- 98 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Effendi olmak
EFENDİ OLMAK
Biri bizi
çağırdığında “efendim” deriz, garsonlar kılığı kıyafeti düzgün müşterilerini
“Buyurun efendim” diye karşılarlar. Biri övülürken “çok efendi adam” denilir.
Bir zamanlar “efendim” siz konuşmayan, nazik ve kibar İstanbul efendilerine
rastlardık, Artık hepsi de kayıplara karıştı... Anadolu’nun kimi yerlerinde
kadınlar kocalarından söz ederlerken “efendim” derler. Bir türküde şöyle
deniliyor:
“Zeytinyağlı
yiyemem aman/ Basma da fistan giyemem aman/ Senin gibi cahile ben efendim diyemem
aman!
Eskiden Babıâli’de
kalem efendileri bulunurdu. Bir sözü anlamadığımız zaman “efendim?” diye
sorduğumuzda “efendin kalem odasında!” diye dalga geçerler bu olayı anımsatarak
ya da “efendiliği kim kaybetti de sen buldun?” diye alay ederler. Politikacı,
devleti ve halkı soyan işadamı, mafya ve çete üyeleri ‘zengin olmanın
birlikteliğinde’ buluşunca, bütün kutsal değerler sıfırlanıyor; efendimiz para
oluyor, Ali Naili Erdem’e göre. Soner Yalçın “Efendi” adlı eserinde şu Balkan
atasözüne yer verir: “Kardeşe kardeş gibi davranmayan, bir yabancıya efendi
demek zorunda kalır.”
Gelin şimdi
de efendi sözcüğü nereden çıkmış, kime efendi denir, ona göz atalım biraz.
Nihat Sami Banarlı, Türkçenin Sırları, kitabında şöyle yazıyor: “Kelimenin
aslı, eski Yunanca’da ‘authantes’, Rum telaffuzuyla ‘aftendis’ tir. Başlangıçta
mutlak hakim demek veya bir kölenin ya da cariyenin sahibi olan kimse demekti.
Eskiden ‘efendi’ kelimesi Türkçe ‘çelebi’ kelimesiyle yan yana ve onun yerine
kullanılmış, daha sonra, okuma hayatında yükselmiş, ‘ilim ve irfan sahibi
olmuşlara’ efendi denmiştir.
Demokrasi,
efendiler ve kölelerin olmadığı, kimsenin kimseye efendi ya da köle gibi
bakmadığı bir rejimdir. Abraham Lincoln bu konuda, “Ben köle olmak istemediğim
gibi, efendi de olmak istemem. Benim demokrasi anlayışım budur. Bunun dışında
her şey, ne kadar az değişik olursa olsun, demokrasi değildir” diyor.
William
Lionpheles’e göre efendilik için son sınav; “Kendisine hiçbir çıkar
sağlamayacak insanlara karşı da saygıda kusur etmemektir.”
Balzac şu
öğüdü veriyor: “Bilginin efendisi olmak için, çalışmanın kölesi olmalısın.”
Fazıl Hüsnü
Dağlarca, “Dışarıdan Gazel” şiirinde acı bir gerçeği bakın ne diyor:
“Ne olmuş,
ne yapmışlar bize?
Nasıl
bağlanmış elimiz, kolumuz.
Böyle
giderse biline hep
Mustafa
Kemal’le bile yokuz.
De yüreğim
nice yanarsa yansın,
Efendilerin
yüreği buz.”
Halet
efendi, Moralı Osman Efendi’yi kıskanır, onu makamından azlettirir, rütbesini
aldırır, kendisiyle uğraşmaktan zevk alırdı. Ama Osman Efendi, bayramlarda ziyaretine
geldiği zaman merdiven başında karşılar, çok saygı gösterirdi. Niye böyle
yaptığını soranlara şöyle dedi: “Evet, ben bu adamı sevmem. Rütbesini,
mansıbını, malını aldım ama üzerinde öyle bir efendilik var ki, onu alamıyorum
işte!”
Asıl
efendilik çalışmak, kimseye hakaret etmemek, ağırbaşlı ve nazik olmaktır ama
bizde genellikle para babası, iyi giyimli kişiler itibar görürler, bey,
beyefendi diye anılırlar...
Atatürk,
“Köylü milletin efendisidir” diyerek efendiliğin çalışmak, üretmek olduğunu
vurgulamıştır. Millete hizmet etmeleri gereken kimi makam sahipleri ise efendi
değil, vatandaşlara hizmet etmekle yükümlü olduklarını pek kabul edemezler...
Bir de
“evet efendim” ciler vardır. Kendilerinden üstün kişilere boyun eğerler de karılarına,
aşağı tabakadan kişilere efendilik taslarlar, eziyet ederler...
Ya şu
çelişkiye ne demeli: Hırçın kişilere, efendi ol, efendilik sende kalsın, onunla
bununla dalaşma, diye öğüt veririz de, hizmetlileri çağırırken alay eder gibi
ve küçümsercesine, “Hasan Efendi”, “Ali Efendi” diye sesleniriz, onları beyliğe
layık görmeyiz.
Bernard Shaw, “köleliklerin en kötüsü efendiliktir”
diyor. Para iyi bir uşak, kötü bir efendidir. Sevgililer kalbimizin efendisi
olarak nitelendirilir. Bir Türk filminin adı “Kalbimin Efendisi” adını taşıyor.
Şimdi de “Yüzüklerin Efendisi” var...
Divan
edebiyatında sevgililer efendi, sultan, âşıklar ise kul köledirler. Nedim bakın
ne diyor bu konuda: “Dövülmeye sövülmeye kovulmaya billah/ Hep kailim amma ki
efendim senin olsam”... Bir başka şiirinde ise sevgilisine, “Gözüm canım
efendim devletli sultanım” diye sesleniyor. Osmanlılarda efendilik bir
özelliktir: Ahmet Mithat Efendi, Dede Efendi gibi. Efendi kişilere “çelebi” de
denir: Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi... Ahmet Mithat Efendi, “Felatun Beyle Rakım
Efendi” adlı romanında efendiyle beyi karşılaştırır, efendiden yana tavır
koyar. Felatun Bey, Batı hayranı, züppe bir kişidir, hiçbir işte başarılı
olamaz, alay edilir. Rakım Efendi ise hesabını kitabını bilen, batıyı körü körüne
taklit etmeyen, aklı başında bir kişidir, her zaman ve her yerde başarılı olur,
sevilir sayılır...
Atatürk,
nutuklarında milletvekillerine “efendiler” diye seslenmiş ve insanlık
özelliklerini yitirmemiş kişilerin başlarına isteyerek yabancı bir efendi getirmek
istemelerinin olanaksız olduğunu belirtmiştir. Günümüzde Amerika dünyanın
efendisi gibi davranıyor ve çoğu insanlar(!) buna hiç ses çıkarmadıkları gibi
kayıtsız şartsız itaat ediyorlar efendilerine.
Bencillikten,
çıkarcılıktan ne kadar uzaklaşırsa kişi; efendiliğe, beyliğe o kadar yakınlaşır,