Biraz Korku Biraz Endişe Biraz Tebessüm
Sürekli göz hapsinde tutulan ben, günlerdir bahçeye çıkmaya dahi cesaret edemiyordum. Gün içinde pencereden dışarıya bakıyor onunla göz göze gelir gelmez geri çekiliyordum. Kafamı kapıdan uzatacak olsam dehşet verici ve tehditkar bakışlarıyla her seferinde beni püskürtmeyi başarıyor, hemen kapıyı kapatıp içeri kaçıyordum. Bu böyle ne kadar sürecekti?
Havaların iyice soğuduğu kasım ayındaydık. Rüzgar dallarda kalan cevizleri koparıp yere savuruyordu. İşlerimi daha fazla erteleyemezdim. Onun bana yaşattığı acı dolu geçmişi, el ve ayaklarımda bıraktığı yara izlerini hiçbir zaman unutamayacak olsam da derin bir nefes alarak tüm cesaretimle dışarı çıkmaya yeltendim. Ortalıkta görünmeyişi beni rahatlatmaya yetmiyordu. Her an bir yerlerden karşıma çıkabilirdi. Endişe içindeydim, öylesine korkuyordum ki... Titreyen ellerimi sararmış yaprakların arasına daldırıp dökülen cevizlerden bir sepet kadar ancak toplayabilmiştim. Daha on ağaç vardı.
Birden haşır huşur sesler duydum, kalbim hızla atmaya başladı. Yavaşça arkamı döndüm. İşte yine gelmiş, beni bulmuştu. Kendini buraların mutlak hakimi sanıyor, gözlerimin içine dik dik bakarak "Bu ne cüret?" der gibi bana meydan okuyordu. Her an üstüme atılıp saçımı başımı didik didik yolacak sandım. Kendi mekanımda artık rahat huzur kalmamıştı. Yerden topaklanmış bir parça toprak aldım, ona fırlatacak oldum ama elim kalkmadı. "Bak," dedim "sana asla zarar vermem, ama ne olur uzak dur benden. Beni çok korkutuyorsun."
Sanki kötü bir şey söylemişim gibi yaprakları savura savura hiddetle yerinden sıçrıyor, ben "git" dedikçe o daha da hırçınlaşıyor, garip garip sesler çıkararak üstüme doğru geliyordu. Elimdeki sepeti fırlatıp koşmaya başladım. Beni kovalamaktan bıkmıyor, arada bir yetişip ayaklarıma çelme takmaya beni düşürmeye çalışıyordu. Baş edemeyeceğimi anlayınca duraksadım. O da durdu.
"Ne istiyorsun benden, derdin ne senin? Peşimi bırak, git!" diye bağırdım. Nasıl sert bir cümle kurduysam artık onu iyice öfkelendirmiştim. Birdenbire omuzlarını kabadayı gibi kabartıp tam gaz koşarak tepiği yapıştırmasın mı bana?! Bir sağa bir sola savrulup dururken, kendimi savunmasız bir şekilde yere kapakladığımda uzaktan koşar adım gelen ayak seslerini duyuyordum. Yavaş yavaş kaldırdım başımı...
Üzerimde onun delici bakışları, babamın elinde kasap bıçağı...
"Nankör, hain horoz! Bırak kızımın yakasını!"
EbRuAsya//
YORUMLAR
Ne horozmuş öykü içinde gözlerimi kapatıp o anı hayal etmek korkuyu ve endişeyi hissettirmek ne muhteşem bir yetenek
Bu gece vakti tebessüme vesile oldun teşekkür ediyorum Ebru hanım saygımla huzurlu geceler dilerim sanırım artık Babanız yarın akşama yemek masasında hıncını çıkarır 😊
Esenlikler dilerim