakıllı yollarda ömür tüketiyoruz.Anlamak istemiyoruz görmezden geliyoruz ölüm denen yolculuğun tirenini.Kara bir duman pencerelerden içeri girer .Sonra bir kadın girer hayatınıza toroslardan tahtalı dagında bir geyik dolaşır. Özgürce koşturur yamaçlarında ömrün. Sen şalvarları yerlerde sürünen aşk.Ben senin yüreginde bulunamam aglayamam yitenlerinin ardından . Soyunup sevişmeyi bilmez gözlerim benim. İşsiz erkekler ve yosma kadınlar hep yanlız uyanır sabahında mevsimin. Ömür kısa bir hikayedir anlamıyoruz. Saçları sarıya boyanmış rezil dişiler dolaşıyor gecede. Sarhoş bir kadın tecavüze ugruyor. Devrimci bakışlı bir hüzün sevimliyor ülkemi benim. Ah bende sevmek isterdim .Bende koşmak isterdim aşkın peşinde. Öyle kemikleri sızlatan hasretlerde bende hastalanmak isterdim. Bu sabah sucuklu tost yedik. Keyiflendi umutlarımız.Çayımız vardı kapımızı çalan olmazsada bizde severdik baharda doğan kuzuları vakitsiz ölümlerde . Yitiklerimiz oldu bizim. Bence dünyayı işçiler yeniden kuracak.Esmer kaderli kadınlar öncülü olacak yaşamanın. Haydi bu sabah şiirler okuyalım gözleri nemli kadınlar için. Ürkek ördekler gibi ıslanalım hasretin sularında .Parasız pulsuz ve umutsuzda yaşamak neymiş anlatalım mor gecenin hikayesinde.
Tüm yanılgıların gerekçesi aslında terk bir noktada bitimleniyor.Kendini ve yaşamı anlayamamak .Neyim kimim.Hayat anlayışım ney.Toplumsal düzenekteki yolculuğumun içsel karekteri beni nereye oturtuyor.Dogru bir yoldamıyım .Dogru yolda olduğumu düşünüyorsan neye göre kime göre doğruyum.Sorunlumuyum yoksa karşıma çıkan suliyetlerdemi bir yetmezlik var. Ailemle ilişkim ne durumda .Ailem beni önemsiyormu.Ötesi ben kendimi önemsiyormuyum.Yaşam algılarımın kaynağı beni nasıl yorumluyor.Ben kendim ve çevrem için ne ifade ediyorum.
Küçük düşünmeler sizi büyük hedeflere götürmüyor.Dogrusu ölümlü bir dünyada büyük hedeflerinde bir anlamı olmuyor.
Yaşamda hiçbir olgu sizi sınırsız bağımlı yapmamalı .İnanın hayat buna değmiyor.Yaşanansa sadece hüzün oluyor.Hüzün insan kalbi için acı bir ilaç gibidir.Asla iyleştirmeyen daim kanatan. Sizi yorgunlaştıran bir hikayenin gölgesinde saklıyor.
Zaman acıyı unutturabilirmi olasıdır.Eger yaşadıgımız acılar aynı dozda kalsaydı nefes almak mümkün olamazdı.Acı dingilleşiyor.Bunu unutmakla karıştırmayalım.Büyük islam düşlünürlerinden biri şöyle demiştir. ‘ Bir zamanlar birlikte olduklarımın hasreti kemiklerimin iliğini yakıyor. ‘
Nasıl yaşamalı bilmiyorum.Ayıpsız korkusuz ve sensiz.Nerelere takılmalı kime anlatmalı.O koyu lacivert akşamı.Hani işçi avuçlarım nasırlı.Yorgun gözlerim hiçlikte.Yitikligi var ölümün ğötürdükleri nin .Ağlamalımı şöyle korkusuzca.Yoksa sevdadanmı söz etmeli.Çocuklar aç yatarken uykularına arsızca .Ne yapmalı söyle bana.Öylece çekinmesiz yaşarken kış misali ayazda .
Korkulur ölümden ölüm bilinmezliklere götürür ruhu.Geride kalanlar kısa bir müddet misafirdirler bu yaşamda.Tanrı onlarıda çağıracaktır o meçhuliyetin zirve yaptığı bilinmezliğe.Herkes kendi doğrularını önemser.Çogumuz yanlış sularda kulaç atarız.Aslında her şey kabullenmekle ilgili bir durum.Sahipsiz bir ömrün mudavimleriyiz ve bunu bilmekten aciz garipleriz.Yaşamda umut etmek neyse de hani zamanla kanıksanan durumlar oluyor.. Aslında yok öyle bir şey kanıksamak birazda mecburiyetten oluyor.Hani yaşamak istiyoruz insanca şöyle sıcak bir evimiz olsun.Akşamları tüm aile bir sofrada buluşabilsin.Tüm umutlar yeşeriversin gözlerimizdeki ışıltıda.Kimse kimseye kibirlenmesin.Yorgun yüreklerimiz sakince gülümsesin ruhumuzda.Tüm kadınlar özgürce savursun saçlarını yaşama karşı.İşçiler onurlarını hissetsinler emeğin.Kimseler korkutmasın bizi tanrının cehennemiyle.Portakal kokulu bahçede çiçekler açsın.Vakitsiz ölümler kanıksanır olsada zamanla.Yitik acılar tütsemesin acısını bacalarında umudun.Sen yörük kızı tahtalı dagının çam ormanlarını anlat bana.Korkunç haksızlıklarını anlat köhne kavgalarımızın.
Kimse tanımaz acının penceresini.Kuşlar konmaz dalına yitikliğin.Esmer bir kadın bekler geceyi.Ah nasılda ağlar kimsesizliğim.Yeşil parkalı devrimci yalanlar.Nerelere saklandınız anlatın bana.O gözü pek ülküleri memleketin.Soyunup dökünüp giden ömür.Kim anlatır hikayesini söyle.Kimi bekler sabah sabah ölüm.Ah o vakitsiz gitmeler yokmu.Kuru bir dut ağacında hatırlanır.Ağlar yetimleri yüreğimin.Velhasıl sürüyor o rüya.Sevdalı olsada gönlümüz.Zaman alıp gidiyor bizi.Bir tek taşıt kaldı binecegimiz.Çağırsam burdayım diyecek sanki.Beş vakit görmezden geldigim ölüm.Alıp gidecek sevdiklerimi.Bari ölmeden gelse son nefesim.Yoruldum biliyorum.Korktum ölümün ğölgesinden.Sorumsuz kadınları sevdi yüreğim.o kahve gözlü bir kadındı.Türküler dinlerdi gece lacivertinde.Siz bilirmisiniz şarkılarını sevdanın.hani bırakıp gidenleri özlermisiniz.Anadan babadan yardan.acıyı bal eyledik bu ömürde.Kim bilir agladıgımızı.Gücendigimizi.Yorulup gittigimizi.
Çok geç biliyoruz üzülmek için sevmek için yeni bir yolculuga çıkmak için umut etmek için. Şöyle içten bir kahkaha atmak için.
Özün manasına ulaşmak için belkide özden vazgeçmek gerekiyor. Ruhun o ulvi yönünü anlayabilmek belkide ona tabi olmak gerekiyor. Başkaları size ne verebilirki siz kendinizden almanız gerekeni alamadıysanız. Neyin peşinde koşuyorsunuzki.
İnsanın en önemli yetisi hiç şüphesiz akıl beceresidir.Akıl insanı diğer canlılardan üstün tutar.Bir kartalın gözleri insanınkınden daha mükemmel görebilir.çBir penguen insandan daha fazla soğuğa dayanabilir.Bir deve insanın çok üstünde susuzluğa tahammül edebilir.Bir çita insanın birkaç katı hızla koşabilir.Ama bu üst özellikler onları güncel doğal yaşamlarında kültür oluşturma şansını vermemektedir.Dogada akıl gerçeğiyle kültür oluşturan kendi yaşamını ileri taşıyan yegane canlı insandır.İnsan özeldir. Bugün ulaştığımız teknolojik başarılar özellikle elektirigin bulunması insan canlısını bilimde ötelere taşımış yüksek teknolojiyi hayatımıza sokmuştur. Yaşamı kolaylaştıran bu gelişmeler ne yazıktırki günümüzde insanların mutlu bir ömür geçirmesine yetememektedir. Bir yerlerde bir şeylerin yanılgısı yanımızda durmaktadır.Bir çok bilimsel ilerleme gösteren insan canlısı kendi bedeninin sırlarını tüm gelişmelere karşı çözmeyi başaramamaktadır. Bugün nörolojik hastalıklar hücresel sıkıntılar insan sağlığını tehdit etmeye devam etmektedir.Ölüm insan yaşamının en üst gerçeği olarak bizi kontol altında tutmaya devam ediyor.Yaradılış yada var oluş karekterimizin sınırlı bir yapıda olduğunu kabullenmek yaşam yanılgımızı azaltır diye düşünebiliriz.
İnsan denen varlık tabiatı gereği olağan üstü hallerde çözüm üretme yetisine sahip olmasına rağmen bazı durumlarda bunun eksiklgini iliklerine kadar hissediyor. Anadolu coğrafyasının deprem aktivitesi insan karekterinin çözüm üretme yetisinide yetmezliğin içine sokabiliyor.Türk insanı deprem karşısında kendini çaresiz hissediyor.Çocuklugumuzda biz dünyaya gelmeden gerçekleşmiş Erzincan depremi anlatılırdı.Daha sonraları kayıtlara 1999 depremi olarak geçen büyük Marmara depremini ülke olarak yaşadık.Yaşadıgımız alanyada akdeniz yönergeli deprem aktiviteleri bizi korkuta dursun altı şubat 2023 büyük maraş merkezli bölgesel deprem tüm ülkeyi acıya gark etti.Niçinlere yanıt aramaktansa çaresizliğimizi kabullenmiş bir ruh haline büründük.Yaşadıgımız evlerin (Özellikle apartmanların ) güvencesiz olduklarını çok iyi biliyoruz! )
Hayatı olduğu gibi kabul etmiyoruz. Aslında yapmamamız gereken huzuru aramak olmalı. Bunun için çok beklenti içinde olmamalıyız. Yaşamı olduğu gibi kabul etmeliyiz. Gerektiginde özür dilemeyi becerebilmeliyiz.İşin özü tüm bunlara karşı dik bir duruşumuz olmalı. Kendimizi önemsemeliyiz ama bu önemsellik bizi başkalarını hakir görmeye itmemeli. Yaşam rotamız bilim olmalı bilim yaşamın ana kılavuzu olarak bize ışık tutuyor.
Büyük problemlerde birleşmeyi becere bilen toplumlar ulusallaşmış (milletleşmiş ) toplumlardır.Millet yada ulus kavramı biliyoruzki kültürel bir karektere sahiptir ve temelinde laiklik ögesi vardır.Bir toplum laik olamamışsa ulusta olamamıştır. Çevremizdeki bir çok ülkede ülkelerin durumu buna açık bir örnektir. Ülkemizin çevresine baktığımızda arap devletlerinde bir ulusal kimlik oluşturulamamıştır. (mısır biraz olsun farklılık arz eder ) Bu ülkelerde toprak sınırlar devlet dil var olmakla birlikte millilik kavramından ırak bir karektere sahiptirler. Bu durum onları mezhepsel din içerikli kavgalarında arenası haline getirmiştir. Din insan için gereklidir laisizim din ve toplum için gereklidir. Bu gerçeği birkez daha hatırlatmak önemsel bir gereklilik olarak düşünülmelidir.
Yaşam insan odaklı olmak durumundadır.kültür insanın varlığında olgunlaşır yaşama şenlenir gelecek nesiller mutlaşır.Aksi büyük bir yanılgı olur.
Günahlarımız ruhumuzun bize yüklediği bir sorunsalmı.Yada tüm suç beynimizi iyi kullanmadıgımızdanmı. Biz kendimizi ahlaklı görürken başkaları ahlaksızlığımızı bizden iyi biliyorsa biz kendimizi kandırmış olmuyormuyuz. Ahlaklıysak neye göre hangi ahlakın yakınsalıyız. kutsal kitabınmı .Kendi egolarımızınmı. Yoksa bunların dışında tüm suçların red edilişimidir ahlaklı olmamız. İnsan denen varlık niçin böylesi sıradan ve yetmezlik içindeyken kendini dünyanın egemeni olarak görüyor. Çogunulgumuz çok basit zevkleri yaşam sanıyoruz aslında olması gereken yaşamın küçük kılvılcımlarını hayatın aydınlığı olarak görüyoruz. Tabiki yanılgılarımıza bir yanılgıda ha eklediğimizin farkında bile değiliz.
Eger gerçekçi değilseniz ahlaklıda değilsinizdir. Ahlak denilen kavram yaşam kurallarının olurluluguyla ilgili bir durum degilmidir. Açıkcası yaşam varlığıyla koca bir yalanken bizim ahlaksal konumumuz nereye oturmuş olabilirki. Onun içindirki insanlık değerlerinin tavan yapması gereken felaketlerde bile ruhumuzun içsel çatışkılarından kurtulamıyoruz. Bireyler olarak ailede içinde bile haksızlıklara sömürüye riyaya muhatap olanlarımız azımsanmayacak kadar çok olmuyormu. Kuralsız amaçsız ve anlamı olmayan bir köhne boşluğun içinde degilmiyiz. Bir çoğumuz Kendisini dünyanın merkezi sanan zavallılık içimizde tünemiyormu .
Bazen düşünürüz ölümün bizden aldıklarını sevdiklerimizin topraktaki meçhuliyetini.Tanrının hükümdarlığını.Düşünmek bazen felaket bir durum .Size hiçliğinizi anımsatıyor.
Bazen çekip gidesiniz geliyor yada o gitsin istiyorsunuz .Sonra bir yokluk kaplıyor ruhunuzu duvarlar üzerinize üzerinize geliyor.Ve loş odaların duvarlarında sesiniz yankılanıyor. ‘Çekip gitme sakın ‘ diyor yüreğiniz. Yaşam böyle bir şey bazen gülümsetir çoğunluk hüzündür yaşanılanlar.
Kadınlar çok ilginç yaratıklar ama iyi ki varlar. Geçmişin tüm tortularını beyinlerinde muhafaza eden bir ilginç kişiliktir kadın dediğimiz varlık. Vazgerçilmez gerekliliği tartışılmaz o derece çetrefilli bir paydaştır kadın.Sizi daim sorgular (bu yeternegini kendi için kullandığı pek görülmemiştir. ) Her konuda mutlak kendince haklıdır. Dokunulmazlık sadece kendi doğruları için vardır kadının. Kadın önemlidir. Vazgeçilmezdir !
Zıtların birliği yaşamın ana dinamiğidir. Birisi çok iyi bir insansa bilinizki o derecede kötü bir insandır. Sadece şimdilik menfaatler açıkça çatışmamıştır. Bir kadın ahlaktan yoksunsa bilinizki işin kökeninde erkeğin ahlaksızlığı vardır ve toplum onu görmezden gelir. Erkeklerinin ahkalı olduğu bir toplumun kadınlarını ahlaksız görebilmek mümkün olan bir durum degildir. Yaşam etkileşimi olan bir hareket serbestisidir. O serbestligi gerçekçilikle olgunlaştıran toplumlar sağlıklı toplumlardır bunu ötelemeyi kendince gerekli görmüş sosyal yapılarsa içten içe bir patalojik felaktin taşıyıcıları olurlar. Bir toplumda ceza evleri tıka basa doluysa o toplumun sorgulanması gerekir. Ne oluyorda bir kesimimiz felatin paydaşları oluyoruz. Niçin donanımlı kültürel yetkenligi içine sindirmiş dünyavi yaşamla barışık ölümle geleceği bütünceleyen kendince biçimlenmiş çağdaş bireyler olamıyoruz. Yaşam niçin bizi bilerine karşı köle yapabiliyor. Ruhumuzu niçin azad edemiyoruz.
Bizlere öyle bir ayna tutuyorlar,ki her şeyi bize ters gösteriyor. Solculuk sağ görüş din sekülerlik bunlar hepsi toplumsal bir etken ve gerçeklik olup bir birine katkı verirken egemen güç bunları birbirine düşman zıt veriler olarak gösterebiliyor. Özellikle din ve sol kültürün bu süreçte hep karşıt gösterildiğini öyle olması gerektiğini birileri daim hedef olarak işliyor.Gerçek şudurki din ve sol görüş birbirinin zıttı değil yoldaşıdırlar.Din devrimcidir.Tüm kabul görmüş önemli öğretilere bakınız önderleri (pergamberleri ) en basit ifadeyle yenilikçidirler.Var olan bir düzene karşı yeni bir anlayış getirirler. İnanç ve emek iki ana varlık olarak bireysel ve toplumsal karekterde besliyeci ögelerdir.
‘Hiçbir sorun büyük değildir yeterki onu küçük parçalara bölebilelim.’ Henir Ford.
Dogrusu ölüm dışında en çözümsüz sorunlarla dahi bir bakıyorsunuz barışık oluyorsunuz dag gibi aşılmaz görünen problemlerin yaşamın gelgitlerinde basitleştiğini kanıksandığını hepimiz biliyoruz. En vazgeçilmez tutkularımız bir bakıyorsunuz en önemsiz ilkellikle ötelenebiliyor. Yaşam böyle bir şey ve yaşamda her şeye katlanılıyor. Bunun için kendinle barışık olmak iletişim oldukça özgün bir yapının baş elamanları oluyorlar. Eylemselligimizin odak noktasında benliğinin bilinciyle biz olabilmek paylaşımcı bir ruhu içimizde beslemek dünyavi düşünmek bunun yanında yaşamın kabul görür değerleri ne sırt çevirmemek. Kısaca İnsanca var olabilmek .Biliyoruzki dünyanın merkezi biz değiliz Dünya bizsizde değildir.
İnsan olarak en büyük yanılgımız sınırları olmayan bir fedakârlığı kendimize görev bilmemiz.Bu genelde yakın çevremiz ailesel ilişkilerde ortaya çıkıyor.Üçüncü kişilere öylesine bağımlı oluyoruz ki kendi benliğimizi hiçleştiriyoruz.Kendi yaşamımızın köleleştirilmesine karşı koyma şansını kendimize vermiyoruz.İşin ilginci yaptığınız fedakarlıklar birilerinin sömürü şansını yükseltedursun. O birileri sizi eleştirme sizin üzerinizde hükümranlık kurma cüretine erişebilmiş oluyorlar. Fedakarlık görev oluyor.’Yapmazsaydın ‘öne çıkıyor . Hayat kısa ve belirsiz bizimde bu hayatı kendimiz için yaşamak istememiz doğal bir durum degilmidir.
İnançlı insan paylaşmayı bilen insandır .Yaratanın hatırına yaradılanı seviyorsak ruhumuzda kibirden uzaklaşmanın yollarını aramalıyız. Yapılan tüm ibadetlerin amacı iyi insan olmaksa iyi insan olmanın bir koşuluda kendini üst görmemekten geçer.Tanrı ölüme bizi mecbur bıraktı.Ölüm yaşamın tek gerçeği.Unvanlar makamlar bizi farklı kıldığını sandığımız tüm güç varsalları belkide bizim felaketimiz oluyorda bunu anlamakta aciz kalabiliyoruz.
Ne yapabilirizki ölümalır götürür huzuru acı yüreğinde tuz kalır insanın .Bayramlar gelsin istenmez konuşulmaz gidenlerin hasreti.Gözler kaçar bir başka gözden yaraya tuz basır umut.
Daha öncede farketmiştim Tanrı bekliyor korkutmuyor koruyor ve sahipleniyor tanrı.Gök yüzünde yıldızlar ışıldıyor gecenin karanlığında. Kısa saçları üşütüyor sevdalarını sabahın.Bir değil bir çok şey yakıyor yüreğini insan denen yolcunun.kırmızı bir kadın özlüyor özgürlük.İşçiler ve alt kademe devlet memurları erkenden ağlıyorlar yoksunluklarına. Bir erkek parkta dolaşıyor. Bende o parkta oluyorum.Zamanın geç bir vaktinde polis kimlik soruyor hiçliğime.Bir serçe su içiyor köşedeki havuzun kenarında.Yukarda bir yerlerde tanrı bekliyor. *****
Sonsuz bir hayat yok.Sonsuz bir kederde yok inanın.Zaman herşeyi hallediyor. Siz yeterki nefes alın .Gülleri sevin kedileri ve kangal köpeklerini Anadolunun.Siz ırak çok ıraklarda aramayın sevdalarını yokluğun.Bir kara çadır açın Torosların zirvesine. Gülümseyin umuda.
Dünyada bütün insanlara acıyarak merhametiyle faideli şeyleri yaratıp gönderen insanın beşeri hayatına şevk veren yüce Tanrı bizi bağışla koru merhametini esirgeme. Ölümün dehşeti bizi bulduğunda bize merhamet et.Amin.
Benim dinimin ışıgı akıldır. Din insanların saadeti ebediyeye kavuşmak için Tanrı tarafından gönderilen yol demektir.Din adı altında birilerinin uydurduğu birilerinin kendini üst gördüğü (evliya şıh ) yapılanmaları bizleri yanıt masın.İnanç özerktir.İnsan ruhunun içselinde beslenir. ‘Cahiller ahmaklar dünyadaki zevk ve lezzetlere kavuşmak için dinlerini imanlarını verdi. Ahiretlerini satıp dünyayı,Şehvetlerinin istediklerini aldılar.Kurtuluş yolunu bırakıp,Helake koştular .Bu alış verişlerinde bir şey kazanmadılar .Bunlar ticaret ve kazanç yolunu bilmedi.Çok ziyan ettiler.(Bakara süresi ayet onaltı )
Yaşam bir geçici köprü bir misafirhane bir meşakkeş harmanı.Bu yolu iyi tanımak lazım.Dünyavi varlığımızın ötesini düşünmek bunu yaparkende birilerinin rüzgarına kapılmamak lazım. İmanın tıpkı ölüm gibi bireysel olduğunu unutmamak lazım.
Tanrı insanlara akıl vermiştir. Akıldır ki insanı diğer canlılardan üst aynı zamanda sorumlu yapar.Tanrı kendinin hatırlanmasını ister.
Farklı düşünmek karşı görüşüde anlamaya çalışmak kırmızının yanında siyahı pembenin yanında yeşili görebilmek. Var olmak yaşama birazda boş vermektir renkleri karıştırmaktır.Günaha girmektir.
Bir demiryolu işçiydi benim babam .Mavi gözleri beyaz teni kara bir kaderi vardı. Hasan dedem batumun keda köyündenmiş babamı oralara kominst düzen gelince özgür kalsın diye Türkiyemize yollamış.Anamla malatyada karşılaşmış yolları .Anam teyzesinin yanıda büyümüş Annemin babası niyazi dedem kız çocuklarından haz etmiyormuş.Annem dünyaya gelince bırakıp anne annemi kendi kaderinde çekip gitmiş at üstünde başka mecralara .Bir Osmanlı askeri imiş dedem. Annemin annesi yeniden evlenip gidince teyzesi annemi yanına almış.Canım annem tam bir kül kedisi.
Tanrı ölümü avuçlarımızın içine koydu.Biz anlamadık yıkamadık ellerimizi.Memeleri kara bir zülüm bizi kandırdı.Yaşamı sonsuz sandık. İşçi evlerinde öldük biz.Sonra köhne bir köy evinde bacası tüttü acının.Erkence açtı kapısını ölüm bilinmezin.Çok kadınlar yitip gitti ötelere.Çıplak bir korku penceresinde hikayenin.Tanrı afet bizi korktuk ağlamaktan biz.Ekmegi eşitçe bölüştürmedik.Soytarı tipli rezillikti aranılan.Biz kovamadık söküp atamadık yalanlarını hayatın.Sonra bir sabah vakti korkulan oldu.Gelen ölümdü çünkü . Ayaz üşüttü güneşi.
Kimselerin önemsemediği insanlar aslında iyi insanlardır.Düzgündürler ortama göre değil hayata göre atar kalpleri. Sakindirler kabullenmişlerdir hayatı.Sünepe kişilikleri göremezsiniz onların ruhlarında.Emekçi bir bakışları vardır sevdaya.Bilirler sevdalarda geçicidir hayatta.
Güneş yeniden doğacak biliyoruz kırmızı bir gül açcak bahçesinde umudun. İsimsiz aşklar şarkılar söyleyecek buğday tarlalarında .Unutumak ne kelime isimleri bir mıh gibi yüreğimizde ölüm kaçacak bizden biliyorum.
Toplumsal kavgaların insanı olmayalım toplumsal birlikteliğin neferi olmanın yollarını bulalım. Ötekileştirmeyelim kardeşleşelim.
Birgün çekip gideceğiz bu dünyadan doğrusu gidişimiz pek istiyerek olmayacak. Aklımız buralarda kalacak .Usulden bir cenaze namzı kılacak birkaç dost .Hellalik istenecek sonra bir dag yamacının kenarına bir topsak tümseğinde misafir olacak yitikliğimiz. Yine sevdalar yaşanacak .Yine birileri üst perdeden konuşacak ölümü unutup.Yine esmer bakışlı gençler ürkek ördeklere sevdalanacaklar uykularında. Belki bizden sonra güzel günler gelecek .
‘Düşünüyorum öyleyse varım. Descartes’ Var olmak bir kanıt gerektirirmi.Bilemiyoruz.Ama düşünüyorsak bu düşünme yetimiz varlıgıızın en önemli kanıtı olabilir.Ne dersiniz.
Yaşamın toplumsal karekteri örgütsel olmak durumundadır.Örgütsel derken işin meşrulugnu söylemeye gerek yok.En özgün örgütse toplumsal içerikte aile oluyor.Ailenin kuralları olması bu kuralların paylaşımcı olması esası teşkil ediyor.Devlet kavramında bu paylaşımcılık kuvetler ayrılığı yapısalını öne çıkartıyor.Toplumun ortak paydası anayasal kavram anayasal kavramın ortak paydasıysa kuvvetler ayrılığı gerekseli oluyor.Yürütme ,yasama ,yargı, Birbirleriile ilişkili içsel olarak özerk olmayı gerekli kılıyor. Çagdaş yaşam yansımasında tüm gelişmiş devletlerde bu yapıyı görebiliyoruz. İşin çatısını bu yapı oluşturuyor. Alt katmanlarda bireysel haklar sorumluluklar medeni yasalar (Kanunlar ) Alt alanı oluşturuyor. Çagdaş toplum hukukla biçimleniyor.Hukuk kavramı gerçekçi bilimsel ve seküler taban üzerine oturtuluyor. Bu başarılamadı toplum ilkelleşiyor. Hukuk yitikleşiyor.Yaşam ilkelleşiyor.
Dünyanın gerçekleri var bu gerçeklerin acı ve insafsız olduğunu görebiliyoruz. Bireysel yaşamda baş edilmez hastalıklarımız siyasal yapıda despot faşist ülkelerin filistin gerçeğinde olduğu gibi ilkel soykırımcı eylemleri dünyamızın çokta güvenli olmadığını bize gösteren ana yansımalar oluyor.Tüm bunlara birde Deprem gibi doğal derbeyi ekleyecek olursak insan ve toplum olarak çokta güvenli bir yaşama sahip olamadığımızı görebiliriz.
Tüm yetmezliklerimiz yaşamın içeriğindeyken ne oluyorda birilerimiz kendini diğerlerinden üste görebiliyor. Mevki sitatü unvan sermaye nasıl oluyorda toplumsal içerikte çoğul halk kitlelerinin yaşam düzeyinin üstünde kendine yer bulabiliyor. Birileri kendi üst katmanda görmeyi hak olarak görebiliyor.
‘İşçi kadınları severim güzel işçi kadınları daha çok severim .Orhan Veli’
Kadınları sevebilmek erdemliktir. Erkeklerinin onurlu olduğu bir toplumda kadınlarının basitleşmesi söz konusu olamaz. Bu gerçeği bilmek durumundayız. Ne demiş şair ‘Çok kadınlar sevdim zaten yoktular .Atilla ilhan ‘
Tanrı bizi yarattı ona teşekkür ediyorum.Bizi ölüm denen meçhuliyete mahkum etti. Daim bir dönemecin köhne kağnıları gibi akıntılarda sürükledi. Acılarla tanıştırdı tanrı korkularla yıktı evlerimizi barklarımızı .Burdayım dedi.Anlamadık biz ölümü unuttuk o bizi unutmazsada.
Gerideyseniz ilerdekini suçlamakla öne geçemezsiniz. Peşinizdeki cehalet sizi üste çıkarsada o üst dipte olmanızın ötesine taşımaz sizi. Cehalet kolay bırakmaz boş hayatları.
İyi insanlar hep endişelidir birini kırmaktan birine mahcup olmaktan karşıtları öylemi ki kırıp
Kendiniz olunuz kendinizi önemseyiniz.Yaşamla barışık olunuz.İlkel sünepe tiplerden uzak durunuz. Okumayan çok konuşan silik karekterlere yanınızda yer açmayınız. Sakin kalmaya çalışınız. Bu yaşamda her köpeğe kemik atsanız kasap dükanı olsa iflas eder unutmayınız. Tüm bunlara kibirin kırıntılarında hiçleşmişleride ekleyebilirsiniz. Kibir bir insanın düşebileceği çıkmasınında mümkün olmayacağı en büyük felaketlerden biri olsa gerek. Toprak sizden nefret etsin istiyorsanız kibir ve gıybet bataklığında kulaç atmaya devam edebilirsiniz.
Yaşatki yaşayasın paylaşki bereketlenesin. Miski zerre kadar harama bulaşmışsan malın mülkün senin ateşin olacağını bilmelisin .Cehennemden korkma kendi felaketinin kendinden olduğunu bil. Tanrı esirgeyendir esirgenmeye layık olmaya çalış. İnsanlarla iyi ol. Toprak gibi mütevazi su gibi berraak ol. Emek en kutsal değerdir.Emeksiz ekmek bir büyük gaflete düşmek olurki buna melekler dahi üzülür.Üzme üzdürtme.
Kaderin dişlilerinde tükenmeye mahkum yorgun ruhların sahibiyiz.Hemen akla şu soru geliyor kader varmı ! Evet efendim gücümüzün yetmediği değiştirme şansımızın olmadığı her olgu bizim için kader oluyor.Şöyle düşünelim çok zor bir hastalığa muzdarip olduğunuz iyleşme şansınız yok.Yaşam ömrünüzün son zamanlarındasınız .(Kader ) Bu sizin için ne ifade eder.
çok lüks bir binanın on üçüncü katındasınız kapıda güvenlikçiler olimpik havuz kapalı otopark binbir renkte bitkiler . Ve ansızın başlayan bir yer sarsıntısı çatırdamalar binayı ayakta tutan kolon denilen dikilerin aderansının çözülümü o kahredici çöküntü .Richter ölçeğine göre yedi üzeri deprem ve ötesi onlarca yıl durup belkide yüzlerce yıl sessiz kalıp şimdi boşalan gerilim. (kader ) Sizin için bir şey ifade etmiyormu. Heleki akıl sizi nereye götürüyor.
İnsanların eşit olmadığı bir düzeni savunma cesareti gösteremeyiz.İnsan yaşamının onuru eşitlkten geçer.Deger verdikleriniz sizi önemsemiyorsa sizde onları öteleyin. Hayat kimseye yalakalık yaparak umut vermiyor.Varlıgınızın önemini siz bilmezseniz kimsenin bilmesini beklememelisiniz.
Milyarlarca yıldır var olan dünya gezegeninde biz insan denen varlık nokta bile sayılmayacak bir zaman diliminde misafir oluyoruz. Çok şeyler hayal edip çok anlamsız kavramların kölesi oluyoruz.Neyi inicin istediğimizin farkında değiliz.Çogunlugumuz anlaşılmaz bir yaşam kavgasında ömürleri tükete duralım bir sınıfta üst katmanda yaşamanın keyfini çıkartıyor. Ne dersiniz biz bu yaşamı ciddiye almakla hatamı yapıyoruz.Yoksa agır bir açımıdır hayat dedikleri.Kimi sevdik kimden kaçtık .Niçin yalnız kaldı gözlerimiz .Nerelerde yitirdiki umudu.Özgürlügü kim çarmıha gerdi.Kim kesti saçlarını sevdanın.
Bilelimki bir kültüre tabi olmak başka bir durumdur bir ırkın üstünlüğünü ileri sürmek başka bir durum. İkincisinin bir yanılgı olduğunu insanlık tarihi bize gösteriyor.Bir kültürü benimsemek onun bir parçası olmak çağdaş evrensel değerlerle beslenirken kendi kültür köklerinin damarlarını kesmeden var olabilmek .İnsanca yaşamanın kurallarını özgürleştirmek olasılık bir durum degilmidir.Niçin hepimiz ötekileştirmenin büyük yaşam yanılgısının mahkumları olduk.Nerede yanlış yapıyoruz.Yada var olan doğru nedir.Dünyavi menfaatlerin peşinden koşmakmı .Yoksa bir kenara çekilip sonucu beklemekmi.
Alanya dinek kabristanında arefe gününün yoğun kalabalığı var. İnsanlar ölülerini ziyaret ediyor.Bazıları kutsal kitap kuran,dan ayetler okuyorlar.Torak tümseklerinin ardında tükenen bedenlerin olasıdır ruhlarına merhaba demek istiyorlar. İçimizdeki dayanılmaz hasrete bir su sepmenin yoldaşlığındayız hepimiz. Özlemek ve öznenilenin bir daha gelmeyeceği bilmek çok acı bir durum.
Farzedelimki ölüm tanrı ahiret tüm dinlerin ortaya koyduğu bizi etkileyen tüm veriler gerçekçi değil .Hadi gelin inanmayalım. Tüm azgınlarımızı özgürlük adına yaşayalım sonuç ne olabilir. İçimizdeki boşluk nasıl gidecek.Birde şöyle bir durum var sorgulamak (!) Niçin neden yaşamı dünyayı daha geniş bir kulvarda evreni burda müsbet bilimler karşımıza çıkıyor.Tıp kimya,Fizik,Matamatik Biyoloji tüm bunlar teknolojiyi bilim somut bir düzeye sokuyor.Burda şunu görmek durumundayızki inanç bireyler için gerekli olabilir.Bilimse şüphe etmemizi istiyor.Şüphe et ve sorgula. O sizi gerçeğe götürür. Önünüzdeki karanlığı öteler.Siz ışığı aramaya devam edin. Yaşamı anlamaya çalışınki yaşayabilesiniz.
Dar bir çemberin içinde ömür tüketenler o çemberin dışında,da hayatlar olabileceğini pek göremiyorlar .Sizide o dar alana sokmaya çalışıyorlar.Bazı menfaat perverlerin bunda zorlanmadıklarını görmüş olsak bile yaşamda var olabilmenin dik duruşunun olduğunu anlamak istemiyorlar.Yaşam birilerinin gölgesinde var olmaya çalışmak için çok kısa.Kazandıklarınız kaybettiklerinizin yanında loş bir belirsizlikten öte bir şey olamıyor.Belirsizleşiyorsunuz.
Hüzün vardır gidienlerin ardında kalan umutlarda.Sevdasız amaçsız ve sevinçsizdir hayat.
İnsanlar mutsuz neolibaralizim denen sermaye yetkenli toplumsal yapılar (Ekonomi ) insanları mutsuzlaştırıyor.Çünkü büyük halk çoğunluğuna yaşam şansı vermiyor.Kapital ekonomi modeli insanları yaşamda ezginliyor.Yaşamak zorlaşıyor. Bu süreçte bu yanılgılardan soyutlanmak için özgürlükçü düşünmek birey sel tercihleri kapializimin sömür çarkına göre değil ihtiyaca göre düzenlemek (iktisat ) gerçekçi olacaktır.Açıkça ifade edelimki sınıf bilinci olmayan bireyler yaşamda tökezlerler.Bu kaçınılmaz bir gerçekliktir.
Türklük çok önemli bir sözcük ilk yazıtım (kitap ) İzdüşüm,de bu konuyla ilgili birşeyler söylemeye çalışmıştım. Bilelimki birinin Türküm demesi oluru yüksek bir sonuçtur. Bu gerekçeyle ırkçılıkla suçlanması onu red eden kendi ırkçılığından öte bir durumu açıklayamaz.Türklük bir kültür olaydır. Türk olmak (türkler )bir tarihi derin kavimin mensubu olmaktır. Ve için özü kültüreldir. Son zamanlarda bir Türkiyeli olma sözcüğü türetiliyor aslında bu konu red edilecek yada savunulacak durum olmamaktadır. Kendini nasıl görüyorsan nasıl mutlu oluyorsan kendini öyle gör. Ama bilelimki Anadolu kültürünün Türk öznesi daim vardır.Ve ırkçal faşizan bir yansıma asla değildir. Biz olabilmek Türklükle özneleşiyorsa bundan rahatsız olmak gerçekçi olmamaktadır.
Durup düşünmek lazım bu yolculuğun sonu nereye varacak.Nerede başlayacak meçhuliyetim çözümü.Ruhlarımız neredelerde kanat çırpıp Gülümseyecek tanrının meleklerine.
Balkonda oturmuş kültür merkezi diye bilinen binanın bahçesindeki ağaçların gökyüzüne süzülmüş hallerini izliyorum. Hemen ağaçların sağında Alanya müzesinin bahçesinde tavus kuşlarının sevimli renkli açılımların izleme şansımda oluyor. Caddenin iki tarafında kalabılıklar var. çoğunluğu kurban bayramı tatilinde buralara gelen insanlarımız ve onların yaşam sevinci.
Yaşam yorgun insanların keşmekeş acılarına verilen isim oluyor herhalde. İçimizdeki hasret ve olası umut birbirine karışmış hayat budur dedirtiyor. Çogumuz görebildiklerimizle varız ya göremediklerimiz kontrol edemediklerimiz. Anlatamadıklarımız.
Sekülerizm (Dünyacılık ) hepimizin içinde var olduğu fili gerçeklik olarak düşünülmekle birlikte karşıtı olduğu farz edilen Dini gereçlerin çaga göre değişmeyeceğini düşünen ve o düzlemde hayatını yönlendiren insanların yaşam biçiminide dikate almak zorunluluğunu bize göstermektedir. Aslında dünyacılığın içselinde metafizik düşünülenin ve görülenin ötesi kavramınıda varsaymak ölüm gerçeği içeriğinde doğal kabul edilmelidir. Bazı çevreler özellikle kökten dinci görüş sekülerizimi barbarlık olarak tanımlar. Kabul edelimki sadece dünyavi bir bakış açısı eksik kalmaktadır. Karşıtıda dikate almak yaşamın bir gerekseli olarak önümüzde durmaktadır.Bununla birlikte çağın gerisindeki algıları yorumalama cesaretini gösteremeyen anlayışında tökezlediğini görebilmek durumundayız. insan denen varlık dünyavi karekterinde olası ötekinide anlamaya çalışmayı başarabilmelidir.Gerçekte yaşam dünyavi meteryalle ruhani var olanın bir bütüncesi olarak düşünüldüğünde.İnsan denen canlının yaşam hamurunu anlamak daha kolaylaşacaktır. Var olan ve olasılık birbirini tamalayan bir bütünce olarak düşünülebilir.
"Biz süreksiz varlıklarız, anlaşılmaz bir maceranın ortasında tek başına yok olan bireyleriz ama kayıp sürekliliğimizi istiyoruz." Platon
Pilaton insan ruhunun bedeninden daha üstün olduğunu ve ölümsüz olduğunu ifade eder. Bu görüş ruhun konumunu en iyi anlatan görüşlerin belkide en önemlisidir.Ruh bir sonsuzluk abidesidir.Bedenin yitikliği ( ölüm ) Belkide ruhu özgürleştirecektir.Belkide ölüm korkulacak bir son olmayacaktır.
Herkesin yaşam yolculuğunda kendince bir bilgeliği oluşmuştur şüphesiz .Çogumuz içimizdeki egonun hükümdarlığına engel olamazsakta onun bu serüveninden rahatsız olduğumuzu hisseder oluyoruz. Hayat hiçbir anında laylaylom bir karektere bürünmüyor.Dogrusu ciddiye alınacak bir durumuda görünmüyor.Hayat bizi hayalperst olmaya mecbur bırakıyor.Yaşam yanılgısı bizimle birlikte bu yolculuğa yoldaşlık yapıyor.
Yaşam bireysel degildir çünkü insan sosyal bir varlıktır .ve ölümlü bir canlıdır.Ölüm çok büyük bir gerçeklik olarak bizi meçhuliyete mahkum eder.Bu durum inancı bizim yaşamımıza zorunlu kılıyor.Tabiki ölüm karşısında inançlı olmanın ana gerekçesi kendimizi hazırlamaktan geçiyor.Akıl becerimiz bizi inançlı olmaya mecbur bırakıyor.Biliyoruzki bu dünyaya gelmeden bu dünyadan habersiz hatta kendimizden habersizdik,Bu durumda şimdi daha şanslıyız.Düşünüyoruz ve ölüm sonrasına karşı kendimizi hazırlıyoruz.Biliyoruzki bu süreçte önümüzü açan çok önemli bir degerimiz var.Bu degerin adı İslamiyet ve onun ana kaynagı Kutsal kitabımız -Kuran - Temiz akıl sahipleri bilirki kutsal kitap Kuran oldukça özgün kendisini saygınlaştıran ilahi bir yapıya haizdir.Evet gerçek budur. Bu açıdan ölümle ilgili kendimize yol çizerken islamiyet bizim için önemsel degere sahiptir. İslam dini radikal ilkel bir karekter taşımaz çagdaştır. Bilmeliyizki inanç sabittir.Ama kuralları (şeriat ) dinamiktir.Ve kendi çağına göre yorumlanmalıdır.Geçmiş yüzyılların alimleri kendi çağlarında kendi bilgeliklerinin sınırları içinde kurallar koymuş mezhepler oluşturmuşlardır.Bu kurallar köken olarak saygın kabul edilmelidir.Ama günümüzde yaşam algı çok farklılaşmıştır.Günümüzün yaşam biçimindeyse inanç baki kalmak kaydıyla güncel algılar çağa uygun olmak durumundadır.Ölüm vardır ve ölüm sonrası hepimizin meçhulidir.İnanç iman din hepimizin ilgi alanındadır .Bilmeliyizki din ve inanç aslında bireyseldir.Ve toplumsal içerigi gereksel bir sonuçtur.
İnsanları tanımak için uğraşmayın inanın buna ömür yetmiyor. Tüm yüreklerin hüzünlendiği bir zaman dönencesinde. İyi kadınlar ve iyi erkekler kaf dağının ardına saklanmıştı. Kırmızı tekerlekli bir payton melikahmette bekliyor kıllı kaba hovardaları Diyarbakır kerhanesine taşıyordu.
Kapıda bir ünüformalı bekçi yaşı küçük olanları içeri almaz görünür. Geçkin kilolu kadınlar evin eyvanında hiç tanımadıkları erkekleri bekler olurlardı. İhtimal yaşlanıp benimsenmeyecek yılgın vücutları bıkkınlık vermeye başlayınca onları orada tutsak eden sahipleri azat edecek, onlarda köhne bir odada ölüme dek günlerini yaşar görünürek tüketeceklerdi. Birde işçi kadınlar vardı sabah erkence yollara dökülüp belediye otobüslerinde uyuklayan. Çoluğuna çocuğuna ekmek katkısı yapan işçi kadınlar. İhtimal mavi önlüklerini her hafta sona naylon çantalara koyup evde yıkamaya getirirlerdi. Onların hayatı beyaz yakalılardan çok farklıydı kazançlarıda öyle. Anamda benim okumamı çok istemiştir. Okuyayım beyaz yakalı bir emekçi olayım .Biraz daha fazla kazanayım .Bazı akşamlar çoluk çocuk dışarda bir lokantada yemek yiyeyim ! Bu böyle olmadı ömrüm alt kademe bir devlet memurluğunda geçti. Yılgın ve asla benimdir diyemediğim bir şehirde.
En büyük ızdırap çaresizliğin verdiği ızdıraptır diye düşünebilriz. Herşeyin çok iyi gittiği hayatın size cömert davrandığı sizinde Tanrının verdiği aklı kulanarak buna katkı verdiğin keyifli bir hayatın içindesinizdir.Düşünsenize zor olduğu ifade edilen tıp eğitiminde ulaşılabilecek en üst düzeydesiniz .Ülkenin öncü hekimlerinden birisiniz. Hastalar gözlerinizin içine bakıyor.Sizinle konuşmak dertlerini anlatmak onların hayatında bir üst sevinç bir bitmez umut oluyor.Sonrası hayat birgün birşeylerin ters gittigini anlıyorsunuz .Tetkikler sizin için yapılıyor oluyor.Sonuç önemli bir kanser türünün son evresinde olduğunuzu öğreniyorsunuz.Modern tıbbın bügün için çaresiz kaldığı bir durumla karşı karşıya kaldığınızı anlıyorsunuz.Tüm veriler beşaltı aylık bir ömrünüzün kaldığını size söylüyor. Akıl almaz bir sonun biçare mahkumu olmuşssunuzda haberiniz yok.Siz gözlerini kaçırmak mecburiyetinde kaldığınız bir çaresizliği yaşadınızmı. Geride kalanlarla neyi nasıl konuşacaksınız.Ölümünüz siz meçhuliyete götürürken geride kalan ailenize neyi nasıl anltacaksınız. Ölüm boğazınızı ellerine almış ss,z son nefesinizi nasıl vereceğinizin düşüncesinde çöküntüyü yaşıyorsunuz.Ölümü vakurca karşılamak acı bir olaydır. Ölüm zordur.
Sınırsız bir acı olmuyor sınırsız bir mutlulukta söz konusu degil. Sadece gelgitleri oluyor duygunun insan denen canlıda duygudan öte nedirki .bizi diğer canlılardan öne çıkartan akıl armonisine katkı veren içgüdüsel yapımızı bilinçlendirip kültürel etkenle olgunlaştıran sadece yaşamın getirileri olmuyorki .düşünme hissetme ve anlamaya çalışma bu sürecin diğer etkenlerini oluşturmuyormu.
Gün olur ölürüm bende.Yitikleşir bedenim Torosların bir yamacında.
Kimsesiz ve yorgun yatarım kabirde
İsimsiz devrimcilerden uykusuz korkularından ülkülerimin
Bilmemki ne kalır geride .
Akdenizde bir ekim günü bir kadın ıslanır Kimbilir
Aglamak devrimci bir eylemidir bilirim.
Akılcı düşünce (rasyonel ) bu coğrafyada pek kabul görmez bir düşünce biçimi oluyor. Yanılgının burda başladığı şüphesiz ! akılcı düşüncenin özseli bilimsel düşünce olduğuna göre dialektik açı size şunu söylüyor. Bilenen bilimi oluşturduğuna göre bilinmeyen neyi oluşturuyor ! işte metafizik akıl ötesi algı arayışı burda öne çıkıyor. Gerçekçi olansa bu iki varsalın birbirini ötelediğidir.
Bir insan nereye kadar maddeci olabilir ! diyelim bir yakınınızın ölümüne tanıklık ettiniz bu gerçekliği nasıl karşılarsınız. Maddenin bir degişkenligi bir yok oluş . Yada bir ortam yansıması bir mutlak ebediyetin başlangıcı ! bu iki düşünce yapısıda birbirini sanıldığı gibi ötelemesi bir yana birbirinin içinde olan bir yaşam içselligi olmuyormu. Bir birey nereye kadar maddeci olabilirki yada nerede arayışını sonlandırabilirki. Bir toprak çukurunda son bulur görünen bedensel yaşamın ötesini aramanın bir yaşam gerçeği olduğunu anlamaktan acizmi kalcagız. İnanç burada bize bir göstergeç olamazmı.
Disiplinsiz bir yaşam ne kültürel birikim sunar nede huzur verir. Yaşamın en büyük disipliniyse ölüm gerçeğini anlamak olur diye düşünmeliyiz. Ölümü yadsıyan bir yaşam yolculuğu temelsiz bina gibidir sizi savurur.
Karamsar olmamalıyız çünkü her sabah milyonlarca kilometre ıraktan dünyamızı aydınlatan güneş penceremizi aydınlatıyor. Biz o pencerenin ardında nederece yalnız kalsakta yeme içme barınma üreme isteklerimiz nederece karmaşanın karanlığında baskınlansada yaşıyoruz. Yaşamak her yaşta ve herşeye rağmen güzel bir sonuç. Nehirlerin ıslaklığı gibi sevecen çiçeklerin açması gibi hoşnut. Bir kadının anneliği kadar kutsal .yaşamak güzel bir durum.
Yaşamımızda az insan olması iyi hiç olmaması bir fekattir. İnsanlardan kaçmanın anlamı yok yeterki anlaşılabilir olmamıza katkı versinler. Günümüz insanı ‘ben biliyorum ‘ kibrinden vaz geçemiyor kibir denen yükü yüreğinde besliyor. Bu ne büyük yaşam yanılgısıdırki ruhumuzu kanatıyor.
Keşke katı bir kalbim olsaydı o ölmüş bu kalmış umursamazsaydım yıkılmazsaydım yitenlerin arkasından.
Gece yatağa girdiğinde dualar okutan ruhum. Beni kutsa ve tanrının cennetine girmeme yardım et. ama önce şu kısa ömrümü yaşamamı nasiple aç bırakma beni öpüşmeyi unutmuş yosma bedenlerinde kirletme saçlarımı. Bana rüzgarlarını anlat Ceyhun ırmağını tunayı dicleyi anlat bana . Kızılırmak niçin kızıl kara deniz niçin kara neden akdenizin sularında acı içer yanlızlıgım. Ölümler niçin hırpalar beni bukadar. Hani bir sabah hiç çıkmazsak evden ekmek zeytin ve aşk yetiverse hikayesine zamanın.işçiler üşümezse fabrika vardiyalarında bir öğrenci evinde ayazlamassa ankara kışları .sıhıyede o küçük çay ocağında bir simite tav olsa umutlarımız günah günah olmaktan çıksa .
Belki isyanıdır edebiyat ,aranılanı yansıtmaktır iz bırakmaktır topluma etegi dar kadınların sevdasını yüreginde yeşertmektir belki ,onun için şiirleri ve şairleri önemserim bilirimki toplum kalemlerin ucunda aydınlanır yürekler sözcüklere anlatır gizlerini ,belki kaçmıştır fırsatlar koynunda uyumak istediklerin başkasının koynunda uyanmıştır ,işte bu karanlıgıdır aşkın umudun çaresizligidir ,kenardan bakıştır hüzne. o kadın bilir belki sevildigini arandıgını özlendigini,umut onada göstermiştir belki çaresizligi.
İnsanlara duymak istediklerini söyleyince yaşam daha kolaylaşıyor.Burda şöyle bir yanılgı ortaya çıkıyorki birilerinin hoşnutlanması sizin yalaka bir kişilige bürünmenizi istemek oluyorki bir çoğumuz bu felaketi üzerimizde görmek istemeyiz.Bir kaç günlük bir ömür içinde birilerine yalaklık yapmak insan ruhunu rencide ediyor. Yalnız kalalım doğruda kalalım.
İnsanlar kendilerini önemsiyorlar.Kendi doğrularını size dikta etmekten çekinmiyorlar. İnsanlar haksızlıkların baş mimarları. kedilerde sincaplarda bunu göremezsiniz. Onların davranışları öngörülebilir oluyor. İnsan öylemi insanı ölüm bile dizginleyemiyor.
Ben seni hiç unutmuyorum.İhtimal yakınındayım senin .Zeytin taneleri gibi sert duygularla.Sana nehirlerini anlatıyorum ülkenin.Sen soysuz ve cömert dişi.Bilmiyorum kimsin.Ah bende bir eksiklik var sana dair.Sorumsuz şiirler yazar kalemim.Birde hiç çıplak görmediğim umut.Bilirimki o sensin.Ölüm kötü bir şey sanırdım.Gittin öldü yüreğim.Anlamadım kimdin ne için.Sana olan bu eksikliğim.Bak bir şey söylemeliyim.Ben seni hiç unutmuyorum.Yalnız uyu toprağında sessizliğinin.Eksik bir sevişme olsun umut.Kapısı açık bir köy evinde.Üşüyen çiçekleri baharın.Yoksun görüyorum.Yokum kendimce.
Yaşamın akışı öylesine hızlıki bizim ona yetişmemiz mümkün olamıyor.Hiçbir insan yoktur ki yaşadığı hayatta keşkeleri olmasın.
Ülkemiz büyük bir ülke güzel bir gül bahçesi gibi tür tür gülleri var bahçenin buda tüm bahçeye bir renk katıyor bütünleştiriyor ayrıştırmıyor. Ülkedeki özsel detayları bu kalıpta görmek gerçekçi olacaktır.Günümüzdeki mülteci olgusu farklı bir durumdur yogunsal olarak bir ulus devlet için riskler oluşturur. Milli devletlerin karekteri farklıdır. Bir öz benliğe sahiptir. Farklı karekterlerle çatışkı yaşanması telore edilir düzeyi aşarsa doğal bir durumdur. Bu çatışkı olasılığını yok saymak gerçekçi olmamaktadır. Ülkeler kendi kültürleri ile var olurlar .Evrensel kültürle olgunlaşma şansını yakalarlar.Ama bilelimki öz bakidir Agaçların kökleri esastır dalları o kökten beslenir ve kendi varlıklarını geliştirirler. Çagdaş topluma evrensel değerlerle ulaşılır.Bu kendi kültürünü yok saymak yada onu pasifize etme yanılgısını önümüze koyma şansı bulmamalıdır.
Ölümün olduğu yerde gelecekten söz etmek aptalca bir görüş oluyor. Bir dakika sonra bizim ruhumuzu misafir eden bedenimizin bize ne sorunlar açabileceğini düşünmeyi becerebilmeliyiz.
Sana katlanmak gereklilikti biliyorum .Su içmek gibi nefes almak yada.Korkmak vakitsiz ayrılıklarından umudun.Bir hikaye olmak yalanlar arasında.Seni kabullenmek özgürlükle ilgili bir şey.Çok şey anlıyacagın kabullenmek yükünü.Ömür öyle uzun nehirler gibi değildir.Sağanaktır ıslatan yoksunluğunu.Korkmak anlamsızdır artık ölümden.Seni sevmek nedir bilmiyorum.Bildiğim ölüm senin yanında bulsun beni.Islak bir günah papuçlarıma arkadaş.Gitmek öyle olsun soğukça ve yalnız.Heybede yitik kadın suliyetleri.O göçkün kervan durmasın buralarda.Bir sen ol hikayesinde yitikliğin.Birde yokluğun o toprak damlı evde.Seni sevmek nedir bilmiyorum inan.Sadece gerekliliği var ısıtmak için.Ayaz gidişlerinden kurtulmak için.Biliyorum ölümüm kolay olmayacak sensiz.
Bahçeli kargır evin ikinci katının sonradan çıkılan balkonundan şöyle bir etrafa baktı .Ömrü bu toprakları adam etmekle geçmişti. Aslında fazla bir yaşı yoktu daha altmış dördün deydi ama akciğerlerindeki rahatızlık artmış onu evden çıkamaz hale getirmişti. Hemen ardında katran ağacından yapılmış sedir duruyordu usulca sedire ilişti. Oturunca nefes alması biraz daha düzelmişti.Her zaman böyle olmazdı ama şimdi yine azgınlaşır görünüyordu hastalığı. Düşündü böyle daha ne kadar dayanabilirdi. İhtimal oturduğu bu sedir kendisinden daha uzun bir ömre sahip olacaktı.Evin girişindeki kadim dut ağacı gözüne ilişti.Sonra düşündü ölüm kötüydü.Bu dut ağacının altına beni gömsünler diye kendi kendine karar aldı. Yıllar sonra köyün girişinde bir yere gömüldüğünü hatırlıyorum. Odut agacınıda çocukları köklemişlerdi.Geride ne o kalmıştı nede o dut ağacı. Şimdi kime ne diyebilirdiki bu dünya böyle bir şey birileri uğraşır didinir göçer gider birileri keyfini çatar.
Acılar bize ne yapabilir ki en çok bizi gözyaşlarımıza mahkum eder. Başka ne olabirki. Ağlamak birazda rest çekmektir dünyaya . Ağlamak devrimci bir eylemdir.
Aslında çok acı birşeyleri ilerilere bırakmak çünkü bu hayatın ilerisi yok.Bu hayatın bugünü var. O bugünün kıymetini bilemiyoruz.Büyük sorunları görmezden gelip küçük tortuları büyük dertler olarak görüyoruz.Birilerinin memnuniyeti bizim hayatımızın hiçliği oluyorda görmezden geliyoruz.
Sakince dinlemek lazım yaşamı.Cüretkar yalanlarını görmezden gelip ayaklarını şöyle sıkıca yere basmak lazım. En güçlü olduğumuz zamanda aslında içten içe bir yıkıntının mahkumu olduğumuzu biliriz.Bilirizde oldu olmaz vakitsizce kırıtan cehalet fahişelerini dinlemektende geri durmaz ruhumuz. konuşulanların kıymeti harbiyesi olmazsa. Yapılacak bir şey yok malzeme bu işte dersiniz. Ayazda üşümek çölde kavrulmak doğalsa bunuda doğal kabul edin.Kısık sözcüklerini üst perdeden söylesinler bırakın ve dinleyin.Tüm bu olanları Tanrıda görüyordur.
Ansızın kapı çalınmadan perdeler açılmadan yüreğinizdeki hasret dinmeden ölüm geldi.Çok yıkıcı bir felaket sanmayın ölümü.Sadece çaresizlik ve bilinmezliği taşıdı sofranıza.Kırmızı bir şarap içiyordunuz.Günahkardınız(Yada siz öyle sanıyordunuz kendinizi ) Melekler geldi o güzel yaratıklar. Kovdu çevrenizdeki cinleri Soydu yıkadı pakladı sizi .Sonra birlikte gittiniz o meçhul bilinmezliğine ölümün.
Çizgileriniz olmalı o çizgiler bir ülkenin sınırları gibi korunaklı ve ciddyet taşımalı. Siz istediyseniz orda tohumlar ekilmeli. Güller açmalı tüm yalanlarını terk etmeli ahlak sizin rotanızda usalca yol aldırmalı. Esmer eğitimli cüretkar makam sahibi kadınlar rahat soyunmalı özgürlüklerinde.Başta daim yazanlar çizenler ve ölesiye sorgulayanlar. Asker aparatlarını takmalı gerçekliğin.Selamlamalı gök yüzünü. Siz gök yüzünü biliyormusunuz. Orda hükümetler ve ceza evleri yok.Orda dikenli telli yalanları yok sevdanın.Orda çocuklarını emziren melekler ve kırmızı gelincikler var. Bugday başakları daha devşirmemiştir gençliğinizi. Köylü kadınları nar çiçekli şalvarlarını çıkarmamıştır sevdalanıp. Esmer bir şiir okumuştur ölüm. Daha geçip gitmemiştir umudu gençliğimin.
Bazen zamanı insan geri almak istiyor. Göçüp giden sevdiklerimizle şöyle oturup masada avuçlarında yaşamın sevinci. Gözlerde gülümsemesi sevdanın birlikte olmanın hazzı.Yaşamı sevmenin görkemli gülüşüne yeniden kavuşmak istiyor.Hani gidiyoruz kabirliklere varsa çiçeklerini suluyoruz soğuk mermer taşlarının.İsimlerinin üzerini temizliyoruz toz toprak ve hayat hepsi yitikleşmiş lakin görmek istemiyoruz. Yaşamak tozlar arasında yaşamak bir tutam sevincine umudun. Yaşamak zor iştir arkadaşım. Yaşamak yürümek meçhuliyetine gidenlerin.
Şiirler yazıyor ölümüm korkunç şiirler.Fabrika dişlilerinde tükettiğin gençliğinin hikayesidir hayat.Yada kapıp kaçtığın yalanların hükümdarlığı.Her soytarı biraz gülümser yalana .Biraz piçleşir hayat.Devrimci bir korku salar ortalığı.Yaşamak sevmekle ilgili bir şey olsa gerek.
Yaşam aslında alışkanlıklardan ibarettir.Bunu anlıyabiliyoruz. Alanyada evde oturmuşum kendimce geçmişi düşünüyorum.Yitenlerimi .Yda günümüzün aymazlıklarını. Yaşamak bazen anlıkta olsa küçük şeylerle mutlşu olmaktır. Şimdi bir kibe mumbar olsada şöyle yağlarını hissede hissede soframızda keyiflensek. Mumbar dolması Türkiye’nin birçok yerinde, özellikle de güney illerinde çok sık karşımıza çıkan bir yemek. Koyunun kalın bağırsağından elde edilen mumbarın pirinçli ya da bulgurlu bir harçla doldurulmasıyla elde edilen mumbar dolmasını bir kez tadan bir daha vazgeçemiyor. Temizlenmiş mumbarın içini ve dışını bol suyla birkaç kez yıkayıp iyice temizleyin.İç harcı için domatesi ve sarımsağı rendeleyin.Soğanları yemeklik doğrayın.Pirinci de bol suyla yıkayıp harç malzemelerini güzelce harmanlayın.Mumbarların içine bir huni ya da kabak oyacağı yardımı ile harcı doldurun.Pirinç pişip şiştiğinde mumbar patlayacağından çok fazla doldurmayın, boşluk bırakın.İki ucunu dikiş ipiyle bağladığınız mumbarları yeniden bol suyla yıkayın.Derin bir kasede sirkeli su hazırlayıp mumbarları bu suda 15 dakika kadar bekletin.Yeniden durulayıp bu kez de üzerine un serpin ve güzelce ovalayarak dışındaki yapışkan yüzeyini temizleyin.Ardından mumbarlarınızı limon tuzu eklenmiş suda yıkayıp ununu arındırın.Dilerseniz birkaç kez daha sudan geçirdiğiniz mumbar dolmalarını kenara alın.Sosu için sarımsakları, salçayı, kimyonu, tuzu ve karabiberi bir tencerede karıştırın.Mumbarları da tencereye alıp üzerini geçmeyecek kadar su ilave edin.Düdüklü tencerede kısık ateşte 45 dakika kadar pişirdiğiniz mumbarınız servise hazırdır.
Tüm kavgaların yoldaşları yorgun olurlar. İşçi sokaklarında gezinir esmer umut.Sonra hikayeler anlatılır ötelerden kim derki zaman bekler geceyi.Kimbilir nasıl özlenir olunur.Ah bana kendinden söz et.Bir kadın sevmiştin hani ayaklarında kırmızı botları vardı üzerinde yeşilden bir parka saçlarını örtmüştü inancı öylesine bir kadındı o .Çok korkardı karanlığından umudun.Çok şiirler yazdırırdı sana . Emekçi elleri vardı. Bir tekstil fabrikasında ovorlokçuymuş. Maviden bir önlük omuzunda. Ben işçi kadınları severim.İşçi kadınlar hep güzel gelir bana.
Sur dibinde bir bahçede oturmuşuz.Ben sezai ve aziz. Nazımdan konuşuyoruz. Sonra Necip fazıldan bahsediyor talip .birisi ırakta ötekisi daha ırakta. Hiç sevilmeyi bilmez kadınları konuşuyoruz. Mevsim son bahar hafiften bir esinti var dicle nehrinin sularında .Birde çayımız masamızda. Yıl bindokuzyüz yetmiş sekiz. Umutvar bir ruh hali içindeyiz. Gözleri gülmsüyor sevdanın .Görüyorum . Sonra birde Ankara var İskitlerde bekar evi ve yosma kadınları bentderesinin. Ulusta bir pastanede salep içerdik kışın .Bizim mevsimlerimiz hep kıştı zaten. Bizde kıştaydık .Sende kıştaydın.Hiç bahar görmedik bu hayatta biz. Hiç sevemedik şöyle gönlümüzce gülümserken.
çagırdın beni yanlızlıgıma.Birgün çağırdın beni yanlızlıgıma.Ürktüm serçegibiydi yüreğim.Korkularım geceye dairdi.Artık sendin o açık tahta kapıda.Seni sevmek farklı bir şey.Ölüme gülümsetir sabahı.Günahı baştacı eder.En iyi sıcak senin koynunda yakar teni.Sensindir ölümleri yokluğumun.Bilmemki işçiler nasıl sevişir.O mavi meçhul gecede.Tirenler hangi istasyonda bekler.Kırmızı papuçlu ölümü.Biliyorsun sana bağımlıyım ben.Tıpkı çocukluğum gibi vaz geçilmeyen.Acıkmalarım var benim hayata dair.Artık mektupların anlamı yok.Kimsesiz kaldı hikayesi ömrün.
Bu sevmeler beni alıp götürüyor bilmiyorsun.Bende bilmezdim bu acının bu kadar çok yakacağını.Üşüyorum biliyorsun bu boş odada kimsesiz.Yıkık sevişmelerim vardı benim umutla.Gidişim bir kara tiren kompartumanında.Arayıp bulamadığım sıcaklığın hep yanımda.Bana çocukları anlat mavi önlüklü kız çocuklarını.Şiirler okuyan yirmiüç nisanlarda ışıltılarını anlat annelerinin.Herkes kendi yazgısını yaşıyor bırakıp acılarını gidenler.O kara tirenin kompartumanında birbilseler konuşulanları.Bak kara bir tünele giriyor hayat soyunup fahişeleşen gece.Bana kendini anlat olurmu sevişirken işçi umutlarınla.Bu yitikliklerdir papuçlarımı kirleten beni bu karanlıkta bırakıp.Eskinin yeniliğine mahkum eden. Bir bilsen anlasan artık.Ölüm kırmızı bir kan olmuş yatağımda gizlenen.Haydi devrimler yapalım seninle bırakalım utangaç sözcükleri.Tanrıyla arkadaşız ya kendimizce anlatırız ona dertlerimizi.Yüreğimizi yakan çekip gidenler birde cehaleti var biliyorum.Hani ağlar çocuklar gecenin bir yerinde yağmurlar ıslatır pencereyi.Yalnız bir kadın dolaşır tenimde adı meneveç ötelerde bir yerden.Atlı bir arabanın üstünde çağlar öncesinden arayış bu karanlığın içinde.İsmi bilinmez bir kavganın sıgıntısı bir kılıç boynumda.Biliyorum işçi kadınlar mazlum yaşar kadınlıklarını.Gülümsemez perdelerin çiçekleri pencereden.Bana kafiyesiz şiirler oku sen olurmu hani o günahlı geceden.Bağlardan, fatih mahallesinden hiç adım atmadığım keda,dan.Bana hiç ağlamamış bir ülke anlat olurmu kadınları kirlenmeden yaşanan.Özgürlük nedir söyle bana üşümesin çocukları bu ülkenin.Gülümsesin güneşi kedileri bir kış gecesinde donarak ölmeden.Bir ülkede kediler mutluysa insanlarıda mutludur.Köylülüleri üşümez pazarında meyve satarken.Bu gidişleri yokmu umutların ,çekip giden tirenleri o köyden.
Hakikat halkın gerçeğidir. Halk isterse dünyayı yeniden kurar.Halk isterse güller açar bahçelerinde bu ülkenin . Bir sofra kuyulur antep üsülü kurutma dolma adana üsülü yüzük çorbası .Birde yârin gözleri gözlerimde. Ülkeme bahar gelmiş gibi. Mahpustakilere af çıkmış gibi. Hastalar iyleşmiş gibi.
Zırcahil unvanlar görüyoruz.Bir bırançta uzmanlaşmış akedemik unvanlar almış. Ama edebiyatla sanatla ilgilenmemiş. Boş kafalar dolaşıyor ortalıkta. Kitabı hobi olarak görüyor. Resmi ona buna hava atmak için duvara asıyor. Ben kitap okumayı sevmem diyor. Her konuda fikir söylemekte kendini yetgen görüyor. Bir tayfada başka bir tayfa şu oldum diyor karşı bahçeleri yok kabul ediyor. Ben akıllıyım ben doğruyum ben üstüm. Yanılıyor yanılıyoruz. Cahillikten kendimize payeler sunuyoruz.
Tanrı ölümün bizi mahkum ettiği büyük güç .Ölüm olmazsaydı tanrının varlığını kabullenmek gerekli olmayabilirdi.Biliyoruzki bir büyük otoriteyi kabullenmek kendi varlıgınızdan vaz geçmek oluyor. Eger ölüm olmazsaydı doğanın tanrısı insan olurdu. Sonuçta biz kendi gücümüzün sınırlarını bilince tanrı varlığı kaçınılmaz oluyor.Bir gurup düşünce insanı (felsefeci ) Tanrı kavramını ciddiye almayıp beynin bir hayali olarak yorumlar onlara göre olmayan birşeye inanmak insan denen canlının ilkel hali oluyor. böyle bir görüşte bizi özgürleştiremiyor. o zaman şu soruyu sormak elzem olmuyormu kianat nasıl oluştu.Ölüm ötesi ne oluyor. Mutlak bir gücün varlığını hissettiğimizi çok iyi biliyoruz.
Günümüzde kültürel donanım eksikliğini tüm ülkelerin fikir emekçilerinin arasında görmek mümkün oluyor. Popüller kültürün lanse ettiği bir iki isimde dar bir alanda at koşturup duruyorlar .Bunu görebiliyoruz.Onbinlerce yıllık insanlık tarihini birkaç yüzyıla sığdıranların kültür yoğunluğundan nasıl sözedebilirizki. Din kulvarında siyasal kulvarda sınırlar içinde bilimsel olmaya çalışıyoruz.Bilimin sınırsız olduğunu sorgulamadan ilerlenemeyeceğini görmezden geliyoruz.Hep birşeylerin tarafı oluyoruz.Ortayı görmüyoruz.Zıtların çakıştığı düzlemi görmekte yetersiz kalıyoruz.Bu durumun birey ve toplumu geriletigini görmezden geliyoruz.
Göremedigimiz varlıkları var yaşamın bunu bilmekten imtina ediyoruz. Sonra korkularımız arşa çıkıyorda Büyük bilinmezliğin altında eziliyoruz. Ah şu ölüp gidenler yokmu. Keşke senede bir kez olsun biryerlerden çekip gelselerde anlatsalar koşup gittikleri o meçhuliyeti.
Şöyle bir rüzgar esse Anadoludan seni getirse bana. Hikayeleri olsun esmer Gözütok kadınlarından.Birgün öülüm gelir biliyorum.Açar kanatlarını o kara kartal .Kimsesiz kalırım yorgunumdur.Anadan babadan yardan hikayler anlatır zaman.Hani mevsiminde dutlar olurya. Olurya sende sevmiş olursun beni.Bir kuzu dolaşır kırlarında memleketin.Bir kara çadırda kurulur sofra. Birgün şiirler kalır geride yorgun ve yetim. Aglar güneş yokluğunda.
Anlamıyorum seni niçin özledim.Bir gerekçesi varmı yanlızlıgımın.Nerelerde kaldın kimin nesisin.Sakın söyleme köyünü.Şehirler düşlüyeyim gözlerinde.Aglama olurmu gidersem vakitlice.Bırak ışıkları yanık kalsın gecenin.Soyunup dökünüp günahları yalnız kendimce.Hatırlanayım.Biliyorum aşk acı bir hikayedir ömürde.Seni sevdim ölümüne sevdim kendimce sevdim.Kimselerin gitmedigi o şehirde.Kırmızı çatılı bir apartman balkonunda.Hani el sallamıştın yitikliğime.Tiren garında dogu tireni kompartumanda sıcaklıgın dizlerimde.Bilmiyorum niçin böyle.Ordusuz kalmış generaller misali.Sahipsizim kendimce hadi anlat bana.Bu ülkenin küçük hayellerini.Umutlarını anlat hikayende.Özgürlük birazda yalnızlıktır bilirsin.Silahlı polis ekipleri ve şiirleri gecenin.Karmaşık bir ömürde saklanan.Bir gerekçesi vardır bu işin.Ölümle paklanan ruh.Şiirler anlatır seni.Ben okumak isterim yüreğimde.Sen sakın söyleme .
Öylesine büyüdü çocukluğum .Öylesine koştuki buğday tarlalarında.Saçlarında emekçi tokaları gülüşünün ah bu dünya böyle işte.Sen kadınım diye şirler yazmış şair .Köhne kağnı arabalarında mermi taşınmış. Esmer sözcükler kurmuş kavgaları devrimci kedilerin.Kediler güneşe kanmış uyumuşta uyumuş. Nerdesiniz siz. O kıytırık kavgaları niçin bıraktınız. Niçin ağlamadı gidişinde gençliğiniz. Yorgunmuydunuz uykusuzmu. Niçin hiç büyümedi çocukluğunuz.Mabedlerde nasıl dualar ettiniz tanrınıza.Niçin çıplka uyudu kadınlarınız.Niçin herkes kerkese küstü.Aglamaktan vazmı geçti insanlığınız.
Çekip gitti işte .Hiç düşünmedi bakmadı arkasına.Baksa gitmezdi belki bu sevda bitmezdi böyle.
Sonrası yok bu hayatın.Sonrası karanlık ve puslu.Topraga bulaşmış yolculuğum.Tüm ölüler bekliyor işte. Belki yakın olur gidişim. Belki gülümser güneş bensiz gelince sabah.Belki akşamların bir anlamı olur.Bir ışık yanar o köhne evin loş odasında. Belki anlatılır olurum yokluğumda. Belki üzülürsün olmasın böyle bir şey. İşsiz erkeler ve fahişe kadınlar gülümsesinler yalanlarına bu hayatın. Sen üzülme olurmu ben gidince.
Nedense kadınlarla çok uğraşıyor toplum.Özellikle din kulvarının bezirganları .Kadını ikinci sınıf bir araç olarak görme ilkelliği bir türlü cenderesini kıramıyor.Tüm yasaklar kadınlar için sanki .İlkel ve gerçekçil olmayan bir sonuç .Her dinin kutsiyeti vardır o kutsiyetin olgunlaşması çağının gereklerini benimsemesiyle mümkün olabilir diye düşünmeliyiz. Kadının korkulacak dizginlenmesi gereken bir ejderha olmadığını bilmeyi başarabilmeliyiz.Bilelimki bir toplumda erkek düzgün ve karekter sahibiyse kadının bunun aksi olması söz konusu olamaz. Ne yazıkki bizim toplum ahlaklı görünüp ahlaksızlığı yaşam bi.imi etmiş erkeklere hoş görlü davranabiliyor.İlkelce bir sonuç normalmiş gibi yansıyor.
Konuşulması gerekenleri suskunluğumuzla içimizdeki dehlizde tuttuk .Belkide yanılgı burda başladı ve devam ediyor.
Eza içinde bir hayat bu zamanın insanlara yüklediği bir felaket sanki. Herkes mutsuz herkes kendince yorgun.Tüm sözcükleri bir kenara itmişiz.Bildiklerimiz yitik ömürlerin kavgasının tozlu topraklı esvapları gibi .Üzerimize örtü etmişiz.Bu dünya böyle işte doğum ve ölüm.Ölümün nasıl geleceği bilinmiyor.Artık ne bekleyebilirizki bu hayattan bilmem hangi ilacın faz iki çalışması hangi derde deva olacakki. Kim geri getirecek toprağa verdiğimiz sevdalarımızı.Kim özleyecek o hanım eli kokan evlerin bahçesindeki sabah çaylarını.Seni kim sevecek. Anlat bana hadi kim bakacak gözlerinin içine. Kim ağlayacak hikayelerinin yitikliğinde.
Gözlerin çok özel senin.Hani bakmaya çekinirdim. Usulca kaçardı yüreğim senden.Yüregim sendin ben nerden bilirdim.Giderdik yorgun hüzünlerine yetmezliğin.Kimdin nasıldın kimin nesiydin.Sendemi susuz çöllerde bir vaha köhne binalarda gizli bir rutubet.Ah kimdin neydin anlat hikayeni.Bitsin ruhumun yolculuğunda bu hasret.Yırtsın karanlığımı gecem.Sen kaçma gitme benden.
Biz dünyayı büyük bir şey sanıyoruz.Evrende nokta bile değildir bizim bu tapınır göründüğümüz dünya. Gothe,nin dediği gibi belkide evrenin tımarhanesidir dünya .Durum onu gösteriyor.
Yaşam çağdaş kuralarla kendine nefes bulur.İşin özü bu çagı yaşıyorsanız bu çağda insanlığın geldiği değerlerle yaşamı yürütebiliriz. Günümüzde şeriat kurallarının ( bu kuralların çogusu geleneksel arap kültürüdür ve kutsiyetle ilgisi söz konusu değildir.) güncel yaşamla tutarlılık göstereceğini zannetmek büyük bir yanılgı olarak önümüze getirilmektedir. Özellikle şeriat algısında kadının ötekileştirilmesi büyük bir yanılgının yansıması olmaktadır.Yaşam içsel olarak çatışkıları içinde taşıyor.Bu iç çatışkı algısını dahada zorlaştırmanın günümüz yaşamına katkı veremeyeceği apaçık ortada dururken yanılgıyı gerçeklikmiş gibi görmenin mantıklı bir sonucu olamayacağı ortadadır.Yaşam dünyada yaşanır.O dünyada özgürlükle pozotif bilimle çağdaşlıkla anlam kazanıyor.Ülke Müslümanları bilmelidiriki şeriat kavramı kutsal kitapla direk ilişkisi olan bir kavram değildir.Türk ulusunun yapısı dışında bir başka ulusun söylevi olarak görülmelidir.Dinin ana karekteri olamayacagıda açık bir durumdur.Şeriatı dini kurallar olarak görmemiz gerekiyorsa o alan farklı bir kulvardır doğrusu dipsiz kuyu gibidir.Yüksek derecede ilmi gerçeklik ister.
‘ Büyük İslam bilgini Ebu Hanife’nin de dediği gibi ‘din, Hz. Âdem’den beri gelen tevhid inancıdır ve asla değişmez.’ Ama şeriat değişir. Nitekim tarih boyu her ümmet için ayrı bir şeriat söz konusu olmuştur. Ancak bu durum elbette ki inanç için söz konusu değildir. inancın kökeni sabittir ve tersi düşünülemez.’ İnancın piratige uygulanışı yoruma açıktır ve çağıyla ilgili bir sürece ilişkilidir.
Nasılda Geçiyor zaman. Nasılda ölüm alıp gidiyor sevdiklerimizi.Dogru sandığımız hikayelerde nasıl kaçıyor gerçeklik avuçlarımızdan.
İnsanlar kendi doğrularını size dikta etmenin cüretkârlığını gösterebilirler.Bizler buna musade etmemeliyiz. Yaşam benim yaşamımsa onun nasıl yaşanacağına bırakın ben karar vereyim.Bu benim insan olma onurumun bana verdiği bir hak olarak görülmelidir.Mademki insanız insanca yaşam hakkımız doğal bir sonuç olmuyormu. Yaşam birilerinin cehaletine meze yapılamayacak kadar değerli o derece sınırlı bir hikayedir.
Ömür kısa ölümün ne zaman gelecegini bilemiyoruz.Öyleyse birileri için birşeylere katlanmanın anlamı yok. Ölüm bizi bulduğunda o birileri yanımızda olmayacak.Topraga bizim bedenimizi koyacaklar.Ozaman o beden bu dünyada bizi tutarken bu dünyada yaşama şansımızdan vazgeçmeyelim. Ne çareki çoğunluğumuz fedakarlık etmenin aptalca bir yanılgı olduğunu çok geç farkediyor oluyoruz. Birileri keyf çatıyor birileri ötekileşiyor.Bir zaman sonra sizin o fedakar tavrınız size görev olarak dikta ediliyor.
Bazılarımız töre gelenek gibi köklü kavramları tümden red etme yanılgısını taşıyor.Bu görüş tabiki gerçekçi bir kavram olamıyor.Töreler çoğunlukla tutucu ve ilkel bir görüntü verebiliyor. Törelerin kökten red edilmesiyse büyük bir kültürel anarşiyi doğurur. Bir çok kavramın yüzyılların eleğinden geçerek günümüze ulaştıgınıda görmek durumundayız.Burda sorunu şöyle düşünebiliriz geçmişin değerleri çağın gerçeklerine katkı verebildiği ölçüde anlam kazanıyor.çBunu başaramayan düşünce ve fikirler töre gelenek olguları red edilmeye açık varsallar olarak önmümüze çkmış oluyorlar. Düşünce sorgulamayı sorgulama devinimi kaçınılmaz kılıyor.
Sıkıntılı bir zaman dönencesinde ömür tüketiyoruz süreç oldukça hüzünlü ve sıkıntılı geçiyor. Hukuk ekonomi paylaşım umut çağdaşlık devletin kurucu değerleri ve ortak akıl . Puslu ve afaki bir yanılgının içinde yaşamı tamamlamaya çalışıyoruz.
Güneş gündüzün parlar .Geceyi dolunaya bırakır.Yıldızları yoldaş yapar. Sende güneş gibisin aydınlık ve umutvar bir yoldaşlığın var ruhumda.Aradıgım bir küçük çocuk gibi şekerlerim olsun tatlanayım kurtulup acılarımdan .Anadan babadan o toprak damlı evde .Hikayeler anlatılan.Sonra varlığını sevdiğim yüreği pak insanların ölümlerini yaşadı ömür.Kimderki bırakıp gitmek böyle kolay olacak gibi.Mavi yakalı beyaz yakalı fark etmiyor.Emek veriyorsan yaşamak için.Ekmek için eskiyorsa ellerin .Gözlerin özlüyorsa sevdayı.’Yaşamak ciddi iştir kardeşim ‘ Der şair .Ölümde öyledir.Çok ciddidir ölüm şöyle musalla taşında yatmak. ‘Nasıl bilirdiniz ‘ diye sorulur.Nasıl bilirdik anlatılmaz.
Sessizce gitti umut.Kimselere anlatmadı hikayesini. Kapıda bir erkek bekliyordu.Şöyle eksik yaşamış bir erkekti. Parmak arası bir terlik gibiydi hayatı.Yanlış şeyler çağrıştırıyordu korkuları farklıydı .İbadet hanede ikindi namazında ön safta dururdu hep.Sonra en sogundan vururdu rakının kadehine. Kuzu ciğerini çok severdi.Dananınki sert olur diye birde ahkam keserdi. bir gün terk edip gitmiş o şehri. Buralarda kendince nefes almış.Babası altmışlı yıllarda almanyaya göç etmiş.Almanlar köhne evlerde oturtmuşlar küflü ekmekler yedirtmişler hayatına.O hiç yaşamamış hayatı. Sonra bir akşam üzeri kapı çalınmış bir haber gelmiş bulutlar bırakı vermiş yağmurlarını gözlerine. Ne umut kalmış nede ayıpları bu dünyanın .Kapı çalınmış.Ben geldim demiş sana kırmızı karanfiller getirdim. Kırmızı güller ektim senin için toprağına memleketin. Hadi gel yalnız bırakma beni.
Gözlerine bakabildiğiniz insanlarla oturun bir masanın sofrasına .Sofra yavan olsada yüreğinizi doldurur gözüpek umutları dostluğun. Kemikleri kırık hikayelerden ırak durun Sevinin nefes aldığınıza bir sabah vaktinde uyandığınıza. Geçmişin hikayelerini alın yeni bir format atın umuda.Yaşamak zorsa eger sizde zor olun.Eyvallah etmeyin yalan dolan sünepe yolcularına bu hikayede hep dik olmak lazım. Sevdalarda geçici derler. Bilmezler bizde geçiciyiz hayatta.
İyi insan olmak gerçekte gereklimi bilmiyorum iyi olmaya çalıştıkça ezilmenin çarklarında tükenmeye başlıyorsunuz. Aslında iyi olmaya çalışmakta afaki bir durum iyi olmaya çalışmak biraz ruhunuzun genleriyle ilgili bir durum. İyi olmak için çok çaba harcamanın sizi iyi edeceginide kimse idda edemiyor.İyi olmak birazda yorgun olmaya aday yapıyor sizi.
Bazen ne oldu denmez niçin oldu denmez hiç konuşulmaz yaşanılanlar.Yitenlerin yokluğuna alışmak ne kelime bazen közleri kalmaz yürekte acıların.Kimseler bilmez kabul edilmez.Günaha girmeden ölünmez.
Yazmak kadar delice bir tercih olmaz diye düşünebilirtiz. Yazar fikirlerin çöpçüsüdür .Bunu birşeyleri yazıya döken her yazarın hissetigine emin olabiliriz.
Birinci ve ikinci dünya savaşlarını tarihsel yanılgı olarak görmeye çalışırken günümüzde iki yansıma insan ve toplumun onun örgütsel kareterinin yetmezliğini bizlere açık olarak hatırlattı bunlardan birincisi 2023 te Ülkede meydana gelen kahraman maraş merkezli deprem (resmi verilere göre ellibinin üzerinde insanımız birkaç saniyede ölüp bu dünyadan göçtü. İkincisi Akdenizin karşısında bindokuzyüzkırksekizde birilerine göre İngiliz bazılarına göre Almanya Amerika öncülüğünde kurulan ve kurulduğundan bugüne bölgesel problem olmayı kendine görev bilmiş İsrail devletinin 2024 yılı filistin halkına karşı yürüttüğü soykırımcı devlet terörünü kayıt edebiliriz başlangıç gerekçesi ne olursa olsun savunmasız filistin halkına karşı sözde çağdaş dünyanın gözü önünde İsrail hükümetinin soykırımcı eylemini tarih ve insanlık lanetliyecektir diye düşünmeliyiz. Zülüm asla galip gelemez.Bu faşizan karekterin tüm Yahudileri içine almayacağını düşünmüş olalım.Tarih bu kara lekeyi birilerinin yüzünden hiç eksik etmeyecektir.
Birilerinin saçma davranışları bize yöneliyorsa o davranışa yönelme cesaretini ona bizim verdiğimiz görmeyi becerebilmeliyiz.İnsan ilşkilerinde akraba ilşkilerinde arkadaşlık bileşkelerinde çizgiyiya koyamıyoruz yada nereye koymamız gerektiğini bilemiyoruz.Birilerine set çekmeyi beceremzsek yanlışlıklar ruhumuzu incitmeye devam edecektir.Biz birilerini memnun etmek için bu dünyaya gelmil olamayız.
Dua etmeyi bilen dudaklar beddua etmeyide becerebilmeli. Kimemi bedddua edeceğiz en büyük bedduamız cehalete olmalı .Önümüze çıkan tüm sorunsal davranışların egosunun cehaletten beslendiği görmeyi başarabilmeliyiz.
Diderot şöyle der ‘ Derin acılar dilsizdirler ‘ Evet açıklayamadığımız acılarımız olur .Niçin bu acıları yaşıyoruz.Niçin bazı konular aklımızı aşıyor. Aklımızı aşan konular bizi niçin mantık dışı şeylere inanmamızı çağrıştırıyor.Niçin yaşamımızdan keskin yasakları var kılıyoruz.Dogal ve sevisel bir yaşamın bizi biz yapan ruhumuzu sakinleştirmesine niçin izin vermiyoruz. Dogru sandığımız bir çok kavramın hayatı ilkelleştirdiğini niçin görmek istemiyoruz. (Denis diderot fıransız düşünür. )
Neyim ben önce insanım sonra Türküm . ‘ Kendini Türk hisseden herkes Türktür ‘ Atatürk . Milliyetçilik ilkesinin esasında, "kendini aynı milletin üyeleri sayan kişilerin, o milleti yüceltme istekleri" vardır. Yine Anayasa’da da "Türkiye devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür" ifadesi vardır. " Türk olmak kültürel bir olgunluğun ifadesi olarak düşünülebilir. İnançlımısn evet inançlıyım kutsal kitap yada kitapları önemserim.Bu toprakların insanı neyin etkisindeyse bende o etkideyim.
Dünya paylaştıkça güzel oluyor.Acıları paylaşabilmekse gerçekten bir insancıl davranış birde şöyle bir durum var kendi acılarının yükünde yorulmuş insanlar neyi nasıl paylaşacak.Hangi acıya közleşmiş yüreğinde yer bulacaktır.
Sosyal adalet sosyalizim emek kutsiyet ortak akıl hukuk günümüz dünya düzeninde demikrasi içinde kabul görür kavramlar olarak düşünülebilir olmakla birlikte insanlığın hakça eşitcil bir düzeni sagladıgına şahit olma şansını şimdilik göremiyoruz. Ya bir çok şeyi red ediyoruz yada kölesi oluyor sorgulamaya dahi cesaret edemiyoruz. Bir yerlerde yanlışlık var bunu söyleme cesaretimiz yok.
Demikrasi önemlimidir evet önemlidir.Demikrasi kendini ifade etme şansı verir.Benim doğrularım bizim doğrularımıza evrilmeyi demikrasilerde başarır.Demikrasi karşıtıda önemsenen bir gerçek olarak görür.Bunun tabanında içerik olarak hukuk kavramının var olduğunu görebilmek gerçekçi olacaktır.Benim için hkuku seni sevme özgürlüğümdür.
Sizce bir insan niçin mutsuz olur şöyle düşünebiliriz bizim mutsuzluğumuzun sebepleri nasıl önümüze çıkıyor.Neye niçin ulaşamıyoruz.Çevremizdeki duvarları yıkmayı özgürleşmeyi niçin başaramıyoruz.Kendimizle niçin barışık değiliz. Ötekileşmeye yada ötekileştirmeye müsait bir alanı niçin yaşamın bir sorunsalı olarak göremiyoruz.Biz ölümlü bir yaşamda niçin ölümsüzmüşüz gibi hareket etme yanılgısına düşüyoruz.
Tanrı niçin bekliyor böylesi haksızlıklara bu kabul edilmez insafsız haksızlıkların yaşanmasına niçin musade ediyor. Akıl niçin insana yön veremiyor.Birey niçin yaşamdan umudu keser noktaya gelebiliyor.Daha ötesi niçin insanların çoğunluğu yoksul mutsuz ve çaresizlik batağında çırpınırken nasıl oluyorda birileri üst sınıfsal hükümdarlığı kura biliyor. Tanrı ölüm gerçeğini bize yaşatırken bizler nasıl oluyorda hak hukuk eşitlik kavramlarını ötelere savurma cesaretini gösterebiliyoruz. Yaşam yaşanmayacaksa niçin yaratılmış olduk. Niçin birilerimiz çok keyfi bir hayatın içindeyken birilerimiz neden garip ve mazlum bir hayata mahkum oluyor.Tanrı bize akıl ulviyetini nasiplediyse o aklı niçin gerektiği gibi kullanamıyoruz.Birilerinin birilerini sömürmesini tanrı istemeyeceğine göre yanılgı nerde başlıyor. Yoksa ölümmü eşitliği sağlayacak herkesin eşlit yaşayamadığı bir yaşamın sonunda bizi hiçleştiren (görünürde ) ölüm nasıl hepimizi eşitlemiş olacak. Fakirlik kadermidir. Zenginligin karekteri nasıl oluşuyor. Sınıfsız bir toplum mümkün olabilirmi. Yada paylaşımcı bir yaşamı hükümetler kurabilirmi. Devlet vaz geçilmezimiz olarak bu süreçte nerde durabilir. Yoksa yaşam hayalperest bir yalan dolandanmı ibarettir.
Sabah kalkıyorsunuz varsa bir iş ortamınız ona hazırlanıyorsunuz.Size karşılıgnda bir ücret veriyorlar.Siz o ücretle yaşamı yürütmeye çalışıyorsunuz. İnsansınız çok şey bekliyorsunuz hayattan belki aile kurmuşsunuzdur.Azı çok etmenin mücadelesini veriyorsunuz.Yapı size insanca yaşam şansını pek vermek istemiyor.Birileri hak yiyor birileri öne geçiyor birileri ezikliğinize sebep oluyor. Buna karşı koyacak kültürel bilinci taşımaktan aciz bir karekter olarak susuyorsunuz .Suskunluk ezikliğinizi perçinliyor.Tanrı tüm bu yaşamın haksızlıklarını görüyor.İlahi adaleti için Tanrı bekliyor.Birileri Tanrıyıda yok sayabiliyor.Azgınlık zirve yapıyor.
Anladımki affetmeninde bir zamanı var.Nasılsın demeninde hatta sevmeninde .Bir acıya katlanmanın zamanı olmuyor. Gülümsetiyor yalanlarını ömrün.Çıgırtkan bir sevda burdayım diyor.Göçüp gidenler hikayenizde kimler çalıyor kapınızı söyleyin bana .Kimler yıldızlara bakıp ağlıyor gecenin lacivertinde. Yaşamak bir lokma ekmek için yaşamak bir hikaye işte.
Yorgunuz acıları yaşamaktan azla yetinmeye çalışmaktan kendimizi anlatamamaktan.Bir dostun sıcaklığına ulaşmayı başaramamaktan bitkiniz. Bu durumu yaşamak zorunda kalmamızın en önemli sebeplerinden birisiyse sorgulamayı başaramamızdan gelmektedir.Birey ve toplum olarak eleştirisel bakıştan hoşlanmıyoruz.Övülmeyi çok seviyoruz.Ailede sokakta akrabalık ilişkilerinde daim övgü baştacı ediliyor.Bu kabul ediş bize yanılgıyı getiriyor.Sorgulamadan yaşanan yaşamlar ezikliği yaşatıyor.
Bir zamanlar konuşurduk senlen .Yıldızların sayısına bahse girerdik.Nar taneleri gibiydi gülüşünün ardındaki beyazlık.Şimdi yoksun güneş dogsada sabahında gecenin benim odam sen yoksan kapkaranlık.
Hayatımız günahlardan ibarettir denilebilir.O kadar çok günah bahçesi varki siz bu bahçelerin birini teğet geçseniz öteki sizi içine alıyor.Günahkar olmak yaşamla eş değer bir sonuç oluyor.Biliyoruzki insan çok farklı bir canlı akıl ve erdemle bezenmeyi başarabildimi ulvileşiyor meleklerin üstüne çıkıyor aksi şeytanlaşıyor adilik üzerine gömlek oluyor.Halbuki çıplak olmalıyız doğal ve samimi. Yaşam bizden bunu istiyor.Yaşamla barışık olmak belkide vazgeçmekle ilgili bir durum.Sizi siz yapan tüm değerlerinizden vaz geçin mutlu olun.Bu mutluluk sizin hiçliğinize sizi mahkum etmiş olsa bile.
Ah bu ülkenin üniveristeleri üniveristelerin unvanlı cüppeli bilgiçlikleri .Sizleri anlamakta zorlanıyor öğrencileriniz.Siz onlara üniveriste bitirtiyorsunuz onlar yaşamlarını bitirdiğinizi anlamakta çok geç kalıyorlar.
‘Beni bu güzel havalar mahvetti ‘der şair .Çogumuzuda yaşamın acımasızlığı mahvetti. Bizi yüreğimizdeki acılarla yalnız bırakan bir hayatın içindeyiz.Hani bir sabah vakti kapı çalınsa bir dost gelmiş olsa birkaç zeytin biraz çökelek bir çay demlesek. Nazımdan şiirler okusak .Dinden imandan birazda günahlardan söz etsek.Şöyle katmer katmer önümüze sersek umutlarımızı.
Zaman herşeyin ilacıdır diyoruz.Dogru acılar ilk günki gibi kalsa yaşama şansımız olmayabilirdi.Acılır duruluyor.Fırtınalar yerini kabul edişe bırakıyor.Sonrası ayaklarımız kabirliklerin yollarına aşina oluyor.Bir sabah kahvaltısında bir hüzün konuk oluyor o yorgun hayatın yoldaşlığına .Hayat devam ediyor. Hayat devam ededursun birşeylerin dayanılmaz yükü yorgun bedenimizi zorluyor.Ölüm zor bir durum.Yaşamaksa bir felaket.
Usulca ağladı yürek kimseler görmedi anlamadılar ölüm nasıl bir şey ruh nerelerde tüneyecek. Geride kalanlar üzülmeyin ölümlerine hayatın her canlı bir gün o yoldan gidecek.Yine ışıkları yanacak tirafik lambalarının.Yine Hırsızlar dolaşacak gece karanlığında. En köhne yataklarda sevişilecek umutla. Bilinmeyecek kim nasıl yaşadı kim neyi düşündü .Kimdi o devrimci bakışların yoldaşı.Hangi kavgaların ülküsünü yaşadı gençlik. Ben seni çok sevdim biliyorum.Çok öldüm yokluğunda .Kedilerle konuştum.Güvercinlerimi saldım gökyüzüne. Hikayesi karanlıktı yaşanılanın. Ahlaktan en çok söz edenler biliyoruzki ahlakı en çok ayaklar altına alanlar oluyorlar. Yaşam çok ilginç bir yolculuk belkide tüm günahları sırtımıza alıp devam etmeli bu yolculuğa. Esmer saçları özgür olsun kadınımın.Bırakalım hayat bildiği gibi aksın.
İlginç çok ilginç bir yaşam döngüsünün içindeyiz. Birileri yanılgıları büyük bir doğru olarak ortaya koyabiliyor. Birileri yanılgıyı olması gerekenmiş gibi öne çıkartabiliyor.Samimi olamıyoruz. Varsa bir gücümüz o gücü kaybetmenin korkusu bizi samimi olmaktan uzaklaştırıyor. Yanılgı kendi hükümdarlığına devam ediyor. Yaşam hepimizi yorgunlaştırıyor.
‘İçim sıkılıyor dedi birileri bana büyü yapmış. Kendimi parçalayasım geliyor.’Tanrının kulları birbirlerine zarar verebilrimi bu mümkün müdür.Afaki bir durum. Çocuklugumda rahmetli babamın ince yaklaşık yetmiş seksen sayfa bir kitabı vardı .Hatırladıgım kadarı ile arapça bir kitaptı babam bazı hesaplar yapar o kitabın hangi sayfasına denk geliyorsa o sayfayı okurdu .Bir nevi bilgisayar kodları gibi işlemsel bir sonuç çıkartır.Kişiyle ilgili bilgiler paylaşırdı .Hatırlıyorum benim için kitabın yazdıklarının tamamı doğru çıkmıştı. Bu bir tesadüfmüydü yoksa kitabın fizik ötesi bir veri dağarcığımı vardı bilemiyorum. Yıldızname dedikleri bu ince kitapçığı ben sonraları elden çıkartıp bu işlere bulaşmadan kendimi azad etmiştim. Ölüm ve ötesini düşünürken kabir melekler cinler bilinmeyenler olasılıklar kafamda cirit ata dursun konuşulmayanların yanında kunuşulamayanların bu süreci öne çıkarttığı gerçeğini fark ettim. Bir çok şeyi görmezden geliyoruz .Bir çok olgu mantığı zorlayıp hayatımızın bir değeri oluyor.İlk pergamberi düşünelim Tanrının ilk elçisini Yada sonuncusunu aradakileri. Bu pergamberler Tanrının özel seçkin kulları olarak yaşamları oldukça mütevazi hatta çileli geçmiş diye düşünebiliriz. Şimdi evin işine girince bir düğmeye basınca elektirigin verdiği ışıktan tamamı ırak bir ömür yaşamışlar. Günümüz teknolojileri onların yaşamına katkı verememiş. Bu günün günahkarları tüm pergamberlerden görünürde daha iyi yaşama şansına sahipler gibi .Arabalar,Kılimalar,Uçaklar. İleri teknikle donatılmış Saglık birimleri. Yinede mutsuzuz Pergamberlerin bize tebliğ ettiği değerlere muhtacız. Çünkü ölümlüyüz.Günümüzde din adamlarını pergamberlerin yaşam ekseninde görme şansımız olmuyor.Onlar mümin olarak birbirlerinin destekçisi tanrının imanlı kulları olmuşlar.Kendilerine payeler özel yetkiler vermemişler.Şimdi birileri kendilerini tanrıya daha yakın görüyor.Birileri konuşulmadıgından olacak inancı kendi yanılgılarına malzeme yapıyorlar.Onların bu yanılgısı bizi inançlarımızdan soğutmamalı ölüm var inanç gereklidir.
Geri dönülmez yoların yolcuları olduk. Çok büyük kavgaların içinde tükendi ruhumuz. Yaşam daim üstlere çıkarmıyor bazen tozun toprağın taşlı yolların altlarında yolumuza devam etmek zorunda kalıyoruz.
Akıllı insanlar kendi yaşamlarına kendileri yön vermeyi önemserler.
Yaşadıkları toplumla barışık olmaya çalışırlar.Özgün düşünmenin yaşamın gerçeklerinde mümkünlülügü olduğunu idrak ederler.Akıllı insanlar yaşam yanılgısının açısını daraltmayı kendileri için kurtuluş olarak görürler.
Akıllı olmak aklı kullanmak yaşamı akıl gerçeğinde yaşamaya çalışmak sevmeyi başarabilmek paylaşmayı öncül görmek. Başarmayı becerebilmek yaşamın sevgiyle gülemsedigini görebilmek. Varım burdayım diyebilmek.
İnsanın yaşadığı her yer ilgimi çekiyor.Birde Anadolu olursa o toprak ruhum kanatlanıp uçuyor sanki. Edirneden karsa sinoptan Alanyaya bende var olmak isitiyorum.O çay sohbetlerinde.Ögrenci evlerinde salçalı makarnaya yoldaş olmak istiyorum.Ah buğday tarlalarında açan gelincikler gibi kırmızıya sevdalıyım biliyorsun.Biliyorsun papuçlarım kırmızdır benim.Sözcüklerim kırımızı.Bir hayellerim maviye çalar.Ölümüm kahve bir toprak kokusudur bilirsin.Bilirsin sevdalanmak zor bir iştir .
Tanrı bizi seviyor günahlarımız yanlışlarımızı yüzümüze vurmuyor.Rızkımızı kesmiyor.İçimizdeki şeytanı egoyu hükümdar etmiyor.Tanrı bekliyor.
En güçlü olduğumuzu zannettiğimizde aslında yetmezlik içinde olduğumuzu bize hatırlatıyor.
Önemsel bir kareter olan inanç yolculuğumuz bizim özelimizdir.Bu özel durumu birileri siyasallaştırmamalı diye düşünebiliriz.Nasıl oluyorda içimizdeki inancımız bizi birilerinin kontrolunda tutuyor.Bu birazda kendimize yetmemekle ilgili bir sonuç degilmidir. Kendimize yetmiyor inancı bir yerlerde saklıyoruz.Gerçege ulaşmakta zorlanıyoruz. İnanç bizi bir yola sokuyor.Bizi dizginliyor.Tanrı bunu biliyor.
Tanrıyı bilmek için onu tanımak lazım tanıdıkçada bir çok şeye ihtiyacınızın kalmadığını ruhunuz size söylüyor.
Bazen acılar dolar yüreğimize hani yoldaşıdır hüzün ömrümüzün.İşsiz bulutlar gibi boşalır ıslaklığımız göz yaşlarında yetim sözcükler çıkar dağarcığımızdan ah o bırakıp giden yitikliklerimiz o papuçları tozlara bulaşmış yollarımız hani gecenin lacivertinde anlatılırıdı aşk .Hani kapanır perdeleri gülüşün şimdi hüzün mevsimidir bu ömrün.
Yanlış sularda kulaç atmışız. Yanlış yollarda yürümüş ayaklarımız.Kimsesiz kalmışız kalabalıklarda. Vakitsiz ölümlere dik durmuş başımız.Göçüp gidenlerin hasreti sızlatmış ruhumuzu. Nasılda acılar köz olmuş nasılda özlemişiz gidenleri. Anadan babadan bacıdan yardan nasılda yıkılmış dağlar üzerimize.Nasılda terk etmiş bizi umut.
Konuşulmayanları konuşulanı başaramazsak karanlığı aydınlığa çevirmeye gücümüz yetmez.Ömürler boş hayeller gereksiz uğraşların hazanında son bahar yaprakları gibi sürükleniri durur.Hepimizin yaşamı öyle degilmi. Kendimizi güçlüfarklı sandığımız anlarda bile ruhumuzun hazan yapraklarının sürüklenişini görmüyormuyuz.Son bahar hangimizin hüzününü bizden söküp alabiliyorki .Hangimiz hüzün çekip gitsin diyebilme cesaretini gösterebiliyorki.
‘Orda bir köy var uzakta ‘ Köye giden toprak yolun kenarında sağlı sollu üzüm bağlarını görürsünüz köye varmadan bir derinin üzerine kurulmuş kadim köprüden geçmek haziran sonunda oldukça sık görülen dut ağaçlarının meyvasınin lezzetine şahit etmişliğiniz olur. Köyün mavi gözlü beyaz topuklu kadınları oldukça çalışkandırlar. Mısır tarlalarında onların o çalışkan emeğini görmeniz çok yadırganacak bir durum olmaz.İşte babam o kylerden gelmiş Batumun acara özerk bölgesinin keda köyünden. Tıpkı Anadolugibidir batum kars Diyarbakır adana ankaradır benim gözümde biraz hüzünlensem kerkükte girer bu sevdanın dizelerine .Şiirler yazar şairler sevda kokan kadınsı şiirler. Alır beni ıraklara götürür.Iraklarda orda bir köye.
Düşünüyoruz aslında birazda beceriksizlik taşıyor düşünceler ruhumuza anlayamıyoruz.Sonra kalıplara giriyor korkularımız. Birileri özgürlük diyor birileri kadınlara dolaşıyor yalanlarında ömrün. Emek eşitlik din iman hepsinden payeler katıyoruz heybemize. Diyorlarki ölünce ne oluyor. Kalanlar için ne oluyor sizce. Niçin gökyüzü çöküyor.Umut tükeniyor .Bayramlar yıkıyor umut kalelerini. Geride kalmak bazen önde gitmekten daha bir zor geliyor insan yüreğine. Halbuki geride kalanlar seviyordu biliyorum bir bardak çayda gülümserdi hayat gözlerde. Issız bir sevinç vardı her gün batımında şöyle balkonunda oturup hayatın.Bir türk rakısı içmek var şöyle gönlünce. Görmezden gelirsinizdir kimsesiz duyguları vardır gecenin.Ilık bir nisan yağmuru gibi hüzünlüdür hayat.Anlamazsınız bir loş hikayedir geride kalan. Bu dünyadan göçüp gitmek var.Hüzünki anlatılmayan.
Hayat öylesine karmaşıkki disiplin istiyor ciddiyet istiyor ‘boş ver ‘dedirtiyor. Hayat zor bir durum yaşamak umut istiyorda biz o umudu kolayca harcamayı başarmada ustalaşıyoruz. Sonra acılar burdayım diyor işin özü o acılara katlanmakmı isyan etmekmi yoksa yitinlerin ardında yitikleşip gitmekmi.Hani şair demiş ya ‘Bu dünyada en çok babamı sevdim ‘ (Can YÜCEL) Erkence babasız kaldım.
Alanya sırtlarında kabristandayım aşağıda Alanyanın dünyavi çekiciliği var. Gözümün önünde kabirler dinleniyor.Çogunlugu Alanyaya değişik şehirlerden gelmiş buralarda ölümün yolcusu olmuş ömürler. Birinci derece yakınlarımdan burda olanlar var. Beni hüzünlendiren. Tanrı yok diyenlere sormak istiyor ruhum .Bu ölülerin bedenleri çürümüş olsun .Ruh ne oluyor.Tanrı bizi ölüme mahkum etti bunu biliyoruz. Bizim bilmek istemediğimiz yaşamın sonsuz olmadığı. Ölüm var Tanrı bekliyor.
Topraga sakin basın toprak yoldaşımızdır bizim en çaresiz hiçliğimizde sığınağımız .Toprak bizim yuvamız yolculuğumuzda sarıldığımız sevdamız.
ilk yazıtım (kitap )izdüşüm,de anlatmaya çalıştığım bir düşünce vardı denge kavramı .Bir olguyu red etmekten öte onu kendi işlevinde tutmanın yoluna bakmalıyız.Birçok sorunsalın bu açıda daha bir denetlenebilir olduğunu görürüz.Bir fikri yada bir yaşam içeriğini red edip görmezden gelmek onu yok etmiyor sadece sizi boşlukta bırakıyor.Düşünlemki birileri ‘Tanrı yok dinlerde uydurma demiş olsun ‘ Bizde bu fikre dahil olalım sonuç ne olabilir.Yaşam geçer bizi yada yakınlarımızı ölüm bulur.Biz bu ölümü nasıl karşılarız. Ölen yakınımızın cesedini ne yapabiliriz. Diyelimki radikal düşündük kadavra olarak eğitim birimlerine verdik.Bu ihtiyaç fazlası olursa cesetler çöpemi atılacak .Diyelimki toprağa gömdük bu büyük kayıp ve sonucu inançsız nasıl karşılayabiliriz. İnanç yok sorumluluk yok sonuç ne olabilir insan olma bilincimiz nerede durur.Biz kendimizle nasıl barışık olabiliriz. Bilelimki Burda inanç tevekkül din yaşamın içine giriyor. Bizim bu süreçte din bireyseldir inanç özeldir görüşümüz dinin siyasallaşmasını yaşamı sınırlamasını olası yanılgılarda rol üstlenmesini böylece işlevinden sapıp buruygan siyasal karetere araç olmamasını anlatma çabamızı tanımak sağlıklı olur diye düşünmeliyiz.İnanç ruhu besler inancın kalıplaşmasıysa yaşamı ıskalatır. Denge burda esastır.
Çevremize bir baktığımızda gördüğümüz şu oluyor yakınlarımızdan başlamak üzere çoğunlugumuz önemli sorunları görmezden gelip basit sorunları bizi bir başka gerçek sorun buluncaya kadar öne çıkartıyoruz. ‘Şu söyle oldu bu buu böyle oldu ‘ nun ötesinde bir duruşumuz olamıyor. Yaşam bu süreçte sorunlu bir ip yumağı gibi dolandıkça dolanıyor.İnsan birey olarak kendi benliğiyle çelişkiye düşüyor.Acaba bendemi bir sorun var duyugusu öne çıkıyor.Tüm bunların yanında yaşamda dostluk dürüstlük kardeşlik kavramlarınında bu yapıda afaki kaldığını görebilmenin hüznünü yaşıyoruz.Tüm içimizde biriktirdiğimiz yada öyle sandığımız erdemlerin bir iskambil yaprağı gibi düşüp sonbaharların sarımtırak yokluğunda yitirildiğinin şahitleri oluyoruz.Yaşamak düşünmekle başlasada düşünce sizi konrulsuz ipi kopmuş bir uçurtma gibi savurup ötelere atabiliyor.Haydigelin hep beraber sormuş olalım.Özgürce yaşamak isteyen insanmı haklıdır yoksa onu kalıplara sokan toplummu.
Hiçbirşeye hazır değiliz ama herşeyin içine lodoslama dalmayı seviyoruz.Güçlünün yanında yer almak sanki fıtratımızda var.Makam güç sahiplerinin çevresinde olup kendimizi önemli saydırmaya özen gösteriyoruz .Makamların ekonomik gücüm mal mülk egemenliğinin üst maliki olmak bize ölümü unutturabiliyor. Yaşamak insan kalmakla ilgili bir sonuç olsa gerek.İnsan dogdugunuzVEinsanca yaşamak hakkınız insanca yaşam şansıyla birilerinin tekilinde gibi. Hep üst perdedeler aşağılara inemiyoerlar.Kendilerini farklı ve güçlü görüyorlar.Ölümün yansıması şimdilik onlara ulaşamamış gibi.
Günümüzde bazı çevreler bireysel yada kavimsel daha net olarak ifade edelim külütürel varlığını önemsemez görünüyorlar. Bu davranışıda entellktüellikle açıklıyorlar. Kendini red edip var olmayı başarmak ne derece sağlıklı bir duruş olur onu anlamak mümkün olmayacaktır.Ben biz ve evren bir bütünlüğün ortak paydaşlarıdır.Birbirlerini tamamlarlar.
Şimdi bir sofra olsa tüm yetim öksüz çocuklar çevresinde. Bir sıcak çorba pişmiş küçük köy kulübesinde.Bir kangal köpeği kapıdan kovuyor zamanın tüm çirkef belalarını .Esmer bir kadın anne oluyor.Sütü karışıyor hayellerine tüm öksüz sevgilerin. Bir asker gülümsüyor Anadolu oluyor gözleri.Ezan okunuyor duyuyorum birazdan iftar açılacak tüm günahlarım koşarak gelecek yanıma .Sen ötelerdeki hayelleri sevdaların bilirim sevdalarda geçici sende.
İnsan ruhu olgunluğunu sanat eserlerini içine sindirmek onu yaşam yolculuğunun bir arkadaşı yapmakla başlar. Sanat insanca düşünmenin özgün bir yansımasın mekanik olarak eyleme geçmesi olgusudur.Mekaniktir ortaya bir ekinsellik çıkar aynı zamanda ruhidir içsel bir oluru vardır.Ruhun inceliğini yansıtır.
Yuhanna şöyle yazar ‘Sevmeyen ölümde kalır. Hz Muhammed derki ‘“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” Bu hadis bize islamiyetin ana felsefesinin evrensel olduğunu insanları sevmenin iman etmenin mümin insan olmanın çok önemli bir gerekçesi olduğunu bize belirtiyor. İnsan sevdikçe ruhu üstlere çıkıyor.Yaşama güven geliyor.
Bazen uzaklaşmak iyi oluyor.Gerçi uzaklaşınca herşey geride kalmış olmuyor.Giderken çok şeyi birlikte götürüyorsunuz.Buna birde geçmişte yaşadıgınz o şehrin özlemi ekleniyor.Yeniden hayat kurmak inanın çok kolay bir durum olmuyor.Üzülüyorsunuz özlüyorsunuz çoğu kez hiçleşiyorsunuz.Bilmediginiz kalabalıklar içinde bilmediğiniz bir benlikle uğraşıyorsunuz.
Eylül gelince evde bir hareketlilik olurdu.Annem ve komşular sebze haline gider ordan sandık sandık domates biber alır onları evde usulüne uygun hale getirip kış için salça kurutma yaparlardı . Eylül farklıydı el değirmeninde burgul öğütülür pilavlık köftelik bulgurlar kışa girmeden hazır hale getirilirdi eylü gecelerinde Diyarbakırın her evde kullanılan şehrileri imece usulüyle damda serilen örtüler üzerinde kadınların maheretiyle hazırlanırken sohbetler gökyüzünün yıldızlarına kadar ulaşır sanırdınız.Şimdi bunlar bir hakeyesi oldu geçmişin.Şimdi yavan ve eğreti bir hayatın içinde gibiyiz yorgunuz bezgin ve ezik bir ruha sahibiz. Herkesin herkesten kaçtığı bir hayatın zaman dönencesinde geçmişi arıyoruz.Geçmişi aramak bugünü yaşayamamakla ilgili bir sorun herhalde. Hani yaşadığına inanası gelmiyor insanın.Her doğan sabahta aynı hikayenin müdavimleri oluyoruz. Sıcak rutubetli bir akdeniz yazında kendimizden bile bizi uzaklaştıran bir bıtkınlık var aldığımız nefeste.Güneş dsoguyor batıyor. İnsanlar kaçıyor birbirlerinden sanki.Yüregi yorgun insanlar olmuşuz. Geçmişi özlüyoruz.Özlemek birazda kendine yetmemeklle ilgili bir durum olsa gerek.
Biliyormusunuz yaşamak hergün bir yeni hayata merhaba demek gibi.Yeni hikayeler yazmak gibi.Kendin olmaya çalışmak gibi.Yaşamak bir sabah çayında mutlu olmayı başarabilmek gibi.Biliyoruzki çoğulumuz her yeni güne geçmişin tortularını taşımaktan geri durmuyoruz.Kendi bahçemizi kuramıyoruz başkalarına bağımlılıktan kurtulamıyoruz.Büyük bir yaşam yanılgısında hiçleşmenin dayanılmaz acısını yaşıyoruzda bunu kimseler göremiyor.Bizde saklamayı çok iyi berecerebiliyoruz.Birilerini memnun etmenin o ezik yorgunlugunuda tükenir oluyoruz.
Gün boyu geceyi bekliyorum ay ışığına kavuşmak için Akdeniz oluyor ruhum .Islanıyorum sularında bu onurlu denizin. Seviniyorum Akdenizli bir kumsalda seni bekliyor gözlerim. Nasıl oluyor anlamıyorum uzayıp gidiyor gece yıldızlar avuçlarıma misafir. Aşk körpe kadınları sever .Körpe filizleri olur begonya çiçeklerinin. Sonra Akdeniz olur korkularım.Çekip giderim yelkenlisinde sevincin.Akdenizde bir hikayedir ömür.Yitikleşir Torosların yamaçlarında bir toprak ardında.
Farkındamısınız tanrının kutsal kitapları birilerine yetmiyor.Örnegin tevrat,zebur ,incil ,Bizim için hepsini kendinde topladığına inandığımız kutsal kitabımız kur,an birileri için yaşamı yürümede yetersiz görülebiliyor. ‘Kuran Müslümanlıgı ‘ Kavramı birileri tarafından şiddetle red ediliyor.Bu birileri kendi kümelenmelerini güçlü tutabilmek için kuran,ı ötelerken çekinge duymuyorlar.Görüşleride şöyle ifade edilir görünüyor.’ kuran kolay anlaşılmaz ilim gerekir ‘Sünnet onu anlamak için esas takip edilmesi gereken yoldur. ! Bu görüş Pergamberimiz Hz M uhammed,i öne çıkarıp günümüze kadar ortaya çıkan birikimsel gelenekçi görüşlerle desteklenmesi daha ötesi esas kabul görür olması gerektiğini ifade ediyor. Yaklaşık yedinci yüzyıldan günümüze tüm verileri kuran,ın anlaşılması için esas gerekçe olarak görüyor.Dogrusu tüm bu verilerin temeli kutsal kitapla uyumlu oluyorsa faydalanması etken bir birikim olarak kabul görür olmalıdır.Esas yetken kutsal kitaplar olmalı görüşü mantıklı bir düşünce olur.Burda şu görüşe katılabilmeliyiz.Kutsal kitapları anlamak aklı ve bilgi ister bu bilgiyi saglıyan her veri önemlidir.Bilginin doğruluğuysa aklı süzgecinden geçerek önemsenir. Din inanç derin sularda kulaç atmaya benziyor. Yorgun ömürler bu sularda yitkleşmekten kendini korumayı becerebilmelidir. Sonuç olarak şu görüş hepimizi bir çizgiye getirebilir Ölüm var inanç kaçınılmazdır.
Bu sabah çok unutlandım .Güneşin doğuşu bir başkaydı .Sen gelecektin bu sabah .Gözlerin gözlerimde ölülerimizi konuşup Akdenize bakacaktık oturup bir kum üstünde. Biliyorum erişilmesi zor bir hikayedir aşk.Hastalıktır umuttur ve sensin . Kimsesizligimin fırtınalarında dolaşan yaban köylerdeki ceviz ağaçları vakitsiz ölümleri dostların .İşçilerin avuçlarındaki özgürlük Bu sabah herşeyim olsun istedim.Kapı çalınsın masada bir demlik çay . Bir tükenmez kalem birkaç szöcük kâğıdı kirleten. Bu sabah boyadım papuçlarımı evi temizledim.Bekledim sen gelecektin.Biliyormusun işçiler ve Müslümanlar hüzünlü yaşar ömürlerini.Esmer bir kader çizilidir penceresinde zamanın Ah beni böylemi suskunlaştıracaktı acı böylemi çökecekti ruhuma kasvetleri korkunun .Ömür dedikleri böylemi geçecekti. Suskun yorgun ve korkulu.
Dostların kayıbı kötü oluyor.Kızıl bir acı çöküyor geceye sabah bir türlü gelmiyor.Tüm esmer dürtüler azgınlaşıyor yalanın hükümdarlığında.İsimsiz kadınlar tanıyor ruhum.Benim gibi yaban kavgaların arkadaşı kadınlar.Çantalarına ruj dan önce kitaplarını koyup ruhlarını yıkayan yıldız misali ışıkları olan. Bazen anlatılmaz hikayleri hüzünün ölüm nedir bilinmez.Turanç bir portakal ağacının altında gülümser aşk tüm zamanlarına ömrün. Elleri ısınmaz lakin umutların sevdaları anlatılmaz. ‘Bu dünyada en çok babamı sevdim ‘ der şair.
Aslında tüm kötülüklerin ocağı içimizdeki benlik duygusunun azgınlaşıp öne çıkma kavgasıdır dersek yanılmış olurmuyuz. Tüm toplumu çalkantıya gark eden faşizan karekterin aslında içimizde besleniş tortuların taşkınlığı olarak kabul etmek zormu oluyor.Niçin birileri üst perdeden var olmayı kendi için bir gereklilik olarak görüyor. Yaşam sonsuz değilse yanılgılarımız niçin sonsuzluğu kendi için gerekli görüyor. Neyin yolculuğunda yalnızlaşıyoruz.Dogrularımızın içsel yanlışları niçin ruhumuzu kanatıyorda bunu görmezden geliyoruz.Yaşamda bırakıp gidenlerin ardında kanadı kırık serçeler gibiyken bizim yolculuğumuzun meçhuliyetini ne nasıl aydınlatacak.Bekliyoruz bizim beklediğimiz gibi tanrıda bekliyor.
Yaşamın ip uçları sizce ne olabilir.Varoluşumu sabitleyen bedenimiz bize neler kazandırır.Nelerden mahrum bırakır. Niçin yaratıldık .Bizi ölüm gerçeğine mahkum eden büyük güç (Tanrı ) Bizi nezan salıverecek yokluğun diplerine.Kimiz neyiz neyin kavgasındayız.Şöyle bir düşünecek olursak kazançlarımızın aslında büyük kayıplarımız olduğunu.Üzerinde durup önem verdiğimiz her değerin aslen bizi ilkelleştirdiğini niçin görmezden geliyoruz.Neyi niçin nederece sahiplenme arzusu yüreklerimizde.Tanrı bizi diğer canlılardan farklı yarattı bize akıl verdi .Akıl bizim özgür yaşamamızı istedi ama biz aklı kullanmadık.Kendimize suni değerler türettik türettikçede bizi besleyen ana değerleri bir kenara koymuş olalım açıkça tükenir olduk.En güçlü olduğumuz anlarda dahi ölüm bize hiçliğimizi hatırlatır oldu. Topraga verdiklerimiz bizden geri değillerdi bizde onlardan ilerde olmuyorduk. Yaşam ilginç bir süreç .Gülümsetiyor çoğulda ağlatıyor biz bunları görmezden geliyoruz.
İnsan sosyal bir varlıktır.Toplumcudur.Yanlız değildir.Bunun için kodlanmamıştır.Dinlerde insanın yalnız olmasını istemezler cemaatçi bir kareteri dinlerin çoğunluğu kendince gerekli görür. İnsanın genlerinde toplumcu yaşam olgusu öncüldür.Zaman zaman yalnız kalma isteği hepimizin yaşamında ortaya çıkmış olsada sosyal bir varlığız.Bunun için aile oluşur.Ortak yaşam özgünleşir yaşam mücadelesini anlamlaşır.Ömrün dikenli yolculuklarında birey tek başına yetmezlik içine düşerken çoğulca kabulleniş acıları sıkıntıları katlanılabilir düzeye getirir.
Yaşadıgımız toplum bizim üzerimizdeki giysimizdir.Ondan vazgeçemeyiz. Bizi besleyen değerler bizi incitebilir olsada öznesinde geçmişten damıtılmış narin bir gerekliliğinin olduğunu kabul etmek gerçekçi bir duruş oluyor. Gün gelir çeker gidersin anlamsız ölümlerine zamanın.Geride bir yorgun duygular kalır erkekcil umutlarda.Köhnedir artık penceresinden Baktıgın şehir.Kadınları boyalı ve yapay ırakta bir korkudur aşk.Ah biliyormusun uçaklar geçiyor sonsuzlugunda uçmanın.İçinde hüzünlü yolcuları aglaşıyor gece.Işıkları yanıyor olsada apartman katlarının.Çok köklü bir ayaz üşütüyor aşkı.Ah aşk soyunup sevişen yalanların tutkusu.Sokak tozlarının lekeleri elbisimde.Birde konulşulmayanlar var saklananlar ölesiye.Gün gelir yalnız kalırsın çogul içinde.Ana bacı ve sevgili her şey.Bensizde kalır sensizde.
Büyük dağların yamaçlarında küçük köyleri olur memleketin. Bahçelerinde kayısı kiraz ve şeftali ağaçları beyaz iğne oyalı tülbentleri olur genç kadınların. Aşagılarda bir ince yol bir yerlerden gelir köyün bağrına saplanır. Erkekleri esmer bakışlıdır sevecendir .Kadınları kadındır işte herbiri Anadolu olur bakınca gökyüzüne .Gök yüzü sevinir yağmurlarını esirgemez onlardan Sevdalar senden benden ırakta o heybetli dağların yamaçlarında anlatırlar hikayesini.
Tüm yalanlar papuçlarını boyayıp kodaman arabalarına binip bizim hayatımıza girdiler. Sonra sıra dışı zamanlarda fırtınalar kopuyor hayatımızda kolay olmuyor sevişmek acıyla. Gidenleri unutmak görünürde mümkün olur demiş olsakta içte bir yerlerde şarkılarını söylemeye devam eder oluyor özlem.
Kendimizi en mutlu en huzurlu bulduğumuz zaman diliminde hayal bile edilemeyecek durumlarla karşılaşıyoruz.Öylesine çaresizlikler yaşam yolumuza çıkıyorki koca dünya başımıza dar geliyor.Beklenilmeyen bir yerde aklın alamayacağı acılara mahkumlaşmamız kaçınılmaz oluyor.Tanrı bizi biliyor yarattığı kulunun zaaflarını tanıyor.Tanrı tüm yanılgılarımıza karşı tanrı sakin tanrı kudretini biliyor.Tanrı bekliyor.
Özgür düşünmeyi başarabilmeliyiz.Bu bizim yaşam kulvarındaki koşumuzda önümüzü açar.Ama biliyoruzki çoğunluğumuz önemli konuları hasır altı edip sıradan yanılgılarda yaşamı çekilmez hale getiriyoruz. ’ Hiçbir sorun büyük değildir yeterki onu küçük parçalara bölmesini bilelim’ Henir Ford.
Hayatın geçici olduğunu kabul edebilirsek hiçbir sorunun sonsuza dek devam edemeyeceğini bilmek durumundayız.Geçiciyiz meçhuliyetin yolcularıyız.
Ahlak toplumda kabul görmüş insan davranışları . Çağ değiştikçe yavaş olsada ahlakın kurallarının değişime açık olduğunu (kültür evrimi ) insanlık tarihinde görebiliyoruz. Geçmişte şiir yazmanın büyük ahlaksızlık görüldüğünü hatırlayacak olursak pozotif hukukta suç kavramının ahlaka göre degerlendirlmesinin sınırlı olacağını görebiliriz.Yaşam deviniminde suç (ceza ) pozotif olmak durumundadır.Ahlak her zaman pozotif bir karekter taşıyamayabilir. Ahlak topluma katkı sunar ama yanılgıyıda içinde besler.Yaşamda hepimizin için törelerin inancın önemi vardır bu önem akıl gerçeğinin üstünü örtme şansını kendinde bulursa önce durulma sonra gerileme kaçınılmaz olmaktadır.Çagdaş yaşam bu iki ana kaynakta hukuk ve ahlak kavramında birleştirici dengeleyici ve tamalayıcı olmak durumunda olmalıdır.Ahlak eşittir hukuk gerçekçi bir zemine oturmamaktadır.Milyarlarca insanın yaşadığı dünyamızda ahlak kavramının iç karekteri farklılık oluşturabilirken sabit olmak gerçekçi olmamaktadır. Sonuç olarka akıl ahlakıda biçimlendirmeyi başara bilmelidir.Ahlak aklı gölgelerse içinde içten içe bir ahlaksız olguyu besler olacaktır.
Hayatımıza artı değer katmayı başarabildikmi kendimizi mutlu hissederiz
Daha iyi olmanın yolunu bulmayı becerebilmeliyiz.Biliyormusunuz kendimizi en iyi hissettiğimiz güvende sandığımız anlarda Tanrı bize varlığını hatırlatır.Burdayım der.Siz büyük bir şaşkınlığın içine düşmüş görürsünüz kendinizi.Hani yanlış kararlar alıp sonrada çaresizce bu kararları savunan hükümetlere dönderir sizi hayat.
Sizi eleştirenler sizin hayatınızı zora sokmayı becerebilenlerdir.Siz onlarla iyi geçindiğinizi onların iyi insanlar olduğunu düşünürsün.Belkide iyi insanlardır.Yeterki onların sizin hayatınızı kirleten çöplerini görmezden gelmeyi başara bildiğiniz ölçüde. Hani bazen kendinize soramanız gerken soruları sormaya cesaretiniz olmaz.Ellerinizin boş kalmasına gerekçeler bulmazsınız.Siz o elleri kirletmemişsinizdir .Siz temiz kalmayı becerebilmişsinizdir.Sizin temiz kalmanız herşeyin temiz kaldığı anlamına gelmeyeceğini.Ruhunuz size daim dikta etsede siz o ruhu ezikliğinde bırakmayı göze almış olursunuz. Hani iyi insanlar bizi hiç tanımazlar .Biz kara bir kaderin müdavimleri olarak sessizliğin içinde kalmışızdır.Akıpğ giden sadece zaman degilidr ömürde geçip gidiyordur.Siz şaşkın ve yorgunsunuzdur.Sessizlik korkutur sizi.Halbuki mutlak gücün kontrolunda olduğunuzu niçin unutuyorsunuz siz unutsanızda o unutmuyor Tanrı bekliyor.
Bir yere ait olmadığınızı hissettiğinizde sizin orda durmanız büyük bir yanılgı olur. Bu yanılgıyı çoğumuz yaşadığımızı kendimize itiraf etme cesaretini gösteremiyoruz.
Hepimizi etkilen ana duygu umut oluyor.Umut bizi hayata baglıyan sıkıntıları pasifize eden bir duygu.Umut yaşamın içsel enerjisi.Umut güneşin sıcaklığında ısınmak berrak sularda serinlemek yer yüzü sofralarında doyumsamak gibi.Umut yaşamın ta kendisidir.
Yuvadan uçtunuzmu kanatlarınızı açmalısınız.Geriye baktınızmı o kanatlar kırılır uçamazsınız.Yuvanızı kuramazsınız.Nefes alamazsınız.
İşlev yetmezliğin olduğu yapılarda bu kısır döngüyü pozotife dönderen kavram hukuk kavramı oluyor.İster bireysel ilişkilerde yada tüzel karekterde (devlet ) toplumsal içsellikte hukuk üstünlüğünü sağlamayı başarabildimi yargıçlar toplum yönlendirmede öğretmenler kadar etken olabiliyorlar.Burda birde öz olayı var.Neyi niçin öncül tutmamız gerektiği konusu öne çıkan bir soru olarak varlığını yansıtıyor.Yaşam durulgan olmadığına göre toplumun durulgan olmasını beklemek gerçekçi bir duruş olamıyor.Devinim içsel olarak hepimizi etkileyen bir kavram olarak yaşama yön veriyor.
Önce gülümser yalan gözlerinize.Sizi kendine bağlar.Bir kırımızı güldür size aşkı hatırlatan sevmeyi yeryüzünün en önemli eylemi yapan. Çogu kez kanatan yüreginizi vakitsiz bir zaman diliminde en görkemli yolculuğundayken umut.İşsiz sevdalar gibidir ölüm vakitsiz çalar kapıyı.Çaresiz bir duruştur geride kalmak .Yaşamak güneşin ışıklarından medet ummak.
Özgür olmayı başaramıyoruz.Çünkü bizim kültürümüz özgürlüğü benimsemiyor.Mutlak bir itiat sorunsuz bir kabul ediş istiyor. Dogrus bizde özgürleşme yandaşı bir ruha sahip değiliz gibi. Birilerinin mutlak hükümdarlığında kendimizi güvenli görmenin yanılgısını içimizde taşıyoruz.Cehaleti bilgelik görüp koca bir ömrü yorgun geçirmeyi kendimize görev olarak görmekten kurtulamıyoruz. Birilerini hep üst görmek birilerini çokça memnun etmek yaşamın duygularını hep birileri için törpülemeyi zorunlu bir ahlak kabul ediyoruz.O birileri bir türlü yakamızı bırakmıyor.Güneşi balçıkla suvayıp bizi karanlığa mahkum ediyor.Dogal ve sevisel yaşamı bir yana itmiş korkuları ve biad etmeyi gerekli bir zorunluluk olarak ruhuma kazımış görünüyoruz.Onun için yaralıyız.Özgür değiliz.Özgür olabilmek için bir çabamız olduguda pek görünmüyor.
İnsanların gözlerine bakınız orda nefret ve umut elele ışıklarını saklar o ışıkları siz görmeye çalışın sevmekten asla vazgeçmeyin .Sevmek yaşamda paylaşmayı getirir. Çiçekler açar pencerede perdeleri açıktır artık o sevinç dolu yüreğinizin. Yaşamak anlamlıdır.
Tüm hayatın tecrübesi sadece kendi yaşamımızın bize vereceği bir donanım olmuyor.Başka hayatlardan kendimize pay çıkarmamız büyük bir gerçeklik oluyor.Böyle oluncada okumak anlamak diğer kapılara misafir olmak kaçınacağımız bir durum değildir. Tüm hayat tecrübesini bize kendi hayatımız vermeyebilir.Buda gayet doğal bir sonuçtur.Örnegin ciddi bir hastalıkla mücadele ediyorsunuz yaşanılanları başkaları hayal bile etme şansı bulamayagına göre sizin bu mücadelenizin size kattıklarından eksik kalacakları aşikardır.Bir haksızlığa uğradınız bun durumu yaşamamış bir insanın buna dair bir bilgisi yada duygusunun olması söz konusu değildir.Dogrusu şunu kabul etmeliyizki yaşadıkça yaşamayı öğreniyoruz.İşin ilginci bu öğreti ölüm bizi bulanadek devam edecek görünüyor.
Biliyoruzki eigitimli olmak iyi bir şey sizi öne çıkartıyor cahil olmanın övünülecek yada savunulacak bir yanı olabilirmi. (Egitim kavramını okullarla hele üniveristelerle ardışık düşünmemeliyiz.Burda eğitim kavramının yaşamın dialektigi olarak gözlemleyebiliriz. )Hayat kuralları olduğu için sıkıcı gelebilir ama o kurallar toplumsal süreçte bize bir güvencede vermektedir.Sınırlı olmayan bir hayat kaostan öte bir şey veremiyor.Bir sofrada çatalın tutuşuluşundan bir su bardağının kullanılışına kadar herşey bir gerekçenin yansıması degilmidir. Bir otobüsteki davranışımız bir hastanediki tavrımız.Bir konserdeki duruşumuz bizi bir yerlere taşımıyormu. Sınırlar yaşamın biçimlerini ruhumuza nakş ediyor .Sonsuz bir özgürlüğümüzü olamayacağını hepimiz biliyoruz.
Ansızın gelir acı ansızın korkular yaşamaktan sonra bir bakarsınız sabah olmuş kapı çalıyor.Umut ben burdayım diyor.Sevmek yaşamak demekmiş bunu anlıyorsunuz. Avuçlarınızda sevinci doğuruyor hayat.Siz bilmiyorsunuz neyi niçin kaybettiğinizi.Yıldızların kış gecelerinde neden saklandığını.Öksüz şiirler yazar kaleminiz. Dogurgan bir kadın olur düşleriniz.Sevdalarda geçici derler doğrudur.Bir umut etmek kalır yüreğinizde.Kaldırım taşlarında izleriniz silinmiştir.Yüksek bir yalan çevrelemiştir sokaklarını ömrün.Yaşamak günahsa günahtır. Hadi bana şiir oku esmer olsun dizeleri. Ekmek aş ve umut dizelerine kardeş olsun. Haydi yaşayalım bir temmuz akşamında hikayemizi.
Günaha girmek çok kolay şünkü dünya bir günahtan iberet gibi. Yaşamın tüm keyifleri içinde günahlarıda saklıyor.Acımtırak bir hüzün damıtıyor içimizdeki meçhuliyeti.Issız sokakları daha çok seviyor yalan. Ne yapabilirzki hepimiz farklı gösteriyoruz ruhumuzun dehlizlerindeki sevdaları. İşsiz ve yorgun yollarda geçiyor ömrümüz. Gülümsüyoruz tüm yalanlarına bu hayatın. Tanrıda biliyor bunu .Günahlarımızı yüzümüze vurmuyor.Tanrı bekliyor.
Çogumuz özgürlüğü dilimize sakız etmiş görünsekte özgürlüğün kendimize ait bir hak olduğu yanılgısına düşüyoruz. Kendim için istediğim özgürlüğün sınırları olabileceğini düşünemiyoruz.İstedigim özgürlük belkide benim gibi düşünmeyenlerin özgürlüğünü ellerinden almak olacaktır.Yaşamın en çetrefilli yanılgısıda bu olsa gerek. Özgürlügü Kendine ait bir obje gibi görmek.
Günümüz dünyasında özgürlükçü katılımcı paylaşımcı bir ortak arayışa insanlığın ihtiyacı var.Dünyanın pekte güvenli olmadığını bilmek durumundayız.
Çok şey için geç kaldık .Akıp giden bir hayatın sonsuz olacağını sandık .Bir düşünür şöyle der ‘Gençler bir gün öleceklerine asla inanmazlar ‘ Bizlerde bir gün gençliğin mazide kalacağını anlayamadık.Yaşamın deli dolu mücadelesi içimizdeki benlik duygusu anlamsız iç güdüsel arayışlar bize yaşam bilincini unutturdu.Kimiz neyiz ne durumdayız.Yaşam beklentimiz nedir .Hayat bize ne verebilir.Nasıl bir sosyal işlev içindeyiz. Sosyal bir varlık olarak konumumuz ney (sınıf bilinci ) kendimizle daha ötesi çevremizle ilişkilerimizde nasıl bir rotanın içindeyiz.Ben ve biz dengesini nasıl oluşturuyoruz.Yada bunun oluşması gerektiği görüşü benliğimizde mevcutmu. Yaşam süreli bir zamn dilimi.Ölüm gerçeği hepizin sonuç bileşkesi olarak burdayım diyor.Yaşam sınırlı bir sürecedeyse sınırsız bir uğraşın anlamı ney.Bitmeyen istekler dizginlenemeyen arzular toplumsal farklılıklar ve gelip geçen bir ömür.
işte sen burdasın.topragındasın ruhumun.göz yaşımın ıslaklığında.tutulgan kaygılarımdan aşınan.yanlızlıgımdasın.belki bir yagmur izdüşümü.birikimsiz sevişmelerde ıslanan.köhne şehirlerin kırılganlığında.kendince ,kadınlığındasın.çocukca üşümelerin olur belki.çagırıp durur aşk.çakıltaşları takılır adımlarına.en esmer erkekcil sevişmelerde.neyse odur yalan.belki kasımdır akdenizde zaman.korkunç karanlıklardadır usum.batumdan asurdan ansılanan.Nikahlı kadınlarla nişanlı aşk.Onca kimsesizliginde ağlanan.neyseki sen burdasın.Yogunlugun yüregimde mayalı.Sarı keçeli yürük kızımısın nesin.Akar ıslaklıgın göç izlerinde.belki öylesin.bilmiyorum.yogunlugun içlerimde.işte sen öylesine bu sonbahar.bense seninle.
Yaşadıgımız toplumu (ülke ) Önemsemek kendimizi önemsemekle ilgili bir sonuç oluyor.Yaşadıgı toplumu öteleyen bir görüşün makbul bir görüş olamayacağını bilmek durumundayız. Özellikle egitimli olduğu düşünülen bazı meslek guruplarının kendilerini üste görmesinin dialektik bir gerekçesi olmamalı diye düşünmeliyiz.Yaşam ve toplum tüm karşıtlığıyla hayatın dönencesi olarak varlığımızın özeli olarak bizi besler bizi besleyen doğrular olduğu kadar yanlış kabul edilenlerinde etken olduğunu kabullenmek gerçekçi bir sonuç oluyor. Degerler önemlidir değerler yaşamı bazen tökezletir görünsede içten içe onu besledigini yaşam bize öğretiyor. Ögrenmek önemli bir sözcük Önemli olması bilinmiyene cephe açmasıyla ilgili bir durum. En büyük okul yaşamın kendisi degilmidir.Yaşamın ömür boyu öğrencileri olduğumuzu niçin anlamak istemiyoruz.Niçin dağları ovaları ruhumuzun derinliklerindeki fırtınaları anlamak istemiyoruz.
Farkındamısınız Tanrı birçok şeyin zamanını bildirmiyor.Bizi yaşamdan koparmıyor.Bir saniye sonrasının olasılıgını kendi hükümdarlığında saklıyor.Belki bir dakika sonra ölüm bizi bulacak .Milyonlarca saatir atan kalbimiz duracak.Akcigerlerimizde hücrelerin isyuankarlıgı bizi çaresiz bırakacak . Beynimizin komutlarını tüm vücudumuza ileten mikro sinir agı belki felç olacak .Ama biz bunların her birinin bizimi başaımmıza gelebileceğini pek düşünemiyoruz.Yada çok güçlü bir ekonomik sınıfın mensubuyuz.Zamanın tüm imkanlarının kullanılmasını kolaylaştıran bir büyük ekonomik güce sahibiz.Helikopterler yatlar deniz kenarında köşkler bitmesi düşünülmez bir para akışının sahipleri olmanın üstün sınıf konforunun bir bileşkesiyiz. Bunun böyle devamedebilecegini kim bize garanti edecek.Bugün bizi üst yapan tüm yapıların kâğıttan kaleler olduğunu kim anlatacak.Açıkcası Tanrının gücünün sadece fakirler için olmadığının bilincini ne olacakta birileri hafızalarına yerleştirecek.
Güneş yanlızdır yukarılarda.Işıkları özgürcedir.Kavgaları kendi içindedir gecenin.Kalabalıklar içinde yanlızdır kurt.Düşmanı çoktur yüreğin.Dostlarıda vardır kuşkusuz.İşte böcekler sarmış etrafımızı.Kam emici cehalet yoldaşı böcekler.Yaşlı silik yüzler yıkıyor duvarlarını umudun.Biliyorum kartallar özgürlüğü severler.Bende öyle tutarım acılarımın gözlerini.Sana hikayeler bulurum kendimden,Yitinlerimi konuşurum gölgelerle.Yanlızlıgım misafirimdir ömrümde.güneş ısıtsın isterim çiçekleri.sana anlatırım renklerinde.Renkler önemlidir biliyorsun.Kırmızı bir gecedir umut.Senin eşarpların ne renk.Anlat bana kendince.
Hayat nedir hayat belkide sevdiğiniz bir yemeği tüketme şansıdır.Belkide bir dostla bir türk kahvesi içme zevkidir.Kimbilir bir akşam sofrasında gözleri sevinç dolu birkaç sözcükte buluşabilmektir.
Çok korktum güneşin ışığını kıskanmaktan.Ekmeğimi saklamaktan açlardan.Seni sevmeyi haketmemiş olmaktan.Bu topraklardan ırak ölmekten.biliyormusun ben yitik ömürlerde ardıl insan.üşümekten korktum ağustosunda.ekiminde ıslanmaktan göz yaşlarında.işçi tayfalarında toz toprak içinde yolculuk.ben bırakıp gitmekten korktuğum yanlızlıgımı.uzak köylerde emekçi kadınlar biliyorum sizi.akşam vakitleri paklandığınız evlerinizde.bir yer sofrasında yer yüzüne hükmetmek.korktum gülümsemekten ölüme.Vakitsiz kapı çalmalarından hüznün.Çok ötelerde gülümsüyordu gece.Vakit emekçi kadınların olmalıydı !
kimseler bilemezdi içselde olanı. Kuytu öykülerinde yaşandı gece.soguk ayaz yanlızlık yansımaları .belki kloş bir etegin serinlignden.en dar yaşamlardan nefes çalınan.erkek göüslü ömürle tutunan.belki kumral saçları vardır aşkın.belki köy patikalarında tozlanan.kendince umudları vardır bu ömrün.dışarda ekimde yagan yağmur.en gizli köşelerde ıslanan.parke taşlı sokaklardan geçilen.erişimşiz fahişelerin kirliliği.belki yagan ekim yagmurlarına inat.Belki yüreklerde oldu kurulanan.en hücresel kavgalarda ruhum.soyunup sevişen evli kadınlara inat.Bilirim oydu özlenilen ekimde.Bilirim yanlızlıkta ellerim.dedimya en yogunca yanlızlıkta ruhum.belki korkacak soyunmalarında zaman.o en gizli köşelerde ıslanan.Benide ıslatacak bilirim huyum.olaki yanlız olacak son yolculugum.
Ölüler bilmez bayramları.kasvetlidir yitikliği gidenin.Kalan devrimlerin ardıl sözcüklerinde.Sevdalar yaradır yürekte.Bana hikayeni anlat gökyüzü.Yıldızlarının ışıklarını avuçlarımda sakla.Yoksul kenar mahallerinin yıkık umutlarını aydınlat.Sen şiirler yaz yokluğuna yanlızlıgın.Unutma ama papuçları boyasız çocukların bayramını.Yetim sofralarını akşam karanlığının.İnsafsız hastalıkların korkusunu kov gitsin yatağından.Bana çocukluğumdan hikayeler anlat.
Çogu kez asla alışamayacağınız bir hayat sizin kaderiniz olur.Kaderiniz olur çünkü sizin onu değiştirecek ne gücünüz nede cesaretiniz vardır.Siz o kurak tarlada susuzluğa hasret bir ceviz fidanı gibi yorgun ve bitkin kalmaya mecbur bırakılırsınız.Belki bir zamanlar o bahçede yeşil ve sulaktı o bahçeninde meyvelerini istila eden asalaklar olmuştur.Şimdi bitkin yorgun bir zamanın geri dönülmez yolcuları olarak o bahçesinin kapısında bekliyor olduk.Niçin çekip gitmedik niçin hicretlerden korktuk.Neydi bizi bu yavan hayata mahkum eden anlamakta zorlanır olduk.
Tam canınız sıkılmışken tam bu hayat niçin böyle anlamsız ve yorgun bir huya sahip diye düşünürken. Masanızda bir kahve görüyorsunuz.Oldukça köpüklü sade kahve .Biliyoruzki türk kahvesi sade içilir.Dudaklarınız değdiğinden damagınıza ulşatıgında bir haz alırsınız.O an için yaşamın tüm anlamsız tortuları yerini saydam bir huzura bırakmıştır.Gözlerde yaşam ışığını görürsünüz. Tüm yorgunluğunuz gitmiştir. Şöyle keyiflice nefes almanın hazını yaşarsınız.Hayat böyledir size sınırsız hayaller sunar gerçekçi yaşamanızı ister.
Ne düşünüyordu bilmiyorum.Gecenin karanlığı gizlerken gözlerini.Uçuk bir şehvet korkutuyordu umudu.Yüregi dikenli kadınlar uslu olurdu ağlarken.Sen işçi avuçlarında su içmiş yüreğim.Bana kendini özletme olurmu.Bende severim kırmızı rujlu geceyi.Yıldızlardan hikayeler dinlerim.Kısık yorgun kadınları severim ben.Kendim gibi mahcup hayat yolcularını.Bu şehir benim şehirim değil biliyorum.Sende benim değilsin.Ben bu yüzden yanlızlıgı severim .Hani şarkılar çağlar nehirler.İçinde çakıl taşları parlar.Hani garip ölür kimsesizler .
Senin gözlerin beni görmüyor üzgünüm.Anlatamıyorum sana kavgalarımı.İçimde dikenleri yanlızlıgın kanatıyor ruhu.Özgürlük tüm tabuları yıkmaktan geçer.Akan sularda ararım diclenin ıslaklığını.Esmer bir bakış özlerin işçi evlerinde.Kimim neyim hiç anlamı olmayan o şehirde.Bir sabah vakti ayazda üşümüşümdür.Kimsesiz pencerelerden bakmışımdır karanlığıma.Ah o cebecideki hastanede Ankara olmuştur hüzünlerim.Sonra onkolijiyi tanımışımdır.Korku yoldaşım olmuştur.Yitik bir özgürlük ölümü tanıtmıştır bana.Köhne bir otelde vakit geçirtmişimdir.Ankara şairleştirmiştir beni.Kırşehirli Kezban nerdedir şimdi bilmiyorum.Senin gözlerin beni görmüyor kadınım .Ben başka yorgun kavgaların insanıyım . Sen bunu bilmiyorsun.
Çok güzel birgün bugün.Sokaklar çok güzel.Çiçekler ağaçlar ve kuşlar.Birde sen çok güzelsin.Kiraz ağacı gibisin .Mevsimsel bir çekiciliğin var.Körpe sevgiler gibi korunmaya muhtaç.Hiç ayak basmadığım şehirlerden gelmiş gibisin.Biraz işveli biraz mahcup.Çokça kadın gözlerin var senin.Çantanda hikayeler saklar gençliğin.Ben senin gibi değilim.Geçkin yorgun birazda ürkek .Gülümser sabahında korkularım benim.Yanlızlıgı hiç sevmez acılarım.Haydi kap açık sabah oluyor görüyorum.Usulca olsun gelişin.Bir çay demliyelim. Senle göçüp gidenleri konuşalım.İşçi evlerini.Yetim çocuklarını memleketin.Bugün çok güzel bir gün sen varsın.
Kayaların üzerinde bozkurt bir hasreti var heybetli kavgalarımın. Kimselerin tanımadığı umutlarım var. Issız köylerinde anlatırlar hikayesini.Yollarda kuvayi milliyenin ayak izleri.Çok sevdalandık bu topraklara çok sevdik nehirlerini.Gelinciklerinin kırmızısana kapıldık. Ölüm kapıda bekler bilirim. Kızıl bir elmanın hakeyesidir umut. İşçiler devrimci işçiler sizde benim yoldaşlarımsınız. Sizinde gözlerinizde ışıldar ülküler.Sizde yorgun yolcuların atlarında dolaşır ülkeler fet edersiniz biliyorum.’ Bu memleket bizim ‘ N.H.
Eleştirisel bakış samimi olunca yaşama katkı veriyor.Haset ve anlaşılmazlığın dip karekteri bir eleştiri ne yazıkki kültüre ve yaşama katkı vermek bir yana yılgınlık yaratıyor.Neden sorusunu sormaktan öte red etmeyi öncül görevimiz olarak görüyoruz.Niçin nasıl neden sonuç ilişkilerini ya görmek istemiyoruz yada yaşamın öz yansımasını çözümlemekten uzak durmuşuz. Neyi niçin sorguluyoruz.Kimin yada kimlerin gölgesinden kaçmaya çalışıyoruz.
Çogu kez karamsar bir duygunun mahkumu gibiyiz. Gülümsemeyi anlamsız bir basitlikmiş gibi görüyoruz. Acı çekmeyi kendine görev bilmiş ruhlara sahibiz. Merhaba demeye çekinen hep üst perdede gezinen ilginç bir zamanın müdavimleri olduk.
Sofrada uzun zamandır pek görmedim bir tencere yemeğini görünce içimde bir sıcaklık oluştu .Diyarbakır meftünesi : 400 gram kemikli kuzu eti 3 adet büyük boy patlıcan. 7 adet büyük boy domates.1 yemek kaşığı domates salçası.1yemek kaşığı biber salçası .7diş sarımsak.1/2çay bardağı sıvı yağ.1
su bardağı .sumak(2,5 su bardağı ılık suda en az 2-3 saat bekletilecek)1,5
tatlı kaşığı .tuz . Patlıcanları önce uzunlamasına dörde bölüp sonra çok iri olmayacak şekilde küp küp doğrayalım. Sivri biberler de aynı şekilde ne çok iri ne de çok küçük olmadan sotelik doğrayalım.Domateslerin kabuklarını soyup küp küp doğrayalım. Sarımsakları havanda dövelim. Tencereye sırası ile çiğden et, biber, patlıcan, salçalar, domates ve sarımsak rendesi eklenir. En üste tuzu ve yağı gezdirilir.Ocağın altı açılır ve süzgeçten geçirilen sumak suyu eklenir. Kapağını kapatıp kaynara çıktıktan sonra orta ateşte 30 dakika kadar pişirilir. Yemeği karıştırmıyoruz.Etler pişince yemek hazır demektir. Meftüne hoş bir yemek insanı kendine meftün ediyor.Heleki annem yaptıysa.
Şehrin en önemli caminin bahçesinde dolaşıyorum .Diyarbakır ulucami .Emevi caminin Anadolu yansıması olarak gösterilen Diyarbakır ulucami şehrin merkezinde önemli bir cami .İslam aleminin beşinci haremi şerifi olarak nitelendirilen camide bulunmaktan oldukça hoşnutum.
Ah gençlik nasılda kayıp gidiyorsun avuçlarımızdan geriye mahzun hatırlaları kalıyor bırakıp gidilenlerin. (1977 )
Dünyada yaşıyorsak dünyavi düşünelim derim.İşin birde öteki yüzü var tabi.Ogörmezden geldiğimiz hep başkalarının başına geldiğini duyduğumuz ölüm. Peki o zaman ne yapalım.Neyin çekingesi uğuldasın kulaklarımızda kimin için üzülelim.Kimin keyifi için beyaz örtülü masalar kurup kırmızı güller koyalım vazoya. Kime meyve tabakları hazırlayalım .Kime aşktan söz edelim.
Bir yere ait olmak çok önemli bir durum. Bir kümenin içinde olmak ama kümenin kölesi olmadan benliğini yitirmeden aklını birilerine kiralamadan. uçsuz bucaksız bir umut hayat bizi alır kendi dünyasına arkadaş yapar.Arkadaş olmak çok önemli eşlerimize hayat arkadaşım demiyormuyuz. Aslında arkadaşlıkta kendince sınırları olan bir kavram.Nefes aldırmayı becerebilen arkadaşlıkların öneminin gelen hep birlikte tesbitini yapalım.
Kuçenin başında hayat var.Sen varsın umut var. Daha çok şeyler var.Kavgaları var hayatın.Sevdaları var. Ah nasılda gülümser hayata bir sabah vakit kapı çalınır saçları dağınık bir kadın eşşiginde sevincin.Haydi korkma sev ve yürü yüremek özgürlüktür biliyorsun.Geriye bakmamaktır özlememektir .Anlıcagın canım yürümek bizlik bir iş değildir.
Gizde saklı herşey.Tarifsiz özledim seni.Ürktüm yokluğu hissedince gecemde.Rahatsızlaştı umudum.Karanlıklaştım.Olmadım sensiz kendimle.Lakin ne demek istedim anlamadım.Mahvoldum yokluğunda ben.Agladım kimseler bilmedi.Küçüldüm çok küçüldüm insanlığımdan.Ordaydım senin yokluğunun yanında.Niçin üzüldüm bilmiyorum.Uyumsuz dolaştım kavgalarında hüzünün.Rahatsızlandım rahatsızlık verdim.Daha neler olacak bilmiyorum.Uzaklarda ıslandım yağmurlarda.Rahat bırakmadı keder beni.
‘ Yer yüzü kendilerile konuşmaya değmeyen insanlarla kaynıyor ‘ Voltaire
Bir nehrin kayaları gibiyim ,suskun sessiz seni dinliyorum.Biliyormusun dağlar kadar borçluyum hayata yada o bana.İsimsiz korkaklığım adımlarımda soytarı piçleri izliyorum.O köhne taş duvarlı evde katmerleşmiş cehalete mahkum.Hikayeler anlatılmayan duyguları saklar biliyorum.Yine ölümler konuşuluyor gecesinde karanlığın.bir arayıştır kavgalar ,nasılda anlatırdı yalanı.Yörük çadırlarının çamaşır kaynatılan teneke tınısında.Hiç sevişmemiş askerler vakitsiz öldüler ülkem biliyorsun.Güneş soğuk bir ışık verdi sokaklarına sözcüklerin.Sözcükler kısrak bir at gibi koşkun yetişemiyor bu çileye.Kalın perdeler kapanmış penceresine görüyorum.Kirli kaşe kumaştan bir palto giymiş kadın.Irakta o taş duvarlı evde konuşulacak bir şey kalmamışNehirler taşıyor artık kırmızı bir çakıl taşı.Sevişiyor kendince umutla soysuz kadınlardan kaçıyor gecem.Bir anlatan olmalı artık sinsi ruhunun çirkinliklerini.Islatmalı acının göz yaşlarını umut bir de sen.Sevmeyi bilmeyen bir köyün bahçevanı.Gülleri siyah olur acının bilirmisin.Tüm askerlerin anneleri hüzünlüdür.Ölümü iyi tanır yürekleri bir yufka ekmektir tüketir sabahı umut.Bana yalanlar söyleme olurmu hayat.Bir geçkin kadının sinsi söylevleri.Anlatma bana yalanlarını o şehirin.Taş duvar arasında bir akrep götürüvermiş sevgiyi.Yaşamak hakkımızdır özgürlük biliyorsun.Çözme uçlarını mahremiyetimin.isimsiz suskunluğumun mahkumiyetindeyim.
Yanılgılarımızın başında hazır olmamak ve ani karar vermek geliyor.Bir adım ötenin getireceğini hesaplamadan yaşamda huzurlu olmak yada görece bir başarıya ulaşmak mümkün olmayacaktır.Bunda tercihlerimizinde yüksek katkısı olduğunu görmek durumundayız.Ve kendimize şunu söyleyebilmeliyiz.Hazır değilsen adım atma.
Güçlü bir yuttaş güçlü bir devletin sırrıdır. Yuttaşlar devletin var oluş sebebi olduğuna göre güçlü olmaları tabi bir durumdur.
İnsanı etkiliyen her olgu topluma yansır bu yansıma ortak paydanın işleviylede ilgili bir durumdur. İnanç kavimsel farkındalık eşitlik özerklik (bireysellik ) birbirinin içindeki daireler gibidir .Bu olurlar gökkuşağının renkleri gibi birbirini baskılamadan toplumda kendine yer bulmak zorundadır.
Yazı bu süreci belgeleyen toplumsal hafızayı oluşturan en etkin gerçek olarak kültüre ivme kazandırır .Ona bir mahzende olgunlaşma şansı tanır.
Zıtsal çelişkiler çatışkıları öne çıkartır. Bu durum insan ruhunun içselliginde olmakla birlikte toplumsal yaşamdada gözlenilebilir bir sonuç olmaktadır.
Birey kendini yaşamını yurttaşlık bilinciyle varlığı olduğu devletini kültürle özneleştiği kavimini anlamak durumundadır. Yirmibirinci yüzyıl iki dev savaşla kapana dursun (birinci ve ikinci dünya savaşları ) yirmibirinci yüzyıl bir farklı belirsizlikle sürece katkı vermektedir. İnsanlıgın iyiyi güzeli doğruyu arayışının devam ettiğini söyliyebilmeliyiz !
Ortak akıl katılımcılık çağın gerçekleri evrensel değerler .köksel kültür birbirinle barışık olmadıkça insanların bir kurtayıcı aramaları bir patolojik durum olarak gerçeklik kazanmaktadır .Buruygan yönetimlerin bu süreçten beslendiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır. Birey yaşamla mücadelesinde çaresiz kaldıkça onu içeriğine taşıyan dinsel doktirinler olmaktadır. Bireyin inançlı olması fıtratının bir sonucudur .Toplumda dinsel otoriteyse toplumsal yetmezliğin bir sonucu olmaktadır. Din bireyleri etkiler bu doğal bir sonuçtur Dinin otoriteleşmesiyse toplumsal bir yılgınlığın sonucu olmaktadır. Burda din gerçek amacının dışında bir siyasal yaptırım aracına dönüşmekte ölüm ötesinden öncül yaşamı kıskaca sürüklemektedir. Bu dinin kendisiyle ilgili bir sonuç değildir . Otoritenin kendi varlıgına dini çimento etmesiyle ilgili bir fili durum olmaktadır. Bırakalım bireyler dini kendileri yaşasın.
Kapitalizm bireylere asla huzur vermemiştir. Dogası geregide vermesi mümkün değildir. Kapitalizim parayı ve artı değeri sever bunu tek elde biriktirir .Bireylere insanca yaşama şansı dahi vermeyi kabullenmez.
Demikrasi bir araçtır derler .Dogru olabilir araç bizi eşitcil kabul görür bir sosyal yaşama kavuşturabilir. Birey bunun bilincine ulaşmaya çalışmalıdır. İşin bir başka yansıması ölümün bizi meçhuliyete taşımasıdır burda inancın dinin öncül aktörlüğü ruhumuzun hükümdarı olur.Sonuçta birey ölümlüdür ve ölüm omuzlarımızı çökerten bir yük oluşturmaktadır dinin bu yükü hafifleten bir kaldıraç görevide gördüğünü kabullenmek gerçekçi olmaktadır .
Burda süreç yenilenmenin gereklligiyle ilgili bir durumdur. Çagın dinini kendi içimizde olgunlaştırabilmeliyiz.Buda Anadolu halkı olarak kökleri yedinci yüzyıla hatta daha ötelere uzanan dinsel gerçekliği çağın olurluluguna taşıma beceresiyle ilgili bir durumdur. Dünyavi yaşam çizgisini akıl ve mantıkla belirler kültürden beslenir burda dininde bir kültürel etken olduğu gerçeği yadsınmaz bir sonuçtur.
Büyük devrimci devletimizin öncüsü özgün asker Mustafa Kemal Atatürkün ifade ettiği gibi ‘din vardır ve lazımdır ‘
Birbaşka gerçeklik yansıması kavimsellik olmaktadır .Özsel ortak kültürün millet olma becerisinin bir yansıması ulus devletle ortaya çıkar. Bu süreç doğal bir süreçtir. Biz Türk milleti olarak kültürel yoğunlukta tarihsel geçmişmizle oldukça verimli bir kavimsel gerçekliği yaşıyor ve yaşatıyoruz denilebilir.
Toplumsal yapıya bakıldığında günümüzde halk kitlelerinin en önemli öğrenmesi gereken sınıfsal bilinci olmaktadır. Emekçi sınıf ücret karşılığı çalışan işgörenlerin sınıfıdır. (Ücret karşılığı çalışan konum unvan sitatü gibi yapay olgulara rağmen emekçidir. ) Kapitalizm ucuz emek gücünü daim el altında tutmak ister .Kapitalizimin olduğu her düzende işsizler ve çaresizler gurubu emekçi sınıfın en önemli kümesi olarak var olmak zorundadır. Kapitalizim iş emek üretimde ihtiyacının ötesini görmekte bir çaba sarfetmeyi kendine amaç görmez. Yoksulugu eşitsizliği pek önemsemez .Burda toplumsal yaşamın ana gücü olan kamu otoritesi (devlet ) önemli bir sorumluluğa sahiptir. ! Yada olmalıdır.
Edebiyat toplumcu olmak zorundadır. Yarin kara gözleri size ilham verebilir. Ama sizin yaşamınız toplumcu duruşunuzla belirlenir. Yaşam her şartta adaleti sağlamıyor .İnsanlık bunun için varlığı boyunca mücadele etmiştir etmeyede devam edecektir .Ne çareki insanca hakça bir düzene ulaşamamanın yorgunluğundayız. Dileriz aydınlığa çıkmada her bir birey olarak yaşamımız iyi bilinç yansıtır. Yaşam biraz çalışmak çoğu kezde umut etmekle anlamlaşıyor . ****
‘Fazla fedakarlık kişinin kendi hakkına girdiği kul hakkıdır ‘ Farabi.
Birilerine iyi görünmek için kendi değerlerinden vazgeçmek yaşam yanılgısının en kabul edilmez sonucu oluyor.Sizi kendine benzetenler sizin savaşınızı mağlubiyete taşıyan rezillikten öte bir duruşa sahib olmamaktadır.Başarı karşıya uyum sağlamaktan öte karşının önünde dik durmayı esas almaktadır.Yaşam birilerine hoşnutlanması için sizden fedakarlık isteyebilir.Ama bilmeliyizki fadakalrlık sizin ezikliginizide yanında getirir. Yaşam kimselere eyvallah etmeye değmiyor.Yenilikçi olmak iyidir.Burda önümüze çıkar ne için neyin yenilgi sorusuna net cevap vermeyi gerektirir. Bilelimki hayat bir mücadeledir.Mucadelnin en çetin olanı kendimizle yaptığımız olandır. Kendinin pozisyonunu kuramamış kişilikler hazan yaprakları gibi savrulurlar. Fani bir dünya için bu tükenişi kabullenmek gerçekçimi olur bilemiyoruz.
Aslında herşey kabullenmekle ilgili bir durum.Sahipsizbir ömrüm mudavimleriyiz ve bunu bilmekten açiz garipleriz. Yaşamda umut etmek neysede hani zamanla kanıksanan durumlar oluyor ya.Aslında yok öyle birşey kanıksamak birazda mecburiyetten oluyor.Hani yaşamak istiyoruz insanca şöyle sıcak bir evimiz olsun.Akşamları tüm aile bir sofrada buluşabilsin .Tüm umutlar yeşeri versin gözlerimizdeki ışıltıda.Kimse kimseye kibirlenmesin.Yorgun yüreklerimiz sakince gülümsesin ruhumuzda.Tüm kadınlar özgürce savursun saçlarını yaşama karşı.İşçiler onurlarını hissetsinler emegin.Kimseler korkutmasın bizi tanrının cehennemiyle.Portakal kokulu bahçede çiçekler açsın.Vakitsiz ölümler kanıksanır olsada zamanla.Yitik acılar tütsemesin acısını bacalarında umudun.Sen yörük kızı tahtalı dagının çam ormanlarını anlat bana.Korkunç haksızlıklarını anlat köhne kavgalarımızın.Kimsesiz kalmış mayıs kuzularının sevimli çocugu olsun sevdamız.Özgürlügümüz Akdenizde ıslansın.Hani tüm acıları bir sepete koyalım atalalım kaf dagının ardına eksi bir artı olsun bizim için zaman.Gel gitler arasında biliyorum sende anlayacaksın o korkunç haksızlıgını gecenin.Kovacaksın karanlıgı avuçlarından .Avuçların tutacak avuçlarını umudun.Ben çok kanıksadım bilmelisin sana yapılan bu haksızlıkları soytarı kılıklı yitik bakışlı rezillige çok öfkelendim.Ama sen anlamadın bende anlatamadım cehaletin yaldızlı yalanlarını ’çok kadınlar sevdim’ diyor şair. Çok kadınlar yıktı gönül terazimi isimsiz ve meçhul kabirlerde onurlu yaşamış bedenleri çürüdü özgürlügün.Özgürlük kanatları kırılmış serçeler gibi .Mazlum.Ah kimi sevdim ben söyler bana .O güzel insanlar nerelere göçtü gitti.Şİmdi fare gözlü yalanlar kirletiyor ışıklarını güneşin.Hani aglamakta çözüm degil. Gülmekse basitletiyor her kavgasını ömrün.Söyle hikayelerini .Bir sabah vakti güneş dogarken çal kapıyı gir içeri.Girki güneşin doguşunun bir anlamı olsun olurmu.
Biliyoruzki yaşamda gereksiz ne varsa onu dert ediyoruz.Sonrası başımıza gerçek bir sorun çıkarsa tökezliyoruz.Evet o gökyüzüne bakınca gördügümüz gökyüzü kapkaranlık oluyor .Nasılda titretiyor ruhumuzu o karşı konulmaz ölüm gerçegi.
Babam öleli on yıllar olmuş on yıllardır mahcup yaşıyorum.Oturup konuşacağım biri yok ! Kendi kendimide yetmiyorum.Düşünüyorum ölüm sonrası gidilen (yada düşünülen ) yerde ruhlar buluşuyormu.Farkındamısınız aslında inancınız sizi ölümsüz yapıyor ! Size ebedi bir hayat sunuyor. Peki biz niçin bu dünyanın kahrını çekiyoruz .Niçin bırakıp gideceğimiz şeylerin peşinde koşuyoruz bilinmezliğe doğru giderken bilinen bir anlamsızlığı niçin yaşıyoruz. Kutsallıgımızın görkemli imparatorluğunun muhtaçlığından niçin kendimizi azad etmek istiyoruz. Çünkü korkuyoruz sahiplenmek istediğimiz her şeyin elimizden alındığını biliyor ve yaşıyoruz. Hiçbir hakkımıza sahip olamıyoruz bekliyoruz birileri üst mevkilerden bizi korusun bize hamilik yapsın .Kendi var oluş gücümüzün farkında olamıyoruz.
Zaman bir çok şeyi küllendiriyor.Öylede olması lazım acılar küllendikçe katlanılır oluyorlar.!
Gerçeklerine sırt çeviren toplumlar hüsrana uğramaktan kurtulamazlar .Bu durum biz insanlar içinde geçerli bir kavram uçlarda olmaktan vazgeçmeyi başarabilirsek gerçeğin yalın hali yüreğimizi yakabiliyor.
Her sabah uyandıysanız sanşlısınızdır.Hücreleriniz sakince duruyorsa iç karekterinde keyiflenin.Acıları büyütmeyin.Huzurlu olmaya çalışın.Mutlak bir yaşam duruşunuz olmalı hayatta. Kendinizi önemseyin.Toplumun özgün külütürü siz yormuş olsada aynı zamanda beslediginin farkındalığı olsunruhunuzda. İnsanları ve tüm canlıları sevin.İnsan yaradılışı gereği fedakar olmaya açık bir karektere sahiptir.Bu açıklığa bir çizgi koymayı başarmaya çalışın. Hyatın kısa olduğunu bilmeliyiz. İmkan dahilinde gezmeye çalışalım.Bu mümkün olamıyorsa (Ekonomik olarak ) okuyalım düşünelim .Düşünmek bize kapılar açabilecek tek anahtardır. Düşünmeden alınan nefes bile sizin için bir kayıptır.Azda olsa genel bir kültürel donanıma ulaşmaya çalışalım.Çevremize pozotif olalım. Eksik fikirli insanlara üst fikirler katmak için uğraşmayalım. Özümüzü iyi bilelim.Dünya kültürünün aynı zamanda bizimde kültürümüz olduğunu akıldan çıkarmayalım.Yaşamak büyük bir yanılgıya muhatap olacak bir olgu.Biz olanı iyiye doğruya değiştirmek için çabalıyalım.Bilelimki doğru sandıklarımız yada iyi gördüklerimiz her daim musbet olmayabilirler zaman akıcıdır.Dogrular ve algı değişkendir. Yaşamak güzel bir durum.
Anlaşılır olmak bu dünyada tada bileceğimiz en güzel zevklerin başında geliyor.Bu birazda karşınızdakilerin duyugularını anlamaya çalışmakla ilgili bie durum. Duygular bizi yönlendiriyor .Ruhumuzun mutlak otoritesi inanın duygularımıdan başka kimse deigldir.Biz duygularımızı kontrol etmeyi başaramadıkça nehirlerde sürüklenen kütük misali ömrümüzü yara bere içinde geçirmeye mahkum oluyoruz.Tabi bu eziklik içimizi kanatıyor bizi kendi dünyamızda tüketir görünüyor. Neyiz nerdeyiz ne durumdayız.Çevremizle diyalogumuz nasıl .Paylaşmayı başarabiliyormuyuz cehaletimizin bize yüklediği hezeranları defetmeyi becerebiliyormuyuz.Yaşamı kabullenmek onun bir arkadaşı olmak için ne gibi bir çabamız oluyor. Kimiz nerdeyiz nereye gidiyoruz. Gidişimile ilgili bir hazırlığımız olacakmı. Yoksa yaz temmuzunda susuz kalmış bir gül ağacı gibi yılgın ve yorgunmu kalacak ruhumuz.
İçbirimiz sanıldığı kadar ahlaklı değiliz .çünkü ahlak bize karşı samimi değil ! sadece iyi çocuk olmaya çalışıyoruz kime karşı niçin bunuda pek düşünmeden
Biliyormusunuz özgür değiliz işin tuhafı olmak için bir çabada sayfetmiyoruz. Ne acı bir durum bu!
Sehpanın eşit ayakları sehpayı daha sağlam yapar. Gücü tek noktada toplarsanız nokta çökünce sehpa yıkılır ! güç kontollü olmak durumundadır. Bu her şey için geçerli bir sonuç olarak görülmelidir.!
Yanlış patikalarında kaybolmuş ömürlerin sahibiyiz. Tüm mutsuzluğumuzun nedeni bu olsa gerek.
Niçin ıraklaşacagımki inancımdan,ölüm benim için yok diyebilirmiyim ! Dünyavi yaşama bir iz bırakmaya çalışırken ebedi yaşamı (ölüm sonrası ) niçin görmezden gelmeliyim. Kim beni buna zorluyor. Yaşam sınırlıysa sınır ötesini düşünmekten doğal ne olabilirki. Bu benim yaşamda tökezlemem olarak görülebilirmi. Yaşamı sorgulamak inancı önümüze çıkarmıyormu. İnanç ölüm karşısında inançkar için bir zırh olmuyormu.
Gökyüzünde yıldızlara bakalım görürüzki her biri farklı bir dünyadır birbirini tamamlar gökyüzüne ahenk verir .Düşüncelerde öyledir hiçbir görüş size çok ırak olamaz mutlak içinde nokta kadarda olsa bir doğrusu olur. Tıpki tuz gibi zerre bir tuz tad verir. Küçümsemek olmaz.
Arayış devam ediyor, ormanın içinde kaybolmuş gibiyiz ! doğru olanla doğru sandıklarımız aynı heybede omuzlarımızda meçhuliyet yol almaya çalışıyoruz.
Maddeci bir arayış gerekli olsada (gerçekçilik ) o gerçekçiliğe maneviyatı kabullendiremedik. Ruhumuzun tatminsizliğini yüzeysel şehvetlerin çatışkısında tatmin olur sandık .Tabiki böyle olmadı. Bunun içindirki hep mahzun kaldık bu yaşamda. İzlerimiz ruhumuzu acıtan yaralara dönüştü.
Ülkemin deli dolu akan nehirleri benide götürün gittiğiniz yerlere yüreğim kayalara çarpsın dinsin bu içimdeki acı olurmu mümkünmü söyleyin bana.
İkibinyirmi yılının ramazan ayı oldukça düşünülesi bir atmosferde geçiyordu. Çağ kendi sorumluluğuyla kendi risklerini insan yığınlarının üzerinde bir karabulut gibi çökertmiş. Covit19 toplumları zorunlu bir karantiaya mahkum bırakmıştı.
Görülüyorki yasadıgınız asır size imkanlar sunuyor aynı zamanda sorumlu tutuyor ! altı ve yedinci yüzyıllar iki büyük dinin (hiristiyanlık,Müslümanlık ) ortaya çıktığı özsel bir zaman dilimi. Bu zaman diliminde görünür imkanların son üçyüzyılın imkanlarının hayal bile edilemeyeceği bir düzeyde olduğu gerçeği (maddesel ) bu yüzyılların insanlık tarihini ve inanç hükümdarlığının kuruluşunu üzerinde düşünülmesi gerektiği gerçeğini yok etmemekteyken ölüm ve insan var olduğu müddetçe insanlık tarihini etkileyeceği tükenişe kadar (kıyamet ) bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır . Günümüzde kabul gören Tevrat,zebur,incil ve son kitap kuran ana kaynaklar olarak öncül durumdadırlar. Metafiziğin meçhuliyetini yorumlayan ve önümüzü açan kutsal yanımıza yön vermeye çalışırken biz Müslümanlar için öncül olan kuran gerçeği olduğunu onu anlamaya çalışmanın yaşama katmanın gerekliliği yadsınacak bir durum değildir.
Yaşam dialektik bir süreçte akıp gidiyor artılar eksiler siyahlar beyazlar doğrular (doğru sanılanlar ) yanlışlar (yanlış bilinenler. Gerçekliğin odak noktasıysa ölüm oluyor. Yaşam görünür yapıda sonsuz olmuyor.
Hani gitmek istersiniz ötelere kaçmanız lazımdır artık bu öldüresi tek düzelikten yapay kavgalarından zamanın. Sakallı cüppeli yalanlardan .
Tüm devrimler cici çocuk değildir biliyoruz. koşar adım özgürlüğü törpüleyen bir cenderede olabiliyor değişkenlik. Bir kadın sarkık memeli bir yalana inanıyor. Kovuyor yüreğindeki tüm dişilikleri saklanıyor.
Devrimler aslında kadınların hükümdarlığında başarılır. Çocuklar anneleri sever biliriz.
Birgün bahar gelecek bu memlekete belki biz göçmüş olacağız.
Kimselerin konuşmadığı sözcükleri bulmalıyız ancak o zaman ilerler ruhumuzdaki yılkı atları nalları o zaman toz toprağa karışır zamanı aşarız. Tanrı biliyor kendi hükümdarlığını biz çaresizliğimizden bihaber yaşamaya çalışıyoruz.
Yıllar sonra düşünüyorumda hayat bizlere çok nankör davranıdı doğrusu emekçi sınıfın mudaivimleri olarak çok fazla bir beklentinin hevesinin içindede olmadık.Yaşam bizi hep taşlı ve dikenli yollarda yürrüttü Ömrümüz .Gönüş şarkılarımız hep üzünlü oldu yaşam başedilmez dağları önümüze çıkardı .Ama dağlar iyidir sizi kamçılıyor özgürleştirmenin ötesinde size yaşama karşı bir dik duruş veriyor.
Sanki şurada şu masanın arkasındaki döşemesi solmuş tahta sandalyede oturmuş beni izliyor. Çaresizliğimi ondan saklamanın telaşındayım. Vakitsiz ölüm tanımış ansızın yüreği dağlanmış yüksek dağlarda kaybolmuş çobanlar gibi yıkık bir ömrün paçavralarına sarılmışım.
Herkes yatarken o uyanıyordu. Sonra düşündü evliliğini çocuklarını buğday taneleri gibi dağınık özlemlerini . Onları artık toplayıp bir yerlere kaçacak gücü kalmamıştı. Hiç konuşturtmuyordu onu cehaletin kara çalısı.
Niçin böylesi zorlanıyordu bu yolculukta yanlış ata oynamış kumarbazlar gibi yılgın ve yorulmuştu. Sokakta kendi varlıklarından habersiz insanların yaşadığı o şehirde ömrünün kırkyılını geçirtmiş olsada hep yabancıydı. Kendi evinde oturduğu deniz kenarındaki parkın çiçeklerinde. Yağan yağmurda herşeyde bir ötelemenin ağrısını yaşıyordu ruhu.
Soğuk bir kışı yaşıyoruz ikibinyirminin aralığında. Karşıda Torosların arkalarına kar yağmış diyorlar. Ayaz güneşin ışıklarını anlamsızlaştırmış. Tıpkı peşinde koşar göründüklerimizin anlamsızlığı gibi.Bu sabah diğer sabahlardan farksız yine yoksun yine yalnız içiyorum çayı.
Erişemediğim gökyüzünün sonsuzluğunda avuçlarımdaki dualarımı yolladığım tanrım .Beni koru ve huzurlat.
Biliyorum erkekçil röllerinde yaşamın dik durmalıyım.korkaklık ve çekingenlik bana göre değil (çünkü erkegim)
Biliyorum görmezden gelinen ne varsa konuşulmayan yok sayılan o bizim beynimizde bir perdedir.’ Nasılsın ? ‘diye sorulan her söz riyakar ve fahişe.
Yine askerler kılıç kuşanmış yine ülkeler fet edecek ölümler halbuki bak sabah olacak birazdan saçları ıslak aşk ve güneş yaşamak ne güzel.
Tüm kalıplarını kırıp yalanın ellerini tutuyorum senin.Biliyorum ne varsa yasaklanan sözcüklerde aklım onları seviyor.
Yaşam değerli görülen ne varsa değerini senden alır .sensin onu değerli kılan koruyan . isimsiz askerlerin ölümlerinden medet uman. Nutuklar atan.
Sensiz sokaktaki kadını fahişeletip sonrada namustan laflayan.Sen yalan çek git sokağımdan şimdi güneş doğacak bu sokağa .
Kedilerin hükümdarlık sürdüğü o bahçede kırmızı gülleri göremiyorum. Hanım elleri ve begonyalar anamın ektiği teneke saksılarda bana sevin diyor yaşamaktan keyf al.
Artık seni anlamıyorum .artık kalabalıksın benim için.Ben yanlızlıgı seviyorum .Askerler geçiyor penceremden.Birde şiirleri sözcüklerin seni arıyor ışıkları gecenin.Yıldızlar seni yazıyor gökyüzünün içselliginde.Beni seni sevmiyorum analmıyorum suskunluğunu.Halbuki tamtamları çalıyor ölümün çabuk olmalıyız.Her şey için ! şimdi pamuk toplama zamanı çukurovada.Orda dogmuş anam kara yazısıyla sen bunu bilmiyorsun.Sen hiçbir şey bilmiyorsun bana dair. Olsun kadınımsınya.Kırmızı baş örtülü bir güz sabahında sigaran kalmamış gidip almalıyım.Hani içme şu sıgarayı dedimde anlatamadım.Kim bindi atlı arabaya kim yayan bıraktı sonbaharda.Niçin hüzünlendin niçin mutsuz ve bedbah.Korkma çekinme anlat bana.Bileyim nerde kaldı mutluluk hangi gecenin aydınlığıydı sevişmelerimiz.Yada olmadı öyle bir şey .hep gariptik hep kimsesiz.Olsun bizimde vardı umutlarımız. Köhne bir kavgaydı ömür.Artık seni anlamıyorum. Nerde tükendi bu umut.Çekip gitmekte olmuyorki kolaymı bırakıp gitmek yıldızlı geceyi.
Kırmızı bir kadın sevdi yüreğim.Özgürlügü gizlerinde saklıydı.Aldı beni dağların arasında bir toprağa ekti.Küçük gözleri vardı iyi görüyordu.Esmer bir özgürlük vardı saçlarında.Kış günleri ince bir hırka üzerinde.Ankara dikim evi postanesinin önünde.Beklerken otobüsü beni görünce gülümserdi.Küçük esaatta bir mimarlık bürüsunda sıtaj yapıyormuş.Babası demir yollarında makinest.Kendi anlatmıştı bana hikayesini.Annesi bırakıp gitmiş babasını.züppe kılıklı bir yalanın peşinde.Bana gorkiyi okudunmu dedi.Bilmiyordum öğrendim.Devrimci bir ruhu vardı.Bir türk kızıydı.Ülküsü onurluydu bir hikayesi vardı yanlızlıgının.Ben onu kucaklamak istedim.Hani kardeşçe sarılmak umuduna.Gülümsemek istedim .
Ekim yanı başımızda gibi eylülün son günlerindeyiz.şöyle içimizi soğutacak bir yağmur yağmadı daha..Daha ıslanmadı kabirleri kimsesizlerin .Islak bakışlı korku çekip gitmedi daha .Bence sende çekip gitme sakın agladıgımda.Hani özgürlük sınırları olan bir hikayedir derler.Sende benim hikayemsindir. Gece boyu beklediğim nefes.Söyleyin ölüm geçmi gelir böylesi acılarda.Türkçe düşünüyorum. Okyanusları hiç gitmediğim ülkeleri.Genç bakir umutlarımı .Sözcükler diziyorum sıra sıra beyin hücrelerim oksijenleşiyor.Sonra bir tahta masada oturuyorum yukarılarda yıldızlar ülkesi denien yerde.Hani bir kız vardı gülümsüyordu saçları rüzgarlara.Sonra ölüm geldi . Artık girilmez her vakit girilen eve. Ömür bitmez.
Bir kadın sevdim ben.Niye sevdim bilmiyorum.Yürüdüm arkasından.yıldızları anlattım ona .Sonrası korktum sarılmaktan.Korkularına adını Neptün koydum onun.Gitti adı kulaklarımda.Öylesi bir kadındı işte.Devrimciydi yıktı içimdeki karanlığı.yırttı perdelerini günahlarımın.Gökyüzünde bir yerlerde uyudu.Bırak dedim beni çağırma yanına olurmu.Benim yanlışlarım ağlatır seni.
Bana kendini anlat sen olurmu.Küçük hayellerini uykulardan uyanınca.Uçup giden uçurtmalarını çocukluğunun.Beyaz dantelli gizlerinde sakladığın.Umutlarını anlat bu hikayede.Biliyorum kırmızıdır rengi sevincin.Bana kırmızıyı anlat hiç bilmediğim.Yıkık erkek hayellerinde saklanan.Hiç gülmeyi bilmez kapılarını anlat.Taş duvarlı gizlerinin acısında.Sözcükler anlat bana içinde sen olan.Biliyormusun ışıkları sönük bu şehrin.Kadınları mutsuz erkekleri karanlık.Kelepçelerden kaçkın kimsesizliğim.İşte sen tüm devrimci yoldaşların.Yürekcil ülküdaşların sevdası.Bana seni anlat olurmu.Bir kır kahvesinde tahta masada.Kiraz incir ve çilek birde sen.Çocukluğumu anlat bana hikayede.Damda uçurduğumuz güvercinler.Ve yitenleri toprak altında yatan.Biliyorum kırmızıdır rengi sevincin.
Niçin öylesi öfkeli bir yüreğe sahibim.Niçin kaçıyorum .kalabalıklardan.Günahlarımı ipe diziyorum kendimce.Kızıyorum korku dağlarının yamaçlarındaki köylülerime.Biliyorum özgürlük seni sevme hakkımı kullanmak gibi bir şey.Söğütler arasında dolaşan genç kadınlar gibi kısrak.Aranılan nevarsa kendinde onda bulmak.Ben niye özlüyorum seni anlat bana.Köhne özlemlerimin geçkin hayelleri.Ve başka erkeklerin kadınlarına özlemim.Günahkar ve ilkel bir sapan lastiğinden gelen taş.Ondan yaralıdır yüreğim.Biliyorum ölümümü kimse umursaamayacak.Kimse şiirler okumayacak bu hikayede.Sadece kısrak bir koşusu olacak yılkı atlarının.Kırmızı tuğlalı evde cebecide ankara olacak yüreğim.Sen kimdin neydin anlat bana haydi.O kırmızı tuğlalı evin gecesinde.Özlemiş olacağım gidişini.Gidişin acıdır yüreğimde.
Yaşamın yanılgıları var bu yanılgılar kendi dialektiginde devletler içinde söz konusu oluyor. Bu süreçte hükümetlerin zaman zaman kendilerini ve ülkelerini sıkıntıya soktuklarını hep birlikte gözlemliyoruz.Bu süreçte hükümetlerin ülkedeki hukuk kavramının zayıflığı yapısal sistemden kaynaklanan yanılgılar ve neo liberal yansımaların ekonomideki baskınlığı olumsuzluğunu gündeme taşıyabiliyor.Kabul edelimki neo liberal rüzgardan dünyanın bir çok ülkesi olumsuz yönde etkilenir olunca bir çok ülkede hatta sanayisi (artı değeri yüksek ) ülkelerde dahi yaşamın olumsuz yansımaları kendi düzeyinde olabilmektedir. Burda bir çok yerel çatışkının ve o çatışkıların hükümetleri askeri harcamalara yöneltmek zorunlulugunuda göz önüne alınca.Güncel ekonomik verilerin özellikle emekçi sınıfta yüksek bir yaşam düşüklüğünü önümüe koyduğunu görebilmekteyiz. Bu süreçte hükümetlerin yanlış kararlarının etkisi olduğu bir tesbit olmakla birlikte dünyanın içinde bulunduğu şartlarında hükümet programlarında hata payını yükselttiğini görebiliyoruz.
Rutubetli Alanya havasında temmuz ayını yaşıyoruz olasılık eylülün ortalarına kadar Akdeniz bölgesinde bu nemli tiropikal havanın yaşamı olumsuz etkileyeceği gerçeği olacak.Kurban bayramı arefisinde Müslümanların kabir ziyaretinde ektikleri çiçeklerin kurumaya yüz tuttuğu çoğunun kuruduğunu düşünmek akla geliyor. Hayat suyu seviyor.Su yaşamı besliyor .Umutları yeşertiyor.Dünyayı renklendiriyor.Serçe kuşları küçük gagalarında suyun ıslaklığını hissedince kanatlarını boşuna çırpmıyorlar. Su kirlerimizden bizi paklıyor.Yaşam yanılgısını yaşamsal umuda bıraktırıyor.
İnsan gülmeyi bilmeli hayata bir anlam yüklemeli umut.Esmer bakışlı kadınlar şiirler okumalı geceye.Yetimler ve öksüzler hikayelerini anlatmalı özgürlüğe .Uzak durmamalı selamlarından sevdaların .İnsan ömürce sarılmalı o mavi bakışlı Akdenize. Bu dünyada yaşamanın bir anlamı vardır mutlaka .Bu hayat sana bana bağlı değil. Çiçekler senin benim çiçeklerim değil .Hani bir yerlerden başlamalı dedik hayata. Bir yerlerden sevmeli umutlarını memleketin.
Bir toplumun iki ana karekteri vardır .Bunlardan birincisi millet olma (ulus ) İkincisi yönetim tercihidir.Millet olma vasfı geçmişten damıtılarak gelmiştir Türkler olarak çok derinlere inen bir öz yapımız olduğu aşikardır. Günceldeyse yönetim tercihi çağdaş zeminde demikratik laik sosyal hukuk karekterinde halkçı bir içselligi içinde taşımayla ilgili bir sonuç olmaktadır.Günümüz devlet kareterinde ulusal boyutta halkçı paylaşımcı demikratik karekter kabul görür bir devlet yapılanması olarak görülmektedir. Demikrasi farkındamısınız edebiyatı besleyen bir kavramdır .Çünkü düşünceyi ve yazıyı özgürleştiren bir hamuru vardır.
Ne büyük hatalar yapıyoruz.Ne büyük haksızlıkların gırdabında eziliyoruz .Dinginlenmeyen bir ateşin içinde sahiplenme duygusuyla yaşamın fani olduğunu unutuyoruz.Tüm yanılgılarımızı tanrı görüyor.Bize kızmıyor tanrı takipteyiz ama müdahalede değiliz.Tanrı bizi tanıyor.Tanrı bekliyor.
Bilmiyormusunuz en vakitsiz zamanda gelir ölüm. Daha gülümsememiştir hayat size.Daha yüreğinizin denizinin köpüklerinde ıslanmamıştır umutlarınız.Özgürlük çarmıha gerilidr daha .Karanlık daha aydınlığa ulaşmamıştır. Şehirlerin varoşlarında pencereleri kapalıdır sevdaların.Ekmek acıdır. Ne yapabilirizki biz.Nasıl tutarız ellerinden bu sömürü çarklarının.Nasıl ağlatırız yetim gözlerini memleketin.Biz nasıl yaşarız toprağa verdiklerimizin ardında. Anadan babadan ömrün bitmez kavgalarında hasrete nasıl tuz banar kavgalarız.Hani bizde gülümsemek isteyiz hayata. Bizde bakmak isteriz yârin kara gözlerine bizde çöllerde bir hava bulup şiirler yazmak isteriz sevdalara.
Fikirler anlaşılmak için ortaya çıkarlar.Toplumsal gereklilikleri oluncada kabul görürler. Miliyetçilik fikriyatınıda böyle değerlendirmek lazım,Günümüzde bu süreç Türk islam ülküsü kavramıyla uyumsallaştırılmış görünsede aslında ümmet millet kavramının birbirini desteklediğini ifade etmek gerçekçi olamıyor.Ümmet kavramı dinseldir ve özeldir.Millet kavramı kavimsel karekterli, günümüzde kültürel birlik ve amaçları öne çıkarır.Bazı çevreler miliyetçiligi ırkçılıkla ve daha ötesi şöven faşizan yapıyla bir tutarlarki bu görüşte samimiyet aramak pek gerçekçi olamıyor. Millet kavramı kültüreldir.Aynı toprak parçası üzerinde yaşayan aynı ülküleri içleştirmiş hukuk boyutunda eşitcil hakların sahibi olmanın kültürel ifadesi olarak yorumlanır.Millet karekterinin bir geçmişi vardır simgeleri vardır bu simgelerden rahatsızlık duymak anlamsıdır ve gerçekçilikten uzaktır.Günümüzde sağ sol kavramları kalıplarını aşmak zorundadır.Bütünleştiricilik hedef olmalıdır. Üretim tüketim ilişkileri katılımcılık paylaşım karekteri çağdaş devletlerin ve o devletleri oluşturan halkın ana hedefi olmak durumundadır. Burda kalıpsal düşünmeyip denge üzerinde olmak yaşamı özgürce kucaklamak benlik vasfımızı yitirmeden biz olabilmek zorunsal bir tercihtir. Bireyler yaşamlarında özerk toplumsal yapıda ortak kültürün yoldaşları ülküdaşları olmak becerisini gösterebilmelidir.Yaşam hepimiz için sınırlıdır.Sınırlı yaşamın huzuruda bilim ve özgürlüğün patasında olgunlaşır. Benim doğrularım sizin doğrularınız olacak diye bir baskınca ilkel bir yansımadır.Büyük bir yanılgıdır.Yaşamı birlikte kucaklamanın yollarını bulalım o yolu akıl bilgi ve çağdaşlığa taşıyalım. Her fikri aşağılamak yada göklere çıkarmak toplumsal barışa katkı veremiyor.Hoşgörü gerçekçilik bu süreçte yolumuzu aydınlatacaktır diye düşünmeliyiz.
İnsanlar kendileri dışında herşeyi eleştirmekten büyük bir haz duymaktalar.Çogumuzun güncesi o şunu yaptı o bunu dedi o şunu giydi potasından dışarı taşamıyor.Ömrümüz birilerini eleştirmekle geçiyor dersek bundan kendimizede bir pay çıkarmış olsak doğrusu gerçekçi davranmaya yakınlaşmış oluruz. İşin ilginci eleştirisel bakış kendimize yöneltildiğinde büyük bir tepki göstermekten geri durmuyoruz. Hepimiz kendi cehaletimizin karanlığını aydınlık sanma yanılgısı içinde degilmiyiz. Yaşamı başkalarının keyfiyeti için ıskalamaktan geri durmayı bir türlü başaramadık. Birilerinin gölgesinde olmak yaşamın olmazsa olmazı gibi görüldü. Hep geride kalanlardan oldukç.Çünkü yüreğimizdeki merhamet ateşi hep var olsun istedik. Sevmek bizim için fedakar olmakla eş değerdi .Dogrusu bu durumda olan milyonlarca insancıklar olarak eksik yaşadık.Birilerinin değil çok şeylerin gerisinde kalmamızın gerekçesi birazda insanca var olma çabamızın bir sonucu oldu. Yaşamak kendimiz için yaşamak bizim için yaşamak yetim sofrasına bir ekmek koymak için. Yaşamak maden ocaklarında karalar içinde tükenen ömürlere beyazı tanıtmak için.
Sabah oldu.Demekki geceyi geride bıraktık .Koca bir ömrü geride bıraktığımız gibi.Çok kadınlar sevdi yüreğimiz .Hepside ırakta bir hikaye oldular .Bugday ekmeği gibi acıktık onlara soframızda görmek istedik.Kardeşce sevmek istedik esmer bakışlı umudu.Tükernmek ne kelime büyüdük onların yokluğunda dağları tepeleri aştık.Açkaldık garip kaldık yörük çadırlarında .Sessizligimiz umudumuz oldu. Bir ömür nasıl yaşanmalı .Nasıl uçurtmalı gövericnleri mavilerde.Göçüp gidenlerden nasıl vazgeçmeli.
Nereye sıgınabilirdiki bu küçücük serçe ruhlu kadın kanatları kırık güvercinim benim.Çekti gitti kendi yolculuğuna.Yorgundu onu çeken atlıları hayatının .Saldırıya uğramış eski zaman posta arabalarının borda elbiseli çekici kadınları gibiydi.Oderece savunmasız ve sıradışı.Sıra dışıydı hele o sünepe tipli erkeklere beş basardı cesareti tek kurşunu kalmış simit wesson tabancası gibi son atışı yapmak için bekliyen kovboy gibiydi.Gerçi hiç onu güldürecek saçlarını okşayacak ona şarkılar söyleyecek bir yoldaşı olmamıştı .Nerde akşam orda sabah kümesini arayan bıldırcınlar gibi çatı pervazlarında saklanıpta bu günlere gelmiş gibiydi.Sonra onun birkaç yıl şehrin mahpushanesinde misafir olduğunu duyduk. Kendisini taciz eden bir yaşı geçkin adamı karnından vurmuş adam haftalarca şifahanenin odasında kendinden bi haber yata kalmıştı. Tüm bu kabadarı tavrına karşın sonuçta bir kadındı .Dediklerine göre çocuk yaşlarda bir toprak ağasının karısı yapıvermişlerdi onu .Boynuna altınlar takmış yüksek topuklu ayakkabılar giydirmişlerdi çocuk ayaklarına.Elbiselerinin rengi ya pembe yada kırımızı dantel yakalı uzun kollu rahibe elbiselerini andırmaktaydı .Onlardan tek farkı mintanların renkli olmasıydı. Ah dedi keşke mintanlarım degilde kaderim renkli olsaydı. Şimdilik toprak ağasının karısı olmak iyi bir şeydi.Her nekadar solcular ‘toprak işleyenin su kullananın ‘deselerde hayat öyle yaşanmıyordu.Suyunda sahibi vardı toprağında. Bir gök yüzündeki güneş herkesindi o herkesi ısıtıyordu .Işıgını herkese veriyordu. Tanrı kullarını seviyordu .Kimse güneşe dokunamıyordu.
Her şeye Yeniden başlamak mümkün olabilirmiydi.Hani bir tirene binersiniz tiren aniden sarsılarak hareket eder.Siz bir irkilmenin mahcupluğunuzu yaşarsınız.İyi bir hekimin çaresiz bir hastalığa yakalanması gibi yapılacak hiçbir şeyin olmadığı bir hikayeyi anlatmak olur yapılacak olan. Hani suskun kalmızsınızdır .Üzgünleşmiştir dilin ucundakileri saklamaktan.Kendinizden vaz geçmiş bir hikayedir artık sizin için zaman. Hani hiç konuşmamışsınızdır.Hiç saklamamışsınızdır.Açıp dökmüşsünüzdür utangaçlığınızı sofraya.Sonra sözcükler kırılmıştır size hikayesi yanlış yazılmıştır gizlenilenin.Kimseler anlamamıştır .Hep yavan umutlar kapınızda misafiriniz.Bir sabah vakti en beklenilmez zamanında çekip gitmişsinizdir.O kara yazılı tirenin kompartumanında tüm sakladıklarınızla.Bilirsiniz hikayeler olasılık dahilindedir. Sabah varsa akşamıda vardır mutlak.Yol varsa gelenide olur. Konuşulmayanların hikayesini dinlemek zor olurda olur işte.Tükenir sevdaları umudun.
Varlıgımızın varlık nedenini nasıl bilebiliriz.Varız niçin varız varlığımızın başlangıcı ve sonu ne olabilir .Başlangıcımızın başlangıç aşaması nedir dogumumuzmu ötesimi ötenin bilinmezliginin gerekçesi ne olabilir. Ruhun varlığını nasıl ifade edebiliriz .Madde nedir nasıl var olmuştur .Büyük patlama teorisi var oluşun sebebi olabilirmi .Var olanın patladığını düşünecek olursak Maddenin büyük patlama öncesinde var olduğunu düşünmek gerçekçimi oluyor. En büyük giz olan ölümle nasıl barışık olacağız.Tanrı inanç yaşam sarmalında düşünce neyi yada neleri çözebilecektir.
Öylesi ortamlar olurki konuşmanız felaketiniz olur.Tüm oklar üzerinize çevrilir .Böyle durumlarda orda durmanız bataklıkta çadır kurmak gibi anlamsız ve yorucudur.Kendinizi sevin ruhunuza eziyet etmeyin.Özgürleşmenin kendi tercihiniz olduğunuzu unutmayın.Sürünün arasında olmak size değer katmaz .Bir duruşunuz olmalı sakin ve kendince yürekli. Bunun için konulşulmayanları konuşun.Size oklarını çevirenlere hedef olmayın.Kükremeyi bilin.Boyun eğmek kolay bir tercihtir. Küçülmenizde kolay olur . Siz gökyüzünde dolaşın özgür kartallar olun.
Tüm çatışkıların içselinde konuşmamak yatıyor.Konuşmayı beceremiyoruz.Suskunlugumuzsa birilerinin cahil cesaretinde azgınlaşmasına zemin yaratıyor.Suskunca davranışlarımız içsel benliğimizde fırtınalar oluştursun biz sessiz akan suların altında çırpınan balıklar gibi kalıyoruz.Yaşam bu olmamalı .Tanrı bizi bunun için yaratmadı .Sonsuz bir ömrede sahip değiliz.Neyi niçin istediğimizi neye niçin katlanmak zorunda kaldığımızı kendimize anlatabilmeliyiz.
Arsız insanlar cüretkar olur .’Yavuz hırsız ev sahibini bastırır .’ Kimselerin erişemiyecegi rezilliği onlar biçimi yapmışlardır.Dogrusu bu kulvarda yol katedenleride görmeniz mümkündür. Usulca korku saçarlar çevrelerine.Yalanın ve yitikliğin ruhlarındaa verdiği kara lekeyi pek umursamamzlar. Siz hiç yetim hakkı yiyende merhamet duygusunu ararmısınız.Hiç düşünürmüsünüz yaşamın kısa bir hikaye olduğunu .
Meteryalist bir bakış açısının eksikliğini yaşıyoruz.Evet her olguyu maddeyle açıklama şansına sahip değiliz.Belki görünen haliyle madde oldukça önemli bir özne.Örnegin bedenimiz.Beden olmazsa bu dünyada var olma şansımız olmuyor.İşin diğer yönü beden niçin gerekli sorusunda .Evet beden yoksa bizde yokuz .Ama görünürde yokuz bilinmiyende yok olduğumuz ileri sürmek gerçekçi olamyacaktır.Bedenin yitikleştigini var ölüm ) Varlıgını çok iyi bildiğimiz bizim karekterimizi biçimlendiren ruhun durumuna ne diyebileceğiz.Bedenin öldüğü an itibari ile ruhunda yok olduğunu söyleme şansımız olmadığına göre (bilinmezlik ) meteryalist görüşle herşeyi açıklamak mümkün olamıyor.Evet madalyonun öteki yüzünü görmezden glememeliyiz. Ruh bir içsel gerçeğimiz olduğuna göre ruhun bedenin hiçligyle paralele bir sonu yaşadığını idda edemiyoruz.Ruh bizi sonsuzluğa götürüyor.Topraga verdiğimiz bedenlerin çaresizliği bizi yanıltmasın Ruh daim var oluyor.ve sonsuzluğa uçuyor.Durum ihtimaldir böyle oluyor.
Hayat akış gidiyor bu hayatı düzeltebilecek bir güce hiç birimiz sahip değiliz.Kapitalizim kominizm burjuva işçi sınmıfı din tarikatlar cemaatler.Milli değerler halklar halkların kardeşliği ve karmaşık temelini bulmakta zorlandığımız bir düşünce varlığı.Kimiz neyiz ölümümüzün gerekçesi ne olabir.Ölüm ötesi nedir.Yaşam yaşamın sosyal karekteri sınıfsal gerçeklik rahat yaşayanlar ezilenler.Demrasi hukuk eşitlik ve sınırlı bir hayatta daim istenen fedakarlıklar .Ahlaki değerler olasılıklar yada yanılgılar.Düşünülüp konuşulamayan güncel beklentiler amaçlar arzular.Ve içselleştirilmiş büyük yaşam yanılgıları . Şu olmak yada bu olmak .Yada hiç birşeyin hiçliğini hissetmek. 2024-Alanya )
Örgütlü toplum iyidir toplumun en etken örgütüde hiç şüphesiz tüzel karekterinde devlettir.Devlet kamu otoritesinin ana güvencesidir.Ve gerekli bir otoriter gücün mutlak temsilcisidir.Günümüzde devletin çağdaş karekteri biliyoruzki hukukla özgünleşiyor.Hukuk devleti yüceltiyor.Adeletli olmasını sağlıyor. Devlet bunu ana yasa ve yasalar etkeninde gerçekleştiriyor.Biz bireyleri etkileyen bir başka güçsel varlıkta toplumsal değerler töre gelenek görenek oluşturuyor.İkincisi birinciyide etkiler görünsede ikincisi agır gelişen bir kavram .Biraz tutucu bir yanı olduğunu görebiliyoruz.Gerekli olanlar niçin var sorusuna çokça muhatap olan bir durumun varlığından söz ediyoruz.
Sabit düşünce büyük bir yanılgı oluyor.yaşam akıp giden dinamik bir kavram bizim bu gerçeği görmememiz bizi geriye itiyor.Yaşam ıskalanıyor.Hayat anlamını yitiriyor.Bizlerse çok şeyleri kanuşmaya dahi cesaret edemiyoruz.İçimizdeki şeytanla yalnız bırakıyor hayat bizi.Yolculugumuz taşlı dikenli yollarda ruhumuzu kanatıyor.
Bazen kader ben burdayım diyor.Aklın kabul etmeyeceği olayların içinde buluyoruz kendimizi . en güçlü göründüğümüz zamanlarda dahi çaresizliğin gırdabında tükenmeyi yaşıyoruz.Biliyoruzki yaşamın varlığı umut etmekle yeşieriyor.Umut tükendiğinde konuşulanların konuşulmasının bir anlamıda kalmıyor.Anlamak istemiyoruz yaşamı konuşulmayanların sevinçledigini.
İnsanlarla konuşurken gözlerinin içine bakın o size samiyeti getirecektir.İçinizdeki kirliliği paklayıp aklayacaktır.Kibri ayağınızın altına almış olacaksınızdır.Gözler yaşamın var oluş kapısıdır. Sevgi gözlerde kendine yer bulur.Gözlerdir ilk hüzünlenen yaşını akıtan.Sizi insan kılan.Gözler yüreğiniz dünyayla özdeş bir kapısıdır.Okapı hep açık olmalıdır. Samimiyetin daklaştıgı tek varlığımız gözlerimizdir. Ah o kara gözler hatırlayınca yüreğim sızlar .Alıp başımın giderim ıraklarda bag bozumlarının vaktidir zaman .Sevda delirmiş ömür tükenmişken.Hatırlanır olur hikayesi yitenlerin..
Ruhumla çok iyi anlaşıyoruz.Umarım beni yanıltmıyordur.Ruhu bir misafir gibi görmemek lazım ruh bedenimizin hükümdarı .Acılarımızın yoldaşı .Yanlışlıgımızın zulası.Ruh bizim var olmamızın adı . Tanrı vardır bunu biliyorum.Seninde bilmeni isterim. Ahlakın ilahi bir yönü olmalıdır.Günümüz ahlakında bu özneyi göremiyoruz. Ahlak doğanın içinde bir kuvvet olarak varsa o kuvvetin beslendiği mekanda evren olmalıdır.Ama görüyoruzki bir çok toplumda ahlak diye bize dayatılan yaşamın çöp kırıntılarından öte bir şey değildir. Aslında ahlak insan ruhunu besleyen en önemli varlıktır.Ahlak ruhun edebidir diye düşünebiliriz. Aslında bu dünyaya getirildik (Yaratıldık ) amaç olarak varlığımızı nasıl izah etmeliyiz yoruma açık bir durumdur.Dini kavramlarımız bize insanların imtihan için getirldigini açıklaya dursun Tanrının buna neden gereksinim duyduğunu bu sınırlı aklımızla anlamakta zorlanacağımız kesindir.Evet yaratıldık ve bunun bir amacı olduğu gerçeği önümüzde duruyor.
Bir şeyin ne olduğunu anlayabilmek için neden var olduruldu onu anlamakla ilgili bir durumdur.Ben varım bu var oluşun gerekçesi ne olabilir. Yada şöyle düşünüyorum ben hastayım tanrı niçin bu hastalığa beni uygun buldu.Kaderimin bunda rölü nedir.Kaderimi tanrı çiziyorsa ben niçin sorumlu oluyorum. Gençliginden yaşamın diğer akışlarında ablam fidan niçin hastanelerde geçen bir ömür yaşadı .Tanrı ona haksızlıkmı etti.Niçin birileri uzunca bir hayatı yahatça yaşama şansı bulmuşken birileri erkence zamanlarda ömrünü tamamlamış oluyor.Kaldıki bu kısa sayılacak ömürde daim bir mücadele daim bir endişe yaşamın özünü belirliyor.
Duygularımız ve dolayısıyla duyu organlarımız çok önemli bize çevrimizle anlaşılır olma şansını veriyor.Burda şöyle bir belirsizligide ifade etmekte fayda olacak gibi .Çevre değişkendir.Çünkü toplum dinamiktir.O zaman gerçek sanılanı sade duyu organlarımızın yetkenligiyle açıklama şansımız olmayacaktır .Burda düşünme sorgulama araştırma neden niçin sorularına yatın arama bizim yolumuzu belirlemiş olacaktır. İyiyi bilmek iyi olma iddasından vaz geçmemek lazım .İyi nedir diye düşünecek olursak Huzurun kaynağı diye bir görüşü ifade edebiliriz.Bu durum en iyiye ulaşmak en huzurlu olmak gibi bir sonuçla bizi karşılaştırmış oluyor.
Dünyadan vazgeçmeyelim .Dünya bizim için yaratıldı diye düşünelim. Paylaşalım empati yapalım .Kendi doğrularımızın gerçek doğru olmayabileceginide akıldan çıkarmayalım.Kırmızı güller dikelim konuşulmayanları konuşabilmeyi başaralım.Hayata bir anlam katalım.Bu dünyaya tesadüfen gelmiş olamayacağımızın farkında olalım.
Dünyanın çivisi çıkmış.Haksızlıklar diz boyu.Kalbi incinmiş insan yığınları hüzünün yorgunlgunda ömür tüketiyorlar.Ömür yalanlar üzerine kurulmuş bir sömürü çarkının dişlileri arasında tükümip gidiyor.Birde vakitsiz ölümleri var kaderin. Yüregi pak insanları alıp götürüyor erkence geride yalanın pici sokağın kahpesi yıkıyor umudun duvarlarını. Yinede sevmek lazım umutlanmak lazım. Paylaşmak lazım sevgiyi .Bunu başarabilirsek belki yine baharlar gelir sokaklara yine sevdalar tütser umuda dair.
Kimse kalmaz yanımda biliyorum sende gidersin Kadın gider umut gider.Bir ben kalırım tozlu yollarında gecenin.Gece saklar beni .Çok kadınlar özler yüreğim.Şiir olur sözcükler yüreğimde. Ah bu özgürlük ne zaman gelcek söyle bana.Ne zaman bitecek bu hasret.İşçiler ne zaman sevinecek yaşadıklarına.Sabah ne zaman olacak .Ne zaman ısıtacak güneş şarkılarını ağlamanın. Hani sevmek vardı bir zamanlar.İşçi evlerinde oturmak bir sofrada .Kafkas göçmeni babam şirin usta maviş gözleri hala aklımda.Hala özlenir olur bu mevsimde babalar.Daha gelincikler açmamıştır hayellerimizde.Daha soyunup dökünmemiştir aşk.Gece dinlememiştir hikayesini özgürlüğümüzün. Bak işte sabah ezanı okunuyor.Kalk giyinelim günahlarımızı üzerimize.Şiirler yazalım bir çay demliyelim. Unutalım göçüp gidenlerimizi. Kimseler kalmadı bak kalk bizde çekip gidelim.
Geçiciyiz biz bakmayın uyuduğumuza uyandığımıza.Kalkıp sabahları işe gittiğimize.Sevdalandığımıza. Agladığımıza.Yokuz yokluğumuzun farkında olmadan.Hani demiş ya şair ‘Yaşamak ciddi iştir ‘.Ölmekte öyledir gülümsetmekte.Sende öylesin benim için.Yanımdasın nefesin gözlerimde.Hani korkular vardır çaresiz umutsuzluklar.Özgür fahişeler gibidir hayat.Emekçi tayfaların ellerindeki sıcaklık.Korkusu yaşamanın ölüme inat.Sana inat bana inat.Vakitsiz devrimlerin başucunda uyuyan.Aparatsız askerler gibiyiz.Geçip gideriz dehlizlerinden ömrün.
Sigmund Freud Ruh sağlığını ‘sevmek ve çalışmak’ olarak ifade eder.Sevmenin insan yaşamında yadsınmaz bir pozotif etken olduğu görüşünü önemser.Sevmeyince onun yerini nefret algısının dolduracağını ifade etmek doğru bir görüş olurmu bilinmezlik taşısada sevmemenin çalışmayıda ötelediğini kişiyi miskinleştirdiğini dahası melenkolik bir yapıyı oluşturduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.İnsan denen canlının sosyal bir varklık olduğu gerçeğini hepimiz kendi yaşam yolculuğumuzda görmek ve bu gerçeği yaşamak durumda kalmışken bireyselliğimizin sınırları oldugunuda kabullenmiş olmalıyız.Burda şöyle bir sorun karşımıza çıkabiliyor.Sosyal bir varlık olarak sosyal işlevimizde sınırsızlık mümkünmüdür.Açıkcası bilmeliyizki sosyal varlığımızda kendi içinde sınırlıdır.Çünü toplumun kuralları vardır bu kurallar eleştirsel bir karekter taşır görünselerde aynı zamanda toplumun sağlıklı işlevine katkı veren özgünleşebilmiş bir gerçekligede sahiptir.Bunun başında pozotif hukuk kadar toplumu ve bireyi etkileyen ahlak kuralları toplumsal töreleri gösterebiliriz.Zaman zaman despot yönleri olsada toplumların kendi içsel kültürel karekteristigini yok saymak gerçekçi olmayacaktır.Yaşam kabul edilebilir bir toprağın üzerinde yeşerdikçe birey ve toplum mutlu olma şansını yakalar.Bunun içinde düşünmek düşünceyi ifade edebilmek (konuşmak ) ve karşıt görüşlere açık olmak önemsel bir gereklilik olur. Var olanı red etmeden olması gerekene ulaşmaya çalışmak doğal bir gerekliliktir. Yaşamda daim ilerlerde olmak yeniliklere açık olmak özüde ötelemeden içinden doğruyu damıtmak hedef olmalıdır. Sevmek çalışmak ve paylaşmak .Hepsinden öte konuşmak konuşulanı anlamaya çalışmak bir çok yanılgıyı ortadan kaldırır diye düşünülmelidir. Mutluluk birazda karşıtları anlamakla ilgili bir sonuç oluyor gibi.
Akdenizi bilirsinizdir.Cana yakın bir denizdir.Sevdirir kendini.Sıcak sımsıcaktır bir annenin kucağı gibidir.Sofrada anne yemeği olur ya hani şöyle sevdirir kendini zaman . Akdeniz öyle bir şeydir işte.Sabah erkenden uyanıp bu yazın ilk eylemini gerçekleştirmiş oldum.Denizde yüzmeye gittim .Daha bir çok iş yeri açılmamıştı.Sokaklar boş gibiydi.Alanyanın damlataş mevkinde Atatürk parkını geçip sarı kumlarla buluşunca ayaklarım Bu şehrin çok güzel bir şehir olduğunu kabullenir oldu yüreğim.Gerçi tüm Akdeniz bölgesinin rutubetli sıcak havasında bunalmış olsakta akdeniz serinletecek gibiydi bizi.Sahilde bir çok degişik insanlarla karşılaştım Ukraynalılar ruslar Kırgızlar ülkenin başka şehirlerinden gelmiş anadolumuzun insanları hepside akdenizin sularında ıslanıyorlardı.Deniz onları sorgulamadan bağrına basmış o sevecen köpüklerini kumsallara gark ederek keyiflenir olmuştu.İnsanlar öylemiydi herkes kendini haklı ve önemli görüyordu hepimiz birilerini ötekileştirmenin kavgasının müdavimleri olmuştuk.Çogunlugumuz ruhumuzdaki insancıl dürtüleri bir kenara atmış hayvani dürtüyü öne çıkartmayı marifet sanmıştık.Açıkcası bir akdeniz olamıyorduk.Kucak açamıyorduk farklılıklara renkleri kovalıyorduk masadaki kiristal vazodan.Karalar giyinmeyi marifet sanıyorduk. Akdenizi kıskanıyorum.
Saat 04.07 güneşin dogmasına yaklaşık kırkbeş dakika var. salonda oturmuş teknolojinin bize nasipledigi bilgisayarda makaleler okuyorum.Uluslar arası bir tıp degisinde kanser tedavisindeki çalışmalarla ilgili veriler sunuyor.Şu anlık kılıniklerdeki hastaların tedavisine katkı verecek gibi bulunmuyor. Hastalıgın sağaltımı hala şartlara bağlı ve huzursuzluk veren bir konumda ağırlığını koruyor. Bir başka makalede Nato örgütlenmesinden söz ediliyor. Nato,nun yetmişbeş yıl kuruluşu ve hükümet temsilcilerinin toplantısı gündemde. Nato hizmet ettiği anlayış belirsiz olan bir kuruluş izlenimi veriyor. Askeri bir örgüt.Amacı tarihsel işlevi ve olası katkısı üyelerce hep tartışılan bir örgüt. Konu bizim dışımızda bir durum.İşin özünü uzmanlarına bırakalım. Ülke için yorumlanacak olursa Nato rusya karşıtı bir güç Rusya bizim ülke için önemli bir ülke ülkenin tercihi ne olabilir bunu zaman gösterecek .Rusyaya rağmen nato üyesi kalınacakmı .Natodan çıkılsa sonuçları ne olabilir.Ülkenin konumu ilginç bir açıda gibi duruyor.
Saat 04.32 Sabah ezanı okunuyor.Dogrusu çok önemli bir yansıma ruhu sevinçletiyor. Size ölümü maneviyatı hatırlatıyor.Sizi davet ediyor.
Yazı yazmanın en iyi yönü ruhunuzudaki dalgalanmalara neşter atmış oluyorsunuz.Konuşulamayanlar aslında yazılmasıda mümkün olmayanlar olduğunu biliyoruz.Yinede bir yerlerden bir ışık saçıyor yazı.Sizi ortaya çıkartıyor.Görünülürlügünüzü sağlıyor.Yaşama bir katkı veriyor. Sizi düşünmeye düşünceyi paylaşmaya götürüyor .Yazı yazmak varım demek gibi bir durum. Perdelerini açmak pencerenin.Kapıyı açık bırakmak sabahı önemsemek gibi.
Sözcüklerin kendini bulması yaşama bir katkı vermesi.Ölümden birşeyleri kaçırtıp bir yerlerde korunması gibi bir gerçekliği size nasipliyor yazı.Yazı düşüncenin kartviziti oluyor.
Farkındamısınız gece hüzündür.Gece yanlızlıgınızdır sizin .Gece saklar sizi korkularınızdan.Yaşam geceyle anlam kazanır .Biz yinede sabahı bekleyelim.Kapı çalınsın bir gelen olsun.Bir çay demleyelim .Bir çay dökelim cam bardağa.Gözlerimiz sevinçlesin.Dertlerimizi paylaşmayalım bırakalım kendi içimizde kalsın.Sabahı gece yapalım olurmu. Geçmişi konuşalım.Anıları paylaşalım. Kaderi esmer kadınları sevelim .Esmer işçi kadınları daha çok sevelim.
Nasılda yolumu çizdi o ince kitap (yıldızname ) Yıldızname olarak da bilinen doğum haritası, hem kişiliğimiz hem de geleceğimiz hakkında pek çok konuda bilgi edinmemizi sağlar. Yıldız namenin dini bir boyutunun olduğunu bilmek gerçekçi bir tesbit olacaktır.Sekülerlerce bilinmeyen bilinsede dikate alınmayan bir farklı alan. Görünürde anlamsız düşündükçe içinde yitikleştigimiz bir puslu durum. Bilimsel (müsbet ) olarak kabul görüşü pekte mümkün olmayacak bir durumun yansıma serüveni.
Hey hayat nasılda agır geliyorsun omuzlarımıza. Nasılda susturuyorsun sözcükleri nasılda korkutuyorsun bizi. Neyi sevdiysek alıp gidiyorsun bizden.Biz yaralı kalplere mahkum konuşulmayanlara tutsak çoğulda yanlızlıgın yolcuları olmuşuz.
işte sen gelincik,başak tarlalarının kırmızısı,korkularımın umudu,soyunup dökündügüm aşk.işte sen,tren yolculuklarımın yanlızlıgı.pence perdelerinin ardındaki kavgam.Sen evliliklerin mahkumu.İnce saçlı kel uykum.Tutupta yollara götürülmeyen ,öpülmeyen sabahlarında ömrün.kulak memelerindeki ürperti,ölümki gelse yanına arkadaş .Gizsel dürtülerimdeki acı.Sen sokak gezmelerimdeki hayal Dag yollarındaki cinselliğim. Yetim çocukların ürkek bakışları .sen hikayesi gençligimin.
Özgürlük seni koklamaktı yanlızlıgımda.Yoklugunda ağlamaktı.Kulaç atmaktı mavilerine umudun uçup gitmekti sonsuzluğuna.Soyunup dökünmekti bugday tarlalarında.Karlarda yürümekti cebecide.Bir kış kestanesine tav olmaktı iş çıkışları.Sana anlatmaktı kendini uykuda.Maviler senin içindi herhalde.titrek ayazları vardı umudun.En delice sevişmeler karanlığında.ankara tanırdı çocuklarını.Dikimevi postanesinde o kadın.Mavilerden ırak giri saçlı yalan.en kahpe kavgalar ölüme dair.O lacivertleri kıskandıran mavi.sana dair bana dair.yüreklerin dayanılmaz hali.
karanlıklar korkutmadı beni,Usumu bunaltmadı korku.yanlızlık yetmedi bana.Ölüm tüketmedi usumu.Bir akşam üstüydü ışıkları yandı şehrin.Bugday tenli dişiler arattı kendini.Perdeleri aralandı umudun.Gözleri hüzünlendi.sessiz sedasız tükenirken ömür.Uzak köylerde sevişirken hayat.tümce devşirme sevdalara inat.sana inad b ana inat.[evli kadınlar anlarbeni] loş ışıkları saklasada ruhumu.Ben seni sevdim bilirsin.Bilirsin sevdalarda tanır aşkı.
Mademki yaşamımız sınırlı imkanlarımız kısıtlı .Beklentilerimizinde vasat olması kaçınılmaz olacaktır.İnsanlara gelişemediklerinden (Kültürel ) suçlamalar getireceğimize kendimizi sorgulayıp oluru olanla yetinmeyi becerebiliyormuyuz ona bakmak lazım. Kimsenin kimseden daha akılı olduğu kanatini taşyamayacagımıza göre ilkel kalmanın mazeretleri ne olabilr onu anlamaya çalışmak bir sorunun çözümüne katkı verir diye düşünelim. Birey toplum içinde yaşarken iki ana karekteri kendinde taşımak zorunluluğunu hissetmelidir. Birincisi İletişim ikincisiyse iktisattır.Tüm çatışkıların red edişlerin farklı mahallle kültürlerinin ortaya çıkmasının gerekçesi iletişimsizlikten kaynaklanıyor olduğunu bilmek gereçkçi bir sonu olacaktır.Buna içimizdeki egonun saldırganlıgıda eklenince fay hatlarının kültüre bazda derinleştiğini gözlemliyoruz.İkinci olarak ortaya koyduğumuz kavramsa iktisat disiplini olmalıdır.Birey özellikle kapitalist toplunda kimim ihtiyaçlarım ney.Yaşam gelirim ney giderlerim ne olabilir sorularına net yanıtlar veremeyince zaman içinde kapitalist çarkların ezilmemesi kaçınılmaz olacaktır.Şimdi şöyle bir görüş gündeme gelebilir.’Birey çağının tüm kazanımlarını hayatında görmek isteir ‘ Bu doğal ama piratikte mantıksız bir görüşütür. Günümüzde biliyoruzki ailede dahi sınıfsal farklar türev olarak karşımıza çıkabilmektedir. Olay bir sınıfsal olgu olmanın ötesinde çarkların dişlillerinde ezikleşmeme olayıdır.Ya kapitalizim bilinçsizliğinizi fırsata çevirip sizi daha ezikleştirecektir.Yada sizi emek bilim olgunluğunda kendinize özel bir alan açacaksınızıdır.İktisat bilimi bu yönde size yön verebilir diye düşünülmelidir.Her şeye sahip olma şansımız hiçbir düzende söz konusu değildir.Kapitalist yapıdaysa bu açık ve net bir durumdur.
Kapitalizim bir kenara bırakıp hayata bir bakalım. Temmuzun ortalarındayız oldukça sıcak bir hava var. Erkence eve yakın akdenizin damlataş pilajına merhaba dedik .Erken saat olduğundan oldukça az insanla karşılaşıyorsunuz.Kangal kırması heybetli bir köpek kuma uzunmış akdenizin sıcaklığında yumuş görünüyor.Oldukça tatlı birazda bakımız gib. yanında daha değişik ondan daha küçük bir köpek arkadaşlık ediyor.İkiside halinden memnun gibi. Bizde onlardan memnunuz .Sarısarı kumların üzerinde bir gurpu gövercin yemlenmeye çalışıyor .kumların arasında ne bluluyorlar anlamakta zorlanırsınız.Hayat diğer canlılarla anlam kazanıyor.Hayvanların sevimli ve sevgi dolu olduklarını anlamamız zaman alıyor.
Sınırsız özgürlük sınırsız anarşiyi getiriyor.Burdaki anarşi kavramını aşırı hayat pahalılıgına karşın konuşlandırmış oluyorum.Serbest piyasa şartları derken kamu otoritesinin denetimsiz bıraktığı alanlarda yüksek bir fiyat baskınlığı var.Açıkcası keyfi bir fiyat artışı yanılgısını kapitalizim bize yaşatıyor.Anlamsız gerekçesiz bir zam çılgınlığı kapital düzen olarak toplumu sarsıyor.İnsanlar yaşam gereksinmelerini karşılamakta zorlanır oluyor. Üçgün önce aldığınız bir ürüne keyfice yapılan zamda hükümetleri suçlamakta pek gerçekçi olmuyor.Burda şunu açıkça ifade etmeliyizki toplumsal denetim hukuk içinde güven veriyor.Sınrsız serbestlik kaosu getiriyor.
Balkona bir kumru kondu sesizce içeri bakıyor.Tanımak istiyor bizi ve hayatı.Bilmiyor insan denen canlınında yaşadığı hayatı tanımakta zorlandığını.
Kendini red etmek sizi üste çıkarmıyor sadece yorgun bir yolculuğun anlamsızlığına takılı kalmış oluyorsunuz. Tüm öğretilerin sizin için olduğunu görünürde sizi olgunlaştırmak için var olduğunu sizi tanrıyla barışık kılmak istediğini varsaysak dahi.Yine bir yanılgının içten içe sizi dürtüklediğini soruların yanıtsız kaldığını hissetmiş oluyorsunuz.Tabki hissetmek onu kabullenmek anlamına gelmediğini hepimiz biliyoruz.Bazen cehalet karşınıza ilginç tipler çıkartabiliyor.O tipler sizi sorgulama cesaretinide gösterebiliyor.Sizin tercihiniz cehalete karşı temkinli olmalıdır.Bilgelik öfkenin peşinde gitmekten öte öfkeyi sakinleştirmekten geçer. Her daim sakin olmak öfkeli olmanın önünde gider.Sizi aydınlığa ulaştırır. Sizi sorgulayanları dikate alınız ama önemsemeyiniz .Yok saymak yanılgıyı getirebilir .Ama dikae almamak (önemsememek) siz özerk kılar. Siz kenid hükümdarlığınıza ruhunuzu başbuğunuz etmiş olursunuz. Yaşamak birazda kendin olmanın farkında olmak degilmidir.
Senin ellerin üşürmü bilmiyorum .Agustosta ayaz vururmu yüreğine .ısıtırmı gözlerinin ışığını sevda.Yoksa yitenlerin hasreti senidemi saldı susuz çöllere .Sendemi kanadı kırık kuşlara döndün .Ölüm girince o sevdaların yaşandığı eve.Ah nasılda boynu bükük kaldık .Nasılda anlamsızlaştı güneşin doğumu .Kim bilebilrdiki yetimlerin göz yaşları acı olur. Hikayesi ırak köylerde anlatılır.Konuşulmaz olur .Yürek dayanmaz olur çekip gidenlerin ardındaki mateme.
Tanrı ruhları sabit bıraktı (sonsuz ) bedenleri zamana mahkumlattı.Tanrı ruhlara büyük serbestlik verdi. Kenidin tanıttı Tanrı.Kullarını ikaz etti.Yaşları geçkin müminler koşarak yetiştiler tanrının merhametine o ‘Esirgeyen ve bagışlıyan ‘ mutlak güç .Cezayı hemen vermedi bekledi tüm günahkar kulları tövbe etsin istedi. Kuşlar kediler tüm hayvanlar insandaki görkeme gıpta ede dursunlar İnsanın bu baş edilmez hırsından koırkup kaçtılar. Tanrı insanlara zamn verdi kendilerini toparlasınlar.Düzgün insanlar olsun diye.Tanrı acele etmiyor.Tabrı bekliyor.
Pazarda dolaşıyorum. Sevecen köylüleri var pazarımızın doğal sevgi dolu emekdaş Anadolu köylüleri.Gözlerinde sevgisi var yaşamanın umut etmenin. Sevmenin.
Konuşulmayanları konuşacak kadar cesaretliler. Onlara şiirler okumak isterim .İnsan kokan şiirler.Konuşulmayanları konuşmak isterim onlarla.
Tüm çekingelerimizi bir yana bırakıp hayatın keyfini çıkarmaya çalışmalıyız.Dünyayı biz kurmadık bizde düzeltemeyiz.Olması gerekene odaklanıp yaşamdan keyif almanın yollarına bakalım.Buda paylaşmakla sevmekle karşıyı anlamakla ilgili bir çabaya bizleri mecbur bırakıyor.Dünyanın bizim çevremizde dönmediğini bilmek durumundayız .Hayatın bize sunduğu güzel şeylerinde sonsuz olmadığının farkında olmalıyız.Kırılıp dökülüp susmanın bir faydası olmadıgına göre konuşmayı denemeye ne dersiniz.
Evrimi sadece biyolojik bir kavram olarak düşünmüş olalım .Bunu yapıncada alanı daraltmış olmuyormuyuz.Esas evrimsel değişimin yaşamın kültürel boyutunda ivme kazandığını görmezden gelmiş olmuyormuyuz.Bireyler arasındaki tahamülsüzlügün işlevinde bu gerçeği görmekten imtina ederken bir başka boşluğun içinde mahkumlaştıgımı niçin görmek istemiyoruz.Toplumun birey toplum ilişkisinde halkalarda bir kopukluk olduğunu niçin görmek istemediğimizi kendimize olsun anlatamamanın yapaylığını yaşamda nasıl telore edebileceğiz.Birey kendi dünyasında toplumsal yansımayı nasıl gerçekleştirecek. Konuşamadıklarımız yaşamın dehlizlerini karanlığa gömerken biz nasıl aydınlığa ulaşacağız. Hayat sonsuz olmadığına göre baskıncalar niçin insafsızca üzerimize tünüyor. Dur demek çok mu zor olsa gerek kötülüklere.
Tanrı ölümü niçin var etti. Şüphesizki tanrı kudretini göstermek için kainatı ve o kainatın özelinde insanı yarattı.Ölüm gerçegiylede mutlak hakimiyetini kurmuş oldu.Tanrı ruhu sonsuzlukta tutarken bedene geçici bir zaman sundu.Görüyoruzki beden çürüyor.Ve yitikleşiyor. Ruhun ne olduğu kavramı meçhuliyetini bize baskılarken devreye inanç ve din olgusu giriyor. Tanrı kendini hissettiriyor.Akılla kendimize yön vermemizi istiyor.Tanrı rotayı çiziyor.İşin yolculuğunda bizi esnek bırakıyor.Daim kendini hatırlamamızı istiyor.Tanrı bekliyor.
Sinirceli bir kişilikti annem o derece anneydi işte.Evin üçüncü kızı olarak dünyaya geldiğinde babası (dedem ) kız çocuğu deyim onu kül kedisi misali dışlayı vermiş.Annem teyzesinin yanında büyümüş evin iki kızının üçüncüsü teyzesi annem olarak bağrına geçmiş.Tüm bunlar annemin o evde itilip kakılan bir insan olmasını engelleyememiş.Size birde babamdan söz etmeliyim batumun kedasından ondört yaşında Türkiyemize yolanmış babam ihtimal rus baskınlığından özgürlüğe kaçıvermiş babam bilinçsizce .Anadolu topraklarında tek başınanefes almış büyümüş delikanlı olmuş.O Devirde nasıl olmuşsa malatyada devlet demiryolları yol atelyesine girmiş babam .İhtimal birilerinin sahip çıktığını düşünüyorum.Annemin yanlarına sığındığı teyzesinin eşi yol atelyesinin müdürlüğünü yapıyormuş .Babamı annemle evlendirmeyi isabet bulmuş olacakki sonuç öyle olmuş. Ben kendimi bildiğimde bizimkiler Diyarbakır tiren istasyonunda demir yolu lojmanlarında yaşıyorlardı. Daha sonraları babamın altmışlı yılların sonunda orda bir arsa alıp toprak damlı bir ev yaptığını yaşamımızı orda geçirmeye başladığımızı hatırlıyorum.Diyarbakır Mezopotamyanın kadim şehri.Şimdi seni hayal meyal hatırlıyorum.
Ömrümün kırıkyıla yakını Akdenizde geçiyor Selçuklu mekanı alanya bizim için yurt oldu diyebilrim.Tüm sevdiklerimi Toros dağlarının toprağına emnanet ettim.Ruhum Akdenizin ruhutubetli havasında göz yaşlarınmı ıslak tuta dursun .Yaşam beni başka mecralara sürükledi.
Siz tahtalı dağını bilirmisiniz.Bende sonra öğrendim yorük otağlarını bir başka dünyayı.Eşim reyhan hanım bir yörük kızı ömrüm onu anlamaya çalışmakla geçti.Dagların baskın karekteri ruhuna işlemiş .O Hanım kadın kızlarımın annesi torunumun anne annesi.O yaşam yolcugumun nefesi .
Yaşam dünyavi bir kavramdır ve biz kavramda korkunun pençesinde yitikliğe mahkum varlıklarız.Özgür değiliz.Olma şansımızda olmayacak gibi görünüyor.Çok şeyleri görmezden gelmenin rahatlığı içindeyiz.Konuşamıyor düşünceyi sözcüklere dökemiyoruz. Yaşam bize şans vermiyor.Bizse bunu anlamakta dahi acizleniyoruz. Bize şans vermeyen yaşam kısıtlı bir zamanlamayla bizi misafir ede dursun.Çaresizce yetmezlikleri bize kader olarak nakşediyor.Düşünsenize kendinizi iyi gördüğünüz bir anda çaresiz bir hastalıkla karşılaştığınızı.Tüm bilinen tıbbi kavramların yetersiz kalabildiğini. Ölümün önünüzde elle tutulur gözle görülür halde size güçlüçsüzlügü boca ettiğini. Çok iyi bir hayatın içindesiniz.Egitimli saygın bir karekter olarak toplumun üst çizgisinde kendinize yer edinmişsiniz.Ama aniden önünüze çıkan sizi çaresiz bırakan ölüm gerçekliğinin mahkumu olmuşsunuz.Biliyorsunuz çok kısıtlı bir zamanınız var. Ölüm sizin için çok yakın.Ve ölümün getirdiği bilinmezliğin farkındasınızdır. Yaşamda değer verdiğiniz ne varsa geride kalacak .Aileniz arkadaşlarınız tüm önem verdikleriniz sizsiz olacaklar bu dünya keyfiyetinde. Sizsizde kahveler içilecek zamanı gelince.Sohbetler edilecek. Gülümsenecek hayata .Sizsizde yaşanacak bu yalan hikayesi ömrün. Nasıl katlanalım bu acıya siz söyleyin.çocukları aç kadınları mutsuz bu ülkenin.sokaklarında mahzunluk var.artık bekleyemiyoruz ölüm sonrası cenneti.Niçin konuşmuyorsunuz yitikliginizin altında ne var.neden sevişmeyi bilmiyor özgürlüğünüz.yoksa özgür degilmiyiz söyleyin hadi.tanrı tanır bizi küçük böcekleriyiz onun.yinede yaşamak isteriz kış gelince bir paltomuz olsun.çoluk çocuk bir odada sevinçlenelim.biliyorum sadece bir insanım ben.Düşünüyorum tüm eksik sevilmiş kadınları.mavi önlüklü çocuklarını bu ülkenin.Artık görünen odurki hırçınlaşmalı isteklerimiz.bir kapıyı çalan o yorgun devrimci bir yoldaş.ruhumdaki isimsiz ülkümden bir meze yapıp.mavi geceye koşacağım,sen ordamısın.katlanacakmıyız bu acıya bu yalan cehalete.ibadet hanelerde umut dağıtır din adamları.yinede aç yatar çocukları annelerin.kadınları korkar yaşamaktan kadınlıklarını.nasıl bitecek bu yalan dolan ,söyleyin bana.Bu konuşulmayanlar dilin ucunda acıyken .Nasıl doğacak bu ülkede güneş. Nasıl gülecek bu şehirin yıkık hikayelerinde zaman.
Üstü başı dağınık insanlar ilgimi çeker benim .Bu tiplerin genellikle kafaları dolu oluyor.Gömlegi pantolonu düşüneceğine yaşamı anlamaya çalışıyorlar.Bazıları dahada ileri götürüyor işi saç sakal birbirine karışmış. Pantolonda kemer kullanmayı kendilerine yük görüyorlar.Eger bu tiplerle karşılaştığınızda sizi dinlemeyi becerebiliyorlarsa onlara tepeden bakmayınız.Bazılarıda anlatmayı marifet sanıyor.Her konuda söyleyecek bir söz buluyorlar.Bu ikinci tipler biraz sıkıcı olurlar. Basittirler.Bu basitlikleri onları umursamaz yapar. Bu tipler pankreasın yerini bilen bir gurup hekim gibi kendilerini üst görmenin hakları olduğunu düşünürler.Ama Tanrı öyle düşünmüyor .Tanrı kullarını iyi tanıyor .Tanrı meleklerini ortalalıga salmış .Son üfürüğün ifasını bekliyor.
Yapay insanlardan nefret edesi geliyor insanın (samimiyetsiz ) Birileri konuşuyor siz susuyorsunuz.Konuşulmayanları konuştuğunuzda istenmeyen bir yolcu oluyorsunuz.Binip atların çektiği o faytona çekip gitmek istiyorsunuz. o güzel insanların yanına.
Bekliyoruz neyi beklediğimizi bilmeden. Uçuk sözcükler kurmak istemezsekte fırtınal kopuyor.Bize yaşatılan haksızlıklara.Tanrı bekliyor Saygınca yaşıtıyor
Sana sözcükler kurmak isterim gökyüzü kadar geniş.İçinde kırmızı mavi beyaz olan toprak kokan renkler çizmek isterim.Ömür denen tuvala.Ben seni sevmek isterim parasız yoksun karanlığımda.Aydınlıgım ol ıslat nehirlerinde beni.Bana anlat hikayeni kadınlığında seninle günahkarlaşsın umutlarım. Çocuklar elinde elma şekeri ben seninle dikenli tozlu yolculuğumda ömürce koşmak isterim.Hani bir rakı masası olsa yanında Antep ezmesi avakoda,Daha yeni kılmış olsak namazı korkup aglaşsak sevgiden .Soyunup dökünüp nehirlerinde gecenin sana umudu anlatmak isterim.Yoklugunun sıcaklıgında üşümek.Ben senle ölmek isterim.
Biliyorsun özgürlük gökyüzüdür sınırsızdır kendin olmaktır.Çılgın nehirlerinde doganın ıslanmaktır.Sevişmektir özgürlük sokaklarla.Rüyaları gerçege çevirmektir.Var olmaktır belki paylaşmak.Konuşmaktır çogulla azınlıgı katmaktır fikirlere.Güneşi dagıtmaktır çiçege dikene.Özgürlük soyunmaktır yalanlarından cehaletin.Topluca oturmaktır bir sofraya.Hikayesinde bilmek vardır özgürlüğün.Tutmak sevinçlerini güncenin.Gecelerinde yıldızlarla arkadaş.Perdeleri açık bir evde.Özgürce uyanmaktır.Sen yakınsındır özgürlüğe.Ülkemin ezik yolcusu.Haydi sende anlat olurmu.Özgürlügü bana.
Bu dünyada tepeden tırnağa bir eşitsizlik var.Dogrusu fazla yapılacak bir şeyler olduguda idda edilemez.Bizler uslu çocuklar olmaya mahkum bırakıldık.Tutup uçurtmalarımızı gök yüzüne salamıyoruz .Soysuz anlamsız renksiz duygulara mahkum bırakılmış gibiyiz. Hani renkleri olsun sevginin.Saçaklar artsın özgürlük ağacının bahçede.Bir keklik konu versin umut ağacımızın dalalrına. Gök yüzünde çocuk kahkahaları kadınlar özgür ve mutlu erkekleri onurlu olsun hikayemizin.Olabilrmi sizce .Hayat konuşulmayanların hüzün battaniyesini alarmı üzerimizden.
Konuşunca yaşam kolaylaşır.Azgın duygular yerini sakin bir arayışa bırakır.Yapay gülüşler ciddi bir anlayışı göz bebeklerine nakşeder. Konuşunca samimiyet yeşerir . Sömürünün kasvetli bilinmezliği tortularını bir kenara atar.Gerçek öne çıkar. Suskunluk yapay bir dostluk oluşturur .Konuşunca paylaşım daha bir anlam kazanır.Yaşamın taşlı dikinli yollarında yürümekte uumtlanmanın bir parandası oluyor. Biliyoruzki konuşamayınca samimi olamıyoruz .Yaşamın yalanlarında bizde silikleşiyoruz.Dogru bir duruşumuz olamıyor. Yaşam niçin böylesi soğuk ve ayazlara Bizi savuruyor bunun nedi konuşulmayanlar olabilirmi.
Cehennemi boş verin cennet bizi bekliyor.Bunu görebilmeliyiz. Papuçlarımız boyalı olsun.Yarin saçlarında bir rüzgar essin Toroslardan .İsimsiz kabirleri sulasın nisan yağmurları. Hüzünlerin üzerine üzerine gitmenin anlamı yok bırakın onlar kendi saltanatlarına devam etsinler.Biz mutlu olmak için çaba katalım ruhumuza .Biz istemezsek kimsenin bize mutu olma şansı veremeyeceğini bilelim. Birde şöyle bir durum var.Mutluluk daim devam eden bir duygu olmuyor.Anlık bir durum biz o anların kıymetini bilelim. Yaşamanın kıymetini bilelim.Yaşamak güzel bir şey beklesin olurmu şimdilik ölüm.
Bir ömür nasıl yaşandı yorgun bir ruhun korkunç yazlığıydı var olan.Ürkek acılar korkuturdu gözlerini umudun.Sonra en dikenli bahçelerden bir karanfil kopardı sevda.Yaralıydı karanfil yorgundu dik başlı bir kavganın son cephesinde direnen bir asker gibiydi.Gece lacivertti ve hiç sabahı olmadı o hayatın. Gölgeler içinde tükendi yitikleşti. Güneş avuçlarında sakladı hüzün.Ömür dedikleri yitik bir hikayesiydi zamanın .
Siz Diyarbakırı bilirmisiniz hani o dicle nehrine kardeş şehri.Ben oralarda doğmuşum toprak damlı bir evde.Kendimi bildiğimde bahçedeki asma ağacı damdaki güvercinler adana kökenli anamın sinirceli hali Kafkas kökenli babamın maviş gözleri Akdeniz gibi beni kendine çeken.Şair şöyle demiş bir şiirinde ‘Bu dünyada en çok babamı sevdim.’C.Y.
Babayı sevmek farklı bir duygu sizi alır ruhunuza mahkum eder.Tanrı bizlere ruhu babayla özdeş bir yolculukla bize teslim etmiş gibi. Sonra ne oluyor biliyormusunuz o heybetli babanız sizi bırakıp meçhuliyete gidiyor .Siz bu ömür yolculuğunda yanlızsınızdır.Hayat sizi Öksüz bıraka dursun.Siz biraz daha bilevlenirsiniz.Burdayım dersiniz.Ruhunuzda devrimci bir kimlik ne varsa yıkmak istersiniz bu yalan dolan hayata dair.
İzdüşüm adlı yazıtımda (kitap ) milliyetçilik devrimcilik sağ sol kavramlarını anlatmaya ve anlamaya çalışırken şu gerçek beni kendine bağladı .Hepimiz biraz solcu bir yanımızda milliyetçi bir damara sahibiz.(yurtseverlik. )
Yıl 1978 PTT memuresi ablam kendi isteğiyle Antalyaya tain istedi bizimkiler denizi olan bir yeri istiyorlardı onu gerçekleştirmek için Antalyayı uygun buldular .Antalyada kadro yok iddasıyla kendimizi alanyada bulduk .Alanya Selçuklunun izlerinin olduğu türkmen şehri.Köylülleri çok cana yakın merkezdeyse kumsalların üstüne yapılmış otelleri görüyorsunuz .Ve az sayıda önde duran Alanyalı aileler var.Bunlar ağa pozisyonunda köylüllerin büyük bölümü topraksız aileler bu ağaların muz bahçelerinde ırgatlık yapıp geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar.Alanya o zamanlar küçük bir yer. Burda birde dinci bir tayfa var (dindar değil ) dinci bir yapılanma görünürde sivil toplum örgütü gibiler. Toplumun bir kesimini kontorollerine almışlar gibi. Dini yapalanmalar daim risk oluştururlar.Çünkü bilimsel ve realist değillerdir.Üyelerinin biad etmesi esastır.Tanrının kendilerine torpil yapacağını idda eder dururlar.
Tanrı kavramı hepimizi etkiliyor çünkü ölüm karşısında oldukça bilinmezliğin gırdabında akarsuda kibrit çöpü gibi korumasız ve yitik bir hikayenin sessizliğine mahkum olmuşuz.Filozoflar Tanrı varlığını hayalperstlik olarak düşünüyorlar.Yaşamın kendiside hayalperest bir karekteri taşımıyormu ne dersiniz.
Yıl1983 Alanyada babamın hastalığına şahit olduk.İhtimal kan dolaşımında beyne pıhtı attı sonra o pıhtı bir şans olsa gerek kendiliğinden açıldı .Alanyadaki kamu hastanesi oldukça yetersiz. O zamanlar için radyoloji servisi yok.Bir çok bıranç hastanede kendine yer bulamamış.İmkanı olanlar Antalyanın yolunu tutuyor.Antalyadada çok farklı bir tıbbı ortam yok gibi.Arabamız olmadığından babamızı bir otobüsün arka koltuğunda Antalyaya götürmeye çalıştık. Orda şimdilerde Atatürk Kamu hastanesi olarak hizmet veren SGK (sigorta hastanesine götürüyoruz.Orda babamı hastaneye yatırmış olduk.Aynı hafta ben Ankara Ptt Baş Müdürlügünde İmtahan sonucu kazanarak hak aldığımız memurluk için Ankaranın yolunu tuttum.Hangi şartlardaydın diyecek olursanız .Onu Tanrı biliyor.Sizlerle paylaşmaya cesaretim yok.
Cumartesi Pazar Ankaradan Antalyaya geldim.Annem babamın başını bekliyor.Babam biraz daha iyi gibi kendine gelmiş .Hekimlere göre yaşlılığından olağan bir durummuş Bu arada babamın yaşı yetmiş dokuz.Öglen hastalara gelen yemeğin tuzlu olanından refaketçilerede veriyorlar.Amma annemin böyle bir imkanının olmadığını öğrenmiş oluyorum para yatırmak gerekiyormuş ! Gerekli parayı yatırıp annemin cebinede harçlığını koyup Ankaraya dönüyorum. Ongün sonra babamı görmeye gitmenin pilanlarını yaparken ölüm haberini alıyorum. Kafkas türkü canım babam şirin usta sonsuzluğa yol almış bende ıraklarda ekmek parası peşinde yapayalnız. Babamın toprağa verilişine yoldaş olamamanın hüznü kemiklerimi sızlatıyor.Hayatta her şey için geç kalıyorum.
Yaşam bana rahat nefes aldırmadı dilerim sizlere aldırmıştır.Fidan ablamın rahatsızlığı beni onkoloji koridorlarına mahkum ettiğinde koca bir ömrün korkuyla endişeyle geçebileceğini nereden bilebilirdimki. Patoloji tahlilleri tam kan sayımları onkoloji koridorlarının pilastik sandalyelerinde ömrü yaşama tutundurma umudu. Hayat daim mücadeledir bunu bilmek yaşama çelme atmak gibi bir durum.
Bu ülkenin ünüveristeleri var. Akedemisyenleri var. Unvanlar sitatüler üstlerde olmalar. Neyseki ben üniveriste okuma amacım olmadı buda belkide benim için iyi şanstı. Beni kendimle barışık etti. İnsan cahil olunca yaşama daha bir keyifle bakıyor!
Her gelişim size mutluluk vermez yaşam çetrefilli zor bir hikayedir hepimiz için .Bu bizim içinde öyle oldu .İlk yazıtım (kitap izdüşümde size posta memuresi fadan ablamın hastalığını yazıya döküp paylaşmıştım .Yirmili yaşlarda genç bir kızın hücresel bir hastalığa mahkum olması izahı zor bir olaydı işin ilginci o zaman diliminde (1970 ) bu hastalığın meçhuliyeti şimdikinden daha pusluydu.Bir çok hastanede onkolji kılinigi olmadığı gibi bu konuda bilgi sahibi uzmanlarda yok noktasındaydı .Böylesi bir ortamda bize ışık olarak cumhuriyetin ilk üniveristesi Ankara üniversitesinin varlığımızla bütünleştiğini söyleyebiliriz.Cebecideki radyasyon onkolojisi servisi tüm bilinmizlik ve yetmezliklere karşı ablamın tedavisini üstlenmiş oldu.O zaman için hockin lenfoma tanısı konan ablama günde ikiyüz dozdan ellidörtgün ışın uyguladılar (radyo terapi ) Zaman içinde sonucun olumlu olduğunu ifade edebiliriz.Sürecin safhalarını buyda anlatmaya çalışmak sadece hüzün verecektir.
Diyarbakır endüstri meslek lisesi bindokuzyüz yetmişli yıllar. elektirik atelyesinin tezgahahlarında elektirik şemalarını fili olarak tesisata döndürüyoruz.Üstümüzde mavi önlükler var.Mavi yakalı değil tepeden tırnağa maviler içindeyiz.Derslerimizde elektirik şemaları zayıf ekim tesisatları elektirigin temel şifreleri hocalarımız tarafından öğretiliyor. Kimya hocamız militan düzeyinde bir solcu .Türk dili ve edebiyatı hocamızda sağcı bir karekter.Bu durumu o zaman muhakeme etme beceriniz olmuyor. Yıllar sonra sağ sol kavramlarının toplum ve insan odaklı olduğunu gözlemliyorum. Sol veya sağ görüşler ortak bir paydada buluşma şansına sahip gibi geliyor. Bunun karekterini devlet mekanizması belirleyecek diye düşünebiliriz. (Hukuk ) Her iki kavramda kendi içlerinde tutarlı görünüyorlar. Ama halk adına düşünecek olursak tencerede bir yemek yapılacağını var sayalım .Etini bol koysak kötümü olur. Burda sol karekter biraz daha agır basan bir gerçeklikle karşımıza çıkıyor.Sağ karekterse yemeğin tuzu gibi dozunu iyi dengelemeliyiz.Yoksa yemek tuzdan yenilmez oluyor. Tuzsuzda hiç olmuyor.
Yaşama karşı bir duruşumuz olmalı yaşam aslında idolojilerin bir çatışkı alanı biz bu alanın savunmasız neferleri oluyoruz. Tüm hayatımızda bizi yönlendiren etkenlerin köklerinde bir idolojiyi görmeniz mümkündür.Bunun içindirki karşıt görünen idolojilerde kendimizi paydaş olarak görebilmekteyiz.Her idolojinin insan beyninin ve yaşamın dialektik karekterinin bir sonucu olduğunu bilmek gerekir.Aile din sınıfsal bilinç tutkular doğrular yada doğru sanılanlar .Yaşam her nereye baksak içeriğinde bir idolojik karekterin bulunduğunu görebiliyoruz.
Dünya geçicidir dünyanın geçici olması dünyadan vaz geçmeyi bize mecbur tutmamalıdır .Bu dünya vardır var eden bu dünyanın içselinde bize yaşam hakkı verirken bizim bu haktan vaz geçme tavrımız gerçekçi bir duruş olmayacaktır.
Karl Marx’ın meşhur sözüdür; bir yerde şöyle der: "Dinî ıstırap aynı zamanda, hem gerçek ıstırabın ifadesi hem de gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, ezilen yaratığın iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur. Tabi sosyolog karl marx dini ciddi bulması belkide kapital sömürünün bir gerekseli olarak görmesiyle ilgilidir. Gerçi biliyoruzki inançsız maneviyatsız bir canlı olarak insanın var olması heleki huzurlu ve mutluluğa yakın olması asla mümkün değildir. Madde insan denen canlının ihtiyaçlarını bir derece sağlar insanın içsel yükü maneviyatla hefifler.Bu durum milyarlarca insanı inanca mahkum ediyor. Evet inanç hepimiz için zorunsal bir sonuç belkide zorunlu bir mahkumiyet oluyor. Birileri dinin gereksiz olduğunu düşüne dursun .Aslında dinle uğraşmanın pekte zorunlu bir durumu yoktur.Bırakalım insanlar inançlarını yaşasın mantığı daha bir gerçekçi görünmektedir. Burda şöyle bir durumda karşımıza çıkabiliyor.Şöyle yaşa böyle inan böyle davran .Yanılgı burda başlıyor.Gölge koyulaşıyor.
Yaşam sürprizlere açık bir yolculuktur kendimizi en güçlü gördüğümüz anda çaresiz olabilirken oldukça bitkin bir durumdan aydınlığa çıkabilmektedir.Tanrı insanları deniyor.Onlara güç kuvvet yetki imkan sunuyor sonra bir bakıyorsunuz çok güçlü bilge olduğunu düşündüğünüz bir şahsiyet çaresizliğin gırdabında tükenikliği yaşıyor.
‘Cahille sohbet et görkü cehennem neymiş ‘ Ömer Hayyam.’
Cehaletin gölgesini kaldırmak zordur.Sizi içine çekmeye çalışır. kuralsız bir hükümdarlığı vardır cehaletin. Kimseleri önemsemez.Akıl onun hükmedin değildir.O ruhunun deliliğine kendini hapis etmiş bir garip mahluktur.
Özgür düşünce akla gelen her şeyi söylemek değildir. Özgür düşünce toplumun degerlerinide öncül görmesi gerektiğini kendince kabullenmiş düşünce çözümlemesidir. Özgürlük toplumsal içerikten beslenmedikçe anarşiyi doğuruyor. Bu süreçte biraz korkakça düşünmek yaşama güven veriyor. Aşırı güven ve cesaret çoğu kez felaketimiz olabiliyor.Hepimizin bağlı olduğu duygular var. Görmezden gelir olsakta aslında özümüzü besleyen değerlerden söz etmeliyiz. Yurt sevgisi aile evlatlar çemberi genişletelim ulus (Millet ) Yurttaşı olduğumuz kuralarına biat ettiğimiz devlet. Tüm bunlar bizim yaşam yoğunluğumuzun iç olgunluğunu oluşturan ana enerjimiz. Bunlarla var olduğumuzu kabul etmek bunların çağın olurlulugunda özgünleşmesini amaç görmek belkide bizim yaşam yolculuğumuzun ana gerekçelerinden biri olmalı. Mademki toplumsal bir varlığız .Toplumcu yönümüzü geliştirmenin gerekliline odaklanmak durumundayız.’Yaşamak isterim bir ağaç gibi tek ve hür bir orman gibi kardeşcesine. ‘ Nazım Hikmet.
Bir toplumun çağdaş olması için iki ana kural kabul görür olmalıdır.Birincisi seküler devlet ikincisi kamusal ekonomik yapı. Ülke (Türkiye ) özellikle bindokuzyüz seksen sonrası neoliberalizimin kucağına itildi. Devlet pilanlaması ekonomide devlet etkenliği pasifize edildi, enerjiden konuta piyasa kendi şartlarını bulur denilerek rant ekonomisi oluşturuldu. Emeksiz zenginler türetildi .İnsanın önemi azaldı paranın gücü öncül oldu. Para araç olmaktan çıkarılıp tanrılaştırıldı .Durum öyle bir noktaya geldiki parası olan diğerinden kendini farklı gördü. Ranta dönük uygulamalar yurttaşı yetkisiz ve sahipsiz bıraktı. Devlet halkın ihtiyaçlarına göre değil sermayenin etkencesine göre röl alır oldu. Yaşam emekçi halk için oldukça zorlaştı. Bazı çevrelerse şöyle düşündü ‘ Halk sıkıntı çekebilir esas olan devletin bekası .’ Halbuki devletin var olması için milletin var olması gerekmiyormu.
Aslında gerekli olan bir çok uşey var umut etmek paylaşmak özgürce düşünmek sorgulamak. Güncel dürtülerinden ruhun kurtulabilmek.
Tüm hüzünlerimizin ardında büyümemiş ruhların sahibi olmamız yatıyor.Bize kimseler söylemedi büyümediysen büyümüş gibi davranma. Bırak kaderin seni istediği gibi yoğursun.Kor ateşlerde pişirsin acıların yüreğini.Gözlerin ıslansın mevsinmsiz yağmurlarında hüzünün. Biliyormusun umut çok önemli bir duygu bizlere yaşama şansı veriyor.Taşlı dikenli yolların bir gün biteceğini anlatıyor.Farklı seviyorsunuz hayatı yaşama farklı bakıyorsunuz.Tüm yalanlarını bilip doğruların sofralarında meze yapıyorsun sevdayı.Neyseki ‘Sevdalarda geçici ‘demiş şair .
Uzunca bir acı dolaştı ruhuma yitik bir ömür anlatıyordu hikayesi aşkın.Özgürlük yalan dolandı biliyorum. Ellirimde nasırları ekmeğimin.Çok sevdim onun için olsa gerek bu çekip gitmelerim.
‘Gezin tozun dünyayı görün . ‘ Nekadar afaki bir söz. kim istemez bir yerleri görmek .Şiirler okumak okyanuslara bakıp .Norveçte bir balkçı teknesinde açılmak soğuk denizlerine umudun. Kamboçyada devrimci hikayelerr dinlemek gecede. Kabede ihrama girmek yaşamak inancın kutsiyetini. Ganj nehrinde bir Hintliyle ölüleri yakmak hikayelerinde zamanın. Güney afrikasında masa dağına tırmanmak .Bir hikaye olmak kim istemez.Maden ocaklarında ömür tüketmek kara isler arasında çokmu seviyor yaşamayı emekçiler. Çölde susuz kalmayı kim özrer söylesenize.Yaşam bizi çemberinde almşı.Aynı sokak aynı köhne bina aynı yalanları hayatın.Vakitsiz ölümler . Yaşamak bir yanılgıdan öte nedirki.
Tanrı bu kaderi sana yazdı.Korkuttu seni çaresiz bıraktı.Belkide bir kapı açtı sana şöyle agır agır açılan .Sen anlamadın yitik bir hüzün tüm bedenini sardı.Ölüm yanı başındaydı senin.
Bir İnsan iki türlü ölür birincisi bedenin işlevini yapamayıp iflas etmesi .Bu durumda kalp durur.Beden soluk bir renk alır .Deri gevşer nabız yoktur.Kaslar özelliğin yitirir.Sonrası beyin ölümü gerçekleşir.Sanıldıgı gibi beyin hemen iflas etmez kendince direnir. İkincisi insan yaşar görünür tüm biyolojik işlevleri aktif durumdadır.Ama ruhunda bir bıtkınlık vardır.Yaşamdan vazgeçmiş gibidir.Buna amaçsız olmakta eklenir.Aklınıza gelen gelmeyen hiçbir şey ona yaşama zevkini vermez.Buna tükünmişlik diyebiliriz.Hayat bu ruhlar için anlamsızdır.Ne olursa olsun kabullenir görünürler .Silkinip kerndilerini toprarlamalarıda pek mümkün olamaz.İç yapılarındaki o muaazzam derinliği kavramaya hiçbir piskoterapi başarılı olmaz. Akıl hastaneleri bu tip vakalrla doludur.Evet hekimler bedensel yada psikolojik tüm olguları ‘Vaka ‘ diye tanımlıyorlar.
Sonra işin birde realist yönü var belirsizliği yetmezliğe dönderen.Bir bedende hücrenin isyankârlığı gibi.Yada sinir sisteminin karmaşık yansıması tüm bunlara kan dolaşım sisteminin olası tepkilerinide ekleyin bu bedenle yaşamayı nasıl başarıyoruz hepimiz şaşarmakta öncü oluruz.
‘Ölümü hiç unutmayın ‘diyor bir inançkar.Nasıl unutabilriz o bizi unutmayı beceremiyorsa. Kabulleniyoruz onun meçhuliyetini mabedler kuruyoruz .Omabedlerde tanrıya yakın olmak için çabalıyoruz.Özel giysili tanrı dinlerinin temsilcilerini önemsiyoruz.Papazlar ve imamlar aynı tanrıya farklı mabedlerde yönelmeyi kendileri için önemsel görüyorlar.
Nasılda tükendi umut sevdalar yitikleşti yorgun sokaklarında gecenin.Çıplak bir kadın sevdi gözleri hayatın.Özgürlük çarmıha gerildide kimseler anlamadı.Karanlıktayız biliyorsun konuşmak birazda korkuyla ilgili bir durum.Tüm günahlar saklanmış tüm öne çıkmış.Kıytırık bir gülüş fahişe sözcüklerinde sokakların.O şehir bizim şehrimiz değil biliyorum.Hani kediler bile daha özgür bu ülkede.Miyavlarken polis kimlik soymuyor.İşsiz umutsuz yorgun şiirler okuyor ötelerde sevda.
Acaba nerelerde kaçıp bıraktığın o aşk.Hani hastalıktır dedik ya aşk için Gördük sevdalarda geçici hayatta.Bir ölümdür alır götütü toprağın ardına yitikliği.Yaralar kanar durur .Geride kalanlar bitkin ve çaresiz sonra gelenlerden daha yakın ölüme.Tüm kaybettiklerimiz işçi kahvelerindeki tahta masalarda konuşulurdu bir vakitler.Hayat orda kalmıştı.Esmer bir erkek korktu sevişmekten hayatla .Gitti saklandı gecenin meçhuliyetine. Tüm soytarı piçleri sokakların toplanıverdiler rezil bahçelerinde zamanın.Bu yara daim acıtır ruhu .Biliyorum geride kalmanın gitmekten daha hafif değil yükü.
Bana o esmer gözlü kızı anlatın .Nerelerde şimdi o ihtimal evlenmiştir belki çoluk çocuk torun.Yada kimsesizdir kalabalıklarında yalanın benim gibi .Vakitsiz ölümler tanıtmıştır zaman ona.Devrimci hikayelerinden bıkmıştır yalanların.Işıltısı sokaklara taşmıştır karanlığın. Haydi bizde hatırlayalım seninle o geçkin umutların kavgalarını .Anadan bacıdan yardan hani dizin dibindeydi sevincimiz babamızın.Gök yüzünde yldızlar sayılmayı bekliyordu yaz akşamları esmerdi yârin saçları biliyorum. Yada yok öyle bir şey şiirler yetim bakıyor geceye görüyorum.Işıkları sönük bir odada yanlızım kendimce demleniyorum acılarımda. Bana o esmer kızı anlatın Ankarada ulusta bir pastanede dışarda kar vardı salep içiyorduk gözlerimiz birbirinde. İşsiz sensiz ve sahipsiz.Sonra şahit olduk vakitsiz ölümlerine özgürlüğün .Özgürlük taşlı dikenli bir yolda yürümekmi .Tükenmekmi yanlızlıgında ömrün. Sensizlikmi.
Degişken bir yaşamın kuytu k-öşelerine gizlenmiş duyguların sahibiyiz.Tüm görünen yansımalarımız kendince bir yapaylığı içinde saklıyor.Yosma ruhlu kadınlara tutkunuzdur ama bunu söyleme cesaretimiz olmaz. Her korku bizi biraz daha ötelere iter. Karanlık bir gökyüzünün altında sinmiş yitik ömürlerin ardıl insanları olmuşuz.
Özgürlük belkide yalnız olmakla ilgili bir durum. Kendiniz kalmak için size ait bir alanının olması gerekiyor.Birliktelikler bu alanı ya yok sayıyor yada görmezden geliyor.Daha ötesinde sizin varlığınız kanıksanıyor.Görevleriniz öne çıkıyor.Siz o görevleştirilmiş isteklere yanıt verebildiğiniz ölçüde kabul görüyorsunuz.Sevgi saygı sözcüklerinin anlamsızlığını çok daha iyi idrak etmiş oluyorsunuz. Birlikte yaşamı paylaştıklarınızın size paylaşılacak bir hayat bırakmadığın anladığınızda çok şey için geç kalmış oluyorsunuz.
Kısıtlı bir zaman diliminde yaşamda var olmaya çalışıyoruz.Sonrası bilinmezlik varssayımlar inançlar umutlar ‘ Yaşamı Tanrı yaşar insan oğlu ölümü yaşar’ Bilge Kağan.‘
Aslında hayatı anlamak zor bir durum.Yılar geçtikçe bunu daha iyi anlıyorsunuz.Bir evden bir ölü çıkmadıkça geride kalanlar pek anlamazlar dünyanın yalan dolan olduğunu .Bu durum benim içinde öyleydi .Hep sofraya gelecek sandım annemin yemeklerini.Babamla ülke ahvalini konuşmak her daim oluru olan bir durum zannettim.
Hayatı eksik yaşamak nedir bilirmisiniz.Ürkek ördek yavruları gibidir adımlarınız. Gözleriniz puslu karanlıklara mahkumdur. Esmer kadınları seversinizde onların haberi olmaz. Siz saçları sarıya boyanmış sahteliklerin yatağında yitikleşirsiniz. Ah Anadolu biz seni çok sevdik sen niye bizi yetim bıraktın. Niye ağlattın türkülerini memleketimin. Niçin ekmekleri eşit bölüştürmedin. Niçin ölülerimiz garip kaldı tokaları siyahlaştı kadınlarımızın. Niçin saçlarını mahpus ettin yitikliğine umudun. Niçin gölgede kaldı sevdalarımız.
Sessizce geçip gitmek var bu dünyadan.Kırıp dökmeden insan ahı almadan yetim hakkı yemeden. Yalan dünya malı için el ötek öpmeden. Gülümseyip meleklerine umudun elveda demeyi bilmek var.Çok şey var bu dünyadan göçüp giderken. Sevmek var kara çalı gibi duran ölümü.
Dışarda sabah ezanı okunuyor.Mekanik bir ses camlardan içeri dalga dalga yayılıyor. Dışarda belediyenin yerleri otomatik süpürmeyi beceren bir temizlik aracı var. Yan otelde banyo ışıkları yanık görünüyor.Kediler dışarda kavgaya tutuşmuşlar.Miyavlamaları isyancı bir yaykırışın tiz ses dalgası oluşturmakta. İhtimal hastanelerde bu saatlerde sabah kahvaltısı veriliyordur.Tuzsuz patetes tuzdan arındırılmış ekmek ihtimal birkaç zeytin. Hasta refaketçileri uyanmışl yüzlerini yıkıyorlardır.Cddede birkaç araç ışıklarını açmış kayıp gidiyordur meçhuliyete.Kavşakta bir polis otosu mavi kırmızı bir ışık tepesinde otorite olarak beklemeyi seçmiş.Ankara pavyonları çoktan boşalmıştır bu saatlerde sarhoş tipli yüzler çorbacıda çorba içmeyi kendileri için gerekli görmüşlerdir. Eskort bir kadın pislik bir adamın şehvet dürtülerine meze olmayı kader bilmiştir. Şimdi ankarada koca tepe caminin ışıkları yanıyordur.Birkaç sıra cemaat sabah namazına durmuş olmalılar.Sabah ölsekte kalsakta vakti gelince güneşini mmisafir edecektir sokaklarına bu şehrin.
Keyifli bir karakter olmak isterdim .Ama öyle olmadı dünyanın tüm dertleri benim üzerimde .Bana ait bir köyüm şehrim olmadı benim. Mülkiyet ne demek bilmedim Şehrin eşrafları gibi önemsenir olmadı cenazelerim. Gülümsemeyi başaramadı hayat bana .
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.