- 135 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İNSAN VE SORUMLULUK
Bazen hayatın koşturmacasında insan olarak unuttuğumuz çok önemli bir gerçek var: Hepimiz, bu dünyanın bir parçasıyız. Tek başımıza değiliz. Her adımımız, her kararımız, toplumu, çevremizi ve hatta gelecek nesilleri etkiliyor. İşte bu yüzden sorumluluğumuz büyük. Sadece kendimiz için değil, toplum için, çocuklarımız için, gelecek için yaşamalıyız. Ama bu sorumluluğun farkında mıyız? Yaptığımız seçimlerin, aldığımız kararların ne kadar bilincindeyiz?
Toplumda yaşarken hepimizin üzerine düşen sorumluluklar var. Kimi zaman, “Ben ne yapabilirim ki?” diye düşünüyoruz. Fakat unutmamamız gereken bir şey var: Küçük bir adım bile büyük değişimlere yol açabilir. Kendi çevremizde başlayarak, toplumsal bilinç oluşturmak, sorumluluk almak mümkün. Eğer hepimiz birer adım atarsak, koca bir yol kat edebiliriz.
Geçmişimize dönüp baktığımızda, birçok olayın bizlere ders niteliğinde olduğunu görebiliriz. Toplumlar, milletler, devletler pek çok zorlukla karşı karşıya kaldılar. Bu zorlukların çoğu, yanlış yönetimlerin, ihmal edilen halkların ve verilen sözlerin tutulmaması sonucu ortaya çıktı. Şimdi, aynı hataları tekrar etme lüksümüz yok. Tarihten ders almalı ve geleceğimizi daha bilinçli bir şekilde inşa etmeliyiz.
Geçmişte verilen vaatler, tutulmayan sözler, toplumlarda büyük yaralar açtı. İnsanlar adalet beklediler, hak aradılar. Adaletin olmadığı, insanların eşit şekilde değerlendirilemediği bir dünyada huzur olabilir mi? Bugün bizler, toplum olarak adaleti sağlamak zorundayız. Sorumluluğumuz sadece kendimize değil, gelecekteki nesillere de karşıdır.
Bir toplum, bireylerden oluşur. Ama bu bireyler bir araya geldiklerinde, toplumsal bir bilinç oluştururlar. Bu bilinç, toplumsal hareketlerin, tepkilerin ve değişimlerin temelini atar. Bir toplumun psikolojisi, bireylerin ne hissettiğiyle doğru orantılıdır. Eğer bir toplumda adalet, güven ve huzur yoksa, bireyler de güvensiz ve kırılgan hisseder. Peki, bu noktaya nasıl geldik? Sessiz kaldığımız, görmezden geldiğimiz zamanlarda ne kaybettik?
Sessiz kalmak bazen bir olgunluk olarak algılanır. Evet, bazen sessizlik soyludur, sabırdır. Ama haksızlığa karşı sessiz kalmak, yaralar açar. Toplumda sessiz kalmanın yanlış anlaşılmaması gerektiği kadar, seslerin yükseldiği yerlerde de bu seslerin anlaşılması önemlidir. Bizim yapmamız gereken, toplumsal psikolojiyi doğru okuyabilmek ve bu sesleri duyabilmektir.
Bir toplumla doğru iletişim kurmak, yönetimlerin en büyük sorumluluğudur. İnsanlar, duyulmak ister. Anlaşılmak ister. Eğer bir yönetim, toplumuyla doğru iletişim kuramıyorsa, o toplumda kırılmalar başlar. Toplumun isteklerini, duygularını, hassasiyetlerini göz ardı etmek, büyük bir hatadır.
İletişim kurarken empatiyi elden bırakmamak zorundayız. İnsanların ne hissettiğini, neye ihtiyaç duyduğunu anlamak, toplumsal barışın anahtarıdır. Empati kurabilmek, sadece bireyler arasında değil, toplumla yönetim arasında da sağlıklı bir bağ kurmanın temelidir. Duygusal olarak dokunmayan hiçbir çözüm, kalıcı olamaz.
Toplumların en temel beklentilerinden biri adalettir. Adalet, bireylerin güven duygusunu besler. Bir toplumda adalet olmadığında, bireylerin o topluma güveni sarsılır. Güç sahibi olmak, yönetim yetkisine sahip olmak, adaleti sağlamaktan geçer. Adaletin olmadığı bir güç, sadece baskı yaratır. Oysa, adil olan bir güç, toplumu bir arada tutar.
Adaletsizlik karşısında insanlar öfkelenir, kırılır. Ama bu öfke ve kırgınlık, sadece bireyler arasında kalmaz. Toplumun geneline yayıldığında, büyük çatlaklara neden olur. Güç, sadece yönetmek için değil; aynı zamanda toplumda adaleti, huzuru ve güveni tesis etmek içindir. İnsanlar, adil yönetimlere güven duyar ve bu güven, toplumu bir arada tutar.
Bir toplumda çifte standart uygulamak, toplumun en derin yaralarından biridir. İnsanlar, eşitlik bekler. Herkesin aynı haklara sahip olduğunu düşünmek, adaletin en temel gereğidir. Ama bir toplumda insanlar farklı şekillerde muamele görüyorsa, bu durum toplumun bütünlüğünü bozar. Ayrımcılık, sadece bireyleri değil, toplumun tamamını etkiler.
Çifte standart uygulanan bir toplumda güven kalmaz. İnsanlar kendilerini değersiz hisseder. Bu his, zamanla bir öfkeye dönüşür. Oysa, adil bir yaklaşım, toplumda birleştirici bir güç oluşturur. İnsanlar, eşit muamele gördüklerinde, kendilerini o toplumun bir parçası olarak hisseder. İşte bizlerin yapması gereken, her bireyin eşit haklara sahip olduğu bir toplum inşa etmektir.
GELECEĞE UMUTLA BAKABİLMEK VE BİRLİKTE HAREKET ETMEK
Geleceğe umutla bakabilmek için önce birbirimize güvenmeliyiz. Toplum olarak birlik içinde hareket etmeliyiz. Her bireyin topluma kattığı bir değer vardır. Küçük bir iyilik bile, büyük değişimlere yol açabilir. Birey olarak başladığımız bu sorumluluk yolculuğunda, toplumsal farkındalıkla hareket ederek, daha adil, daha huzurlu bir gelecek inşa edebiliriz.
Her birimiz, bu dünyada bir iz bırakıyoruz. Sorumluluklarımızı yerine getirerek, geleceğe umutla bakabiliriz. Toplumda birlikte hareket etmenin gücünü fark ettiğimizde, sorunların çözümü çok daha hızlı gelecektir. Her birey, bir umut ışığı olabilir. Bu ışığı büyütmek bizim elimizde.
Bahadır Hataylı/15.10.2024/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.