- 217 Okunma
- 1 Yorum
- 5 Beğeni
KURGU...
‘’Beni yazmaya iten şeyleri seviyorum. Çok sevdiğim bir müziği sonsuza kadar dinleyip daha sonra da sıkılmak gibi değerlendirebilirim. Ama
her ne olursa olsun yazmak, okumak ve bir şeyleri anlatmak benim en büyük sığınağım.
Her gece ölüme yatıp
Her sabah dünyaya kalkıyorum…’’(Alıntı)
Tanışıklığımız ezelden, sevgili bayım tutamaklarda saklıdır benim iki adım hatta üç artık her kimse ikileten ismimi bense yaşamla ölüm arasında gidip gelen telaşe müdürü.
Zemheri ve de ekvator:
Cılız bir iklim kimine göre ve işte ruhumda saklı gizem dolu nice metafor.
Bir b/ölü iki iken aşk, kasideler boyu sürmanşet aşkın ruhu ve göğün kodaman kanatları bense takriben yirmi beş yıl pedal çevirdim.
Bir akis ya da bir şerit.
Üstüne dizilesi bir büfe.
İz düşümü ömrün kepazesi dünün ve göğün silik neferi:
Batan mehtap bulamacında yıldızların.
Semiren ruhum kucakladığım ölüm.
Rengimde saklı rakımım:
Azadesi düşlerin kilit noktası evrim geçirdiğim benliğin güftesi geçsin tutanaklara ve geçimsiz ruhum arşı alaya çıksın isyanım, nemalandığım acının katırtırnağı hicap dolu hayatın romansı ve göğün öğün atlayan kodaman kanatlı göçmen kuşları.
Zemheride asılı.
Ya da Araf’ta takılı.
İsyanını bastıramadığım Yeni Çeri Ocağı:
Ve işte otağı kurduğum, putları devirdiğim yetmedi pot kırdığım silik bir imza ve akit yüklü ruhum dünde kaykılan günde unutulan sahi yarına çıkar mıyım? Ya, kalemim? Ve kalender yüreğim.
Ölümle tanışıklığım ve de:
Soy kırım.
Söz kırım.
İç yıkım.
Kıyıya vuran diğer yarım.
Yarıladığım ömrün yâdında saklı tümden gelen hüküm.
Neşri dünün.
Şimdimden yoksunum.
Azadesi sözcüklerin ve işte her birine kulp taktığım tutulan nutkumda saklı hatırı sayılır kaygım ve kalemimin devreye girdiği ömürde verdiğim her mola ağırdan aldığım kadar hayatı namım da aldı yürüdü mademki izafidir ismim ve işte sadık kaldığım sıfatım ve her kim dediyse:
Ağır yürü de molla desinler.
Teftişe çıktım yeri göğü.
Bir punduna getirdiler ki hüznü:
Sarkacım da kayıp sarnıcım da:
Yoksa çok mu ayıp yazdıklarım?
Bir minvalden ölüme seken.
Sondan başa zikreden.
Fikren özdeş zikrimde saklı turuncu güneş.
Acımın otağı kurduğu ve açığa alındığım bir günün sonunda geceye sarkan ilhamım günden ayrı yaşayan karanlık dimağım:
Köpüren öfkem.
Muştalanan benliğim.
Beden dilim ne ki kalem kükremedikten sonra?
Yasım.
Yâdım.
Yakardığım.
Yansımam.
Yanıltan insan nasıl da yaman bir derya adına sevda konan.
Ve de ruhuma konan göçmen kuş.
Afalladığım kadar yazmadığımda.
Üstümden tanklar geçen.
Ruhumda çalan melodiler.
Kumpasa geldiğim:
Ah, keşke kurmaca olsaydı hayatım ve de kurguladığım kadar duyguları ışık hızında sevdiğim kadar nasıl da aşkla çarpıldım.
Nasıl sevdiğini ve nasıl öldüğünü açıklayamaz insan. Ben bilinemez olanın ardından gitmek istiyorum. Nasıl sevdiğimi düşünerek nasıl öleceğimin ipuçlarını da bulmuş olacağım. Niçin sevdiğimi bilmeden.
Sürtüşmeden evvel kendimle, bilemezdim kendimsiz bir dünyaya meylettiğimi: ışıyan sesinde aşkın ve künefe tadındaki özlemin şaşkın ve berduş himayesindeydim de yalnızlığımın.
Hem miğferi yoktu hem de minderi aksine yumuşak bir rotada yumuşak sesinde saklıydı aşkın hem de tüm ağırlığınca ve kanaviçelerle eşleşen yolculuğumun da tek lüksüydü:
Cam kenarında yolculuk edip canımdan da can giderken canımdan çok sevdiğim o minvalde seken bir kör kurşun gibi kör noktasında lanetin, aşkla eşleşen yolunda da özlemin:
Önce kurmaca bir öykü.
Derken kurgulu bebek misali zikrime denk düşen fikrimde kayıtlı iken o gaipten gelen sızı ve de yüreğim sızıntısı, ses etmeden sevdiğimi bahşeden idi mademki yüce Tanrı ve tüm albenisiyle hüzün çöreklenirken önce sevdim sonra ç/ağladım aşkın hüneri nasıl ki özlemdi canhıraş kırılmalarımı büyük bir özlemle taşıdım tekil haneme tekelinde iken aşkın tünediğim yalnızlığın da ilahi rakımı iken sevmek ve İlahi Ateşi tüm hücrelerimde hissetmek ve alabildiğine yanmak oysaki…
Ben sevmeyi, ben aşkı sen sanıp da kaybolmuştum akabinde yakalandığım rüzgârın beni hem tahliye hem de tasfiye edeceğini bilmeden sükûnete odaklanıp sular seller misali çağladığımdan da öte hem yüreğim hem de kalemim ender bulunan bir sebil gibi ve afalladığımın ertesi nihayet kavuştum diri ve dingin bir bedene ve huzurlu bir ruha hem de ölmeden evvel kaderin bana yaşattığı bu kurguyu şükür ki Huda gerçek kılmıştı…
YORUMLAR
‘’Tuhaf bir masal. Yerde ne var yer boncuk, gökte ne var gök boncuk, işte ortasında ben varım. Hayatım uzun süren bir şaşkınlıktan ibaret olacak sanırım.’’(Alıntı)
Çapkın hayallerin çirkin ördeğiydim ben orada. Öyle çok mutlu oldum ve öyle çok acı çektim ki özgeçmiş falan hikâye, benim orada geçirdiğim üç yılda en özlü geçmişim saklı. Bir insanın hayatındaki en özlü şeyin, delirmek olduğunu fark ettim ben orada.
Toz kondurmam dünüme: bir lanet olsa bile üzerine serildiğim yürek takvimimde saklıdır sırlar sözcüklerse mintanım ve hararetle ve hasretle dikerim ben cübbemi.
Ruhun ikamesinde saklıdır şiirlerim:
Eğri oturup doğru konuştuğumsa muhteva ettiği bir fasıl hafızamı zorlamadan çocukluğumu yaşadığım ve yaşattığım kadar masumiyetimi cebbar rüzgâr da ıslıklarken arkamdan ve işte asla metazori yazmadığım, sevmediğim kadar da varım ruhumun arka bahçesi aydınlığa bakar ön cephede ise saklıdır sırlarım ve hayallerim…
Devir dâhim yapan meczup bir hayalim ben ve de bir hayalet etten kemikten yapılmış iken bedenim gerek görmediğim zamanlarda kendimden firar ederim ve işte kendimi defalarca kaybedip kendimi yeniden bulduğumdur; kalemin nazına niyazına riayet edip de sirayet eden şiirlerimden ve hikâyelerimden başımı alamadığım kadar da başa sardığım bir filmdir hayat hikâyem: toz kondurmadığım sözcüklerim asılı olduğum darağacında bir alçalıp bir yükseldiğim ve işte önümde duran idam sehpam şimdilik yemeğimi yediğim bir masa mahiyetinde oysaki yenen benim kendimi altın tepside sunduğum cihanın nezdinde sobelendiğim kadar da taşar duygularım bedenimden…
Önümü kolaçan ettiğimden de fazlasıdır Rabbin arkamı kolaçan ettiği bu bağlamda aldığım her bıçak darbesi geride sadece şiirlerimi iz olarak bırakır artık gizinden midir nedir yaşamın çetelesini tutarım aldığım darbelerin ve ses etmeden yaşar sever ve yazarım.
Tüten dumanı şehir vapurunun sevdalandığım şehri İstanbul bazen ben de tüterim evin bacasından tutuşan eteklerine zalimin göz dahi atmam ve gözümü kaçırdığım kadar zalimden ve güruhundan bir başıma kalmışlığımın da fermanıdır yazdıklarım ve yâdım ve andaki mevcudiyetim ve ikbalim.
Temkinli bir ölümlüyüm ben hem: kaç kere ölüp dirildiğim saklıdır Allah katında hele ki şairin de dediği gibi: ‘’Önce öp sonra doğur beni anne.’’ Kat izinde sevginin şimdilerde annemi öpüp doğuranım ben artık asla da beylik ya da benlik bir cümle bir tutum değil bir tutam saçında duyguların burnuma gelen cennetin kokusu elbet anne ikliminde bir ileri bir geri sekip annemin de annesi iken ve eli kolu bu bağlamda hayat ve insanlar ne kadar elimi kolumu b/ağlasalar da asla ödün vermem değerlerimden.
Korunaklı dünyasındayım yalnızlığımı ve dört duvar addedilse de hayatım öylesine engin duygularda yolculuk yaparım ki adeta ruhumla tavaf ederim yeri göğü ve evreni…
Pul pul dökülür kalbim…
Pul pul dökülür günahlarım…
Şerefimle yaşadığım kadar da aşka mazhardır sözcüklerim ve kalemin nezdinde, tutulsa bile nutkum kalemdir benim yerime dile gelen ve güzergâhımın her milimi bazen üstümü örttüğüm gizin seyyah sözcükleri kalemin yana yakıla yazdığı en çok da kırgınlığında kalemin, kanayan ucunda saklıdır benim yürek yaram ve yongam iken sözcüklerim…
cemalcelik
Pul pul dökülür günahlarım…
Şerefimle yaşadığım kadar da aşka mazhardır sözcüklerim ve kalemin nezdinde, tutulsa bile nutkum kalemdir benim yerime dile gelen ve güzergâhımın her milimi bazen üstümü örttüğüm gizin seyyah sözcükleri kalemin yana yakıla yazdığı en çok da kırgınlığında kalemin, kanayan ucunda saklıdır benim yürek yaram ve yongam iken sözcüklerim…
Çok güzel bir şiir. Tebrik ediyorum yürekten. Çok güzel şiirleriniz. Kıskanıyorum vallahi şiirlerinizi